Geçtiğimiz Kurban Bayramında bir TGRT muhabiri Başbakan’a “devlet baba” diye hitap etti ve elini öpüp bayram harçlığı istedi. Ardından da Başbakan’ın verdiği harçlığı aldı. Bu olay pek çok gazetede “muhabir harçlığı kaptı” gibi bayağı bir üslupla yayınlandı. Aslında bu, medyanın genelinin hükümet karşısındaki durumunu çarpıcı bir şekilde sembolize ediyordu. Biat etmenin mide bulandırıcı bir yalakalığa vardırıldığı mevcut ortamda, medya organları hükümetin yalanlarını gerçekmiş gibi göstermek için birbiriyle yarışıyor, AKP medyası yandaşlıktan tetikçiliğe kadar sınır tanımaz bir utanmazlığı medyanın büyük bir kısmına hâkim kılıyor. AKP yıllardır medyayı, kendisine mutlak bir biçimde itaat eder hale getirmeye çalışıyordu. Bunu büyük ölçüde de başardı. Bugünkü duruma nasıl varıldığını anlamak için burjuva medyanın yapısına ve AKP’nin başlangıçtan bugüne medyaya ilişkin nasıl bir politika izlediğine bakmak gerekiyor.
Sahiplerinin sesi: Türkiye’deki medya tekelleri
Türkiye’de birkaç büyük sermaye grubu, bünyesinde onlarca TV ve radyo kanalını, haber ajansını, gazeteyi, dergiyi ve internet sitesini barındırıyor. Pek çok farklı sektörde yatırımları bulunan bu sermaye gruplarının her birinin yatırımlarını ve medyada ne kadar büyük bir alan işgal ettiklerini görmek için, bu holdinglerin faaliyet alanlarına ve sahibi oldukları yayın organlarına bakmak yeterli olacaktır. Bu sermaye gruplarının AKP ile ilişkileri, ellerindeki medya kuruluşlarının yayın politikasını doğrudan belirlemektedir.
Enerji, sanayi, ticaret, turizm ve finans şirketleri de olan Doğan Holding, Türkiye’nin en büyük medya tekellerinden biri durumundadır. Kanal D, Dream TV, Dreamtürk TV, Fix TV, Eurostar TV, Kanal Hd TV ve yan kanalların; Hürriyet, Posta, Radikal, Fanatik, Hürriyet Daily News (Turkish Daily News) günlük gazetelerinin; Radyo D, Slowtürk Radyo, Radyo Moda radyolarının; bunlara ek olarak çok sayıda derginin sahibidir. Aydın Doğan-Time Warner Group Ortaklığının; CNN Türk, TNT Türkiye, Cartoon Network Türkiye TV kanalları, CNN Türk Radyo istasyonu bulunuyor. Doğan Holding AKP’den pek de hoşnut olmayan geleneksel İstanbul sermayesinin sözcülüğünü üstleniyor. Bu yüzden AKP geçtiğimiz yıllarda maliye müfettişleriyle Doğan Holding’in üzerine gitti. Doğan Holding’e milyarlarca dolarlık vergi cezaları kesilerek Doğan medyasının AKP’ye muhalefeti cezalandırıldı. Bunun üzerine holding, hükümet karşısında geri adım atarak bazı gazetecilerin işine son verdi.
Tekstil, enerji, inşaat, finans ve telekomünikasyon yatırımları olan Ahmet Çalık (Çalık Holding) Turkuvaz Medya Grubu’nun da sahibidir. Çalık Holding’in CEO’su, Başbakan Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’tır. Ciner Holding’e TMSF’nin el koymasının ardından 2007 yılında Ciner Holding’in tüm medya organları Çalık Holding’e satıldı. Böylelikle Türkiye’nin en büyük medya gruplarından biri, AKP hükümetinin doğrudan kontrolü altına girdi. Çalık Holding’in Atv, Minika TV, Yeni Asır TV kanalları; Sabah, Takvim, Yeni Asır, Pas FotoMaç gazeteleri; Radyo Turkuvaz, Radyo Romantik radyo kanalları ve birçok dergisi bulunmaktadır.
