Türk Dil Kurumu ve Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezinin ortak çalışmayla 2024 yılının kelimesini seçmek için belirlenen 7 kelime, Türk Dil Kurumu internet sitesinde halk oylamasına sunuldu. 1 milyona yakın kişinin katıldığı oylamada “kalabalık yalnızlık”, “merhamet”, “yabancılaşma”, “algoritma”, “yozlaşma”, “yapay zekâ” ve “dijital yorgunluk” kelimeleri arasından “kalabalık yalnızlık” 2024 yılının kelimesi seçildi. Sonuçların açıklanmasının ardından Değerlendirme Kurulu, “2024 yılında, insanların kalabalıklar içinde yalnız hissettiklerini gösteren araştırmaların sayısında artış olduğu görülmektedir. Birbirlerinin zıddı gibi duran, teklik ifade eden «yalnızlık» ile çokluk ifade eden «kalabalık» aynı anda var olabilmektedir. Sosyolojik, psikolojik, iletişimsel gerekçelerle açıklanabilen bu durum, bireylerin gündelik yaşamlarında, kurdukları ilişki biçimlerinde kendisini göstermektedir” değerlendirmesinde bulundu.
“Kalabalık Yalnızlık” kavramının yılın kelimesi seçilmesi üzerine onlarca makale yazıldı, söz söylendi. Akademisyenler, gazeteciler, psikologlar, sosyologlar, siyasetçiler ve benzerleri konuyu sadece kendi alanlarından açıklamaya giriştiler. Kimi Türk örf ve adetlerinden, kimi bireysel yalnızlıktan, kimi artık toplum hayatında büyük yer kaplayan ve zamanı, düşünceyi, fikirleri belirleme “kudreti” olan internet teknolojisi üzerinden olmak üzere çok çeşitli laflar edildi. Fakat pek çok durumu, olayı, olguyu değerlendirirken yapıldığı gibi, burada da asıl neden olan kapitalizmle bağ kurulmadığı için, aslında bir kamyon lafın, yorumun hemen hepsi sadece gerçeğin belki bir yönüne vurgu yapabildi.
Kapitalizm çok yönlü bir sistem krizi sarmalında ve emperyalist kapitalist sistemin efendileri kâr oranlarını korumak için her harekete geçtiğinde kriz daha da derinleşiyor. Sürekli alanı genişleyen 3. Dünya Savaşı, büyük yıkımlara neden olan ekolojik kriz, bunların tetiklediği göç krizi, işsizlik, yoksulluk, sağlığa, eğitime erişememe, gelecek kaygısı… Bunların emekçilerin üzerine bindirdiği basıncın farkında olan emperyalistlerin otoriterleşmeyi dolayısıyla siyasal baskıları arttırması… Bütün bunlar kapitalist sistemde hiçbir söz hakkı olmayan ve yaşamını emek gücünü satarak sürdürmekten başka yolu olmayan milyarların hayatını doğrudan etkiliyor. İşçiler, küçük üreticiler, gençler, yaşlılar, kadınlar ve hatta çocuklar sürekli kaygı durumunda yaşıyor. Milyonlarca insan işsiz kalmaktan, çocuğunu besleyememekten, hastalanırsa sağlık hizmeti alamamaktan, sokağa çıktığında başına ne geleceğinden, ev kirasını ödeyememekten, savaştan, gelecekten endişe ediyor ve daha yüzlerce sorun karşısında kendisini çaresiz hissediyor.
Lafı dolandırmaya gerek yok; bu kâbustan çıkmanın tek yolu onu yaratan kapitalizme karşı mücadele etmek. Kapitalizm yıkılmadan yarattığı sorunlar bitmeyecek, hatta artarak devam edecek. Tam da bunun farkında olan burjuva ideologları bu gerçek çözümü gizleyip, emekçilerin önüne sözde kurtuluş adına sahte reçeteler koyuyorlar. İş bulmak için, daha yüksek maaş almak için, daha iyi statülerde olmak için; çok çalış, itaat et ve kimseye güvenme. Tüm arkadaşlarını ez ve en tepeye yüksel. Hastalıktan, hırsızdan, afetten mi korkuyorsun, sigorta yaptır ve sonra afetin olmasını bekle, bombaların tepende patlamasını istemiyorsan ulusal ordunun, devletin güçlenmesine hizmet et… Ama sakın bütün bu sorunların kaynağı nedir, iktidarı elinde tutanlar bunlara karşı ne yapıyor diye düşünme, aynı sınıftan olduğun kişilerle bir araya gelme, birlikte hareket etme, zinhar derdini bile paylaşma, sakın siyaset yapma sadece oy ver, biz senin yerine yaparız. Siyasetten, mücadeleden itinayla uzak tutulan, yalnızca itaatkâr olması ve kanaatkârca çalışması salık verilen emekçiler, kendi sınıf örgütlerine uzak oldukları için bu zehirli propagandaya karşı bağışıklık kazanamıyorlar. Kimseye güvenemedikleri ve hayatta kalmak için sürekli yarış halinde olmaları gerektiğini düşündükleri için hem yalnız kalıyor hem de sürekli artan sorunlar altında ezilmeye devam ediyorlar.
