Tek adam rejimini kurumsallaştırmak üzere attığı adımlara referandum sonrasında hız veren siyasi iktidar, muhalefete yönelik baskılarını da alabildiğine arttırıyor. Gerek içeriden gerekse uluslararası alandan gelen baskılar karşısında geri adım atmak bir yana daha da saldırganlaşıyor.
Kürtler, sosyalistler, demokratlar başta olmak üzere tüm muhalefeti sindirmek, hak arama eylemlerini bastırmak, açlık grevine yatanların hayati tehlikesi karşısında bile umursamadan bildiğini okumak, faşist rejimin tipik davranışları olarak karşımızda duruyor. Açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın ve onlara desteğe gidenlerin maruz kaldığı saldırılar da bunun bir parçasıdır. İki eğitimciye destek için dönüşümlü açlık grevleri başlatılırken, gece gündüz yapılan dayanışma ziyaretleri ve destek eylemleri de yayılıyor. Ne var ki en ufak bir muhalefete tahammül gösteremeyen siyasi iktidar, Gülmen ve Özakça’nın sesine kulak vermediği gibi, destekçileri de polis saldırısı ve gözaltılarla yıldırmaya çalışıyor.
OHAL’e dayanarak keyfi biçimde ilan edilen kanun hükmünde kararnamelerle atıldıkları işlerine geri dönmek için 9 Marttan bu yana açlık grevinde olan araştırma görevlisi Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça, eylemlerini Ankara Yüksel Caddesinde devam ettiriyorlar. Aydınların, sanatçıların hükümete çağrıda bulunarak seslerine kulak vermelerini istedikleri Gülmen ve Özakça’yı, sosyalistler, demokratik kitle örgütleri ve sendikaları Eğitim-Sen ve KESK yalnız bırakmıyor.
15 Temmuz sonrasında OHAL kapsamında çıkarılan kararnamelerle 100 binden fazla kamu çalışanı işten atıldı. Bunlar arasında, Barış Bildirisine imza attıkları, Eğitim-Sen’in barış eylemlerine katıldıkları, hükümet politikalarını eleştirdikleri gerekçesiyle işten atılan binlerce akademisyen ve öğretmen de bulunuyor. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın da aralarında olduğu bu eğitimciler ve işten atılan diğer kamu çalışanları, mesleklerini yapmaları yasaklanarak işten atıldıkları, fişlendikleri için özel sektörde herhangi bir iş de verilmediği için resmen açlığa mahkûm edilmiş durumdalar.
Hukuku ayaklar altına alarak verilen bu işten atma kararlarının anti-demokratikliğini teşhir etmek ve işlerine geri dönmek için Yüksel Caddesindeki İnsan Hakları Anıtı önünde “İşimizi Geri İstiyoruz” diyerek Kasım ayında oturma eylemi başlatan Gülmen ve Özakça, 9 Martta bu eylemi süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine dönüştürmüştü. Açlık grevinde kritik eşiği aşan iki eğitimcinin sağlık durumları giderek kötüleşiyor. Doktorlar, uzun süre açlık grevi yapanlarda ortaya çıkan ve beyinde kalıcı hasar bırakan Wernicke-Korsakoff sendromunun görülmeye başladığını belirtiyorlar. Buna rağmen hükümet sağır sultanı oynamaya devam ediyor.
Gülmen ve Özakça’nın karşı karşıya oldukları sağlık sorunlarının ve hayati riskin sorumlusu siyasi iktidardır.
Gülmen ve Özakça derhal görevlerine iade edilsin!
Barışın, demokrasinin, adaletin sesi oldukları için işten atılan kamu çalışanlarına tüm hakları iade edilsin!
link: Marksist Tutum, Açlık Grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın Çığlığı Dayanışmayla Büyüyor, 15 Mayıs 2017, https://marksist.net/node/5652
Yüreğinde 33 Kurşun Taşıyan Şair
Artan Yoksulluk ve AKP’nin Sosyal Yardım Politikaları