Sayfalar
Dünyaya Barış İşçilerle Gelecek
Burjuvazinin tüm dünyada saldırıları o boyutta ki, işçi sınıfının 200 yıllık mücadele tarihinin tüm kazanımları birer birer elinden alınıyor. Ekonomik kriz, yoksullaşma, açlık, işsizlik, yüz milyonları bulan göçmenler, ekolojik kriz ve aslında bu sorunlarla doğrudan bağlantılı olan 3. Dünya Savaşı, içinden geçtiğimiz dönemin kısa bir özeti. Egemenler Ukrayna’da alevlenen cepheyle beraber savaşın şiddetini arttırarak işçilerin, emekçilerin zihinlerine saldırıyor ve kitleleri savaşa hazırlıyor. Tıpkı 1. ve 2. Dünya Savaşlarında yaptıkları gibi. Savaş yoluyla kendi yarattıkları krizi aşmak istiyorlar ve kitleleri de bu savaşa ikna etmeye çalışıyorlar. Yalanlarına kanmayan, ikna olmayan, emperyalist savaşa karşı çıkan, demokratik ve ekonomik hakları için mücadele eden, bunun için örgütlenen işçiler olduğundaysa burjuva diktatörlüğün üzerindeki demokrasi şalı kalkıyor. Egemenler hak arayan işçilere sopa göstermekten geri durmuyor.
Artık insanlık için hiçbir olumlu gelecek vaat etmeyen kapitalist sistemin efendileri işçi sınıfının en ufak bir talebine dahi tahammül edemiyorlar. Bu da işçilerin siyasete ilgisini arttırıyor ama işçiler örgütsüz olduklarında yolları yine burjuvazinin oyunlarıyla kesiliyor. Fakat örgütlü olduklarında işin renginin değiştiğinin epeyce örneği var tarihimizde. Mesela bu sene 136. yıldönümünü kutlayacağımız şanlı 1 Mayıs’ımız. 8 saatlik işgünü talebi etrafında bir araya gelmiş işçilerin yıllar süren, ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya yayılan mücadelesi kazanımla sonuçlanmakla kalmadı. Yıllar içinde tüm dünya işçileri tarafından sahiplenilen ve her yıl kutlanılan bir mücadele günü ortaya çıktı. 1 Mayıs geleneği bize işçi sınıfının tüm dünyada çıkarları ve talepleri ortak, enternasyonal bir sınıf olduğunu ve doğru örgütlenme ile başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını gösteriyor.
Bugün Yunanistan ve İtalya’da gördüğümüz üzere limanlarda gemilere silah yüklemeyi reddeden işçiler, emperyalistlerin savaşına ortak olmayacaklarını ilan ediyorlar. Dili, dini, ırkı ne olursa olsun diğer emekçilerin ölümüne yol açacak, hayatlarını karartacak silahları yüklemeyi reddediyorlar. Hangi milletten olursa olsun, saçının, gözünün rengine, inancına bakmadan göçmen emekçilere kucaklarını açanlar yine emekçilerdir. İşte bu tutum 1 Mayıs ruhunun devamı, bir parçasıdır.
Dün 1 Mayıs alanlarında çakılan kıvılcımın bugün tüm dünyada kapitalist sistemi kökünden yıkacak bir yangına dönüştürülmesi için en uygun zamanlardan birindeyiz. Bize bu umudu veren tek başına nesnel koşulların olgunluğu değildir. Aynı zamanda işçi sınıfının enternasyonalist devrimci örgütünü yaratma çabasını büyütmemizdir. Ne mutlu ki dünya işçi sınıfının kutup yıldızı enternasyonalist mücadelenin içerisinde yeni bir dünyayı kuracağımıza olan inancımızı büyütüyoruz. Ne mutlu ki nice kutup yıldızları bu mücadelenin içinde ışıyor ve ışımaya devam edecek.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın İşçi Sınıfının Enternasyonal Mücadelesi!
link: Ankara’dan MT okurları, Dünyaya Barış İşçilerle Gelecek, 20 Nisan 2022, marksist.net/node/7624
Dayanışma Ruhuyla 1 Mayıs Alanlarına!
“Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim, akarsuyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı…” der Nâzım usta. İçinde yaşadığımız kahrolası düzen iyileşmek bir tarafa gün geçtikçe kötüleşiyor. Ekonomik krizin büyümesiyle artan işsizlik, büyüyen yoksulluk, gasp edilen haklarımız, kadın cinayetlerinin artması, doğanın talanı, yayılmaya devam eden emperyalist savaş ve buna bağlı göçler, açlık, ölüm… Bu düzenin işçi sınıfına reva gördüğü yaşam işte bu! Bizler tabii ki böyle bir yaşamı kabul etmiyoruz.
Pek çoğu tırpanlanan haklarımızın hiçbiri bizlere gökten zembille inmemiştir. Bizler geçmiş uluslararası işçi kuşaklarının kıran kırana mücadelesiyle kazandığı haklara sahibiz. Ve bu hakları koruyup büyütebilmek de bütünüyle işçi sınıfının kararlılığına ve mücadeleye atılmasına bağlıdır. Nitekim 1 Mayıs da işçi sınıfının anlı şanlı mücadelesiyle kazanılmış bir gündür. Ve bu yüzden anlamı biz işçiler için büyüktür.
