İki aydan fazla süredir IŞİD tarafından kuşatma altında tutulan Kobanê için, Kürt halkı cansiperane bir mücadele yürütüyor. Bir yandan silahlı savunma ile IŞİD’e karşı direnirken, diğer yandan da Kobanê’de yaşananlara kayıtsız kalınmaması için gelişmeleri dünyanın gündemine taşıyor. Bu başarılı mücadele sayesinde, “düştü, düşecek” durumundan, IŞİD’in Kobanê’nin dışına sürüldüğü, geriletildiği bir duruma gelinebildi. Buna rağmen Kürt halkı duygusal olarak hâlâ teyakkuzda. Kürdistan’ın her bir parçasında Kürtler, IŞİD’in Kobanê’den tamamen püskürtülmesinin bir an önce gerçekleşmesini bekliyor.
Kobanê savunması, Türkiye devleti sınırları içerisinde yaşayan Kürtler açısından da hassas ve önemli bir konu. Hassasiyetin en fazla olduğu yer belki de Kürdistan’ın bu parçası. Nitekim, Ekim ayının başlarında TC devletinin Kobanê konusunda gösterdiği tutuma karşı sokaklara dökülen Kürt halkının tepkisi, bu hassasiyetin boyutlarını net bir biçimde gösterdi. Onlarca canın katledildiği bu protestolardan sonra da hassasiyet azalmadan devam etti. Kürt gençlerinin bir bölümü savaşmak için Türkiye’den Kobanê’ye giderken, bir bölümü de Kobanê’den göç etmek zorunda kalanlara yardım organizasyonlarında görev almak için sürekli bölgeye aktı.
Kürdistan’ın Türkiye’deki parçasında ve Türkiye’nin batı illerinde yaşayan Kürtlerin çoğunun gözü kulağı Kobanê’deyken, başta Erdoğan olmak üzere AKP sözcüleri, “Kobanê’nin bizimle ne alâkası var” diyerek işçi ve emekçi kesimlerin kafasını bulandırmaya çalıştılar. Her türlü medya aracı üzerinden yapılan yoğun burjuva propagandası yoluyla, hükümetin Kobanê meselesinde izlediği politikalar meşru gösterilmeye çalışıldı ve maalesef bunda önemli ölçüde başarı da sağlandı. “Neymiş Kobani... Kobani’yle Erciş’in, Hakkari’nin, Muş’un ne alâkası var? Kobani’yle İstanbul’un, Ankara’nın ne alâkası var?” diyen Erdoğan, burada iki “terörist” örgütün savaştığını ve bu yüzden de meselenin bizi ilgilendirmediğini, Türkiye’nin kimi “provakatör”lerce bu belânın içine çekilmeye çalışıldığını söyledi. IŞİD’i bizzat Türkiye’nin Kobanê’ye saldırttığını, bu sebeple de destekleyip yönlendirdiğini ve her türlü kolaylığı gösterdiğini ise tabii ki söylemedi. Daha yakın zaman önce “Suriye bizim iç meselemizdir” diyen Erdoğan’ın, bugün Kobanê bizi ilgilendirmez demesi, kuşkusuz izlenen emperyalist ve Kürt düşmanı politikanın bir parçasıdır. İşçi sınıfının egemen sınıfın yanında yer tutmasına yol açan bu anlayış çok tehlikelidir. Çünkü Kobanê’de yaşananlar işçi sınıfını yakından hem de çok yakından ilgilendirmektedir.
Kobanêliler Kürt halkının evlâtları olduğu için bizimle alâkası var!
Erdoğan yaptığı konuşmaların birçoğunda Türkiye ile, Saraybosna’dan Kahire’ye, Kudüs’ten Bakü’ye dünyanın pek çok önemli şehrinde yaşayanların kalbî ilişkisinden bahsetmektedir. Ama sıra Kobanê’ye gelince ise ne alâkamız var diyor. Bu çelişkili tutumun bir tek anlamı var. Egemenler sadece kendi çıkarları gerektiğinde, onda da sadece laf olarak kardeşlikten bahsederler. Onların kardeşlik dedikleri kapitalist çıkarlar için yapılanların örtüsüdür. Çıkarlarına ters düşen durumlarda ise haksızlığa uğrayan ya da uğrattıkları halkları kolayca ateşe atarlar. Zamanı gelir “Suriye bizim iç işimizdir”; zamanı gelir “Kobanê ile bizim ne alâkamız var” derler.
