Son yıllarda dünyanın her yerinde meydanlar ve sokaklar mobese kameraları ile gözlem altına alındı. Telefonlardan e-posta yazışmalarına ve sosyal medyaya kadar insanlar arasındaki iletişim, devletlerin istihbarat teşkilatları tarafından izleniyor. Bu izlemeler için yazılımlar geliştiriliyor, insanlar arası iletişim kayıt altına alınıyor. “Özel hayatın dokunulmazlığı” gibi en temel demokratik ilkeler fiiliyatta çoktan çöpe atılmış durumda.
Burjuva düzen izlemek ve dinlemekle de yetinmiyor. Kitlelerden yükselecek her türlü muhalif protesto hareketlerini devlet terörüyle yıldırmak için donanımını sürekli geliştiriyor. Ordular için geliştirilen silahların uyarlanmış versiyonları, polisin kitle gösterilerini ve toplumsal olayları bastırmak için kullandığı araçlar olarak karşımıza çıkıyor. Burjuva devletler polislerini, muhalif göstericileri doğrudan katleden, ağır şekilde yaralayan ya da sokak ortasında süründüren teknolojilerle donatıyor. Polisin insanlara sokak ortasında işkence edebilen silahlar kullanarak saldırması, giderek sıradan bir durum haline geliyor.
Silah tekelleri, ordular için geliştirdikleri araç ve teçhizatın, sivillere karşı kullanılabilecek polis versiyonlarını geliştiriyor. Sivillere saldırmak için geliştirilen araçlar, silah tekelleri için kârlı bir pazar oluşturuyor. Geçtiğimiz Haziran ayında Güney Afrika merkezli Desert Wolf isimli bir şirket, Londra’daki teknoloji fuarında yeni geliştirdiği gaz fişeği ve plastik mermi atan insansız hava aracını (İHA) tanıttı. Kitlenin üzerine gidip hedef gözetmeksizin atış yapan bu icadı ilk sipariş eden ise uluslararası bir madencilik şirketi oldu. Güney Afrika’da da madenler işlettiği tahmin edilen bu madencilik şirketinin adı gizli tutuluyor.
Bu zalim silahı geliştiren şirketin Güney Afrikalı olması ve silahtan 25 adet sipariş eden ilk müşterinin de muhtemelen Güney Afrika’da madenler işleten bir şirket olması hiç de şaşırtıcı değildir. Dünyanın en zengin altın ve platin madenlerinin bulunduğu Güney Afrika, yüz binlerce maden işçisinin grev ve protesto gösterilerine sahne oluyor. Ağustos 2012’de Güney Afrika’nın Marikana bölgesinde, dünyanın üçüncü büyük platin madeni olan İngiliz sermayeli Lonmin madeninde polis, ücret artışı talebiyle greve giden maden işçilerine saldırmış, gaz bombaları, tazyikli su ve sis bombası ile grevi dağıtamayınca işçilere otomatik silahlarla ateş açmıştı. Grev boyunca çatışmalarda 44 işçi polis kurşunlarıyla katledilmişti. Güney Afrika’da olağanüstü paralar kazanmalarına rağmen işçileri sefalet ücretlerine mahkûm eden maden sahibi patronlar, işçi grevlerine polisin yanı sıra silahlı faşist çeteleri saldırtmaktan ve işçileri öldürtmekten geri durmuyorlar.
Londra’daki teknoloji fuarında geliştirdiği silahı “toplumsal olay helikopteri” olarak pazarlayan şirket, bu silah sayesinde kamu düzeninin bozulduğu durumlarda güvenlik güçlerinin hayatını riske atmadan müdahale edilebileceğini savunuyor. Desert Wolf şirketinin internet sitesinde de tanıtılan sekiz pervaneli “oktokopter” aracının her biri saniyede 20 mermi atabilen 4 namlusunun olduğu belirtiliyor.
Skunk (kokarca) adı verilen bu insansız hava aracı saniyede 80 mermi sıkabiliyor. 4 bin mermi ve kapsül taşıyabilen bu aracın “körleştirici lazer” saçan ve kalabalığa uyarı mesajları yayımlamaya yarayan mekanizmaları da var. Bu silah burjuvazinin, işçi ve emekçilere saldırmak için gelişmiş muharebe teknolojilerini, insansız uçak, bilgisayar, robot ve silah teknolojilerini sentezleyip yeni araçlar ürettiğinin açık bir kanıtıdır. Uluslararası sendika federasyonları ve robotik silahların kontrol altında tutulması için kurulan örgütler, geliştirilen bu tür silahların, devletlerin otoriterleşme eğilimlerini daha da arttıracağını belirterek bu silahların yasaklanmasını talep ediyorlar.
