Bir süreden beri Marx’ın adı yeniden yaygın medyada, akademide, “dünya sorunlarına” çareler aranan toplantılarda sıklıkla geçmeye başladı. Defalarca “tarihe gömdükleri”, teorilerini “çürüttükleri” Marx’ı anar, görüşlerini yeniden değerlendirir oldu çeşitli renklerden burjuva yorumcular. Bu furyaya son olarak da Almanya’nın ünlü çok satan Der Spiegel dergisi katıldı. Der Spiegel’in yeni yıl sayısının kapağında, kollarında aralarında Kapital yazısını da içeren dövmeler bulunan, yeşil bir gömlek giymiş Karl Marx fotoğrafı vardı. Dergi, kapağında “Sonuçta Marx haklı mıydı?” diye soruyordu ve alt başlığında “Kapitalizm neden daha fazla işlemiyor ve kendisini nasıl yenileyebilir?” sorusuyla derinleştiriyordu sorgusunu.
Derginin kapak konusunu işlediği yazıda da bir hayli çarpıcı görüşler bulunuyordu. Mesela, 22 milyar dolar servete sahip ABD’li yatırım fonu yöneticisi milyarder Ray Dalio’nun kafasındaki sorulara “Wall Street Journal değil Kapital okuyarak” yanıt aradığı söyleniyor, Dalio’nun “Kapitalizm acil ve temelden reformdan geçirilmeli. Aksi takdirde hak ettiği gibi yok olacak” sonucunu çıkarttığı belirtiliyordu. Aynı yazıda, son dönemde geniş kesimlerin ilgisini çektiği belirtilen genç Japon akademisyen Kohei Saito’nun düşüncelerine de yer veriliyordu. Marx’ın 150 yıl önce kapitalizmin doğa için büyük bir tehdit oluşturduğu yönündeki tespitlerine dikkat çeken Sito’nun, dünyayı kurtarmak için “ekonomik küçülme”ye gidilmesini savunduğu vurgulanıyordu.
Burjuvazinin bu mecralarında “tarihin sonunun geldiğine”, artık kapitalizmin rakipsiz bir sistem olarak dünyada ilelebet hüküm süreceğine dair lakırdıların büyük bir özgüvenle üzerimize boca edildiği yılların üzerinden pek fazla zaman geçmedi. Peki Der Spiegel gibi 1 milyondan fazla satan sükseli bir dergi neden şimdi Marx’ın haklı olabileceğini kapağından söylüyor, milyarder işadamları kerameti Kapital’de aramaya yöneldiğini itiraf ediyor? Burjuvazinin kimi kesimleri neden son yıllarda Marx’ın adını küfürsüz anmaya koyuluyor? Bu durum Marx’ın haklılığının her zaman bilincinde olarak mücadele edenlerin sevineceği, nihayet hakkının verildiğini düşünecekleri olumlu yönler mi içeriyor, yoksa burjuvazinin başka hesaplarının sonucu mu bu “hoş” hak vermeler manşetlere çıkıyor?
Burjuvazi Marx’ı neden ve nasıl anıyor?
Elif Çağlı’nın dile getirdiği gibi, 2008 krizinden sonra Marx’ın haklılığına ilişkin çeşitli başlıkların burjuva medyada sıkça yer almaya başlaması, “Marx’ın kapitalist sistemin işleyişini bilimsel temellerde çözümlemiş bir büyük devrimci olduğunun kaçınılmaz itirafıdır. Kapitalizmin eninde sonunda ölmeye yazgılı olduğunu derin analizleriyle gözler önüne seren Marx, ekonomik yükseliş dönemlerinde burjuva yazarlar ve ideologlar tarafından tukaka edilmeye çalışılmış olsa da, tarih affetmiyor! İşte böyle intikamını alıveriyor… (…) Sovyetler Birliği’nin çöküşü döneminde sosyalizmin ve Marksizmin ebediyen öldüğü ilan edilir ve dünya burjuvazisi kapitalizmin ölümsüzlüğü üzerine neşeli nutuklar icra ederken, tarihin köstebeği yerin altını bambaşka bir yönde kazmayı sürdürmüştür. Günümüz dünyası artık kapitalizmin can çekişme sancılarına, Marksizmin haklılığına ve sosyalizmin gerekliliğine işaret eden belirtilerle dönüyor. Marksizmin kendisine yöneltilen apansız saldırılara rağmen her defasında tekrar tekrar kanıtladığı üstünlüğü boşuna değildir. Çünkü Marksizm, insanlığın dünya denen gezegendeki tarihsel serüveninin bilimsel çözümlemesini yapabilen ve insanın gerçek özgürleşmesinin tarihsel koşullarını açıklayan tek bilimsel ve devrimci dünya görüşüdür.”[*]
Elbette burjuvazinin, can düşmanı Marx’ı gerçekten haklı bulması, onun düşüncelerinin tam olarak anlaşılması için yayınlar yapması mümkün değil. Burjuvazinin sözcüleri “Marx haklı mıydı?” diye soruyorlarsa mutlaka manipüle etmek istedikleri bazı gelişmeler var demektir. Bunu anlamak için kapitalizmin bugün içinde bulunduğu durumu net bir biçimde kavramak gerekir.