Son yıllarda pandemi bahane edilerek alanlara çıkmamız engellenmeye çalışıldı. Meydanlarda gür sesle haykırıp dayanışmamızı büyütmemiz engellendi. Umut ediyoruz ki bu 1 Mayıs’ı birlik ve dayanışmayla meydanlara akarak kutlayacağız. İyi olana, güzel olana dair ne varsa avuçlarımızın arasından toz olup uçmaması, birlikte, bir arada, kararlı olmamıza örgütlülüğümüze bağlıdır. Bizimkisi kaderine teslim olmayanların süregelen hikâyesidir. Mücadelemiz taşı delen çınar ağaçları gibi köklüdür ve onun kadar dirayetli, uzun soluklu olmalıdır!
Yaşasın Dünya İşçi Sınıfının Şanlı 1 Mayıs’ı!
link: Mersin’den Marksist Tutum okuru genç işçiler, Dayanışma Ruhuyla 1 Mayıs Alanlarına!, 15 Nisan 2022, marksist.net/node/7620
O Ateşi Asla Söndüremeyecekler!
Uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, 8 saatlik işgünü mücadelesinin sembolüdür. Avrupa ve Amerika’da 1800’lü yıllar, çalışma koşullarının ve iş saatlerinin insanlık dışı, sömürünün dizginsiz olduğu, işçi sınıfının iliklerine kadar sömürüldüğü korkunç yıllardı. Özellikle kadın ve çocuk işçilerin hayatları günde 16 saate varan çalışma süreleriyle ellerinden alınıyordu. Bu kadar fazla çalışmalarına rağmen paylarına ancak bir baraka, bir kuru ekmek düşüyordu. Bu gidişata dur demek ve daha iyi koşullarda çalışmak için işçiler “8 saat iş, 8 saat uyku, 8 saat canımız ne isterse” diyerek grevler örgütlediler. Özetle, 1 Mayıs’ın doğuşuna zemin hazırlayan şey bu dizginsiz sömürü ve onun karşısında duran mücadeleci işçilerdi. Çünkü bir yerde sömürü varsa orada sömürüye başkaldıranlar da mutlaka vardır. Bu nedenle 1 Mayıs tüm dünyada sömürüye karşı işçi sınıfının özgürlük mücadelesinin bir sembolü olmuştur.
Ekonomik krizin, haksız savaşların, çıkışsızlığın ve gelecek kaygısının artık arşa ulaştığı bu süreçte mücadelenin sembol günlerinden biri olan 1 Mayıs’a işçi sınıfı gençliği olarak sahip çıkıyoruz. İçinden geçtiğimiz bu karanlık dönemde birliğin, mücadelenin ve dayanışmanın önemi daha da hayati bir hal almış durumdadır. Özellikle gençliğin mücadeleye atılması ve kapitalizme karşı işçi sınıfı saflarında mücadele etmesi yitip gitmemek için çok önemlidir. Kapitalizmin gelmiş olduğu çürümüşlük aşamasında gençliğin başka bir çıkış yolu yoktur.
Kapitalist sistemin efendileri, gençliğin sınıf mücadelesinden uzak durması, yaratılan mücadele geleneklerinden bihaber olması, geçmişi unutması için türlü oyunlar tezgâhlarlar. Gençliği, bireysel kurtuluşun mümkün olduğuna, çabalarlarsa iyi bir hayatın onları beklediği yalanına inandırırlar ve oyalarlar. Çünkü sömürücü egemenler bilirler gençlerin safını ve sınıfını bildiğinde neler olduğunu. Onları tarihin çöp tenekesine yollayacak olan işçi sınıfının nasıl da daha güçlü olacağını bilirler. Tam da bu yüzden gençliği mücadele geleneğinden uzak tutmanın türlü yollarını arar dururlar. Marksist Tutumcu gençler olarak düşmanımızı, kapitalizmi iyi tanıyoruz ve önümüzde deniz feneri gibi ışıldayan bir mücadele kılavuzumuz var.
“Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada burada veya orada, arkanızda ve önünüzde, her yerde alevler yükselecek. Bu gizli bir ateştir. Bunu asla söndüremezsiniz” diye haykırıyordu mahkeme salonunda işçi önderi August Spies. Bizler de bugün bu karanlık dönemde aynı inançla yürüyoruz. Bizler, 1886’da yakılan o gizli ateşi, 1 Mayıs geleneğini bugün devralan gençleriz ve o ateş bu karanlığı dağıtana, yarınlarımızı aydınlığa kavuşturana kadar mücadelemiz sürecek. Yineliyoruz! Bu ateşi asla söndüremeyecekler!
Yaşasın 1 Mayıs!
link: İstanbul’dan Marksist Tutumcu gençler, O Ateşi Asla Söndüremeyecekler!, 15 Nisan 2022, marksist.net/node/7619
Milyonlar Aç, Milyonlar İşsiz, İşte Kapitalist Sisteminiz!
İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı! İşçi sınıfı 1 Mayıs’ı insanın hayatını karartan bu sorunların katmerlenerek arttığı koşullarda karşılıyor. Oysa 21. yüzyılda üretici güçlerin geldiği düzey sayesinde tüm insanlığı doyuracak ve toplumsal ihtiyaçları karşılayacak bir üretimin mümkün olduğunu biliyoruz. Ne var ki kapitalist üretim tarzı tüm insanlığın değil, bir avuç azınlığın çıkarlarına göre işlediği için, yüz milyonlarca insan için yaşam hayatta kalma mücadelesi demek.
