Los Angeles şehri ve civarında günlerdir süren büyük orman yangını dev bir felâkete dönüşmüş durumda. 7 Ocakta başlayan yangın günler geçmiş olmasına rağmen durdurulabilmiş değil. Devasa büyüklükte orman alanları ile kentsel alanlar kül olurken, hayatını kaybedenlerin gerçek sayısı bilinemiyor. Tespit edilen ölü sayısı 30'a yaklaştı. Başta konutlar olmak üzere binlerce bina harap oldu ve bölgede yaşayanların büyük bölümü mekânlarını mecburen terk etti. Tespit ve hesaplamalar sürekli olarak güncellense de, şu an için 50 bin dönüme yakın arazinin, 12 binden fazla ev ve diğer yapının tahrip olduğu, 180 bin kişinin tahliye edildiği, toplam hasarın da 250 milyar doları aşacağı tahmin ediliyor. Yangınların büyüklüğü ve sürüyor olması nedeniyle, milyonlarca insanın bulunduğu çok geniş bir bölge üzerinde yoğun, sürekli ve yaygın duman var. Bu duman da hem insanlar hem hayvanlar için ayrıca ciddi bir sağlık riski oluşturuyor.
Dünya üzerindeki en güçlü, en zengin kapitalist ülke olan ABD’de, onun en zengin eyaletlerinden olan Kaliforniya’da böylesi bir felâketin yaşanması, kapitalizmin insanlık için nasıl da iflas etmiş bir sistem olduğunu bir kez daha gösteriyor. Muazzam kaynaklara sahip Amerikan kapitalizmi ne yangının önünü almayı başarabiliyor ne de bunun sınırlı ölçekte bir yangın olmasını sağlayabiliyor. Bunları yapamadığı gibi yangını söndürme ya da kontrol altına almada tam bir iflas görüntüsü sergiliyor. Bu acz hiçbir surette imkânsızlıktan kaynaklanmıyor. Aksine bu risklere gereken önemin bilinçli biçimde verilmemesinden kaynaklanıyor. Bölgede orman yangını riskinin yüksek olduğu ama özellikle son yıllarda çok daha yüksek hale geldiği biliniyor. Öyle ki büyük sigorta şirketleri yaklaşık bir yıl öncesinden beri bölgede yangın sigortası yapmayı ya reddediyorlar ya da görülmemiş ölçüde yüksek primler talep ediyorlar. Dile getirdikleri gerekçe çok basit: kârlı değil!
Sorun sigorta şirketlerinin açgözlülüğünden ibaret değil elbette. Çok iyi bilinen yangın tehlikesine karşı önlem almamak ya da bu doğrultuda yeterli çaba ve kaynak harcamamak da sermaye egemenliğinin bilinçli tutumunun bir yansıması. Yangın vesilesiyle ortaya çıkan çarpıcı gerçeklerden biri de şu ki, Los Angeles belediyesi yangınlarla mücadele için ayrılan itfaiye bütçesinde geçen yıl 17,6 milyon dolar kesintiye gittiği yetmemiş gibi, geçtiğimiz haftalarda görüşülen yeni bütçede de ilave 49 milyon dolar daha kesinti önermiş. Yani son iki bütçede, risk arttığı için yangınla mücadeleye daha fazla kaynak ayrılması gerekirken, bırakın aynı seviyede tutulmayı, artan ölçüde kesinti yoluna gidiliyor. Peki o belediye bütçesinde buna mukabil ne yapılıyor? Polise ayrılan bütçe kaynakları arttırılıyor. İnsanların tepesine indirilen cop yangından daha önemli tabii! Sermaye düzeni budur işte!
Los Angeles yangınında karşılaşılan sorunlardan biri, yerleşim yerlerindeki yangın musluklarından su gelmemesi ya da gelen suyun düşük basınçlı olmasıydı. Yangına derhal müdahale etmek üzere bu yangın musluklarına davranan itfaiye ekipleri ve mahallelerdeki gönüllüler suya erişememiş oldular. Bu şüphesiz belediyenin yeterli hazırlık yapmadığını, su kaynakları ve sistemlerini çalışır vaziyette tutmak için gerekli önlemleri almadığını gösteriyor. Ama dahası da var. Bölgede yangınla mücadelede mahkûmlar kullanılıyor ve bunun için onlara gerçekten üç kuruş denilecek çerez parası veriliyor. Yani yangınla mücadelede eğitimli itfaiye personeline verilecek ücretlerle kıyas kabul etmeyecek kadar düşük ücretler veriliyor. Bunun anlamı belediyenin yangınla mücadele bütçesini kısmak için mahkûmların muhtaçlığından dahi yararlandığıdır.
