Arap coğrafyasında esen değişim rüzgârları, kaçınılmaz olarak Filistin halkının mücadelesinde de etkilerini göstermeye başladı. Bu süreç Filistin’deki bölünmüşlüğün aşılması doğrultusunda bir itilim yarattı. Böylece Gazze’de idareyi elinde bulunduran Hamas ve Batı Şeria’ya hâkim El-Fetih yönetimi birlik hükümeti kurmak için müzakerelere başladı. Ardından da görüşmeleri geçen yıl kesen İsrail’e karşı, ortaya yeni bir yol haritası getirmemesi durumunda, Filistin yönetiminin Eylül ayında tek taraflı bağımsızlık ilan edeceği duyuruldu. Bütün bu gelişmeler Filistin sorununda yeni bir eşiğe gelindiğini gösteriyor.
Hamas ile El-Fetih örgütlerinin anlaşması ve ardından Filistin devletinin Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde tanınmasına yönelik girişimlerin başlaması da açık ki “Arap Baharı”nın Filistin’deki doğrudan sonucu. Mısır’da yenilenen hükümetin kitlelerin basıncı ile Refah kapısını açmak suretiyle Gazze’ye uygulanan ablukaya darbe vurması, İsrail’le işbirliğini eskisi gibi sürdürememesi, Gazze’de bu süreçte gerçekleştirilen birlik ve uzlaşma lehinde kitlesel gösteriler ve Mahmud Abbas’a tabandan gelen baskıların artması bunu ortaya koyuyor.
Ne var ki, diğer Arap ülkelerindeki gelişmeler gibi, buradaki değişim sürecinin gidişatında da belirsizlik hâkim. Filistin halkının sorunun çözümü için yıllardır ortaya koyduğu yüksek iradeye ve mücadele gayretine rağmen, mücadeleye önderlik eden örgütlerin burjuva niteliği nedeniyle hareket sürekli açmazlara düşüyor ve uluslararası kapitalist güçlerin birbirleriyle mücadelesinde taraflardan bir kısmının yedeğinde kalmaya, onlar tarafından boğulmaya mahkûm oluyor.
Filistin’de değişim ve uluslararası gelişmeler
Filistin halkının ulusal kurtuluş mücadelesinin önderliklerini yapan örgütlerin adımları küresel ve bölgesel güçlerin dünya çapında yürüttükleri mücadelelerindeki pozisyonlarına göre belirleniyor ve ancak bu güç dengesinin izin verdiği imkânlar dâhilinde kendi yolunu bulmaya çalışıyor. Bu durum politik bir güç olarak kendini var edebilmiş bir işçi sınıfı önderliğinin olmadığı koşullarda zaten kaçınılmazdır.
Hamas ile yaptığı mutabakatın ardından Filistin’in Eylül ayında Birleşmiş Milletler Örgütü’nde bağımsızlığının tanınmasını gündeme getireceğini uluslararası kamuoyuna duyuran El-Fetih lideri Mahmud Abbas oldu. New York Times gazetesine yazdığı makalede Abbas, Filistin devletini tanıyarak Birleşmiş Milletler’in, İsrail-Filistin uzlaşmazlığının sadece siyasi değil, aynı zamanda uluslararası bir hukuki mesele olarak görülmesinin yollarını açacağını vurguladı. İsrail ile 20 yıldır Filistin devletinin kurulması konusunda müzakere etmelerine rağmen bu konuya yaklaşamadıklarını belirten Abbas, Filistinlilerin tarihi Filistin topraklarından geriye kalan yüzde 22’lik bölümünde özgürce yaşama hakkını sağlamak için Birleşmiş Milletler’e gittiklerini ifade etti.
Abbas, makalesinde “İsrail, işgal altındaki Batı Şeria’ya giderek daha fazla yerleşimci göndermeye devam edip, Filistinlilerin topraklarına ve özellikle Kudüs’teki kutsal mekânlarına erişmesini engellerken, biz de ilelebet bekleyemeyiz” diye yazdı. İsrail devletinin 14 Mayıs 1948’de kurulmasından dakikalar sonra ABD’nin tanımayı garanti ettiğini hatırlatan ve “Ancak bizim Filistin devletimiz, yerine getirilmemiş bir söz olarak kaldı” diyen Abbas, ancak ve ancak uluslararası toplumun 60 yıl kadar önce kendilerine verdiği sözü tutması ve Filistinli mültecilerin haklarını uygulamaya koyacak adil bir karar alması halinde Filistin halkı için umutlu ve onurlu bir geleceğin olabileceğini vurguladı.