Türkiye’de de milyonlarca insan yoksullukla boğuşurken, egemenler sefahat içinde yüzüyorlar. Sayıları milyonları bulan işsizler ordusu çığ gibi büyümektedir. Özellikle genç nüfusta işsizlik had safhadadır. Gencecik yaşta işsizliğe mahkûm edilen insanlar, çıkışsızlık ve değersizlik hissi yaşayarak gelecekten umutlarını kesiyorlar. Üniversiteden yeni mezun olan gençler bıraktık kendi bölümlerinde bir iş bulmayı, sigortasız ve asgari ücretin altında çalışmaya mahkûm ediliyorlar. Sağlık Bakanlığının Adıyaman’da açtığı 53 kişilik işçi kadrosuna 25 bin kişinin başvurması işsizliğin ne kadar can yakıcı bir boyutta olduğunu çarpıcı bir şekilde gösteriyor.
Son yıllarda onlarca insan, işsizlik, geçim sıkıntısı, geleceksizlik yüzünden bunalıma girip yaşamlarına son verdi. İşsizlikle beraber yoksulluğun artması, alım gücünün düşmesi, gıdadan akaryakıta, elektrikten, doğalgaza hemen her şeye her gün fahiş zamların gelmesi emekçileri nefessiz bırakıyor. Emeklisinden çalışır durumdaki işçisine, gencinden yaşlısına büyük bir çoğunluk artan ölçüde fakirleşmektedir. Sağlıklı beslenmeyi bir kenara koyalım, emekçiler karınlarını doyurabilmek için market market gezip en “uygun” fiyatlı olan ürünleri almanın derdine düşmüş durumdadırlar. Pazarlarda çürümüş sebzeleri toplayanından, Halk Ekmek kuyruklarının uzayıp gitmesine kadar fakirliğin gizlenemeyecek boyuta gelmesi karşısında muktedirler “fakirlik yok, varlık kuyruğu bunlar” deyip aklımızla alay edebiliyorlar. “Benzin kuyrukları araç fazlalığından”, “çok kuyruk olduğu için ete zam yaptık”, “uzun süre aç kalmak ömrü uzatır”, “çok et yemek sağlıklı değil”, “akaryakıt zamları sağlıklı ulaşımı, bisiklet kullanımını arttırdı” vb. zırvalamalar saymakla bitmiyor.
Bu gibi örnekler işçi-emekçilerde öfkeyi biriktirmekte, bir şeyler yapmak gerektiği duygusunu güçlendirmektedir. 2022 yılının başından bu yana Türkiye’nin batısından doğusuna kadar zamlara, düşük ücretlere, hayat pahalılığına karşı eylemler yükselmektedir. İşçi sınıfında öfke birikmekte, tahammül sınırları azalmaktadır. Yaşanan derin yoksulluğun sebebi kapitalizmin ta kendisidir. Kapitalizm hiçbir zaman emekçilere müreffeh bir yaşam sunmayacak. Kriz içinde debelenen kapitalizm, işçi sınıfına yeryüzünde cehennemi yaşatıyor. Egemenler krizin faturasını biz emekçilere kesmek istiyorlar. Önümüz 1 Mayıs. Uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı dünya işçi sınıfı olarak çok zor şartlar altında karşılıyoruz. Kapitalizme karşı biriken öfkemizi haykırmak için güçlü birlikler kurmalıyız. Bize reva görülen bu rezil yaşama hayır demeliyiz. Biliyoruz ki, bu sistem altında işçi sınıfının payına hep açlık, yoksulluk, uzun çalışma saatleri, hayat pahalılığı, işsizlik ve acılar düşmektedir. Kapitalizm var oldukça dünyamız ve insanlık gün yüzü görmeyecektir. Bu 1 Mayıs’ta da açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, sömürüye, savaşlara ve zulme karşı dünyanın her yerinden işçilerin sisteme olan öfkesi yankılanacak. Seslerimizi birleştirip, 1 MAYIS ruhu ile örgütlü mücadelemizi, dayanışmamızı büyütelim.
Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
link: İstanbul Anadolu Yakasından bir grup işçi, Milyonlar Aç, Milyonlar İşsiz, İşte Kapitalist Sisteminiz!, 12 Nisan 2022, marksist.net/node/7617
Dünya Proletaryasının 1 Mayıs’ına Selam Olsun!
Kölece çalışma koşulları, yoksulluk, eşitsizlik, sömürü, savaş ve şiddetten başka insanlığa hiçbir şey vaat etmeyen bu düzen artık miadını doldurmuş durumda. Sorunlar sarmalının peşinde bir bilinmeze doğru sürüklenen insanlığın yaşamı her geçen gün daha da çekilmez hale geliyor. Ama bu gerçekliği ters yüz etmek ve düzenlerinin devamlılığını sağlamak için egemenlerin atmadıkları takla yok! İşçi sınıfını bölüp parçalayan, yapay kutuplaştırmayı ve ayrımcılığı körükleyen, emekçilerin algılarını çarpıtarak bir sınıf olma bilincinden uzaklaştıran onlardır. Geçmişle gelecek arasındaki köprülerini yıkan da, emekçileri hafızasız bırakarak karanlığa mahkûm etmek isteyenler de onlardır.