ABD emperyalizminin Afganistan başta olmak üzere Ortadoğu’da giriştiği savaşlarda hedeflerini insansız hava araçları ile bombaladığı ve askeri hedeflerin yanı sıra binlerce sivili de yok ettiği biliniyor. Bombalama yeteneği olmayan, sadece istihbarat amacıyla kullanılan insansız hava araçları da var. Türkiye yıllar boyunca dağlardaki Kürt gerillaları bombalarken İHA teknolojisinden faydalandı. Bugünlerde Türkiye’den havalanan İHA’lar Suriye’deki Kürt kantonları, özellikle de IŞİD’in saldırdığı Kobane kantonu üzerinde dolaşıyor. Son haftalarda, TC’nin elindeki İHA’ların IŞİD’e istihbarat sağlamak için kullanıldığı iddiaları ayyuka çıkmış durumdadır. Kısacası egemenlerin İHA’ları bugüne kadar insanlık adına hayırlı bir işte kullandığı görülmemiştir.
Halk düşmanı teknolojiler ve Türkiye
Türk devleti, F tipi hapishanelerinden işkence yöntemlerine, TOMA’lardan biber gazının en etkili türlerinin kullanımına kadar, halka saldırma ve gösterileri bastırma teknolojilerinde “muasır medeniyet” seviyesini yakalamış, hatta TOMA teknolojisinde öncülük eder duruma gelmiştir. Nurol Holding ve Katmerciler A.Ş. gibi polis ve jandarma için TOMA üreten Türk şirketler, ürünlerini diğer devletlere de satıyorlar. Eski AKP milletvekili İsmail Katmerci’nin oğlu, Katmerciler A.Ş.’nin CEO’su Mehmet Katmerci, 2013 Ağustosunda burjuvazinin ekonomi dergilerinden birine verdiği röportajda, Gezi Parkı protestoları sayesinde dünyaya açıldıklarını, protesto görüntüleri sayesinde Türkiye’nin dünyada TOMA üretimiyle gündeme geldiğini; Irak, Azerbaycan, Libya gibi ülkelerden ihaleler aldıklarını, Brezilya’dan da talep geldiğini anlatıyordu.
Gezi protestolarının başladığı 2013 Haziran ayından Ağustos ayına kadar borsa %1,8 düşmüş ama Katmerciler A.Ş. hisselerine %14 değer katmıştı. TOMA gibi halk düşmanı silahlar, kitleleri ezdikçe üretici şirketlere para kazandırmaktadır. TC devleti, TOMA üreten Türk şirketlerinin başta gelen müşterisidir. Emniyet Müdürlüğü’nde 540, Jandarma Genel Komutanlığı’nda 143 adet TOMA bulunmaktadır.
İnşaattan turizme kadar pek çok sektörde yatırımları olan Nurol Holding’e bağlı Nurol Makine de zırhlı araçlar ve TOMA üretiyor. Ürettikleri zırhlı araçları dünyanın dört bir yanına satıyorlar. Nurol Holding, TOMA tanıtımında ürünün özelliklerini şöyle tanıtıyor:
“Fıskiye sistemiyle kendi kendine söndürebilen TOMA’nın şoför kabini 60 mm balistik zırhla kaplıdır. Herhangi bir şekilde eylemci veya göstericiler tarafından durdurulabilmesi mümkün değildir. Dolu ağırlığı 40 ton civarındadır. Su, OC (Oleoresincapsicum biber gazı) katkılı su, boyalı ve kokulu su, köpük katkılı su olmak üzere dört farklı materyalle çalışır. TOMA’ların başlıca üretim amacı ayaklanmaların bastırılmasıdır. Bunun yanında farklı kullanımları da mevcuttur. Örneğin Bitlis’teki 2013 Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde vatandaşlara gül suyu sıkmak için, Denizli’de ise Dünya Çocuk Hakları Günü’nde çocukları gezdirmek, havaya su sıkma suretiyle bir gösteri düzenlemek amacıyla kullanılmıştır.”