Mehmet Emin Karamehmet’e ait Çukurova Holding’in otomotiv ve savunma sanayi, inşaat, enerji, nakliye, finans ve telekomünikasyon alanlarında Türkiye içinde ve dışında yatırımları var. Holdingin medya grubunda kısa süre öncesine kadar; Show TV, Sky Türk, Türkmax, Lig TV, Spormax TV kanalları, Digitürk yayın platformu; Akşam, Güneş,Tercüman, Alem gazeteleri; Alem Fm, Lig Radyo kanalları ve birçok dergisi bulunmaktaydı. Şu anda bu yayınları birer ikişer kaybediyor. Çukurova geçmişte Cavit Çağlar ile birlikte İnterbank’ın sahibiydi. İnterbank battı ve TMSF’ye devredildi. TMSF, Çukurova’nın batan İnterbank dolayısıyla çıkan 440 milyon dolarlık borcunu tahsil etmek üzere geçtiğimiz Mayıs ayında Çukurova Medya Grubu’na el koydu. TMSF Temmuz ayında Akşam gazetesini, Skytürk TV kanalını ve Alem FM’i ihaleye bile çıkarmadan 60 milyon dolar gibi komik bir rakama Cengiz Holding-Kolin İnşaat-Limak Holding ortaklığına sattı. İstanbul’a 3. havalimanı ihalesini 22 milyar avroya alan; Akdeniz Elektrik Dağıtım ihalesini kazanan Cengiz İnşaat, AKP’nin gözde sermaye grupları arasında yer alıyor. İhale bile yapılmadan Cengiz İnşaat’a satılan Akşam gazetesinin genel yayın yönetmenliğine 2007 seçimlerinde AKP’den Bursa milletvekili seçilen Mehmet Ocaktan getirildi.
Yıllar önce AKP, Ciner Holding’e operasyon çekmiş, Ciner elindeki Atv ve Sabah’ı Çalık Holding’e kaptırmıştı. Ciner Holding 2009’dan bu yana AKP’yi canla başla destekliyor. Elbette AKP bu desteği mükâfatsız bırakmıyor. Çukurova Holding’in el konulan Show TV’si yine ihale bile yapılmadan Turgay Ciner’e satıldı. Ciner Holding’in sahip olduğu medya kuruluşları; Habertürk TV, Bloomberg HT, Habertürk Radyo, Bloomberg HT Radyo… Turgay Ciner, medya patronlarının yayın politikasını hangi çıkarlarına göre nasıl belirlediğine iyi bir örnek oluşturmaktadır. Habertürk gazetesinin yazı işleri müdürlerinden Ali Gülen’in Deniz Feneri skandalıyla ilgili yazdığı “AKP’nin Feneri Böyle Söndü” kitabından bazı bölümlerinin gazetede yayınlandığı günlerde, Başbakan Erdoğan, Turgay Ciner’in Ankara Beypazarı’nda kurduğu Eti Soda Sanayi Üretim Tesisleri’nin açılış törenine katılacaktı. Ciner “Yahu yarın Başbakan bizim tesis açılışımıza geliyor, gazeteye koyduğunuz habere bakın” diye çıkışmıştı gazete yönetimine. Elbette patron Başbakan’a yaranmanın gereğini yerine getiriyordu. Haberi yazan gazeteci derhal işten atılmıştı. Açılış töreninde ise Ciner şöyle konuşmuştu: “Sayın Başbakanım, vizyonunuz ve büyük düşünmenizle değişen yatırım iklimiyle, şahsım adına, çalışma arkadaşlarım adına, bu tesiste çalışan emekçi arkadaşlarım adına teşekkür ederim.” Ayrıca Başbakan’ı helikopterle fabrikaya kadar yordukları için özür diliyordu Ciner!
Fethullah Gülen Cemaatine ait medya kuruluşları da en büyük tekelci medya grupları içerisinde yer almaktadır. Üstelik bu kuruluşlar içerisinde uluslararası yayın organları da mevcuttur. Samanyolu TV, Samanyolu TV Avrupa, Samanyolu TV Amerika, Mehtap TV, Ebru TV (Amerika); Hazar TV (Azerbaycan), Dünya TV (Kürtçe) ve internet üzerinden yayın yapan Küre TV; Zaman ve İngilizce yayınlanan Today's Zaman gazeteleri; Burç Fm, Dünya Radyo, Samanyolu Haber Radyo, Radyo Herkül, Radyo Cihan, Azerbaycan Burç Fm ve Hazar Fm radyoları; Cihan Haber Ajansı ve çok sayıda dergi Fethullah Gülen Cemaatine aittir. Gülen’in AKP ile derin ilişkileri, ittifakları ve çekişmeleri ayrı konudur. Ancak iktidar alanlarını paylaşmak üzere aralarında çekişseler de Gülen medyası cemaate ve seslendiği kitleye bugüne kadar AKP’den başka adres göstermemiştir.
