Toplumsal barışın tehdit altında olduğu ve adeta iç savaşın eşiğine getirildiğimiz böylesine kritik bir süreçte halkların barış mücadelesini birleştirmek ve büyütmek üzere kurduğumuz Barış Bloku bileşenleri olan emek ve meslek örgütleri tarafından 23 Ağustos 2015 günü Cezayir toplantı salonunda “İşçiler, Emekçiler Barış İstiyor!” temalı bir Forum gerçekleştirilmiştir.
Forumumuza, işçi ve kamu emekçileri sendikalarının genel başkan ve şube yöneticileri, tabip odası ve mimar mühendis odalarından yöneticiler, Arçelik LG direnişçileri, UPS Kargo işçileri, Sanifoam direnişçileri, Serapool işçileri, Atanamayan Öğretmenler Platformu, Norm-Çan Ortak direnişçileri, Torunlar İnşaat’tan atılan işçiler, PTT Taşeron işçileri başta olmak üzere çeşitli işyerlerinde çalışan ve direnen işçiler katılmıştır.
Savaş politikalarının işçi sınıfı üzerindeki yıkıcı etkileri, savaşın emek mücadelesine etkileri ve savaşa karşı mücadele yollarının tartışıldığı Forumda, işçi ve emekçilerin sözü en yalın haliyle açığa çıkmıştır.
AKP hükümeti, 13 yıllık iktidarını sona erdiren 7 Haziran seçimlerini kabullenemeyerek ülkemizi iç savaşın eşiğine getiren savaş politikalarını devreye sokmuştur. Bir yandan neredeyse yüz yıldır demokratik ve siyasi çözüm bekleyen Kürt sorununun çözümü için süregelen ateşkesi bozarak savaş başlatmış, diğer yandan iç güvenlik yasası ile adeta bir sıkıyönetim düzeni kurarak işçi ve emekçilerin hak arama girişimlerini ve demokratik haklarını şiddet yoluyla bastırmaya başlamıştır.
Kesintilerle de olsa 13 yıldır AKP iktidarı döneminde gerçekleşen çözüm süreci, savaş yerine barışın inşa edilebileceğine dair umudu büyütmüş, barış ortamı işçilere, emekçilere de nefes aldırmış ve çatışmasızlığın barışta samimi olanlara güç verdiği 7 Haziran’da iyice ortaya çıkmıştır. Yaşananlar 7 Haziran’da HDP’nin meclise girmesiyle başkanlık hayalleri suya düşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halkları cezalandırma politikalarıdır.
Kürt halkının en temel demokratik taleplerine savaşla, bombalarla, ateşle karşılık verilmesi; çocukları , gençleri, insanları öldürerek; ormanları yakarak; kuşları, böcekleri canlıları yok ederek; baskı ve işkencelerle demokrasi ve barış mücadelesi verenlerin boyun eğmeye zorlanması kabul edilemez.
Kürdün sesini kesmek isteyen şiddet politikaları işçinin sesini kesmek için de kullanılmış, hak arayan işçi ve emekçiler, işyerlerinden polis ve asker zoruyla sokağa atılmış, açlıkla terbiye edilmeye çalışılmıştır.
Türkiye halklarının bütçesi, işsizliğin azaltılmasına, kadın emeğinin korunmasına, çocuk işçiliğin önlenmesine, ücretlerin artırılmasına, çalışma koşullarının iyileştirilmesine, iş cinayetlerinin ve meslek hastalıklarının kökünün kazınmasına, doğanın tahribinin önlenmesine ayrılmamıştır. AKP iktidarında 13 yılda 15 bin işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Bu rakamlar savaş rakamları gibidir.
Suyunu, ağacını, doğasını korumaya çalışan halk, karşısında jandarma, asker, mahkeme gibi devlet aygıtlarını bulmuştur. Yırca gibi zeytini sökülen, doğası talan edilen yerlerde işçiler güvenli olmayan madenlere, termik santrallere mahkum edilmiş; Soma, Ermenek’de, Torunlar’da göz göre göre işçiler ölüme gönderilerek katliamlar yaşanmıştır. Tüm bu yaşanan işçi kıyımına “fıtratında var” diyen, daha insanca yaşayacak ücret talebimize, çalışma koşullarımızın iyileştirilmesine para ayırmayan siyasi erk; askere, polise, IHA’lara, askeri uçaklara, askeri mühimmata, kalekollara, askeri amaçlı barajlara vb. toplumun kaynaklarını aktarmıştır.
Kamu, özel çok farklı sektörlerden ve işyerlerinden gelen, farklı kimliklerde ve inançlarda işçilerden oluşan emekçiler, Forumumuzda yaptığı konuşmalarda, ülke içinde ve dışında egemenler tarafından çıkarılan savaşların işçi sınıfının aleyhine olduğunu, emekçiler için ölüm, yoksulluk ve göç kısacası yıkım demek olduğunu, savaşa karşı topyekûn birlikte bir mücadele gerektiğini ifade etmişlerdir.
