Temmuz sonunda önce birkaç şehirde başlayan orman yangınları kısa sürede 43 ilde 200’e yakın noktaya yayıldı. Ormanda yaşayan yaban hayvanları ile orman yakınlarındaki çiftliklerde bulunan çok sayıda hayvan da yanan ağaçlarla birlikte yok oldu. Söndürme çalışmalarına katılan itfaiyecilerden ve onlara yardımcı olmaya çalışanlardan toplam 9 kişi hayatını kaybetti.
Yangın söndürme çalışmalarına Orman Genel Müdürlüğüne bağlı itfaiye ekipleri, arazözlerle karadan, helikopter ve uçaklarla havadan müdahale ediyor. Ancak birçok bölgeye talep edilmesine rağmen helikopter, uçak gönderilmiyor veya saatler sonra gönderiliyor. Bu da büyüyen yangının kontrol altına alınmasını güçleştiriyor. Kimi yerlerde kendi olanaklarıyla yangına müdahale etmeye çalışan halk denizden pet şişe ve kovalara doldurduğu suyu yangın alanına ulaştırmaya çalışıyor. Siyasi iktidarın yansıttığının aksine yeterli araç-gerecin sağlanmaması, havadan müdahalenin kimi yerlerde hiç yapılmaması, kimi yerlerde geç kalınması nedeniyle alevler daha da yayıldı. Bu konuda yükselen tepkilere ise siyasi iktidar temsilcileri pervasızca karşılık vermekten imtina etmiyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in “Ne olur buraya uçak gönderin. Helikopter gönderin. Yanıyor insanlar” sözleriyle yaptığı yardım çağrısına bu sözleri kendisine yakıştıramadığını, acizlik içinde olunmadığını söyleyerek karşılık verdi.
Antalya ve Muğla’da çok büyük bir alan alevler arasında kaldı. Şiddetli rüzgârın etkisiyle hızla yayılan alevler karşısında halk çaresizce ormanın küle dönmesini izledi. Yerleşim yerlerine kadar ulaşan alevler, birçok evin de yanmasına neden oldu. Evlerini, bahçelerini, hayvanlarını, yani onlarca yılda alın teriyle biriktirdiklerini yangında kaybeden emekçilerin feryadına büyük bir kayıtsızlıkla yanıt veriyor siyasi iktidar. AKP’li Gündoğmuş Belediye Başkanı Mehmet Özeren, TOKİ’nin köy evleri kampanyasını hatırlatarak evlerini yangında kaybedenlere “Çok eski evi olanlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler” müjdesini verdi! Öte yandan yangın bölgesini büyük bir araç konvoyuyla ziyaret eden Erdoğan, otobüsün üzerinden miting alanındaymışçasına konuşma yaparken halka çay paketleri fırlattı. Dönüş yolunda otobüsten çay fırlatmaya devam etti. Daha kısa bir süre önce Rize’de de selzedelere çay paketi fırlatan Erdoğan “A Haber” yayınında katıldığı bir programda halkın kayıplarını telafi edeceklerini şu sözlerle duyurdu: “Canlılar şöyle yandı böyle yandı… eyvallah. Yangın olur da ormanda canlılar yanmaz mı? Ondan sonra biz orada ne yapacağız. Biz orada hemen tedbirimizi aldık. Dedik bütün bu canlıların defnini hemen yapın, ardından da biz bütün bu canlıların sahiplerine bu canlılar kadar hemen ödemelerini yapacağız. Büyükbaşsa büyükbaş, koyunsa koyun, beyaz etse beyaz et…”
Yangın bölgesini ziyaret eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “milletimiz cömerttir” diyerek İBAN hesabı açtıklarını duyurdu. Yangın bölgesinde halkın gösterdiği tepkiyi görmezden geldi. Halktan yardım dilenmekte beis görmeyen siyasi iktidar, sosyal medya üzerinden #HelpTurkey (Türkiye’ye yardım et!) etiketiyle başlatılan kampanyaya destek verenleri hedef göstermekten geri durmadı. Tek adam iktidarının propaganda bakanlığı görevini İletişim Başkanı sıfatıyla üstlenen Fahrettin Altun, bu kampanyayı “ideolojik saiklerle, devletimizi aciz göstermek, devlet-millet birlikteliğimizi zayıflatmak amacıyla başlatılmıştır” sözleriyle karaladı. İşareti alan troller #WeDontNeedHelp (Yardıma ihtiyacımız yok!) etiketiyle karşı kampanya başlatarak iktidarın onurunu kurtarma görevini üstlendiler.
