“İşsizlik intihar ettirdi”, “Kredi kartı borcu intihar ettirdi”, “Sevdiği kızı işsiz olduğu için vermediler, intihar etti”, “Öğretmen olarak atanamadığı için intihar etti”, “İşsizlik cinnet getirtti”… İşsiz kaldığında yalnızca kendi canına kıymakla kalmayıp ailesini de katledenler gazetelerin üçüncü sayfalarında okunmaya alışılmış hikâyeleriyle birbirlerine öylesine benzemeye başladı ki! Tüm dünyada giderek artan işsizlik insan sağlığını ciddi oranda tehdit ediyor. Depresyona girip cinnet getirip ailesini katleden, intihar eden insanların sayısı giderek artıyor.
Ekonomik kriz intihar ettiriyor!
İngiliz tıp dergisi Lancet’in yaptığı bir araştırma, Yunanistan’da da sağlığın alarm zilleri çaldığını, hastalıkların ve intiharların arttığını söylüyor (NTV, 11 Ekim 2011). Yunanlılar eskisi gibi sağlık hizmeti alamıyor ve bütçe kesintileri nedeniyle tıbbi yardım alanların sayısı %40 azalmış durumda. Hastalıklarla beraber intihar vakaları da giderek artıyor. Aynı derginin 2007-2009 yılları arasında 10 ülkedeki intihar oranlarını ele alarak yaptığı bir değerlendirmeye göre, Yunanistan’da intihar oranı %17, İrlanda’da %12, İngiltere’de %10, Letonya’da %17 civarında seyrediyor. Dergi hiç de az olmayan bu intihar oranlarının en önemli sebeplerinden birinin ekonomik krizin bu ülkelerdeki can yakıcı etkisi olduğunu söylüyor. Ekonomik krizin daha düşük seyrettiği belirtilen Avusturya’da intihar oranları %5 civarında. Bu araştırmayı yapan ekipten Dr. David Stuckler, “Ekonomik krizden önce intihar oranları düşüyordu; ancak daha sonra incelenen Avrupa ülkelerinin hemen hepsinde yükselişe geçti. Bu artışların mali krizle bağlantılı olduğu hemen hemen kesin” diye belirtiyor. (Bia haber merkezi-11 Temmuz)
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre her yıl 20 milyon civarında insan intihar girişiminde bulunuyor ve bunların 1 milyonu yaşamına son veriyor. Bu rakamlara göre her 3 saniyede 1 kişi intihar girişiminde bulunuyor. Her yıl 20 milyon civarında insanın yaşamına son vermek istemesinin bu insanların ailelerinde yarattığı travma dikkate alınırsa, bundan etkilenen insan kitlesinin büyüklüğü daha net ortaya çıkar. ABD’de yılda 730 bin kişi intihara teşebbüs ediyor ve 32 bin kişi bunun sonucunda hayatını kaybediyor. Tüm Avrupa’daki intihar vakası 58 bin civarında. Bu rakam, yıl içinde trafik kazalarında ölenlerden daha fazla.
Türkiye’de psikiyatri alanında yetkili uzmanlar, son 30 yılda intihar edenlerin sayısının %440 oranında arttığını, son 10 yılda 25 bin kişinin intihar ettiğini söylüyorlar. İntihar oranlarının gelişmiş kapitalist ülkelerin oranlarından daha düşük olmasına rağmen aradaki farkın hızla kapandığına dikkati çekiyorlar. Son veriler Türkiye’de her yıl yaklaşık 2800 kişinin intihar ettiğini gösteriyor. Bu sayı trafik kazalarında ölenlerin yarısı kadar.
İşsizlik intihar ettiriyor!
İşsizliğin, hem kadınların hem erkeklerin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği artık saklanamayan bir gerçeklik. Türkiye Psikiyatri Derneği Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Doğan Yeşilbursa, ekonomik krizin insanların ruh sağlığı üzerinde ağır tahribat yaptığını ve intihar riskini 2-3 kat arttırdığını söylüyor. Yeşilbursa’nın önleyici tedbir olarak önerileri var: İşsizlik yardımının miktarı, kapsamı ve süresi arttırılmalı, işsiz kalanlara ruhsal destek üniteleri kurulmalı, sağlık hizmetlerinden alınan katkı payları ve ilaç yüzdeleri kaldırılmalı…
Ruhsal sorunların ve intihar oranlarının ciddi boyutlara ulaştığını gören uzmanlar artık bu vakaların önemlice bir bölümünün nedeninin ekonomik kriz, işsizlik ve yoksulluk olduğunu görmezden gelemiyorlar. Bu sorunlara çözüm bulunmadığı sürece de bunun giderek artacağını görüp buna çözümler üretilmesini istiyorlar. Talepler doğru olmakla beraber, çözüm burjuvaziden beklenmekte. Oysa burjuvazi bıraktık bu sorunlara çözüm bulmayı, bu sorunları daha da büyütecek saldırı paketleri hazırlamakta. Kıdem tazminatına dönük saldırı planlarıyla patronların üzerindeki yükü kaldırarak kâr iştahını arttıranların işçilere ne olacağını düşünmelerini bekleyebilir miyiz? “İyi niyetli” uzmanlar olanlara üzüledursunlar, sorunun boyutu bellidir ve çözüm işçilerin örgütlü mücadelesinden geçmektedir.