Ama Marksist Tutum sayfalarından öğrendiğimiz bir gerçek daha var; aydınlık karanlığı mutlaka ama mutlaka kovar! Çıkışsız olan kapitalizmdir, insanlık değil! İşçi sınıfımızın kendi öz gücüne, örgütlülüğüne güvendiğinde ve mücadeleyi büyüttüğünde neleri başarabileceğini çok iyi biliyoruz. İşte 1 Mayıs bu mücadelenin bir sembolüdür. İnsanı alçaltan, toplumsal değerleri yok sayan bu düzenin dayatmalarına karşı insanlaşma mücadelesi veren sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Dünya proletaryasının, mücadelemizin simgelerinden biri olan kızıl bayraklarını dalgalandırarak, taleplerini hep bir ağızdan haykırarak meydanları doldurduğu bir gündür. Toplumsal hafızamızı silmek için her türlü sinsi oyunu oynayan egemenlere karşı 136 yıldır büyüyerek yanan bir ateştir 1 Mayıs! Dostlarımızı coşkulandıran ve gururlandıran, düşmanlarımıza korku salmamızı mümkün kılan mücadele geleneğimizdir 1 Mayıs!
Zaman bir derviş gibi sabırla eğiredururken ipliğini, bugün bu geleneğe sahip çıkan kadınlar olarak 1 Mayıs meydanlarını doldurma heyecanıyla doluyuz. Son iki yıldır pandemi gerekçesiyle emekçilere meydanların yasaklanması, sorunlarımızın yok sayılması, kibirli egemenlerin aklımızla alay etmesi, derinleşen yoksulluk ve kölece çalışma koşulları bardağı taşırdı, taşırıyor. Yaygınlaşan işçi eylemlerinin ortaya çıkardığı toplumsal değişim ve dönüşüm isteği de bunun bir göstergesi. Bu haklı isteğin en öndeki neferleri olan emekçi kadınlarımızın birlik, dayanışma ve mücadelenin gücünü hissetmeye her zamankinden çok ihtiyacı var. Çünkü salgın gerekçesiyle evlere kapatılan yaşlıların bakımı, çocukların bakımı ve eğitimiyle ilgilenmek zorunda kalan kadınların iş yükü arttı. Pandemi döneminde, Türkiye’de ve dünyada oransal olarak en fazla işsiz kalanlar kadınlar oldu. Artan hayat pahalılığı emekçi kadınları mutfağı çeviremez hale getirdi. Artan aile içi şiddet nedeniyle sorunları daha da katmerlendi. Bu sorunların çözümü için mücadele etmemiz gerektiği bilinciyle, tüm emekçi kadın kardeşlerimizi ve evlatlarımızı mücadele alanlarına, 1 Mayıs alanlarına davet ediyoruz. Sınıfımızın mahallelerden sokaklara, fabrikalardan meydanlara akan bir nehrin kolları gibi, tüm dünyada kardeşçe, coşkuyla gürül gürül çağlamasını istiyoruz. Dünya proletaryasının 1 Mayıs’ına selam olsun! Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
link: Gebze’den bir grup kadın işçi, Dünya Proletaryasının 1 Mayıs’ına Selam Olsun!, 10 Nisan 2022, marksist.net/node/7616
Selam Olsun Tarihin İlk İşçi İktidarına, Paris Komününe!
İşçi sınıfının en büyük atılımlarından biri olan Paris Komününün 150. yılında, Marksizmin ışığı altında bugünün işçileri olarak yol almaya devam ediyoruz. Bize bırakılan miraslardan ders alarak, bu mücadele ruhunu geleceğe taşımak için tarihimizi hem öğreniyor hem de ona sahip çıkıyoruz. Bundan 150 yıl önce Paris Komünarları şöyle haykırmışlardı: “Yaşasın toplumsal devrim!” Parisli işçiler ayaklandılar, burjuvaziyi alaşağı ederek kendi iktidarlarını kurdular ve tarihe bir iz bıraktılar. 72 gün yaşayabilen Paris Komünü, işçi sınıfının gücünü ve inancını gösterdi. Komün bize, işçilerin kahramanlığını, birleşme yeteneğini, gelecek uğruna kendilerini feda etmekte hiç tereddüt etmediklerini gösterdi, bizler için örnek bir deneyim oldu.
Paris Komünü yenilmişti belki ama işçi sınıfının iktidarı alabileceği gerçeği çıkmıştı ortaya. Paris Komünarlarının kavgasının içinden ortaya çıkan “Enternasyonal” marşı da işçi sınıfının inancı, azmi ve geleceğe dair arzularına bir örnekti: “Cellâtların döktükleri kan kendilerini boğacak, bu kan denizinin ufkundan kızıl bir güneş doğacak”…
Sınıfının tarihini bilerek ve onun deneyimleriyle, öğrettikleriyle yol alarak, dünün kaybedenleri, ezilenleri gelecekte bir gün kazanan olacaktır. Dünyanın tüm işçileri bir gün birleşecek ve ayaklar baş olacak! O yaşanası, güzel dünya bir gün avuçlarımızda olacak. Bu uğurda tarihin tüm mücadeleci işçilerinin inancı ve öfkesini ruhumuzda taşıyoruz. Bugünün sömürü düzenine, faşist yönetimlerine karşı nefretimizle içimizde tuttuğumuz mücadele ateşini büyütmeye devam ediyoruz. Yılların bize kazandırdığı geçmişin mücadeleleri gibi, sömürü düzenini ve döktükleri kanı da unutmayacağız. Marx’ın dediği gibi: “İşçi Paris, Komün ile birlikte, yeni bir toplumun şanlı öncüsü olarak ebediyen yücelecektir. Şehitlerinin anısı, işçi sınıfının soylu yüreğinde yaşayacaktır. Cellâtlarınıysa tarih, daha şimdiden sonsuz bir teşhir direğine çiviledi ve rahiplerinin tüm duaları, onların günahlarını bağışlamaya yetmeyecektir.”