Erdoğan’ın yürüttüğü, sınıf bilincinden uzak işçilerin de kafasında yer etmiş olan, Kobanê’nin Türkiye sınırları dışında olması gerekçesiyle bizimle alâkası olmadığı propagandası, bütünüyle boş ve lâfzîdir. Kobanê ile Türkiye’yi ayıran sınır egemenlerin 1. Dünya Savaşı sonunda oluşan güç dengesi durumuna göre çizilmiştir. Ancak bu sınırın halkların tarihi ve beşeri ilişkilerinin gerçekliğiyle bir ilgisi yoktur. Çünkü en başta, orada ve Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtler akrabadır. Kobanê’de ölen insanların yası dün olduğu gibi bugün de Suruç’ta tutulur, taziye evleri Türkiye sınırının içinde kalan yerlerde de kurulur.
Üstelik böylesi bir akrabalık ilişkisi olmasaydı bile Kobanê’de yaşananlara karşı bu topraklardan büyük tepkiler yükselirdi. Çünkü Kobanê’de yaşayanlar ile Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtler aynı halkın evlâtlarıdır. Hatta eklemek gerekir ki, aynı halktan olmasalar bile komşu halklar doğal olarak iletişim, etkileşim ve yakınlık içinde olduklarından normal koşullar altında birbirlerinin acılarına kayıtsız kalmazlar. Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da ve benzeri yerlerde yaşanan acılar karşısında Türkiye topraklarında yaşayan insanlarda oluşan yüksek hassasiyet bunun göstergesidir.
Aynı zamanda Kobanê’de Kürt halkını kuşatma altına alan IŞİD’e TC devletinin nasıl destek olduğu da gören her gözün malûmudur. Kendi kardeşine, akrabasına, halkından insanlara saldırılması Türkiye’de yaşayan Kürtlerin zaten yüreğine ateş düşürmüştür. Üstüne bu saldırganların Türkiye devleti ile ilişki içinde olması, devletin en üst kademe yöneticilerinin, bir yandan Kobanê direnişçilerinin elini kolunu bağlayıp diğer yandan “düştü düşecek” heyecanı ile akbabalar gibi tetikte beklemesi bu ateşi yangına çevirmiştir. Bunun sonrasında da sokağa akan kitlesel tepki, Kobanê’nin “bizi ilgilendirdiği”ni kanırta kanırta ortaya çıkarmıştır.
TC’nin emperyal emelleri yüzünden de Kobanê’nin bizimle ilgisi var!
Türkiye burjuvazisi Ortadoğu’yu kasıp kavuran emperyalist savaşın sorumluları arasındadır. Ortadoğu’nun yeniden paylaşılıp nüfuz alanlarının yeniden belirlenmesi sürecinde Türkiyeli kapitalistler de rol almaktadırlar. Örneğin TC’nin egemenleri emperyal emellerinin gereği olarak Suriye’de Esad’ın düşürülmesi için IŞİD ve benzeri yapıların güçlenmesine katkıda bulundu, bulunmaya da devam ediyor. Güçlenen IŞİD de bugün TC’nin de işine gelecek biçimde Kobanê’de Kürtleri kuşatma altında tutuyor. Dolayısıyla TC egemenlerinin Kobanê’ye yönelik saldırı ile doğrudan ilgisi var. Son günlerde Mürşitpınar sınır kapısından geçen araçlarla Kobanê’ye yapılan intihar saldırıları ve yine sınırdaki Toprak Mahsülleri Ofisi binasından yapılan silahlı saldırılar bunun en somut göstergeleridir. Bu yüzden Kürtlerin kendi halkından insanların maruz kaldıkları saldırılar nedeniyle bunun sorumlularından olan devlete yönelik tepkisi sonuna kadar haklı bir tepkidir.
TC bir yandan haksız bir savaşta Kobanê halkının saldırıya uğramasında pay sahibidir, bir yandan da emperyalist savaşın yakıcı ateşinin Türkiye topraklarına da yayılmasına yol açacak bir gayretkeşlik içindedir. Türkiye burjuvazisi büyük güç olma hevesindedir. Ancak bu hevesler emperyalist heveslerdir ve bunları hayata geçirmek için girilecek mücadelelerin kurbanı işçi sınıfı olacaktır. Bu nedenle, Türkiye’nin Ortadoğu’da büyük ülke olma hevesi karşısında işçi sınıfı uyanık olmalı, şovenist kışkırtmalara gelmeden TC egemenlerinin Ortadoğu’nun yangın yerine çevrilmesindeki sorumluluğunun farkına varmalıdır.