Finans, otomotiv, inşaat, turizm, gayrimenkul, enerji vb. sektörlerde dev yatırımları olan Doğuş Holding (Ferit Şahenk); NTV, Cnbc-e, E2, Kral TV, NBA TV Türkiye kanalları; NTV Radyo, Radyo Eksen, Kral Fm, Kral Pop Fm, Virgin Radio Türkiye, Capital Radio, Voyage Fm radyo istasyonları ve NTV Dergi grubunun sahibidir. Gezi protestolarının patlak verdiği ilk günlerde onbinler Taksim ve civarında AKP’yi protesto ederken ve polisle çatışmalar sürerken “haber kanalı” NTV konuyu geçiştirerek hükümete yaranmaya çalışıyordu. NTV’nin durumu o kadar utanç vericiydi ki, kanalda programcılık, editörlük, habercilik gibi yönetici pozisyonlarda çalışan 11 kişi bunca rezilliği mideleri kaldırmadığı için kanaldan istifa etti. Ayrıca Doğuş Yayın Grubunun CEO’su ve dergilerden sorumlu genel müdürü de istifa etti. Tayyip Erdoğan’ın Ferit Şahenk’e “Ferit Kardeş” diye hitap ettiği bilinmektedir.
Şahenk 2011 yılında Star TV’yi satın aldığında AKP yanlısı olmayanlar tasfiye olmuştu. Bu arada bir zamanlar Uzan Holding’in elinde olan, AKP’nin Uzan Holding’i tasfiye operasyonundan sonra defalarca el değiştiren Star TV en nihayetinde Azerbaycan devletinin enerji şirketi SOCAR’a satıldı. Özelleştirilen Petkim’in de sahibi olan Azeri enerji şirketi ile AKP hükümeti arasında su sızmıyor.
İnşaat, pazarlama, gıda, sağlık ve eğitim sektörlerinde yatırımları olan İhlas Holding; TGRT Haber TV ve yan kanallarının; TGRT radyosunun, Türkiye gazetesinin ve İhlas Haber Ajansı’nın sahibidir. Geçmişten bu yana kendini muhafazakâr-İslamcı olarak tanıtan bu holding, geçmişte yurtdışında yaşayan on binlerce dindar vatandaşı (yaklaşık 80 bin kişi) dolandırmış, paralarını iç etmişti. Dolandırıldığı için İhlas Holding’e kızgın olan vatandaşların gönlünü kazanmak isteyen Tayyip Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde holdingin sahibi Enver Ören’e “Sizin ahretiniz yok mu? Sizde Allah korkusu yok mu?” diye sesleniyordu. Ancak 2002 seçimlerini kazandıktan sonra AKP hükümeti İhlas Holding’i himayesi altına aldı. İhlas Finans’ın 1 milyar doların üzerinde parayı paravan şirketler aracılığıyla kendi şirketlerine aktardığını ve paranın bir kısmını da yurtdışına kaçırdığını bundan yıllar önce bizzat AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli söylemiş ve bu durumu eleştirmişti. 2002 seçimlerinden sonra Başbakan’ın doğrudan emriyle TMSF’nin İhlas Finans’ın borçlarını takip etmesi engellendi. İhlas Finans mağdurları 10 yılı aşkın süredir “din kardeşlerine” kaptırdıkları parayı kurtaramıyor. İhlas Holding medyası da elbette AKP’yi destekliyor. Birkaç ay önce holdingin kurucusu Enver Ören öldü. Başbakan ve AKP yönetimi 12 yıl önce din istismarıyla dolandırıcılık yaptığı için eleştirdikleri Enver Ören’in cenazesinde en ön sırada saf tutmakta bir beis görmedi.
Küresel medya tekellerinden Rupert Murdoch’un Türkiye’deki ayağını Fox TV, FX Türkiye, Baby TV ve National Geographic Türkiye kanalları oluşturuyor. Murdoch, dünyanın değişik ülkelerinde yayın yapan yaklaşık 100 kablolu TV kanalının, 175 gazetenin, 40 matbaanın, 40 televizyon istasyonunun ve çok sayıda derginin sahibidir. Yayınları dünya nüfusunun dörtte üçüne ulaşan küresel bir medya tekelidir. Murdoch, ABD’de muhafazakâr Cumhuriyetçileri açıkça destekleyen bir sermaye grubu. Türkiye’de AKP’nin işten attırdığı gazetecileri ve televizyoncuları işe alıyor ve AKP’yi eleştiren yayınların önünü açıyor. Bu yüzden RTÜK’ten sık sık uyarı alıyor.
Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Koza-İpek Medya Grubu (Akın İpek); Kanaltürk TV, Bugün TV, Kanaltürk Radyo ve Bugün Gazetesi’nin sahibidir. 2008 yılında Ergenekon çizgisini savunan ulusalcı Tuncay Özkan Kanaltürk’ü Koza İpek Holding’e satmıştı. Böylelikle kanalın yayın çizgisi tamamen değişmişti. Bugün Gazetesi, uzun süre adeta AKP’nin resmi yayın organıymış gibi yayın yaparken, son dönemde AKP-Gülen çatışmasına paralel olarak AKP’ye yönelik ılımlı-eleştirel bir dil kullanmaya girişerek hükümete mesaj vermeye başladığı görülüyor.
Sanayi, enerji, gayrimenkul, inşaat, turizm, madencilik ve perakendecilik sektörlerinde yatırımları olan Demirören Holding, Vatan ve Milliyet gazetelerinin de sahibidir. AKP ile iyi ilişkileri nedeniyle şike soruşturmalarında BJK Başkanı Yıldırım Demirören’e hiç dokunulmadı. Ardından Yıldırım Demirören Başbakan’ın da desteğiyle Futbol Federasyonu başkanlığına oturdu. Bu ilişkiler sayesinde Milliyet yazarları Hasan Cemal’in, Hasan Pulur’un ve Can Dündar’ın bazı yazıları sansüre uğradı. Nihayetinde Başbakan’ın talebiyle Gezi protestolarını destekleyen, Mısır’da yaşananlar ile ilgili AKP’nin Türkiye kamuoyunda pek bilinmesini istemediği şeyler yazan ve AKP’ye muhalefet eden Hasan Cemal ve Can Dündar, Milliyet’ten atıldı. Bazı büyük sermayedarlar doğrudan AKP’li olmasalar bile hükümetin doğrudan hedefi haline gelmek istemedikleri için hükümetten gelen “gazetecileri işten atma” gibi direktiflere ya da “telkinlere” boyun eğiyorlar.
Kanal 7 Grubu’nun sahibi Zekeriya Karaman, Kanal 7, Ülke TV ve Radyo 7’nin sahibidir. Kanalın kuruluşunda baş aktörler Tayyip Erdoğan, Zahid Akman ve Zekeriya Karaman idi. Yeniçağ gazetesi yazarı Sebahattin Önkibar; 1993 yılında, o zamanlar Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, asistanları gibi davranan Zekeriya Karaman ve Zahid Akman’la birlikte yanına gelip özel televizyon kurma konusunda teknik bilgi almak üzere kendisine danıştığını anlatıyor. Deniz Feneri e.V, Avrupa’daki Müslümanlardan “yoksullara yardım” adı altında toplanan trilyonlarca lirayı yolsuzluk yaparak “başka bir yerlere” aktarmıştı. Almanya’da yolsuzluk yaptığı için mahkûm edilen Deniz Feneri e.V’nin paranın bir kısmını Kanal 7’nin kuruluşu için aktardığı söylenmişti. Zahid Akman’ın parayı zimmetine geçirdiği belgelenmişti. Avrupa’da yaşayan dindar insanlardan yoksullara yardım diye toplanan paraları zimmetine geçiren Zahid Akman, AKP hükümeti döneminde RTÜK başkanlığına getirildi. Yolsuzluk ayyuka çıkınca RTÜK başkanlığına devam edemedi. Ancak kanalın kuruluşu için uğraşan, yolsuzluk parasını Türkiye’ye transfer edenler içinde adı geçen Zekeriya Karaman, halen Kanal 7’nin sahibidir. İşin başını çeken şahıs ise uzun yıllardır başbakanlık yapıyor. Tüm bu hatırlatmaların ardından Kanal 7’nin nasıl bir yayın politikası izlediğini söylemeye gerek kalmıyor.
AKP’nin resmi yayın organı gibi çalışan Yeni Şafak Gazetesi’nin sahibi, Başbakan Erdoğan’ın dünürü Sadık Albayrak’tır. TV NET ve Lalegül FM de Albayrak Grubuna ait. Sadık Albayrak Milli Görüş geleneğinden gelen bir AKP’li. Albayrak Grubu özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle birlikte çalışıyor ve belli başlı tüm ihaleleri alıyor. Öyle ki, bu ikilinin ilişkisi yurt dışında da devam etmektedir. Meselâ Pakistan’da yapılan metrobüs ihalesi Albayrak Grubuna verilmiş durumda.