Güvencesizlik intihar ettiriyor!
İşsizlik arttıkça işçiler “ne iş olursa yapma” kaygısıyla vasıfları dışındaki işlere de koşturuyorlar. İş bulamayanlar intihar çukuruna düşüyor. Üniversite diploması artık işsizler ordusunda en öne geçmeye yarıyor. Kendi alanında iş bulamayan yüz binlerce üniversite mezununun aşındırmadığı kapı yok. Mezun olduktan sonra mutlaka iş bulacağına inananların sayısı parmakla sayılıyor artık. Avukatlar staj sömürüsüne tâbi olduktan sonra işe başlıyor, öğretmenler yeterli değilsin denilerek KPSS barajına takılıyor. KPSS sınavı icat edildikten bu yana ataması yapılmadığı için 27 öğretmen intihar etti.
Üniversite eğitimi işsizliğin ilacı değil artık. Milyonlarca üniversite mezunu işsiz. Aradan geçen işsiz yıllar artık üniversite mezununu “alanım olması şart değil, ne iş olursa yaparım” noktasına getiriyor. Üniversite okudu diye kendini işçi sınıfının parçası olarak görmeyenler kapitalizmin tokadını yedikten sonra hayatta kalma mücadelesi verirken artık hangi işi yapacağına bakmıyor, yeter ki faturalar ödensin! Ama 5-10 kişinin alınacağı bir iş için binlerce kişi kapıda biriktiğinden, işçi sınıfının çalışan kesiminin bir parçası da bir türlü olunamıyor!
Değer verilmediğini hissetme intihar ettiriyor!
İşsiz kalan kişi bir süre sonra ailenin şiddetli basıncını yaşamaya başlıyor. Hemen iş bulmasının zorunlu olduğu yönündeki baskılar işçiyi bunaıma sürüklüyor. Uzun süreli işsizlik aile ilişkilerinin giderek düşmanca ilişkilere dönüşmesine yol açıyor. Kendine değer verilmeyen kişi bir süre sonra buna katlanamaz hale geliyor ve psikolojik olarak çöküntüye uğruyor. Yoksulluk, açlık, kronik hale gelen kavgalar, tartışmalar, intharı ve aile içi şiddeti tetikliyor.
İntihar eden kişiler bazen tüm ailelerini, bazen geride bıraktığında yaşamının nereye doğru gideceğinden endişe duyduğu çocuklarını da öldürerek yok ediyorlar kendilerini. Aylarca, yıllarca işsiz kalıp değer verilmeyen, sürekli işsiz kalmanın hesabı sorulan, beklenti içine sokulan, sık sık işsizliğinden dolayı suçlanan, aşağılanan kişi, yararsız olduğuna kendini ikna ettikçe giderek derin bir depresif ruh haline doğru ilerler. İntihar oranlarının giderek artması bize şunu gösteriyor, toplumda sorunlar giderek artıyor ve bunu çözemeyen insanların yaşamla bağları kopuyor.
Depresyon intihar ettiriyor!
İşsizlik, yoksulluk, güvencesizlik umutsuzluk yaratıyor. Umutsuzluk tek başına kalmış bireyi hızla yıkıma sürükler. Kapitalizm insanlara bireyciliği özendirir. “Birey olmak iyidir” diyen kapitalizm tek tip insan yaratır: Sorunlarını çözemeyen, sorunların altında ezilen, kendi sorunlarının sahip olduğu sınıfın sorunları olduğunu fark edemeyen, kendini işiyle, işinin niteliği ile aldığı ücretin miktarıyla tanımlayan birey, toplumda saygınlık gören bir işinin olması için çırpınır durur. Sosyal bir varlık olmasının koşulu nerdeyse işinin olmasına bağlıdır. İşsiz kişi yalnızlaşır. Çünkü toplumda arkadaşlıklar, dostluklar, iyi aile ilişkileri kişinin işine, kazandığı paraya, sosyal statüsüne göre değişir. Ne kadar paran varsa o kadar “dostun” vardır kapitalizmde. Ama bu dostlukların gücü ve miktarı sahip olduğun maddi imkânların sınırlılıkları kadardır.