Yangınların yayılması ve kontrol altına alınamamasının sorumlusu iktidardır!
Sadece birkaç gün içinde yüzden fazla farklı noktada gerçekleşen yangınların kesin nedeni henüz tespit edilebilmiş değil. Ancak daha Temmuz ayına girilmeden Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yüksek sıcaklık artışlarının orman yangınlarına neden olabileceğine dair uyarılarda bulunulmuş, tedbirli olunması gerektiği hatırlatılmıştı. Bu uyarılara rağmen, siyasi iktidarın kayıtsız kaldığı, hiçbir hazırlık yapmadığı son yaşananlarla birlikte daha iyi anlaşıldı.
Siyasi iktidar yangınların kundaklama sonucu meydana geldiği iddialarını doğrudan dile getirmese de sosyal medya ve Whatsapp grupları üzerinden bu iddiaların yayılmasına karşı sessiz bir onay vermiş durumda. Sabotaj iddialarının merkezine Kürtler ve HDP konuluyor. Bütün muhalefet de işbirliği yapmakla itham ediliyor. İddialar sadece troller üzerinden değil havuz medyasının yazarları tarafından da açıkça dile getiriliyor. Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül kendi Twitter hesabında muhalefeti açıkça hedef gösteren twit atmaktan geri durmadı. Ertesi gün de aynı konuda bir yazı yazarak aslında trollere de malzeme sağlamış oldu. Ekonomik sorunları dile getirenlere cebindeki telefonun modelini soran anlayış, orman yangınlarında hükümeti eleştirenleri sabotajcılara destek olmakla itham ediyor.
Siyasi iktidar temsilcileri, yangınla mücadele konusunda dünyaya örnek olunduğunu, eldeki donanımların gelişmiş ülkeleri kıskandırdığını söyleyebiliyorlar. Son yangınlardan birkaç gün önce, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli Türkiye Gazetesine yaptığı bir açıklamada, “Şu anda çakmak yaksalar, yakalıyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir kişi Seferihisar’da yakalandı. Mangal yapıyormuş. «Saklanmıştım. Nasıl yakaladınız?» diye sordu. 24 saat gözetliyoruz. Duman çıkınca hemen oradayız. Alev parlamadan gidip müdahale ediyoruz. İnanılmaz başarılıyız” sözlerini sarf etmişti.
Sabotaj iddialarının canlı tutulması ve bunun sonucu olarak kimi grupların kundakçı avına çıktıklarını gösteren görüntüler, iktidarın üzerinde yoğunlaşan tepkiyi bertaraf etme ve hedef saptırma niyeti de taşıyor. Bu gruplar, yangın bölgelerinin yakınlarında silahla nöbet tutuyor, araçları durduruyor ve arama yapıyor. Yangınların daha başında Manavgat’ta bölgeye araçlarıyla su taşıyan iki genç, yangın çıkardıkları iddiasıyla bir grup tarafından yolları kesilerek araçları yakıldı. Jandarma tarafından linçten kurtarılan bu iki kişi sosyal medya üzerinden yayılan söylentiler, provokatif paylaşımlar sonucu lince uğradı. Bu kara propagandanın etkisi altına girerek sokaklara silah ve sopalarla dökülenler her yerde “Ateşin Çocukları”nı arıyor. Geç müdahale edilerek yangınların büyümesine neden olunan yerlerin CHP’nin oy tabanının yoğun olduğu bölgeler olması dikkat çekiyor. “Ateşin Çocukları” masalıyla CHP tabanının Kürtlere karşı harekete geçmesini sağlamaları da yabana atılacak bir olasılık değildir.