Selam olsun bize yol gösteren, tarihe iz bırakan yiğitlere! Selam olsun içinde mücadele ateşi yanan işçi sınıfına!
link: İstanbul’dan MT okuru sağlık işçisi bir kadın, Selam Olsun Tarihin İlk İşçi İktidarına, Paris Komününe!, 3 Nisan 2021, marksist.net/node/7332
Paris Komününde Ayaklar Baş Oldu!
Dünya işçi sınıfına ayakların baş olabileceğini gösteren, 72 günlük deneyimiyle işçi devletinin ne olduğunun krokisini çizen, 1917 Ekim Devriminin yol göstericisi Paris Kömünü bugün de dünya işçi sınıfına ilham vermeye devam etmektedir. İlk umut ateşini yakan Paris Komünarları göğü fethetmeye çıkmışlardı. Bugün işçi devriminin yaşayabilmesini sağlayacak nesnel koşullar o günlerle kıyaslanmayacak düzeyde mevcut. Bizlere düşen, tüm mücadelelerden süzülmüş tarih bilinciyle Paris Komünarlarının cesaretini, kararlılığını birleştirerek mücadele etmek. Paris Komünarlarının açtığı yoldan yürüyenlere, dünya devrimi ateşini bugün de ellerinde taşıyanlara, bu uğurda dünyanın dört bir tarafında ter akıtanlara, yarın yeri göğü fethedeceklere selam olsun!
Mersin’den bir işçi
****
Bizler çeliğe şeklini veren metal işçileri olarak, dünya tarihinin akışına yön veren Paris Komününü tüm coşkumuzla selamlıyoruz. Tam 150 yıldır sınıfımızı besleyen bu muazzam deneyim o günden bugüne dünyanın dört bucağında yol gösterici olmuş ve olmaya devam ediyor. Paris Komünü büyük Ekim Devriminin de ilk kilometre taşlarını döşemişti. Bizler de metal işçileri olarak Paris Komünarlarının ve Ekim Devriminin yaktığı devrimci meşaleyi taşımaya devam ediyoruz ve dünyamızı karanlığa boğan bu çürümüş düzeni yerle yeksan etmek için Marksizmin öğretileri ışığında yürüyoruz.
Esenyurt’tan MT okuru metal işçileri
****
Bizler genç devrimciler olarak Paris Komününün mücadeleci işçilerini bir kez daha canı gönülden sevgi ve saygıyla anıyoruz. Bize bıraktığınız bayrağı bizler devraldık. Gelecek nesillere bu mirası taşımak, bu bayrak yarışını sürdürmek boynumuzun borcudur. Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Kıraç’tan MT okuru genç işçiler
****
Bizler tekstil işçileri olarak 150 yılında Paris Komünü selamlıyoruz. Bundan tam 150 yıl önce ayaklar baş olmuştu. Parisli işçiler tarihin akışına yeni bir yön vermiş ve devrimin ilk ateşini yakmıştı. Tam 72 gün süren Paris Komünü dünya işçi sınıfına sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurma yolunda büyük bir miras bıraktı. Onun deneyimleri ve yol göstericiliği 1917 Ekim Devriminin de yolunu açmış ve Rus işçi sınıfına rehberlik etmişti. Bizler de bugünün işçileri olarak onların bize bıraktığı mirasa sahip çıkıyoruz. Kapitalist bataklığı tarihin çöplüğüne atma yolunda Marksizmin öğretileri ve devrimci özü biz işçilerin yoluna ışık tutmaya devam ediyor.
İstanbul’dan tekstil işçisi kadınlar
link: MT okuru işçiler, Paris Komününde Ayaklar Baş Oldu!, 20 Mart 2021, marksist.net/node/7325
Onlar Bizim Yolumuza Işık Tutan İşçi Neferleridir
Mart 1848’de Eugene Pottier şu şiirle sesleniyor zamanın insanlarına;
Açım! Açım, diyor gövdem,
Yiyecek ekmeğim, aşım,
Giyecek urbam yok
Yoksulluk canlıları
Ölüleri kemiren kurtlardan bile
Daha fazla kemiriyor.
Sizleri o günlerin şairinin sözleriyle selamlamak istedik. Şanlı ilk işçi iktidarını bizler de petrokimya kadın işçileri olarak selamlıyoruz. Gerçekten hayatlarımızda o zamandan bu zamana değişen bir şey olmadığını, yoksulluğumuzun bu çürümüş kapitalist sistemde çözülmediğini biliyoruz. Çözümün mücadelede ve devrimde olduğunun farkındayız. 72 gün dahi olsa onlar bizim yolumuza ışık tutan işçi neferleridir. Onları sevgi ve saygıyla anıyoruz.