Los Angeles şehrinin yer aldığı Kaliforniya eyaleti Demokrat Parti tarafından yönetiliyor. Yoksulların, emekçilerin, ezilenlerin, ayrımcılığa uğrayanların savunucusu gibi gösterilen ve Trump’ın vahşi kapitalizminin karşısında sözümona ılımlı ya da insani olan partinin yaptıkları bunlar.
Diğer yandan Türkiye’de en son Maraş depremi vesilesiyle bir kez daha kendisini gösteren barınma sorununun bir benzeri Los Angeles’ta da yaşanıyor. Yangın yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalan emekçiler sokakta yaşamaya mahkûm edilirken, sırf yatırım ya da emlak spekülasyonu amaçlı yahut birden çok eve sahip olunduğu için boş tutulan on binlerce konut var! 2020 yılında hazırlanan bir raporda Los Angeles’ta bu şekilde 93 bin boş konut tespit edilmiş. Özel mülkiyet dokunulmazlığı nedeniyle kimse bu konutlara dokunamıyor. Kapitalizmin insana düşmanlığının açık bir göstergesi daha.
İnsanların yangından kaynaklanan kayıplarının telafisi konusu ayrı bir başlık oluşturuyor. Sigorta şirketlerinin hareket tarzlarına bakıldığında kapitalizmin çürümesi bir kez daha gözler önüne seriliyor. Az önce şirketlerin kârlı görmedikleri için bölgede sigorta yapmaktan uzaklaşma eğilimi gösterdiklerini aktarmıştık. Elbette daha öncesinden yapılmış ya da yüksek primlerle yeni yapılmış sözleşmeler var. Ancak yapılan pişkin değerlendirme ve yorumlar, şirketlerin bunların tümünü ödemesinin mümkün olmadığı fikrini işleyerek sigorta şirketlerini bir nevi çaresiz durumda gösteriyor. Zaten bu şirketler ödeme yapmamak ya da gerekenden çok çok azını ödemek için şeytana pabucunu ters giydirecek numaralar yapıyorlar. En zenginler hariç diğer insanların tam bir tazminat almasının imkânsız olduğu belirtiliyor.
Sigorta şirketleri hemen her alanda, yükümlülük üstlenmemek için, yapay zekâ teknikleri dahil en şeytani yöntemleri kullanarak sigortalıları boşa düşürüyorlar. Geçtiğimiz haftalarda sağlık sigortası alanında hâkim olan benzer uygulamaları protesto için bu alandaki en büyük şirketlerden birinin CEO’sunun öldürülmesine tanık olmuştuk. Sağlık sistemi ve bağlantılı sigorta sektörünün çürümüşlüğüne işaret etmek isteyen bir genç kendi hayatını da hiçe sayarak söz konusu CEO’yu öldürmüş ve bu eylem ülkede emekçiler arasında sempati dalgası yaratmıştı. Bu durum düzenin hiç beklemediği bir şeydi. ABD gibi kapitalist mülkiyet ilişkilerinin çok köklü olduğu, sınıf ayrımlarının, korkunç servet farklılıklarının doğal durum gibi benimsetildiği bir ülkede insanların bu yaygın sempatisi düzen sahiplerinin hiç beklemediği bir şeydi. Şimdi Los Angeles yangınları nedeniyle hükümet tüm mağduriyetlerin giderileceğini ilan ediyor. Bunu ne ölçüde gerçekleştirecekleri tartışmalı olsa da açıklamaların kısa vadede tepkileri yatıştırmayı amaçladığını görmek zor değil.
Kapitalizmin yarattığı doğa tahribatı
Birçok insan bu kadar büyük doğa olayı karşısında fazla da bir şey yapılamaz düşüncesine sahip olabiliyor. Ama bu doğru bir düşünüş yolu değildir. Her şeyden önce bu, düzen sahiplerinin yaymaya çalıştığı bir düşüncedir. Oysa daha ilk bakışta göze batan bir gerçeklik var. Büyük kasırgalar, orman yangınları, seller, kuraklık, salgınlar gibi afetler, gezegenin hemen her bölgesinde sıklaşıyor, daha yıkıcı hale geliyor. Adeta mevsim geçmiyor ki dünyanın bir köşesinden bu tür bir büyük doğa felâketinin haberi gelmesin. Yapılan tespitlere göre çok büyük ölçekli yıkımlara yol açan felâketlerin (1 milyar dolardan fazla hasar) yıllık ortalaması 1980’li yıllarda 3,3 iken son on yılda 17’nin üzerine çıkmış durumda.[*] ABD özelinde bakıldığında da benzer bir tablo var. ABD tarihindeki en yıkıcı 10 doğal afetin altısı son 10 yıl içinde yaşanmış.