Devlete ait TRT kanallarının ve Anadolu Ajansı’nın ise her dönemde mevcut hükümetin sesi olarak yayın yapmak zorunda kaldığı malûmdur. TRT’de yayınlanan Leyla ile Mecnun dizisinin tüm ekibi Gezi eylemlerine destek verdiği için işten atıldı. Dizi yayından kaldırıldı. AKP’nin borazanı olan TRT, tüm dünyaya yaptığı çokdilli yayınlarla aynı zamanda emperyalist politika doğrultusunda da önemli bir işlev yüklenmiş durumdadır.
Kısacası AKP, ulusal medyanın büyük bir çoğunluğu üzerinde muazzam bir hâkimiyet kurmuş durumdadır. İktidar yılları boyunca bazı medya organlarının AKP’li sermaye gruplarının eline geçmesi sağlanmış, bazı medya patronlarıyla kârlı iş ilişkileri kurulmuş, AKP’den hoşnut olmayan sermaye grupları da büyük ölçüde sindirilmiştir. AKP hükümeti yıllardır adım adım tüm medyanın yandaş sermaye gruplarının eline geçmesini sağlarken, medya patronu yandaş sermaye gruplarını da ihalelerle abat etmeyi ihmal etmemiştir.
Gelinen noktada, Türkiye’de en çok satan 10 gazetenin 7’si açıktan AKP borazanlığı yapmaktadır. Kapitalizmde medya, yasama, yürütme ve yargının ardından 4. kuvvet olarak nitelendirilir. AKP bu kuvveti eline geçirmiş olmanın avantajıyla gerçekleri tersyüz etmeyi ve kamuoyunu istediği gibi yönlendirmeyi büyük ölçüde başarmaktadır.
Büyük sermaye grupları ellerindeki medya gücünü siyasi ve ekonomik çıkarları için kullanırken, çalışanlarına da kendi politikaları doğrultusunda haber yapma ya da işsiz kalmayı dayatıyorlar. Anaakım medyada gerçek anlamda gazetecilik yapılamayacağını, çünkü medyanın işadamlarına ait olduğunu söyleyen NTV’nin eski sanat editörü, medya çalışanlarının durumlarını şöyle anlatıyor: “Kendimizi kirlenmiş hissettik, çünkü işe girdiğimizden beri bize yapılmaması gereken şeyler öğretiliyor. Hangi haberleri nasıl yapman gerektiği sana öğretiliyor. Bu bile yeterince korkunç bir şey.” Bugüne kadar onlarca medya çalışanı benzer itiraflarda bulunarak, medya çalışanlarının patronların istekleri dışına çıkamadıklarını açıkladı.
Gezi Parkı protestoları sonrasında 80’in üzerinde medya çalışanı işini kaybetti. Bazıları yalakalığı mideleri kaldırmadığı için istifa etti; onlarcası işten atıldı; bir kısmı da zorunlu izne çıkarıldı. Hükümeti ya da yandaş medyayı eleştirdikleri, Twitter’dan Gezi eylemcilerine destek verdikleri ya da “protestocularla selamlaştıkları” için işten atıldılar.
Polis şiddeti, protestoları görüntüleyen medya çalışanlarını da hedef aldı. Polis, basın kartlarını gösteren gazetecileri özellikle copladı. Bazı gazeteciler mesleklerini icra ederken gözaltına alındı. 10’dan fazla gazeteci gaz bombası ve plastik mermiyle yaralandı.
Ancak medya üzerinde bu derece hâkimiyet kurmuş olmak bile Erdoğan’a yetmiyor. Erdoğan canını sıkan en ufak bir çatlak sesi şu ya da bu şekilde susturmaya çalışıyor. Başbakan bir konuşmasında “bir kısım medya hiçbir zaman yanımızda olmadı diye hep söyledim, attıkları başlıklarla gazetecilik yapıyorlarmış, batsın böyle gazetecilik” diyerek açıkça tüm medyanın “yanlarında” olması gerektiğini söylüyordu.