Küresel ısınmanın son yıllarda gitgide artmasına paralel olarak orman yangınlarının dünya genelinde arttığı görülüyor. Bütün gezegende sermayenin çıkarlarına öncelik veren hükümetlerin politikaları küresel ısınmanın daha vahim sonuçlara yol açmasına neden oluyor. İtalya, İspanya, Yunanistan gibi birçok ülkede büyük yangınlarla mücadele devam ediyor. Önceki yıllarda Kaliforniya, Brezilya ve Avustralya’daki devasa yangınlar, tartışmasız küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak yayıldı. Avustralya’da yangın bütün kıtaya yayılmış, fırtına bulutları ve şimşekler yangına müdahaleyi imkânsız kılmıştı. Yangın aylar sonra söndürülebilmişti.
Siyasi iktidar, yaptığı ilk açıklamalarda havacılığın gelişmesine nasıl büyük katkılarda bulunduğundan, insansız hava araçlarıyla nasıl da gözlem yapıldığından ve sayısı her açıklamada değişse de onlarca helikopterle başarılı bir şekilde yangınlara müdahale edildiğinden dem vuruyordu. Orman yangınlarıyla ilgili verileri gösteren renkli grafikleri göze sokarak “yangınların çoğu söndürüldü, kalan birkaçı da yakında söner” diyordu. Ama ormanlar günlerdir yanmaya devam ediyor. İktidarsa devam eden yangınların değil söndürülenlerin görülmesini ve takdir edilmesini bekliyor. RTÜK de bu konuda iktidara destek vererek yangın görüntülerinin cezaya tabi olacağını ilan etti. RTÜK, basın kuruluşlarına gönderdiği yazıda, yangın görüntülerinin yayınlanmasının kaosa hizmet ettiğini belirterek bu tür yayınlara izin verilmeyeceğini, haberlerde söndürülen yerlerin öne çıkarılması gerektiğini bildirdi.
Bir taraftan yangın söndürme çalışmaları devam ederken öte taraftan yangına müdahale konusunda siyasi iktidarın sergilediği tutum tepkilerin büyümesine neden olmaya devam ediyor. Konunun doğrudan muhatabı konumunda olan Bekir Pakdemirli beceriksizliğin faturasını muhalefete çıkarmaya çalışıyor. Belediyelerin sorumluluklarını yerine getirmediğini söyleyerek hedef gösteriyor. Erdoğan da yerleşim yerlerinde sorumluluğun belediyelere ait olduğunu söyleyerek apaçık yalan söylüyor. Oysaki orman yangınlarında sorumluluk tümüyle Bakanlığa aitken, İstanbul dâhil birçok büyükşehir belediyesi itfaiye ekiplerini, araçlarıyla birlikte yangın söndürme çalışmaları için seferber etmiş durumda.
Müsilaj sorununu deniz yüzeyindeki birikintiyi vidanjörle çekip karaya boşaltarak çözdüğünü iddia eden iktidar, orman yangınlarında da benzer bir tutum sergiliyor. Siyasi iktidarın her fırsatta muhalefete yönelik saldırgan bir dil kullanarak eleştirileri savuşturma çabası içinde olması, itibarı ve koltuğu koruma kaygısı altında olduğunu da gösteriyor. Daha da önemlisi muhalefeti bölmeye, bu partilerin oy tabanındakileri bu sarmalın içine çekmeye yönelik adımlar atmaktan da geri durmuyor. Yangın bölgelerinin haberini yapanları, yardım çağrısı yapanları kaosa neden olmakla suçlayan iktidar, bizzat kendi eliyle kaosa, kargaşaya yol açacak adımlar atıyor.