Filistin 1974 yılından bu yana Birleşmiş Milletler’de gözlemci bulunduruyor. ABD, İsrail, Almanya, İtalya, Hollanda gibi güçlü ülkeler Filistin’in Birleşmiş Milletler’e tam üyeliğine karşı çıkıyor. Çok sayıda ülke ise (İsrail’in açıklamalarına göre bile 118 ülke Filistin’in tam üyeliği gündeme gelirse bu kararı destekleyecek) Filistin’in tanınması yönünde tavır sergiliyor.
Nitekim Abbas’ın bu çıkışının ardından İngiltere ve Fransa’dan İsrail’in barış görüşmelerine yeniden başlamaması halinde Filistin devletinin tek taraflı bağımsızlık ilanını destekleyeceklerine dair açıklamalar geldi. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy İsrail başbakanı Netanyahu ile yapacağı görüşmeden bir gün önce yaz bitimine kadar görüşmeler tekrar başlamazsa, Fransa’nın Filistin devletinin uluslararası alanda tanınması için çalışacağını da belirtti. Nicholas Sarkozy açıklamasında “Zamanımızın olduğu düşüncesi, tehlikeli bir fikir. Bu işi bitirmeliyiz” dedi.
Doğu Kudüs’ün başkent olduğu bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına uzun süredir destek veren Rusya da bu süreçte Filistin’in yanında olacağını açıkladı. Moskova’da temaslarda bulunan El Fetih, Hamas ve diğer Filistin örgütleri temsilcileri Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüşmelerinin ardından düzenledikleri ortak basın toplantısında “Tek taraflı olarak bağımsızlık ilanında bulunmak istemiyoruz. Eylül ayında yapılacak Genel Kurul’da devletimizi BM’nin tanımasını istiyoruz. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da bu sürece Rusya’nın katkı sağlayacağına dair söz verdi” dediler.
İsrail’de de onlarca solcu akademisyen ve sanatçı 1948’de İsrail devletinin ilan edildiği Bağımsızlık Sarayının önünde toplanarak temsili olarak Filistin’in bağımsızlığını ilan ettiler. Bir eylemcinin “İsrail yönetiminin Filistinlilere hükmetmeye çalışması sadece Filistinlilerin özgürlüğünü yok etmiyor. Aynı zamanda bizim özgürlüğümüzü de yok ediyor” sözlerinin, “başkasını ezen bir ulus asla özgür olamaz” yaklaşımının bir başka ifadesi olduğu açıktı.
Çin, Türkiye, Mısır ve pek çok Latin Amerika ülkesi de Filistin’i destekleme doğrultusunda açıklamalarda bulundu. Ancak ABD’nin tutumu beklendiği gibi tam aksi yönde oldu. Obama İngiltere Başbakanı David Cameron ile gerçekleştirdiği bir görüşmenin ardından yaptığı açıklamada “BM birçok önemli iş başarabilir, ama bir Filistin devleti kurulmasını sağlayamaz. Filistin devleti kurulmasının tek yolu, Filistinlilerin ve İsraillilerin barış konusunda anlaşmaya varmasıdır” diye konuştu. Bir hafta sonra ABD’de Almanya başbakanı ile yaptığı bir toplantının ardından ise, Filistin’in Eylülde düzenlenecek olan BM Genel Kurulu’nda bağımsız devlet ilanını gündeme getirmesi gibi tek taraflı eylemlerin engellenmesi gerektiğini ve Merkel’in de buna katıldığını söyledi. Obama ve Merkel ayrıca, Almanya ve ABD’nin Ortadoğu’da barışın sağlanması için birlikte çalışmaya karar verdiğini belirttiler.
ABD dışişleri bakanı Hillary Clinton da, bu yasa tasarısı BM genel kurulunun gündemine getirilirse, Amerika’nın Abbas yönetimine verdiği mali desteği keseceği tehdidinde bulundu. Clinton, gazetecilere Filistinlilerin bağımsız devlet kurma çalışmalarını durdurmalarını ve hemen İsrail ile barış görüşmesi masasına oturmalarını belirtip aksi takdirde Amerika’nın Filistin halkının bağımsızlık ilan etme girişimlerini yenilgiye uğratmaya çalışacağını söyledi.
