On ilde çok büyük bir yıkım yaratan deprem fırtınasının üzerinden iki gün geçmesine rağmen, bölgeye halen ne yeterli kurtarma ekibi ve iş makinesi, ne de insanların başlarını sokacakları geçici barınaklar gönderilmiş durumda. Bunlar bir yana, sıfır derecede sokakta kalmaya mahkûm edilen milyonlarca insan ekmek ve suya bile ulaşamıyor. Elektrik ve doğalgazın kesik olduğu bölgede, pek çok yerde akaryakıta da son derece sıkıntılı bir şekilde ulaşılabiliyor. Dolayısıyla sadece enkaz altındaki on binlerce insan değil, canlarını kurtaran milyonlar da açlık ve donma tehlikesiyle yüz yüze. Yüzlerce kişilik kurtarma ve yardım ekipleri 24 saat içinde dünyanın bir ucundan Türkiye’ye gelmeyi başarırken, Türkiye içindekileri koordine edip deprem bölgesine göndermeyi beceremeyen çürümüş bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu deprem, utanmazlığı, yüzsüzlüğü, çapsızlığı, yağmacılığı bir ağ gibi tüm devlet kurumlarına yayan bu rejimin çoktandır kokmuş bir cesede döndüğünün nihai göstergesi olmuştur.
Depremin yarattığı yıkım ve felâketin gerçek boyutları henüz tam olarak açığa çıkmış değildir. Ancak rejim, ülkeyi nasıl çöküşe sürüklediğini ve emekçileri nasıl enkaza gömdüğünü çok iyi bilmektedir. Tam da bu yüzden deprem bölgesinden yükselen çığlıklar, ülkenin tamamını kaplayan öfke dalgası, Saray’ın paçalarını tutuşturmuş, korku bacayı sarmıştır. Bu depremin enkazı altında kalmamak için kara kara ne yapacağını düşünen Erdoğan, elinde her türlü yetki yokmuş gibi OHAL silahına sarılmıştır. Deprem bölgesindeki 10 ilde üç aylığına ilan edilen OHAL, bölgede enkaz altında kalan ve evlerine giremeyen milyonlarca insan için son derece kritik olan ilk iki gün içinde üzerine düşeni hiçbir şekilde yerine getirmeyen faşist iktidarın, yükselecek tepkiler karşısında kendini korumaya alma kararıdır. Bu OHAL kararının, üç ay sonra yapılacak seçimlere dönük gizli niyetler taşıdığı, OHAL ortamının rejim güçlerinin elini güçlendirmek üzere atılacak adımların zeminini döşemek için kullanılacağı en ufak bir şüphe götürmemektedir. Erdoğan’ın başında bulunduğu rejim güçlerinin bu konuda her fırsatı değerlendirmek üzere detaylı hazırlıklar yürüttüğünü bilmeyen yoktur.
Erdoğan tıpkı 15 Temmuz’u “Allah’ın lütfu”na dönüştürdüğü gibi bu depremi de aynı şekilde kullanmak için elinden geleni yapmaya çalışmaktadır. OHAL demek, zaten son derece boğulmuş durumdaki basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, grev, toplanma, gösteri özgürlüğünün, demokratik kitle örgütlerinin faaliyetlerinin vb. tümüyle ortadan kaldırılması demektir. OHAL demek faşist rejimin OHAL kararnamelerine dayanarak dilediğini yapabilmesi, yargıyı ve Meclisi tümüyle devre dışı bırakması demektir. Ve OHAL’in hiç gerekli olmamasına rağmen seçim dönemini de kapsayacak şekilde üç aylığına ilan edilmesi, nasıl bir seçim atmosferi yaratılmak istendiğinin göstergesidir. Emekçilerin enkaz altında can çekişmesi karşısında aciz kalan rejim, iktidarını korumak için burjuva devletin tüm gücünü kullanmak istiyor. Tüm bunlar, “afet bölgesi” ilanı hükümete askerin seferber edilmesi de dâhil pek çok yetki verirken Erdoğan’ın neden OHAL’e ihtiyaç duyduğunu da net bir şekilde göstermektedir. Ama şurası çok açıktır ki, OHAL de ilan etse, bu deprem fırtınası Allah’ın faşist rejime lütfu değil, onun eceli olacaktır. Bu eceli, “depremzedeler için ne yapabiliriz” diye seferber olan on milyonlarca vicdanlı emekçinin öfkesi ve “artık yeter” kararlılığı getirecektir. Tekrar edelim, gün sınıf dayanışmasını yükseltme, deprem bölgesindeki emekçi kardeşlerimizin yardımına koşma ve bu iktidardan hesap sormak için mücadeleyi büyütme günüdür.
link: Marksist Tutum, OHAL Fırsatçılığı da Rejimi Kurtaramayacak!, 8 Şubat 2023, https://marksist.net/node/7860
Milliyetçi Gençlerin Milliyetçilikle İmtihanı!
Emek ve Özgürlük İttifakı: OHAL’i ve Baskıları Tanımıyoruz!