Üzerine çökülen THK ve yangın söndürme uçaklarının akıbeti
İktidarın orman yangınlarına karşı en etkili araç olarak kabul edilen yangın uçaklarıyla ilgili açıklamaları, yangını söndürme ve hazırlıklı olma konusunda beceriksizliğini tekrar gözler önüne seriyor. Önceki yıllarda gerçekleşen yangınlarda THK’ya ait uçaklar kullanılırken devam eden yangınlarda kullanılan yangın uçaklarının tamamı yurtdışından getirildi. Hâlihazırda tutulan ve son yangınların başından itibaren kullanılan 3 adet uçak, Rusya’dan kiralama yoluyla THK-CMC ortaklığı üzerinden ihaleyle temin edilmiş durumda. Bu uçakların 1 Hazirandan 31 Ekime kadarki 153 günlük süre için kira bedeli 203 milyon lira. Günlük kira bedeli ise 1,3 milyon liraya karşılık geliyor. Bu işi ihaleyle alan ve kiralama işini yapan CMC Holding bünyesindeki şirketle ilgili olarak internet üzerinden ulaşılabilen bilgilere göre, milyonluk ihaleler verilen CMC şirketi, 2019’da 100 bin lira sermayeyle kuruldu. CMC Holding, yangın söndürme konusunda hiçbir deneyimi olmadığı halde THK ile birlikte yangın söndürme ihalesine katılıyor ve kazanıyor. Ancak ihalelere THK’nın elindeki uçaklarla değil Rusya’dan kiralama yoluyla temin ettikleri bu 3 uçakla giriyor.
THK envanterindeki CL215 uçaklarının eski ve bakımsız olması gerekçesiyle kullanılmadığını söylüyor siyasi iktidar. Bunun sorumlusunun da THK’nın kendisi olduğunu iddia ediyor. 3 yıldır THK’nın başında kayyum heyeti var. Kayyum başkanı Cenap Aşçı, yangınlarla mücadele sürerken önce düğünde olduğunu açıklamış, gelen tepkiler üzerine “nikâhtaydım” diyerek açıklamasını değiştirmişti. Kayyum başkan, ayrıca kurumun başkanı olmadığını, kayyum olduğunu söyleyerek sorumluluktan sıyrılma arayışına girdi. Ona göre kayyumun işi kurumun borçlarını yeniden yapılandırmak ve mali yapısını düzenlemek. Ayrıca envanterdeki uçakların çürümeye bırakılması konusunda kendinden önceki yönetimi suçluyor. Bu tutum ve açıklamalarıyla kurumun işlevselliğini sağlayabilecek mekanizmaların böylece devre dışı bırakılmış olduğu anlaşılıyor.
Eleştirilerin odağındaki bu uçaklarla ilgili olarak Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, bunların en fazla 3,5-4 ton su alabileceğini açıklamıştı. Bir havacılık sitesinde yer alan bilgilere göre ise bu model uçaklar sadece 12 saniyede 5455 litreye kadar su çekebiliyor. Türkiye’de yangın söndürmede 2019’a kadar kullanılan bu uçak Yunanistan, İtalya ve İspanya’da da kullanılıyor. Türkiye’nin elindeki 215 serisi uçaklar eskimiş teknolojiye sahip olsa da eksikliklerinin giderilmesiyle daha uzun süre kullanılabilir durumda.