Aileye yeterince para getirmeyen bir kişinin değeri, getiren birine oranla daha düşüktür. Yalnız kalan, sorunlarına çözüm bulamayan, borç batağına girip alacaklılarından kaçamayan, yaşamını idame ettiremeyen, beklediği çözümlere bir türlü ulaşamayan, bildiği işler dışında işlerde çalışamayan, iş bulamayan kişi depresyona girer. Depresyona girdiğinin farkında olanın sağlık güvencesi varsa bir psikiyatrist ile karşı karşıya gelme şansı var. Sağlık güvencesine sahip olmayıp yaşadığı derin bunalımın ne olduğunu, kendisini nereye doğru götüreceğini fark edemeyenlerse hem kendilerine hem de başkalarına zarar verme potansiyeline sahiptir. Peki sağlık kuruluşlarına başvurmak psikolojik sorunlarının kaynağı olan nedenleri ortadan kaldırıyor mu? Elbette hayır! Araştırmalar, ekonomik kriz dönemlerinde antidepresan ilaç kullanımının arttığını ortaya koyuyor. Ancak bu ilaçlar sorunu çözmek yerine, kişiyi uyuşturup sorunları üzerine düşünmemesini sağlıyor, o kadar.
İş koşullarının dayanılmaz olması intihar ettiriyor!
İş koşulları ağır, çalışma saatleri uzun olan, işyerinde hakarete, aşağılanmaya maruz kalan, hakları verilmeyen işçiler de intihar edebiliyor. İşin yoğunluğundan dolayı başka bir işçiyle sohbet edemeyen, arkadaşlık kuramayan, evde geçirdiği saatlerde yalnızca uyumaya zaman bulan işçiler bir süre sonra en temel insani paylaşımları gerçekleştiremedikleri, makineye dönüştükleri için depresyona girip intihara eğilimli olabiliyorlar.
Çin’deki 300 bin kişinin çalıştığı Foxconn fabrikasında 18 saatlik yoğun çalışma ve kötü muamele nedeniyle 2010 yılında 13 işçi intihar etmişti. Bu fabrikada 22 yaşındaki bir kadın işçi: “Boş bir hayatım olduğunu düşünüyorum ve kendimi bir makine gibi çalışmak zorunda hissediyorum” derken çalışma koşullarının onu yaşayan bir ölüye çevirdiğini anlatıyordu aslında. Kâr derdinde olan Foxconn yönetimi ise, iş koşullarını iyileştirmek yerine, işçilerin kendilerini fabrikanın çatısından yere atarak intihar etmelerini engellemek için fabrikanın dış duvarına zemine çakılmayı engelleyen ağlar germeyi tercih etmiş ve işe aldığı işçilere intihar etmeyeceğine dair bir sözleşme imzalatmıştı.
Örgütsüzlük öldürür!
Yaşadığı sorunların kapitalist düzenden kaynaklandığının, bunların bireysel değil sınıfın tümünün yaşadığı kolektif sorunlar olduğunun farkında olmayan bir işçi işsiz kaldığında umutsuzluğa kapılır ve kendini yalnızlık çukurunda bulur. Örgütlü mücadeleye inanmayan, bu mücadelenin bir parçası olamayan insan için bir çıkış noktası yoktur. Sorunları gören, yaşayan bir insanın bu sorunlara karşı ne yapılması gerektiğine dair bir fikri yoksa, sorunlar karşısında gözlerini kapamak, kulaklarını tıkamak, duyarsızlaşmak, dolayısıyla insan olmaktan çıkmaktan başka seçeneği yoktur. Yaşam içinde önümüze çıkan sorunlar karşısında yalnızca iki seçeneğimiz vardır: Ya o soruna tepkisiz kalıp sağlıksız yaşamaya devam etmek, ya da o sorunların ortadan kalkması için çalışmak ve insan olmak! Örgütlü insan sorunları mücadeleyle aşabileceğine inanır. Bunun için inatla, sabırla çalışır. Kapitalizm insanlığı ve doğayı tam anlamıyla yok etmeden örgütlenelim ve biz onu yok edelim.
link: Aylin Dinç, Kapitalizm İntihara Sürüklüyor, 2 Şubat 2012, https://marksist.net/node/7242
Sosyalizm Asıl Şimdi
Ortadoğu’da Değişen Dengeler ve Hamas-El Fetih Yakınlaşması