İşçiler ve emekçiler, emek ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçasının barış mücadelesi olduğunun altını çizmişlerdir. Barış talebi, yalnızca siyasal partilerin talebi olamaz. Tüm toplumsal kesimler gibi işçi ve emekçiler de barış talebinin kararlı savunucuları olmak durumundadır. İşçi ve emekçilerin taraf olmadığı bir süreçte barışın inşası imkânsızdır. Bu nedenle, emekçilere özel görev düştüğünün bilincindeyiz.
Savaş, işçi ve emekçiler arasında milliyetçi ve şovenist eğilimlere yol açmakta, işçilerin birliğini bozmakta, patronlara ve devlete karşı hakları için her türlü ayrımdan uzak birlikte mücadele etmesi gereken işçi ve emekçileri bölmektedir. Bu bölünmenin devlet ve patronların yararına olduğunun farkındayız. Patronlar karşısında hak almak için birlikte olması gereken işçilerin bölünmesi, ekmeklerinin küçülmesi, çalışma koşullarının kötüleşmesi, daha güvencesiz işlere mahkûm edilmesi anlamına gelmektedir. Bizler, ideolojik farklılıklarımıza, farklı partilere oy vermemize rağmen barış için birlikte çalışacağız.
Sarayın kendi iktidarını tahkim etme hırsı ile başlattığı savaşın sonucu, toplumsal kaynaklarımız da kamu hizmetlerine ve emekçilere değil, savaşa ayrılmaktadır.
Savaşta ölenlerin , işçi ve emekçiler ile yoksulları ve ezilenler olduğu açıktır. Bu nedenle savaş aynı zamanda sınıfsal bir mücadeledir.
Savaş, bizim için daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluktur.
Savaş, haklarımızı aramak için sürdürdüğümüz mücadeleleri sınırlandırmanın aracı olarak kullanılmaktadır.
Savaş, iş cinayetlerini görünmez kılmaktadır. Ölen de, ekmeği küçülen de biz emekçileriz.
Kürt halkının en temel taleplerini gerçekleştirmekten kaçınanların, çözüm sürecini berhava edenlerin işçilere ve emekçilere hak ve özgürlük getirmeyeceğini biliyoruz.
Hep söylendiği gibi toplumların tarihi sınıf savaşımlarının tarihidir. Ortadoğu başta olmak üzere bütün dünyada temelde emekçilerle, ezilen halklarla muktedirler arasında sınıf savaşı sürüyor. Egemen güçler sömürüyü artırmak, zenginlikleri paylaşmak üzere savaşı körüklüyor ve halkları bir birine kırdırıyor.
Saray’da vücut bulan siyasi iktidarın savaşı da; her ne kadar militarizmi, şovenizmi yükseltmeye ve sırtını ırkçı hezeyanlara dayamaya çalışsa da özünde emekçilere, işçilere, işsizlere, köylülere, kadınlara bütün ezilenlere karşı yürütülen bir savaştır.
Sarayın hedefi; emeği, doğayı, kenti fütursuzca yağmalayabileceği, dışarda yayılmacı politik maceralarını gerçekleştirebileceği otoriter bir rejim kurmaktır. Sarayın bu diktatörlük hevesine 7 Haziran’da halklarımız geçit vermediği için Saray savaş çıkartmış, işçileri, emekçileri, yoksulları bu savaşa sürmüştür.
İşyerlerimizde, fabrikalarımızda, mahallemizde birbirimizle düşmanlık yaratmak isteyenlere karşı barış talebimizi daha güçlü haykırmakta kararlıyız.
Bu nedenle, önümüzdeki günlerde işçi semtleri ve mahallelerinde çalışmalar yürüteceğiz.
Barışın işçiler ve emekçiler için ne kadar yaşamsal olduğunu anlatmak için toplantılar yapacağız.
Barışın işçi ve emekçiler için neden gerekli olduğunu anlatan bildiriler dağıtacağız.
İşyerlerimizde, fabrikalarımızda iş bırakma eylemleri yaparak, üretimden gelen gücümüzü kullanacağız ve barış taleplerimizi içeren bildiriler okuyacağız.
Barış talebini çalıştığımız ve yaşadığımız bütün alanlara yaymanın çabası içinde olacağız.
Barış Bloku’nun gelişmesi ve güçlenmesi için çaba göstereceğiz.
Silahlar susun, işçiler konuşsun. Barış, işçi ve emekçilerle gelecek.
Savaşa hayır, barış hemen şimdi, çözüm hemen şimdi!
link: Marksist Tutum, “İşçiler, Emekçiler Barış İstiyor!” Forumu Sonuç Bildirgesi, 26 Ağustos 2015, https://marksist.net/node/4400
Egemenlerin Serveti, Emekçilerin Çilesi Büyüyor
Göçmenlerin Trajedisi ve Kuruyan Vicdanlar