Bugün Erdoğan’la ağız birliği yaparak THK’nin elinde kullanılmaya uygun uçak bulunmadığını savunan Cenap Aşçı, geçen yıl katıldığı bir televizyon programında şimdi söylediklerinin tam tersini söylüyordu: “Geçen yıl Tarım Bakanlığına maalesef bizim kurumumuz içinden de dezenformasyon yapılmış. Uçaklarımızın motorlarının olmadığı, bakımlarının yapılmadığı, bu uçakların uçamadığı şeklinde yanlış bilgiler gitmiş. Kanada Viking firması bunları üretmiş. Bunlarla temasa geçtik, davet ettik, sağ olsun geldiler. Ben 6 uçağımızı incelettim teknik olarak. Bunlar nedir, ne durumdadır, baktılar. Geçen yıllarda bizim şöyle bir sıkıntımız olmuş, bizim uçaklarımıza önceki yıllarda bakım yapılmış, bazı yedek parçalar takılmış. Bunların sertifikaları yoktu. Viking firması bunları tamamladı. … Sivil Havacılık kuralları gereği artık bu uçaklarımız güvenli hale gelmiştir.” Aşçı aynı programda üretici firmanın bu uçaklar için 7 yıla kadar yedek parça ve bakım garantisi verildiğini de anlatıyordu. Daha bir yıl önce 7 yıllık bakım garantisi verilmiş 6 uçak bugün nasıl oluyor da yok sayılıyor? Kayyum ya geçen yıl yalan söylüyordu ya da şimdi! Veya her ikisi birden!
Ankara Etimesgut’taki THK yerleşkesinde pervaneleri sökülmüş vaziyette 7 adet CL215 bulunuyor. THK yangınlara müdahalede kullandığı 16 helikopteri özel şirketlerden kiraladı. Kayyum başkan, eldeki uçakların bakımının, kurumda 2010’da başlayan mali krizle birlikte yapılmadığını, bu nedenle uçakların kullanılamayacak durumda olduğunu, uçabilecek duruma getirilmeleri için de 4 milyon dolarlık bir masraf gerektiğini savunuyor. Tepkiler karşısında, bu uçakların uçabilir hale getirilmesi için gereken paranın toplanması için bağış yapılabileceğini ve yardım kampanyası düzenlenebileceğini söylüyor. Aşçı, THK’daki yönetim krizi üzerine 2019’da kuruma kayyum heyeti başkanı olarak atandığını, kurumun 1,5 milyar doları bulan borcunun yeniden yapılandırıldığını da ifade ediyor. Ancak kayyum yönetimi, borç yapılandırmasının yanı sıra giderleri kısmak adına kurumun pilotlarını ve teknisyenlerinin büyük bir kısmını işten çıkardı. Birçok taşınmazını da satışa çıkardı. 1925’te kurulan THK, sistematik bir şekilde zarar eden bir kurum haline getirildi. Kurum içindeki yolsuzluklara raporlarla belgelenmesine rağmen göz yumuldu ve mali kriz de bu sürecin ürünü olarak ortaya çıktı.
2019’da orman yangınları devam ederken o dönemin THK yönetimiyle siyasi iktidar arasında yaşanan gerilim basına da yansımıştı. O zaman da Tarım ve Orman Bakanlığının başında olan Pakdemirli, uçakların kullanılamayacak durumda olduğunu söylemişti. Erdoğan da sözleriyle kurumu hedef almış, burayı masaya yatıracaklarını açıkladıktan bir süre sonra kayyum atanmasını sağlamıştı. Kayyum yönetimi de kolları sıvayarak işe girişmişti. Pilot ve teknisyenlerin tasfiyesi ve taşınmaz satışlarıyla kurumun üzerine çökme planı hayata geçirildi. Geçen yıl kuruma ait 10 taşınmaz satışa çıkarıldı, bu yıl ise 44 taşınmaz daha satışa çıkarıldı.
Kurum içinde yaşanan yolsuzluklar İçişleri Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Yüksek Öğretim Kurulu ve İngiliz mali denetim şirketi Ernst and Young'ın hazırladığı dört raporla belgelendi. Kurumdaki yolsuzlukları belgeleyen raporların gereği yerine getirilmedi. Konunun yargıya taşınması sağlanmadı. Değişen THK yönetimi eski yönetimin yolsuzluklarıyla ortaya çıkan durum nedeniyle kurumun borç yapılandırma kapsamına alınmasını talep etti. Ancak çok sayıda banka ve şirketi borçlarını yapılandırarak kurtaran siyasi iktidar, THK’nın yeni yönetiminin taleplerini dikkate almadı. Gelinen noktada THK’nın başına atanan kayyum heyeti, attığı adımlarla kurumun tasfiyesini hızlandırdı.