YOLUMUZU AYDINLATANLARA SELAM OLSUN!
link: Esenyurt’tan MT okuru petrokimya işçileri, Onlar Bizim Yolumuza Işık Tutan İşçi Neferleridir, 20 Mart 2021, marksist.net/node/7320
Göğü Fethe Çıkanlara Selam Olsun
İşçi sınıfının kadınları, emekçi kadınlar, ne zaman ki ezilen sınıfın bağrında fırtınalar kopmaya başlasa, ne zaman ki dalgalar “güvenli limanları” dövmeye başlasa hep sınıflarının safında yer aldılar. İşçi sınıfının ilk iktidar deneyimi olan Paris Komününe giden süreçte de emekçi kadınların rolü son derece büyüktü. Emekçi kadınların mücadele tarihinin en parlak, en görkemli sayfalarından biridir Paris Komünü.
Tıpkı bugün olduğu gibi o dönemde de egemenler, ekonomik ve politik olarak bulundukları sıkışıklıktan kurtulmanın yolunu savaş olarak görüyorlardı. Bunun sonucunda da Prusya’ya savaş açılmış, ancak en ağır faturayı yine emekçiler yoksullukla, açlıkla ödemişlerdi. Tüm bunlara rağmen bu duruma tepki gösterenlere karşı da tam anlamıyla bir cadı avı başlatılmıştı. Fransa işgal edilmişti. Ancak egemenlerin tek korkusu silahlanmış işçilerdi. Montmarte tepsindeki topları almak için harekete geçen askerlerin karşısına ilk emekçi kadınlar dikildiler. Kadınlar, silahları teslim etmeyeceklerini söylediler. Askerlere seslenerek “bize mi ateş edeceksiniz? Bize kardeşlerinize. Siz kocalarımız, çocuklarımız” dediler ve askerlerin kendilerinden yana saf tutmasını sağladılar.
Devrim başlamıştı bir kere ve suyun önünü emekçi kadınlar açmıştı. 72 günlük kısa bir sürede yıllarca konuşulacak, onlarca ders çıkarılacak koca bir destan yarattılar göğü fethe çıkan Komünarlar. Emekçi kadınlar da bu süreçte cephede en önde erkek sınıf kardeşleriyle Komün için omuz omuza çarpıştılar. Yıllarca erkek işi olarak görülen siyasete dâhil oldular. İşçi sınıfının siyasetini yaptılar. Kadınları ve erkek sınıf kardeşlerini Komün saflarına çağıran gazeteler çıkardılar. Concorde Meydanı artık kızıl bayraklı kadın Komünarların meydanı haline gelmişti. Kızıl bayraklarıyla yürüyen kadınlar, dosta güven düşmana ise korku salıyorlardı. Bu onurlu mücadelede pek çoğu hayatını yitirdi, pek çoğu ise yakınlarını. Ancak kendilerini acılara boğmak yerine inandıkları ve düşünü kurdukları dünya için bedenlerini siper ettiler.
Emekçi kadınlardı onlar, sıradan kadınlar. Ancak önlerinde özlemini duydukları dünyayı kurmanın yolu açılmıştı bir kere. O yoldan yürümeyi seçtiler ve geri dönmeyi reddettiler. Bu onurlu mücadeleye katılmak için çağırdıkları kadınlara şöyle seslendiler: “Ya kazanmak ya da ölmek zorundayız! «Sevdiğimi kaybedecek olduktan sonra davam kazanmış neye yarar?» diyenler, şunu iyi biliniz ki sevgililerinizi kurtarmanızın tek bir yolu vardır: onlarla birlikte mücadeleye katılmak.” 150. yılında Paris Komünü bizlere yol göstermeye, rehberlik etmeye devam ediyor. Selam olsun göğü fethe çıkan Komünarlara!
link: Kocaeli’den bir kadın işçi , Göğü Fethe Çıkanlara Selam Olsun, 20 Mart 2021, marksist.net/node/7318
Zulüm Bitmedi Ama Mücadele de Devam Ediyor
İsyan ki
ihtilâl denilen bir depremin
dölyatağındaki çocuksu duruşuydu
Bir yangın gibi girecekti
İngiltere’de dokumacıların kanına
büyüyecekti 1848’de aynı yangın
ve 1871’de Paris komüncülerini
bir sevda gibi sarıp sarmalayacaktı
haykırılacaktı binlerce dilden
komün günlerinin lejandı
“Dünyanın bütün işçileri birleşiniz!”
...
Ve artık tanrılarla krallar birer birer
göç etmeye başlayacaklardı dünyamızdan
Fakat sabrın dervişi
bıkmadan
eğiriyordu hâlâ
kahrın
ve acının ipliğini
Buğdayın aynı değirmende öğütülüp ayrı ambarlara konuluşundan beridir ki kıtlıklara, kıyımlara uğratıldık der şair Ahmet Telli. Sınıflı toplumları ve ezen sınıfa karşı direnen Romalı Spartaküs’ün isyanını, Alman köylülerinin isyanını, dokumacıların ve Paris Komünarlarının isyanını yazar “Ve zulüm bitmedi” adlı şiirinde;
Zaman bir derviş gibi sabırla
Eğiredursun ipliğini
fabrikaların, sokakların
gümbürtüsü duyuluyor artık
dağılıyor
sevdayı karartan bulutlar
şimdi
bir senfoninin
gittikçe yaklaşan
ayak seslerini duyuyor dünya
ve bu senfoninin en coşkun ritmi
sevdanın, umudun yürüyüşleridir
hayat böyle yazacaktır tarihe
ve öylece gelinecektir
dünyanın beklediği günlere.
