AKP seçimden istediği sonucu alamadığında, kanlı bir süreci başlattı; barış isteyen, demokrasi isteyen tüm kesimlerin üzerine azgınca saldırmaya girişti. Katliamcı devlet geleneğine sıkı sıkıya sarılmış olan AKP, barış isteyen dilleri susturmak, bedenleri parçalamak, herkesi kendi iktidarına mecbur hale getirmek istiyor. Doğuda da batıda da HDP’ye barajı geçirtenler cezalandırılıyor. Son olarak Ankara’da yüzü aşkın emekçi de bu kanlı senaryoya kurban gitti.
AKP aylardır Kürt illerinde kanlı operasyonlar yürütüyor. Başarısızlığa uğradığı bölgelerde baskıyla, şiddetle gözdağı veriyor. 90’lı yıllarda etkin kullanılan devlet terörü yöntemleri, köy boşaltma ve koruculuk dayatmasıyla, sokağa çıkma yasaklarıyla, ev baskınlarıyla, katliamlarla, yeniden hortlatılmış durumda.
HDP’nin 7 Haziranda %85 oy aldığı Cizre’de, hendeklerin ve PKK militanlarının bulunduğu bahanesiyle günlerce sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 140 bin nüfuslu Cizre’nin tamamı özel timler tarafından işgal edildi. Takip eden günlerde ise Mardin’in Derik, Savur, Kızıltepe, Dargeçit, Mazıdağı ilçelerinde; Van’ın Erciş ilçesi ve Siirt’in Kurtalan ilçesinde, Diyarbakır, Muş ve Batman il genelinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgeler arasında Cizre’de yaşananlar öne çıkıyor. 90’larda insanlarına askerler tarafından dışkı yedirilmesiyle gündeme gelen, asker ve polis zulmüne uğramamış neredeyse tek bir insan olmayan Cizre’de, sokağa çıkma yasağının bahanesi, devlet güçlerinin müdahalesini zorlaştırma amacıyla dört mahalleye kazılan hendekler ve kurulan barikatlardı. Dört mahallede böyle bir durum söz konusu iken bu mahallelerde olanlar bahane edilerek tüm Cizre’de sokağa çıkma yasağı uygulandı. Operasyonlar yalnızca bu mahallelere yapılmadı, tüm Cizre kuşatma altında tutuldu. Sokağa çıkma yasağı boyunca Cizre’nin ana caddelerine ve kavşaklarına zırhlı araçlar ve tanklar yerleştirildi. Mahallelerde zırhlı araçlarla, top, havan, mayın ve ağır silahlarla operasyonlar düzenlendi. Cizre’nin girişine dikenli teller çekildi, yüksek güvenlik hattından kimse geçirilmedi, giriş çıkışı kapatılan kentte elektrik ve iletişim hatları da kesildi. İletişim için sadece sabit hatları kullanabilen Cizrelilerin GSM operatörlerine ait hatları ve interneti kullanması engellendi. İnsanlar ekmek alamaz, su bulamaz oldu. Su ihtiyacı için eski kuyular aktifleştirildi. Bebek maması dâhil olmak üzere insanlar gıda ihtiyaçlarını karşılayamaz oldu, yiyecek, içecek alınacak bir iki yer dışında tüm dükkânlar, marketler, fırınlar ve eczaneler kapalıydı. Bu arada, giriş ve çıkışlar kapatıldığından, ilçe merkezinden geçen ve Irak’a açılan uluslararası ipek yolunda da ulaşım durdu. Habur sınır kapısından geçiş yapmak için bekleyen araçların kuyruğu 30 kilometreyi buldu.
Nur mahallesinde yaşayan 55 yaşındaki bir kadın, o sıra yaşanılan durumu şöyle anlatıyordu: “Ne su var, ne elektrik. Yiyecek de kalmadı. İçecek su bulamıyoruz. Sokağa çıkmayı bir tarafa bırakın, keskin nişancıların korkusundan bahçeye çıkamıyoruz. Cizre av ve avcı meydanı gibi. Dışarıya çıkanı keskin nişancılar vuruyor, daha ne kadar dayanabiliriz, bilemiyorum.”
Sokağa çıkma yasağının üçüncü gününde, “Devlet burada insanların iradesini kırmak istiyor. Üç gündür burada yaşatılan ve savaş halinden bile kötü bu durumun en temel nedeni de AKP’nin burada kaybetmiş olması. Bu yüzden de Cizre’yi cezalandırıyorlar” diyen Şırnak milletvekili Ferhat Encü, yaşananları şöyle aktarıyordu: “Markete gitmek isteyen birçok kişinin gözaltına alındığı söylendi. İkisi çocuk üç kişi keskin nişancılar tarafından vuruldu. Evlerde yaralılar var ancak ambulanslar da polis izin verince gelebileceklerini söylüyorlar. İnsanlar gözaltına alınmak ve infaz edilmek korkusuyla hastanelere gidemiyor.”