Filistin’in bağımsızlığının Birleşmiş Milletler’de tanınması yönünde attığı adımların uluslararası alandaki yansımalarına değinirken, Norveç’in tepkilerine ve Norveç’te yaşananlara ise özel bir parantez açmak gerekiyor. Norveç’in başkenti Oslo 1993 yılında İsrail ile Filistin arasında gerçekleşen barış görüşmelerine ev sahipliği yapmış ve Norveç Filistin sorununun kritik dönemeçlerinde her zaman rol almıştı. İsrail’in Gazze’yi abluka altına almasına karşı yardım filolarının oluşturulmasından, Filistin yönetimine doğrudan parasal yardım yapmaya kadar pek çok konuda destek vermişti. 8 Ocakta Oslo’da sol partilerin düzenlediği Filistin’e destek eylemine 40 binden fazla kişi katılmış ve gösteride İsrail kınanmıştı.
Daha da önemlisi Filistin’in Eylül ayında Birleşmiş Milletler’de yapacağı girişime de en aktif desteği Norveç veriyordu. Mahmud Abbas 19 Temmuzda Norveç’i ziyaret etmiş ve bu ziyarette Norveç dışişleri bakanı Jones Gahr Störe, Filistinlilerin BM’nin Filistin’i bağımsız devlet olarak tanıması çabalarının “meşru” olduğunu ifade etmişti. Ayrıca Norveç ile Filistin yönetimi arasında bu ziyaret sırasında imzalanan anlaşmayla, Filistin’in temsilcilik düzeyi “diplomatik misyona” yükseltilmişti. Bu durum Filistin’i tanıyacak ilk önemli Avrupa ülkesinin Norveç olacağını ve bu süreçte Norveç’in Filistin’e açık destek verdiğini gösteriyordu.
Bu imzadan tam beş gün sonra ise Norveç’te hükümet binasının bulunduğu bölgede bombaların patlaması ve iktidardaki İşçi Partisi’nin gençlik kampının yapıldığı adada gerçekleşen katliam sonucu 100’e yakın kişi öldürüldü. Saldırıları gerçekleştiren Breivik adlı faşist, bunun bireysel bir eylem olduğunu savundu. Ancak yaşanan gelişmelere ve İsrail’in Filistin’in uluslararası düzeyde yürüttüğü çalışmaları sekteye uğratma gayretlerine ve Filistin’in taleplerine sıcak yaklaşan ülkelere vermeye çalıştığı gözdağına dikkat çeken pek çok kişi bu saldırılarda İsrail’in parmağının olma ihtimalinin son derece yüksek olduğu kanaatindeydi ki, bu iddianın yabana atılır olmadığı çok açık.
Filistin sorununun çözümü için de devrimci mücadele şart!
Filistin devletinin bağımsızlık ilanını Birleşmiş Milletler’de gündeme getirme adımının uluslararası alanda yarattığı etki böyle oldu. Eylül ayı içerisinde ve sonrasında da uluslararası alanda güç sahibi kapitalistlerin bu konudaki bilek güreşi devam edecek ve emperyalistlerin rekabetiyle belirlenen koşullarda Filistin halkı mücadelesini ilerletmeye çalışacak.
Uzun yıllardır Filistin halkının iradesi ayrı bir devlet kurma yönündedir. İsrail dâhil hiçbir ülke de çözümün iki ayrı devletin oluşmasıyla gerçekleşeceğine dair düşünceye bir itiraz yükseltmemektedir. Ancak İsrail ve onunla birlikte davranan güçler kendi belirledikleri sınırları ve koşulları Filistin halkına dayatarak çözümsüzlük sürecinin devam etmesine yol açmaktadırlar.
Filistin sorunu, Ortadoğu gibi üst üste binmiş sayısız çelişkilerle yüklü bir coğrafyada yaşanmaktadır. Bugün de emperyalist kapışmanın odağında yer alan bu coğrafyada yaşanan tüm siyasal sorunların kaynağı geçmiş iki dünya savaşındaki emperyalist paylaşımdır. Siyonist İsrail devletinin bir kama olarak Ortadoğu’ya sokulması da bizzat bu paylaşımın ürünüdür. Dolayısıyla İsrail’in bu özgünlüğü ve emperyalist rekabet ve çatışmalar, sorunu iyice kangren haline getirmekte ve çözümü zorlaştırmaktadır. Bu nedenle Filistin halkının haklı mücadelesi, İsrail işçi sınıfı da dahil olmak üzere, dünya işçi sınıfının ve emekçilerinin desteğine ve enternasyonalist dayanışmaya çok daha fazla ihtiyaç duyuyor.
link: Selim Fuat, Filistin Sorununda Yeni Bir Dönemece Girilirken, 6 Eylül 2011, https://marksist.net/node/7240
Devlet Barış Gününde de Saldırdı, Barış Eli Havada Kaldı!
İşçi Sınıfı Büyüyor, Ev İşçileri Örgütleniyor!