DİSK’in haftalar öncesinde İzmir’de yapılacağını ilan ettiği ve birçok sendika, sivil toplum örgütü ve partinin desteklediği “emek ve demokrasi mitingi” 13 Eylül günü Gündoğdu Meydanında yaklaşık 15 bin kişinin katılımıyla gerçekleşti. 12 Eylül’ün 28. yıldönümüne denk gelen ve kitlelere 12 Eylül karşıtı olarak tanıtılan miting adeta AKP’yi telin mitingi havasında geçti. CHP’li milletvekilleri ve belediye başkanlarının da yer aldığı mitingde kürsüye çıkan DİSK başkanı Süleyman Çelebi’nin konuşmasının içeriği dikkate değerdi. Bir yandan “baskınız, işkenceniz varsa, bizim de mangal gibi yüreğimiz var… Özgürlük, kardeşlik ve demokrasi inancı taşıyoruz, bu inancı ne 12 Mart, ne 12 Eylül, ne baskılar, ne de gelip geçici olan iktidarlar yok edebildi ki AKP yok edebilsin” gibi ifadeler kullanan Çelebi’nin, diğer yandan birkaç gün sonra görüşülecek olan DTP davası üzerinde durmaması ise herhalde mangal yürekliliğindendi!
Hızını alamayan Çelebi, yanındaki CHP’li milletvekilleri ve belediye başkanlarını “unutmuş” olsa gerek ki “huzurunuzda Başbakana ve AKP yöneticilerine soruyorum: Ne farkınız var? Sizden önceki çalıp çırpanlardan, soyup soğana çevirenlerden, ülkenin tüm değerlerini haraç mezat satanlardan, taşı toprağı, dağı denizi, toprağı ormanı peşkeş çekenlerden ne farkınız var” gibi ifadelere de konuşmasında yer verdi. Sanki CHP, aynı AKP gibi, senelerdir işçi sınıfının tepesine akbaba gibi çöken, örgütlenmesini engelleyen, önderlerini katleden burjuva düzenin bir parçası değilmiş gibi! Oysa Çelebi’nin yanına alarak işçi kitlelerine sunduğu CHP, darbe çığırtkanlığının partisi haline gelmiştir.
Mitingde, sınıfsal temele oturmayan bu AKP karşıtlığını, eyleme merkezi olarak katılan TKP de can-ı gönülden destekledi. Denizde bir teknenin üzerinde açılan “İzmir’i AKP’ye teslim etmeyeceğiz” pankartı niyetleri gözler önüne sermekteydi. Galiba tarih sessizce ilerlemiş ve İzmir’de çoktan bir işçi iktidarı kurulmuş olacak ki, sıra onu teslim etmemeye, korumaya gelmişti! Bu iyimser hayali bir kenara bırakacak olursak, “teslim etmemenin” yıllardır İzmir’i elinde bulunduran CHP’nin yanında yer almak olduğunu anlamak zor olmayacaktır.
Netice itibariyle, ulusalcıların gölgesinde gerçekleşmiş olan bir garip “emek ve demokrasi” mitingine şahit olduk. İzmir’deki belediyeleri yıllarca elinde bulunduran ve sadece seçim dönemlerinde emekçi semtlerine uğrayan CHP, elinde kalan tek metropolü kaptırmaktan ölesiye korkmaktadır ve bu yüzden de emekçileri peşine takma telâşına düşmüştür. Solun bir kesimi ise ne yazık ki çoktan bu ulusalcı yele kapılmış, işçileri burjuva kamplaşmada taraf olmaya zorlamaktadır. İşçi sınıfı devrimcilerinin her zamankinden daha uyanık olması gereken bu süreçte şu ya da bu burjuva partiyi hedef alan son derece sınırlı bir muhalefet ortaya koymak yerine, sınıfsal çelişkileri gözler önüne seren, tarihsel hedeften taviz vermeyen ve bir bütün olarak sistemi hedef alan, sınıfı bilinciyle yoğrulu bir siyaset yakıcı bir şekilde kendini dayatıyor. Yaşamı her alanda üreten işçi sınıfının bu gücünü fark etmesi için fabrikalarda, işyerlerinde, mahallelerde, kısacası emeğin olduğu her yerde örgütlenmeli ve mücadele etmeliyiz.
link: İzmir’den MT okuru bir işçi, İzmir’de Bir Garip Miting, 15 Eylül 2008, https://marksist.net/node/1889
Asalaklar Kana Doymak Bilmiyor