Sınıflı toplumların tarihi bize gösteriyor ki zulmeden varsa zulme karşı mücadele edenler hep olmuştur. 150 yıl önce bugün Parisli işçiler iktidarı ele geçirdiler. 150 yıl sonra bugün dünyanın dört bir yanından uğultular geliyor, işçiler, emekçiler meydanlarda “devrim” diye haykırıyor. 150 yıldır zulüm bitmedi ama Paris Komünü ve Ekim Devriminin yaratıcıları bizlere yol gösteriyor. Şairin de dediği gibi “şüphe yok ki o zulüm erbabları sigaya çekilecekleri günü beklemektedirler”. Ve biliyoruz ki hesabın sorulacağı günler yakında. Bizlere düşen görev hesap defterlerinin açılacağı güne kadar sabırla örgütlenmektir.
link: Ankara’dan genç bir işçi, Zulüm Bitmedi Ama Mücadele de Devam Ediyor, 20 Mart 2021, marksist.net/node/7317
Yaşasın Devrimci Mücadelemiz!
Paris Komünün 150. yılını Elif Çağlı’nın dizeleriyle karşılıyoruz.
Ne güzel şey kardeşler
Haykırmak göklere
Dağlarım koynundan hep birlikte
Hoş geldiniz düşlerime
150 yıl önce Fransa’da Parisli işçiler kadınıyla erkeğiyle mücadele ateşini yaktılar ve gelecek kuşaklara miras bıraktılar. Paris işçi sınıfının yaktığı meşaleyi 150 yıl sonra bugün devrimci kadın işçiler olarak bizler taşıyoruz. Paris Komününü yaratanlara ve yürüttüğümüz devrimci mücadelemizde bizlere Marksist Tutumu taşıyanlara selamlar olsun. Bizler Paris Komünarlarının tamamlayamadıkları devrimci mücadeleyi nihayetine erdirerek kapitalizmi tarihin çöp sepetine atacağız. Yaşasın işçi sınıfının Enternasyonal mücadelesi! Yaşasın devrimci mücadelemiz!
link: Beylikdüzü’nden Marksist Tutumcu kadın işçiler, Yaşasın Devrimci Mücadelemiz! , 19 Mart 2021, marksist.net/node/7315
Yaşasın Komün!
Konuşan kalbimin sesi,
Korkum, kaygım, tasam yok.
Övünerek, derim ki:
Beğendiğim tek bayrak
Kızıl renkli bayraktır.
(Eugene Chatelain, Yaşasın Komün)
İşçi sınıfının devrimci mücadele tarihinde öyle dönemler vardır ki, insanın hafızasına kazınır ve sen mücadeleye devam ettiğin sürece o dönemleri hatırlayıp gelecek güzel günler için daha da bilenirsin. Paris Komünarlarının yaktığı ateş 150 yıldır devrimci mücadeleye ışık tutmaya devam ediyor. 18 Mart 1871’de Fransız işçi sınıfı egemenlere karşı ayağa kalktı ve Paris’te işçi komününü kurdu.
Tarihte ilk defa işçi sınıfı burjuvaziyi alaşağı edip kendi iktidarını kurmuştu. 72 gün ayakta kalmayı başaran Paris Komünü deneyimi işçi sınıfının mücadelesinde çok önemli bir yere sahip olmuştur. İşçi iktidarının nasıl bir yönetim şekli olacağının somut ilk göstergesi olan Paris Komünü deneyimi gelecek güzel günler için, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak için bir meşale olmaya devam edecektir. Mücadele bayrağını daha yukarılara taşımak, işçi sınıfının devrimci iktidarını kurmak için mücadeleye atılmak, geçmişteki tutuşan alevleri büyütmeyi, yüreğinde hissetmeyi, deneyimleri yeni yeni insanlara aktarmayı devrimci sorumluluk olarak hissetmek biz mücadeleci işçilerin temel sorumluluğudur. Selam olsun ilk ateşi yakanlara, suyun önünü açanlara; selam olsun geçmişin deneyimlerini bugünlere taşıyanlara! Tarihini bilmeyen geleceğini de bilemez diyen biz mücadeleci işçiler olarak tarihsel deneyimlerimizden hem öğreniyor, hem de öğrendiklerimizi hayata geçirmek için mücadele ediyoruz. Yaşasın Komün! Yaşasın İşçi Sınıfının Devrimci Mücadelesi!
link: Hadımköy’den MT okuru bir grup metal işçisi, Yaşasın Komün!, 19 Mart 2021, marksist.net/node/7314
Kavgaları Bizim Kavgamızdır!
İşçi sınıfı, tarih boyunca nice savaşlar, zulümler gördü. Bugün de kapitalist sistemin tarihsel krizi, emperyalist savaşlar ve baskıcı rejimlerin olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bizler Marksizmin ışık tuttuğu yolda yürüyen gençler olarak sınıfımızın tarihini ve mücadele geleneğini öğreniyoruz, benimsiyoruz. 150 yıl önce Parisli işçiler sınıfsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesi yürütmüş ve bu uğurda can vermişlerdir. Parisli Komünarlar, kadınıyla erkeğiyle işçi sınıfı tarihine en şanlı biçimde adlarını ve mücadelelerini yazdırmışlardır. Genç işçilerin ve emekçilerin barikatlarda göğüs göğüse çarpıştığı ve ne yazık ki 72 gün ayakta kalabilen bu devrim bizlere hayatı var edenlerin örgütlü olduğunda neleri başarabileceğini gösterdi. 150 yıl önce gerçekleşen bu kıymetli deneyim bugün biz genç Marksistlere ışık tutuyor, yolumuzu aydınlatıyor. Paris Komününden bugünlere uzanan bu muazzam deneyimi doğuran ve bugünlere ulaştıranları onurla anıyoruz. İşçi sınıfının gençleri olarak bizlere bıraktıkları bu şanlı mirasa sahip çıkıyoruz. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya umudunu kuşanmış, ayağa kalkmış Komünarları selamlıyoruz. Kavgaları, bizim kavgamızdır!