Kapitalizm bugün, derin ve çok boyutlu etkileri olan, yapısal sebeplerden dolayı bir türlü kurtulamadığı bir sistem krizi yaşamaktadır. Uzun zamandır durgunlukla kriz arasında salınan dünya ekonomisi, en önemli merkez bankalarının devasa miktarlarda para basması gibi olağanüstü pek çok uygulamaya rağmen beklenen düzeyde bir canlanmaya bir türlü ulaşamadı. Burjuvazinin derdine hiç değilse belli bir dönem çare olabilecekmiş gibi görünen yeni teknolojilerin yaygın ölçüde hayata geçmesine de mevcut koşullar imkân vermiyor. Kapitalistler daha önceki krizlerde yapabildikleri gibi önlerini açacak yeni yollar bulamıyorlar. Bulamayacaklar da. Çünkü bu kriz, çözüm önerilerinin nesnel durumun yarattığı çelişkiler nedeniyle hayata geçemediği tarihsel bir krizdir.
Kapitalistlerin ekonomiyi eskisi gibi yönetemediği koşullarda, milyarlarca emekçi de giderek ağırlaşan yaşam koşulları ile boğuşuyor. Krizin ağır ve yıkıcı sonuçlarına maruz kalıyor. Oxfam 2022 raporuna göre, dünyanın en zengin 10 adamı, en alttaki 3,1 milyar insanın toplamda sahip olduğu zenginlikten daha fazlasına sahip. Üretim araçlarının muazzam ölçüde geliştiği bu dünyada açlık nedeniyle her yıl en az 2,1 milyon insan ölüyor. Daha pek çok veri aynı şeyi anlatacak biçimde sıralanabilir. Toplumsal zenginlik artmıştır ama beraberinde sermaye sahipleriyle emekçiler arasındaki uçurum da artmıştır. Her geçen gün bu uçurum derinleşmekte, toplumsal eşitsizlik artmaktadır.
Bu koşullar kaçınılmaz olarak emekçilerin geniş kesimlerinin içinde yaşadıkları koşullara tepki göstermesine yol açıyor. Özellikle gençler arasında kapitalizmi sorgulayan yaklaşımlar yaygınlaşıyor. Bu arayışlar sistem karşıtı bir mecraya akma eğilimi gösteriyor. Bugün henüz el yordamıyla yolunu bulma aşamasında olsa da özellikle önde gelen kapitalist ülkelerdeki emekçi gençler arasında kapitalizm karşıtı, toplumcu düşüncelere ve eylemlere yönelenlerin sayısı giderek artıyor. Bu nedenle de bu durum kapitalizmin ideologlarının ciddiye aldıkları önemli bir konu haline gelmiştir. İşçi sınıfının yöneldiği sosyalist düşüncelerin içinin boşaltılması, burjuvazinin ortaya sürdüğü krizden çıkış programlarına hizmet eden çarpıtmaların bu kesimlerin zihinlerinde yer bulması için misyonlu kişiler ve çevreler harekete geçmiştir.
İşçi sınıfı devrimcileri, burjuvazinin özellikle akademi gibi, prestijli medya organları gibi propaganda kanallarından gelen etkilere karşı her zaman uyanık olmalıdır. Bu propagandalar birbiriyle ilgisi olmayan değişik konularda dile getiriliyor olsalar da, özellikle belirli bir nokta etrafında odaklanacak biçimde çeşitli kanallardan “ilgililerin” üzerine boca ediliyorsa, anlaşılmalıdır ki burjuvazinin ideoloji üreticisi kesimleri belirli bir etkiyi yaratmak için çaba göstermektedir. Bu içerikleri yaratanlar doğrudan bu işi planlayan ekiplerin bir parçası olabilecekleri gibi, burjuva ideolojisine göre biçimlenmiş zihinleri nedeniyle bu düşüncelere kendiliğinden kapılıp onun yeniden üretimine katkı verenler de olabilir. Birbirini tetikleyen bu çabalarla ortaya bir süre sonra egemen sınıfın çıkarlarına uygun biçimde toplumun değişik kesimlerini etkileyen ve yönlendiren düşünceler çıkar böylelikle. Yapay kutuplaşmaların argümanlarını oluşturmaktan çocuk yetiştirmeye, kanaat önderi olarak tayin edilecek kişilerin parlatılmasından tukaka ilan edilip etkileri sınırlanacak kişilere, düşüncelere kadar pek çok konuda toplumda hâkim kılınması istenen fikirler bu mekanizmalarla işlenmektedir.