Kürt halkını Kobanê’de ateş içerisine atan emperyalist savaşta Türkiye egemen sınıfının rolü olduğu için de, bu ateş Türkiye topraklarını içine alacak biçimde ilerlediği için de Kobanê’nin bizimle ilgisi vardır. Bütün bunların yanı sıra Kobanê’nin, TC’nin imhacı geleneğinin yol açtığı büyük acılar bakımından da tarihsel bir önemi vardır ki yeri gelmişken onu da hatırlatmak gerekir. Kobanê hem 1915’teki Ermeni soykırımı sırasında hem de 1925’deki Şeyh Sait İsyanı sonrasında kıyımlardan kaçan Ermenilerin ve Kürtlerin sığındığı yerlerden biri olmuştur. Yani TC’nin imhacı geleneğini ve yaşattığı büyük acıları hatırlamak bakımından bile Kobanê’nin bizimle bir alâkası vardır.
Milliyetçiliğe geçit verme, enternasyonalizm bayrağını yükselt!
Burjuvazi iktidarını korumak ve rakipleri karşısında kendi pozisyonunu güçlendirmek için işçi sınıfı içinde milliyetçi düşünceleri hâkim kılmaya, gerektiğinde şovenist yaklaşımları yükseltmeye çalışır. Emperyalist paylaşım savaşlarının yaşandığı dönemlerde bunları gerçekleştirmek genel olarak daha da önem kazanır. İçinde yaşadığımız topraklarda yıllardır zaten Kürt halkının haklı mücadelesi karşısında egemenler bu yöndeki politikalarını fazlasıyla güçlü bir biçimde uyguluyorlar.
Türkiyeli emekçilerin büyük bir çoğunluğu bu yüzden milliyetçilikle zehirlenmiş durumda. Kürtlere karşı sürekli kışkırtılan işçi emekçi kitlelerde kin ve düşmanlık duyguları had safhada yükseltilmiş haldedir. Bu durum işçi sınıfının enternasyonalist fikirler temelinde örgütlenmesi görevini daha da öne çıkarmaktadır. TC’nin emperyal emellerle uyguladığı, uygulayacağı her politika halkların birbirine düşürüleceği tehlikeli süreçleri de beraberinde getirecektir. Bundan işçi sınıfının hiçbir çıkarı olamayacağı gibi, bu süreçler işçi sınıfı açısından büyük yıkımlara da yol açacaktır.
İşçi sınıfı egemen sınıfın emperyal emellerine karşı savaşmalı, bunun için de Kürt halkının yanında, şovenist politikaların karşısında olmalıdır. Türk ve Kürt emekçilerin kaynaşıp kardeşleşmesinin başka bir yolu yoktur. İşçi sınıfının tüm mücadele tarihi, işçilerin milliyetçi anlayışların peşine takıldıklarında büyük yenilgilere ve kayıplara uğradığına, enternasyonalizm temelinde mücadele ettiklerinde ise yeni, yepyeni bir dünyanın temellerini attıklarına şahit olmuştur.
İşçi sınıfı haklı temellerde mücadele eden tüm ezilenlerin yanında olmalıdır. Bu yüzden işçi sınıfının öncüleri, işçi sınıfı içinde hâkim olan ve kapitalistlerin çıkarına hizmet eden “Kobanê’nin bizimle ne alâkası var” anlayışı ile mücadele etmelidir. Türkiye işçi sınıfının, emperyalist paylaşım savaşının kızıştığı ve kendi burjuvalarının da bu savaşın bir parçası olduğu mevcut koşullarda sadece genel çıkarları açısından değil yakın tehlikeler bakımından da enternasyonalist fikirlerle donanmaya ihtiyacı vardır. Çünkü işçi sınıfını milliyetçi düşüncelerden kurtarıp enternasyonalist mücadeleye kazanmadıkça burjuvazinin yarattığı büyük yıkımlara karşı koymak mümkün olmayacaktır.
link: Selim Fuat, Kobanê’nin Bizimle Alâkası Yok mu?, 3 Aralık 2014, https://marksist.net/node/3810
Katledilen Mirabel Kardeşler ve Kadına Yönelik Şiddet
“Büyük Devlet Olmanın Gereği” mi?