Bu sıklaşma ve artan yıkıcılaşma tüm emekçilerin başının ortak belası olan kapitalist sömürü sisteminin bir sonucudur. Sadece insanı değil doğayı da sınır tanımaksızın talan eden sermaye, gezegenin doğal dengelerini bozmakta beis görmüyor. Zararları bilindiği halde ısrarla sürdürülen kirli kaynak, yöntem ve teknolojiler nedeniyle kapitalist üretim tarzı küresel iklim krizinin başlıca sorumlusudur. Kış dönemi olmasına rağmen Los Angeles’ta böylesine büyük orman yangınlarının olması tam da küresel olarak yükselen sıcaklıkların bir sonucu. Büyük ölçekli yıkıcı doğal afetlerin son onyıllarda görülmemiş ölçüde sıklaşmasının esasen bu küresel iklim değişikliğinden kaynaklandığı artık tartışma götürmemektedir. Bu apaçık bir gerçek olmasına rağmen kapitalistler ve onların devletleri iklim krizini çözmek için anlamlı bir çaba göstermiyorlar. Bütün yaptıkları küresel ölçekte göstermelik dev toplantı ve etkinlikler yapmak ve temelde yine göstermelik kalan sözde anlaşmalar imzalamak.
Şimdi ABD’de başkanlık koltuğuna Trump oturmak üzere. Trump ABD ve dünya sermaye sınıfının küresel iklim değişikliği konusunda en gerici eğilimini temsil ediyor. Bu eğilim iklim krizini kabul etmiyor ve göstermelik dahi olsa bu konuda bir şeyler yapılmasına karşı çıkıyor. Bu eğilimin ABD’de iktidara gelmesinin tüm dünyada iklim krizini daha da derinleştirici bir etki yapacağı açıktır. Gezegen üzerindeki hayatı böylesine olumsuz etkileyen bir sorunda sermayeye hiçbir şekilde bel bağlanamayacağı ortadadır.
Sebeplerin ne ve sorumluların kim olduğu böyle açık ve net, mağdurların da kimler olduğu belliyken, ne yazık ki ABD’de de, Türkiye dâhil dünyanın başka yerlerinde de egemenlerin yol açtığı çeşitli türden kafa karışıklıkları yaşanıyor. Örneğin Türkiye’deki kimi sosyal medya hesapları üzerinden emekçilerin zihinlerine sokulmaya çalışılan bir düşünce, bu felaket son bir yıldır Gazze’de yapılanlardaki sorumluluğu nedeniyle ABD’nin başına gelen ilahi bir ceza olduğudur. Milliyetçi nefretle emekçileri zehirlemeye çalışan bu zihniyeti iyi tanıyoruz. Daha önce Türkiye’de Kürt illerinde yaşanan deprem felâketi için oh çekenleri hatırlıyoruz. Bu düşünceler işçi-emekçi kitleleri birlikten ve gerçek sınıf düşmanlarına karşı mücadele etmekten alıkoyan zehirli düşüncelerdir. Los Angeles’taki yangınların bir felâkete dönüşmesinin de Maraş depreminin bir felakete dönüşmesinin de sorumlusu gücün ve zenginliğin sahibi kapitalist sınıftır, onların devletleridir. Tüm bu felâketlerden asıl zarar gören ve acı çekenler de onlar değil işçi ve emekçilerdir. Bu felâketlere karşı mücadele ancak işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesi kapsamında başarabileceği bir görevdir. Bu görev, sıklığı ve yıkıcılığı artan felaketlerle her geçen gün kendisini daha yakıcı biçimde hissettirmektedir.
link: Marksist Tutum, Kapitalizmin Yarattığı Bir Felâket Daha: Los Angeles Yangını, 17 Ocak 2025, https://marksist.net/node/8419
Suriye’ye Dair Yalanlar ve Gerçekler