link: Sefaköy’den bir grup genç işçi, Kavgaları Bizim Kavgamızdır!, 19 Mart 2021, marksist.net/node/7312
Paris Komününün Sönmeyen Ateşi
Paris Komünü toplumsal özgürlük mücadelesinin ilk büyük ateşiydi. Paris’in devrimci işçileri içinde bulundukları toplumsal koşulları değiştirmeye büyük ve benzersiz bir cüretle girişmişlerdi. Bu muazzam girişim yeni toplumun hangi temeller üzerine yükseleceğinin ilk somut örneği oldu. Geride bıraktığı miras üzerine Marx’ın yaptığı değerlendirmeler sayesinde de işçi sınıfı devrimcileri için benzersiz bir kılavuz haline geldi. Demokrasiyi burjuvazinin demokrasisinin kat be kat ilerisine taşıyan yepyeni örgütlenme biçimlerinden parasız ve laik ilköğretime, kol emeğiyle zihinsel emek arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya yönelen bütünlüklü bir eğitimin hayata geçirilmesi girişimlerinden, gece çalışmasının durdurulmasına kadar pek çok sınıf kazanımı o günden bugüne hep yol gösterici oldu.
Paris’in devrimci işçileri, toplumsal devrimin gerçekleşmesi için öznel koşulların henüz oluşmadığı bir durumda, olayların gelişimiyle kavgaya vaktinden önce girişmek durumunda kaldılar. Ancak tüm zorluklara rağmen davalarını savunmak için gösterdikleri dirayet ve cesaret olağanüstüydü. Otuz binden fazla Komünar yenilgiyle yüzleşirken ağızlarından tereddütsüz çıkan “yaşasın Komün” sloganlarıyla ölümü kucakladı.
Kısacası, bugün de, Paris’in devrimci işçilerinin mücadelesinden öğrenecek, ondan esinlenecek pek çok şey var. Marx da, Lenin de bu deneyimden çıkardıkları kıymetli sonuçlarla toplumsal kurtuluş mücadelesine büyük katkılarda bulunmuşlardı. Şimdi de Marksist Tutum bu tarihsel deneyimin önemine uygun bir içeriği bugünün sınıf devrimcilerinin gündemine taşıyarak yine çok kıymetli bir çalışma yapıyor. Paris Komününün sönmeyen ateşini büyütmeye çağırıyor. Biz de Marksist Tutum’u ve çağrısını sahipleniyor, Paris Komünarlarının devrimci mücadelesinin birikimleriyle bugünün Bonapartlarının, Thierslerinin karşısında işçi sınıfının kavgasını yükseltiyoruz.
Yaşasın Komün! Yaşasın Sosyalizm!
Selam olsun Komünün ateşini bugün de harlayanlara!
link: Mersin’den MT okuru eğitim emekçileri, Paris Komününün Sönmeyen Ateşi, 19 Mart 2021, marksist.net/node/7311
Önderlerimizin Açtığı Yolda Daima İleri!
150 yıl önce Parisli proleterler meydanlarda idi. Bugün de dünya işçileri meydanlarda öfkelerini haykırıyorlar. Yıllar önce atılan temel tüm sağlamlığıyla önümüzde duruyor.
Dünün burjuvaları sınıf saflarına geçerek kime karşı nerede durduklarını göstermişlerdi. Komünarlar da sınıfa karşı sınıf diyerek cevaplarını en etkili şekilde vermiş oldular. Bugünün burjuvaları da “ekmek buluyorlarsa aç değillerdir” diyerek kime karşı nerede durduklarını gösteriyorlar. Biz de bugün saflarımızı sağlamlaştırıp sıklaştırarak ayakta olan dünya işçi sınıfıyla son cevabı er ya da geç vereceğiz.
Paris Komününün ruhu, yeni bir dünya için bizim cesaretimiz ve ışığımız, burjuvazinin ise korkusu demektir. 150 yıl önceki o ruh kaybolmadı, aksine hiç olmadığı kadar bize ışık oluyor. Bizler de Marksist Tutum okuru genç işçiler ve öğrenciler olarak geçmişimizden dersler çıkararak temelini Paris Komünarlarının attığı, devamını Ekim Devrimiyle Bolşeviklerin getirdiği “DEVRİM” yani esaretten nihai kurtuluş hedefine emin adımlarla yürüyoruz. Ne mutlu ki, devrimci Marksistler bu ruhu yaşatarak tarihsel sorumluluklarını layıkıyla yerine getiriyor ve bizlere bu yolu açıyorlar. Önderlerimizin açtığı bu yolda daima ileri!
link: Ankara’dan MT okuru gençler, Önderlerimizin Açtığı Yolda Daima İleri!, 19 Mart 2021, marksist.net/node/7309