Yangınlardan sadece bir gün önce geçen kanun ve yanan yerlerin akıbeti
Yangınların patlak verdiği günlerde Resmi Gazetede “Turizmi Teşvik Kanunu ile bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yayınlandı. 28 Temmuzda yayınlanan bu kanunla özet olarak, turizm bölgelerinde ormanlık alanlara tesis yapılabilmesi için söz konusu alanın artık orman vasfını yitirmiş olması şartı aranmayacak. Ormanlar da dâhil olmak üzere Cumhurbaşkanının ilan ettiği tüm Hazine alanları ve devlete ait gayrimenkuller (okul, konukevi, müze vb.) Turizm Bakanlığının tasarrufuna verilecek. Milli Parklarda da konaklama tesisleri kurulabilecek. Bir diğer önemli değişiklik de kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde “Çevresel Etki Değerlendirmesi” de aranmayacak olması. Bu durum yanan yerlerin akıbetinin ne olacağına dair önemli ipuçları veriyor.
Siyasi iktidar bu alanların denetimini Turizm Bakanlığı üzerinden tamamen kendi eline alıyor ve belediyelerin bu alanlardaki yetkilerini neredeyse tamamen ortadan kaldırıyor. Böylece son yerel seçimlerde büyük kentleri kaybetmesinin ardından belediye yönetimlerinin yetkilerini sınırlandıracak bir adım daha atmış oldu.
AKP’nin iktidar yılları boyunca Orman Kanunu 28 kez değişti. Kanunun 115 maddesinin değiştirilmesiyle orman alanlarının sınırları daraldı, birçok alan yangın olsun olmasın yapılaşmaya açıldı. Sadece 2020’de neredeyse Sakarya büyüklüğünde ormanlık alan (334 bin 35 hektar) kamu yararı gerekçesiyle orman vasfından çıkarıldı. Bu alanlara tesisler, oteller, saraylar (yazlık ve kışlık), havaalanları inşa edildi.
Sadece 28 Temmuzdan bu yana gerçekleşen yangınların sayısı 200’ü buluyor. Ağustos ayına girilirken meteoroloji tarafından yeniden yapılan uyarılarda, yüksek sıcaklıkların ay boyunca devam etmesinin beklendiği ifade edildi. Bu durumun yeni yangınlara yol açması muhtemel. Ancak şu ana kadar yaşananlar siyasi iktidarın bu konuda önlem almaktan uzak olduğunu, her zamanki gibi günü kurtarmaya bakacağını gösteriyor. Siyasi iktidar gölgesi para etmeyen hiçbir şeyle ilgilenmediğini hatta düşman gibi davrandığını, her fırsatta ortaya koyuyor. Onlar için Ege, Akdeniz, Karadeniz ve Anadolu’nun kadim topraklarındaki ormanlar, dereler, göller ve hatta eski medeniyetlerden kalma tarihi eserler para etmediği sürece yeşilinin, mavisinin, tarihi değerinin bir önemi yoktur. Her alanda birbiri ardına sökün eden vukuatlarının da gösterdiği gibi, bu siyasi iktidar, izlediği politikalarla emekçiler için olduğu kadar ormanıyla, deniziyle, deresiyle ve yaban hayatıyla tüm doğa için yıkıcı bir tehdit haline gelmiştir.
link: Berdan Güney, Orman Yangınlarının Aynasında Rejimin Politikaları, 5 Ağustos 2021, https://marksist.net/node/7426
Tunus’ta Neler Oluyor?
Güney Afrika: Sınıfsal “Apartheid” Sistemi de Yıkılacak Elbet!