TOMA üreten şirketin, devletlerin emekçileri ezmek, kitleleri dağıtmak, ayaklanmaları bastırmak gibi pis işlerde kullanılsın diye ürettirdikleri bir silahın reklâmını yaparken bile onu şirin göstermeye çalışması burjuva ahlâkının tipik bir yansımasıdır. Çocukları gezdirmek ya da gülsuyu sıkmak için TOMA kullanılması polisin “halkla ilişkiler” çalışmalarının bir parçasıdır. TOMA satın alan devletler elbette bu silahı halka gülsuyu fışkırtmak için almıyorlar. TOMA’yı tanıtan bir reklâm filminde TOMA teknolojisi şöyle anlatılıyor:
“Çepeçevre balistik koruma kafesi, kurşun geçirmez camlar ve özel aksesuar için koruma kafes, kumandalı açılır kapanır ön cam kafesi, tüm sıvıların miktarını hassas görüntüleyen bilgisayar sistemi, su topunun tam konumunu görüntüleyen bilgisayar sistemi, hassas komuta imkânı sunan dokunmatik ekran, kısa, uzun ve sürekli su sıkma seçenekleri, 50-60 metre su topu menzili. Sade su, su+boya, Su+gaz, su+boya+gaz, su+yangın söndürme köpüğü biçimdeki püskürtme seçenekleri bilgisayarın dokunmatik ekranından zahmetsizce ayarlanabiliyor. 10 bin litrelik su, 60 litre boya, 60 litre gaz ve 90 litre köpük tankları donmaya karşı termostatlı ısıtma donanımına sahip. Su emme pompası sayesinde suyunu kendisi doldurabiliyor. Araç altındaki ve üstündeki köpük sistemi kendi kendisine köpük sıkarak yanmaya karşı kendini koruyabiliyor. Göstericilerin araca yaklaşmasını önlemek için araç çevresine gaz püskürtme noktaları yerleştirilmiştir. Çepeçevre zırhla korunmuş şoför kabini, anons sistemi, lambalar, projektör, ön ve yan camlar için koruma kafesi vardır. Lastikler patlasa bile TOMA yoluna devam eder. Bilgisayar komutalı buldozer özelliği barikatları bertaraf etme kabiliyetine sahip.”
Tanıtım filminde ellerinde sopalı adamlar tarafından canlandırılan sözde göstericiler TOMA’ya saldırıyor. TOMA yanlarındaki deliklerden gaz püskürterek “göstericileri” tarumar ediyor; barikatları yarıp geçiyor…
Dünyanın çeşitli ülkelerinde TOMA’ların rahatsız edici ses dalgaları yayarak kalabalıkları dağıtan versiyonları tedavüle sokulmuş durumdadır. Elektrikli coplardan biber gazının çeşitlerine kadar halk düşmanı teknolojiler egemenlerin hizmetine sunulmuştur. Savaşlarda kullanılan kimyasal gazlar gibi kitle imha silahları şimdilik kitle gösterilerine karşı kullanılmıyor. Ama son yıllarda Türkiye’de devlet, kitle gösterilerini biber gazına boğmayı adet edinmiş durumdadır. Asker ve polis, insanlara nişan alarak attığı gaz bombalarıyla onlarca insanın canını aldı. Gaz bombasıyla katledilenler arasında, Cizre’de askerlerin öldürdüğü 18 aylık bebek Mehmet Uytun, Silopi’de öldürülen 13 yaşındaki Doğan Tayboğa ve Okmeydanı’nda öldürülen 15 yaşındaki Berkin Elvan da vardı. İnsanların üzerine sıkılan plastik mermilerle binlerce insan yaralandı, çok sayıda insan gözünü kaybetti.
Burjuvazi kitleleri dağıtmak, korkutmak ve yıldırmak için teknolojik silahlar geliştiriyor. Mühendisler, kimyagerler, tasarımcılar, silah şirketleri, ayaklanmaları bastıracak araçlar geliştirmek için seferber oluyor. Tüm bu çabalar çürüyen kapitalizmin yıkılma fobisini yansıtıyor. Ancak korkunun ecele faydası yok. Tüm bu yüksek teknoloji ürünü silahların devrimci işçi sınıfının örgütlü mücadelesi karşısında yapabileceği hiçbir şey yoktur.
link: Zehra Aras, Sokak Ortasında İşkence Teknolojileri, Ağustos 2014, https://marksist.net/node/3509
Ferguson’da Irkçılık, Polis Terörü ve Amerikan Demokrasisi
Ebola: Irkçılık ve Devlet Terörü İçin Yeni Bahane