Reyhanlı’da patlayan bombaların ardından Suriye politikasının sonuçlarının kamuoyunda daha fazla gündem edilmemesi ve hükümete yönelik protestoların gizlenmesi için sansür kararı çıkartıldı. Hatta 29 Ekimde şaşalı törenlerle açılan Marmaray’ın elektrik kesintileri yüzünden aksamasının ardından oraya da basın yasağı getirdi. Marmaray’da “birilerinin” güvenlik frenini çektiğini, hazırda bekleyen bazı gazetecilerin de bunu derhal haber yaptığını; yani kendisine komplo kurulduğunu iddia etti. AKP döneminde onlarca gazeteciye ve karikatüriste, eleştirel yazıları ve karikatürleri nedeniyle davalar açıldı.
Basın sektöründe işten atmalar ayyuka çıkmış durumda. Hükümetin ve medya patronlarının saldırısının bu ölçüde pervasızlaşabilmesinin temel nedeni ise basın çalışanlarının örgütsüz oluşlarıdır. Yazarından muhabirine, editörlerden matbaa işçilerine kadar medya çalışanları tümüyle örgütsüzdür. Bu yüzden de çalışanlar, medya patronlarının dayatmalarına boyun eğmekle işsiz kalmak arasında tercih yapmaya mecbur hissediyorlar kendilerini. Çalışanların bu derece örgütsüz olduğu koşullarda büyük sermaye gruplarının egemen olduğu medyada, doğal olarak editoryal bağımsızlığa ya da meslek ahlâkına da yaşam hakkı tanınmıyor. Burjuva yazar-çizer takımından kapitalizme karşı işçi sınıfının yanında saf tutmalarını zaten bekleyemeyiz. Ancak biraz olsun onurunu koruyabilmiş yazar-çizerlerin, o çok övdükleri bireyciliğin ve örgütsüzlüğün kendilerini ve meslektaşlarını ne hale düşürdüğünü de görmeleri gerekir. Kendilerini aydın, okumuş, “sözü dinlenir” insanlar olarak gören, yeri geldiğinde meslek etiğinden dem vuran yazarlar ve muhabirler; örgütsüzlüğü marifet sandıkları ve örgütsüz oldukları için, kendilerine otosansür uygulamak, fikirleri ve yazdıkları yüzünden işten atılan arkadaşlarına bile sahip çıkamamak, patronlarının çıkarlarıyla ters düşmemeye çalışmak gibi içleracısı hallere düşüyorlar.
Sosyalist basın, Kürt basını ve internetteki birkaç haber sitesi, birkaç yerel gazete ve radyo istasyonu haricinde tüm medya, birkaç büyük holdingin ve büyük sermaye grubunun tekelindedir. Medyanın çok küçük bir kesimini oluşturan Kürt basını ve sosyalist basın sürekli baskı altındadır. Halen Kürt basınından ve sosyalist basından 60’a yakın gazeteci hapistedir. Sosyalist ve Kürt basın muhabirleri her gösteride polisin saldırısına uğruyor. Saldırgan polisler hükümetçe korunup kollanıyor. Sosyalist basın çalışanlarının evleri basılıyor, gözaltına alınanlar “terörist” olarak takdim ediliyor. Halen 40’ın üzerinde Kürt gazeteci ve yazar KCK’li oldukları iddiasıyla hapiste tutuluyor. Gazetelerde yayınlanan haberler ve röportajlar örgütsel görüşmenin delili gibi sunuluyor.
Başbakan, tutuklu gazeteciler gündeme her geldiğinde Türkiye’de gazeteci olduğu için hiç kimsenin hapiste olmadığını, hapistekilerin terör suçlarından dolayı içerde olduğunu büyük bir pişkinlikle söyleyebiliyor. Ona göre, gerçekleri yazanlar, yolsuzlukların üstüne gidenler, fırsatçılığı, fesatlıkları deşifre edenler haindir, teröristtir, hapislerde sürünmelidir.
Ne var ki Erdoğan gibi egemenler tarihin hiçbir döneminde gerçeklerin duyurulmasının ve duyulmasının önüne geçememişlerdir. Çok daha koyu karanlık dönemlerde sosyalist basın ve Kürt basını, her türlü baskıya ve zulme rağmen susturulamamıştır. Bugün de susmuyor, susturulamayacak.
link: Zehra Aras, Medyada AKP Hegemonyası, Kasım 2013, https://marksist.net/node/3346
Türkiye’nin Suriyeli Göçmenler Sorunu
ABD Bütçe Krizi Kapitalizmin İflasına İşaret Ediyor