Bu kapsamda son yıllarda işlemeye başlayan bir mekanizma da Marx’a ve Marksizme dairdir. Kapitalizmin tarihsel krizi onu pek çok konuda çıkmaz sokaklara sürüklerken, ortaya bir çıkış yolu bir türlü konamazken, özellikle emekçi gençlikte gözle görülür biçimde artan sosyalizm sempatisi egemenlerin korkulu rüyası haline gelmiştir çünkü. Bu sempatinin burjuvazi için makul sınırlar içerisinde kalacak sözümona “Marksist” anlayışlara, “ekonomist” ya da “filozof” Marx’a hapsedilmesi burjuvazi için büyük bir ihtiyaçtır. Marx’a bazı noktalarda “hak veriyor” görünürken bile onun devrimci taraflarının göz ardı edilmesi sağlanacak biçimde sunulması bu ihtiyacın gereğidir. Mesela Der Spiegel’in kapağında derinleşen toplumsal eşitsizliğe, iklim krizine dair simgeler vardır ama Marx’ı Marx yapan asli unsurlar, yani onun düşüncesinin temelleri olan işçi sınıfı devrimini ve iktidarını, sınıfsız bir toplum tahayyülünü ve onu yaratma mücadelesini çağrıştıran hiçbir sembol yoktur.
Marx elbette toplumsal eşitsizliğe de doğanın gaddarca tahrip edilmesine de karşıdır ama bu sonuçları yaratan sistemden hareketle bu sorunları değerlendirmektedir. Bu sorunları yaratan kapitalist sistem ortadan kaldırılmadan bu konularda iyileşmeler sağlanamayacağını, aksine bu sorunların büyüyerek korkunç sonuçlar ortaya çıkaracağını tüm yönleriyle ortaya koymaktadır. Bu nedenle de böylesi her sorunun gerçek çözümü için işçi devrimi ile kapitalizmin ortadan kaldırılmasını, yani var olan dünyayı bir ilk adım olarak işçi sınıfının iktidarıyla değiştirmeyi hedefleyen düşüncelere sahiptir. Bu yaklaşımlar olmadan tarif edilen düşünceler olsa olsa Marx’ın rezilce çarpıtılması olabilir. Oysa bugün Marx’a güya hak verip birtakım iyileştirmeler önererek bunları “devrim” gibi sunmak isteyenler Marx’ın böyle anlaşılması için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Kapitalizmin işçi devrimleriyle ortadan kaldırılmasını savunmayan bir “Marksizmi” benimsetmeye çalışmaktadırlar. Amaç, Marx’ı bu çerçeveye hapsederek arayış içindeki emekçilerin zihinlerini bulandırmaktır.
Burjuvazinin bir kesiminin krizden çıkış projesi olarak ortaya sürdüğü Büyük Reset’in “yeni Keynesçi” ekonomik planlarının “toplumcu” yönler içeriyormuş gibi pazarlanmasında da “Marx” ve “sosyalizm” aynı nedenlerle kullanılmak istenmektedir. Daha ileri götürülemeyeceği açık biçimde ortada olan neo-liberal olarak adlandırılan programın yerine, kamu çıkarlarının daha fazla gözetileceği yalanı altında devletin daha fazla ekonomiye müdahil olacağı politikalar geçirilmek istenirken bu türden söylemlere daha çok ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden yanılsamalar üretecek biçimde, ehlileştirilmiş bir Marx’a ve sosyalizme dair bir edebiyat bu kesimler tarafından kullanılıyor, görülen o ki bundan sonra daha da sık kullanılacak.
İşçi sınıfı devrimcileri bu ve benzeri yaklaşımların, özellikle prestijli alanlardan sosyalist akımların içerisine sokulmaya çalışılacağını, bu perspektiflere uygun politik yapıların geliştirileceğini ya da oluşturulacağını beklemeli, bunlara karşı uyanık olmalıdır. Dünyanın prestijli üniversitelerinden akademisyenlerin, “sistem karşıtı” söylemlerine rağmen her nasıl oluyorsa görüşleri burjuva sistemin yayın organlarında hep yer bulan, görünür olan parlak, cazibeli kişilerin ideolojik manipülasyonlarına karşı kuşkucu olmayı bir an olsun elden bırakmamalıdır. Sistem karşıtı bazı görüş parçalarını kasıtlı olarak sistem içi hedeflere bağlayan, özellikle örgütlü, devrimci, işçi iktidarını hedefleyen mücadeleye dair görüşleri marjinalize etmeye dönük yaklaşımlar sergileyen, insanları devrime değil düzen içi değişim arayışlarına sevk eden düşüncelerin egemen sınıfın çıkarları için ortaya konduğu hiç unutulmamalıdır.
Marx tabii ki haklıdır. Ama onun hakkını teslim etmek de burjuvazinin sözcülerine kalmış değildir. Marx’ın hakkını gerçekten teslim edecek olan, mücadelesini işçi iktidarları ile taçlandırıp sosyalizmin yolunu açacak olan devrimci işçi sınıfıdır.
[*] Elif Çağlı, Kapitalizm Çıkmazda, Şubat 2012, marksist.net/node/2954
link: Selim Fuat, Marx Tabii ki Haklı!, 5 Şubat 2023, https://marksist.net/node/7855
İran’da Devrim Ateşi Yanmaya Devam Ediyor!
Elif Çağlı’yla Marx’ın Kapital’ini Okumak