Cizre’de, sokağa çıkan gence, açık bir markete ulaşmak isteyene, ölüsünü gömmeye gidene, evinin avlusunda oynayan çocuğa ateş açıldı. Yaralılar hastaneye ulaştırılamadı. Çatışmalarda yaralananlar hastaneye kadar ulaştığında, hastane kapılarında bile katledilmek istendi. Ambulansların yaralıları taşımasına izin verilmedi, hasta yakınları, yaşamlarını riske atarak yaralıları el arabasıyla hastaneye götürmeye çalıştı. Sokaklardaki cenazeler savaşlardaki gibi beyaz bayrak kaldırılarak alınabilmiş, ancak yasak nedeniyle o sıcakta günlerce gömülememişti.
Olayların üçüncü gününde evlerinin avlusunda vurulup, ölüsünü ailesi gömemediği için derin dondurucuda bekletilen 12 yaşındaki Cemile Çağırga’nın babası şunları anlatıyordu: “Saat akşam dokuz sularıydı. Okul ve resmi binalar gibi yerlerden ateş edildiğini düşünüyoruz. Kullanılan mermiler çok büyüktü. Mermi izleri hâlâ kapı ve duvarlarımda duruyor. Kızım vurulduğunda zaten her yerden silah ve patlama sesleri geliyordu. Kızım vurulduktan on dakika sonra hayatını kaybetti. Olay anında hemen Acil Servisi aradık, ancak sağlık personelleri gelemedi. Bizim evin o sırada elektriği vardı. Sabit hattan iletişime geçebiliyorduk. Kimse gelmeyince kızımın cesedini derin dondurucuya koyduk çürümesin diye. Cansız bedenini iki gün boyunca derin dondurucuda muhafaza ettik. Ardından cami morguna götürdük.”
Cizre’deki sokağa çıkma yasağının yedinci gününde İçişleri Bakanı Altıok, sadece bir sivilin hayatını kaybettiğini söylemiş, Başbakan Davutoğlu ise “tek bir sivil kayıp yok” açıklaması yapmıştı. Oysa 4-14 Eylül tarihleri arasındaki sokağa çıkma yasağı sırasında çocuklar, kadınlar, gencecik delikanlılar dâhil olmak üzere 21 sivil katledilmişti. Bu süreçte, tahrip olan birçok ev ve işyeri, duvarlara isabet eden mermi izleri operasyonun ve çatışmanın boyutunu gözler önüne seriyordu. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 21 Eylülde kamuoyuna açıkladığı raporda, sokağa çıkma yasağının uygulandığı süreçte yürütülen operasyonlar sonucunda 15 sivilin katledildiğini, 6 sivilinse hastaneye kaldırılamadığı için öldüğünü, bunlardan birinin 35 günlük Muhammed bebek olduğunu belirtiyordu.
Sokağa çıkma yasağının olduğu süreçte, özel harekât polislerine askerlerin de destek verdiği ilçede tam bir savaş hali hüküm sürmüştü. Cizre’de olanların Türkiye kamuoyundan saklanması için ne gerektiyse yapıldı. Kente giriş çıkışlar engellendi, incelemeye gelen HDP heyeti durduruldu. İletişim olanaklarının çok sınırlı olduğu ilçede, ancak HDP’li vekillerin gelişmeleri sosyal medya hesapları üzerinden duyurmaları gerçeklerin gözler önüne serilmesini sağladı.
Baskıyla, silahla, bombayla kitleleri susturacağını, sindireceğini düşünen AKP, 1 Kasım seçimlerine giderken, Kürtleri, işçileri, emekçileri kendine mecbur etme çabasıyla her türlü zulmü uyguladı. AKP, yaptıklarıyla, seçimden sonra iktidar olması halinde başka bir yol izlemeyeceğini, ondan gelecek “hizmetin” daha fazla kan, gözyaşı ve ölümden başka bir şey olmayacağını da gösterdi. Bu yüzden, 1 Kasım seçimlerinde işçilerin, emekçilerin ve ezilen Kürt halkının AKP’ye gereken cevabı vermesi büyük önem taşıyor. Ancak iş bununla bitmiyor. Seçim sonrasında da, Türk işçilerin ve emekçilerin, yaratılmaya çalışılan tüm düşmanlıklardan ve yapay kutuplaştırmadan sıyrılması ve Kürt halkına kardeşlik elini uzatması gerekiyor.
link: Aylin Dinç, AKP 90’ların Yasaklarıyla Can Almayı Sürdürüyor, 30 Ekim 2015, https://marksist.net/node/4554
Beyaz Toroslardan “AK” Ciplere 90’lar Devam Ediyor
Mülteci Şantajıyla Kurulan Merkel-Erdoğan Kirli İttifakı