Kapitalizm her aracı olduğu gibi, insanları kalabalıklar içinde yalnız bıraktığı da söylenen internet teknolojisini de sermaye ve ideoloji üretimi için kullanıyor. Bugün internet teknolojisinin kapitalistler için en işlevli yanı işçileri birbirinden uzaklaştırmak, pasifleştirmek, sanal bir dünyanın içinde kendi gerçeğinden, kapitalizmin gerçeklerinden yalıtmak. Kapitalizmde her şey kâr için üretilir; ilaç, ayakkabı, ekmek, uçak, filmler, diziler ve tabii sosyal medya platformları. Kapitalistler internet teknolojisi üzerinden hem büyük kâr sağlıyor hem de birbirinden uzaklaştırdığı işçilere sanal iletişim araçları sunuyor: “Egemenlerin kâr düzeninin emri altındaki teknoloji, insanı diğer insanlarla birlikte üretilmiş mutluluktan uzaklaştırarak yalnızlığa ve tecride mahkûm etti. Çürüyen kapitalizm toplumda bencilliği, bireyciliği, çıkarcılığı körükledi. Finans baronlarının elinde tekelleşen medya, işçi-emekçi kitleleri gerçeklere karşı körleştirerek tam bir yanılsama ve yalan dünyası içinde yaşamaya itti. Teknolojik yeniliklerin çürüyen kapitalizmin emrine koşulması, yeni kuşakları eski kuşaklardan daha da talihsiz biçimde gerçekler dünyasından uzaklaştırdı ve onları, beyinlerini uzun vadede dumura uğratacak sanal âlemlere hapsetti.”[1]
Kapitalist sistem üretim ilişkileri işçiyi önce kendi emeğine ve bunun devamı ve bütünü olarak kendine, sınıf kardeşine ve hatta kendi sorunlarına yabancılaştırır. İşçi uyanık geçen zamanının neredeyse hepsini sonunda ürününe sahibi olmayacağı bir üretim faaliyetiyle geçirir. Bu nedenle insanı insan yapan üretmek, çalışmak faaliyeti işçi için en büyük işkenceye dönüşür. Kapitalizm içinde kurtuluş olacağı yanılgısına kapılan kişi kapitalist ideolojinin bireysellik, hırs vb. duygularıyla daha çok sakatlanır. Bu durum aynı zamanda zaman ayrılan şeyleri de belirler. Kapitalist ilişkiler ne kadar etkinse yabancılaşma da o kadar artar. İnsanlar arasındaki meta ilişkisi ve kapitalist ideolojinin ihtiyaçları insanları birbirine yabancılaştırır. Dayanışma, paylaşım duyguları körelir. Çıkar ilişkileri öne çıkar. Bunun sonucu yalnızlık hissidir. Kapitalizmin çürüme çağında insan ilişkileri de çürür. Kapitalizm tüketimi kışkırttıkça kışkırtır, israfı körükler, ama işçi için temel ihtiyaçları karşılamanın yolu bile daha çok çalışmaktır. Dostlarla vakit geçirmeye zaman bırakmaz bu sistem. Çünkü birbirine yakınlaşan işçiler kapitalizmin mezar kazıcısıdır.
“Kapitalizm ilerledikçe egemenleşen meta, onu üretenden bağımsız özerk bir yaşama kavuşmakta, kendini yaratanın elinden kaçmakta ve dahası ona düşman bir kimlik kazanmaktadır. Meta fetişizmini en üst derecede somutlayan meta, paranın ta kendisidir. Bu meta insanları boyunduruğu altına alır, onları kendisine kul köle eder. Yabancılaşmanın en çarpıcı ifadesi olarak, aslında insanların toplumsal eyleminin ürünü olan para, onlardan ve onların bunu kavrayabilmesinden bağımsız biçimde onların karşısına dikilir. Ve onları ezer geçer. O nedenle yabancılaşma olgusu en çok parada somutlanmakta ve kapitalizmin ürettiği toplumsal ilişkiler de paranın ardına gizlenmektedir. Bu gerçeklik olgunlaşıp dünya ölçeğinde yaygınlaştığı derecede, kapitalizm de büsbütün çürüyen bir toplumsal düzen olarak kendini ortaya koymaktadır. Çünkü paranın egemenliği ölçüsünde, insanlar arası ilişkiler paraya bağımlı ve paraya tapınan pespaye bir ilişkiye dönüşür. Böylece kendine ve hemcinsine yabancılaşan insan, neticede çürüyen bir düzenin içinde kendi benliğini yitirerek çürür.”[2]
“Kalabalık yalnızlık” kapitalizmin çürüme çağının insanını anlatan kavramlardan, kaygı, korku, güvensizlik içinde olan ve kapitalist ideolojinin vaaz ettiğine uyarak buradan çıkışı yine kapitalizmin çelişkili, bencil yollarında arayan insanlığın bunalımının ifadelerinden biri. Sorunu yaratanın çözümü getiremeyeceği gerçeğinden hareket ettiğimizde insanı tüketen bu ruh halinden kurtuluşun da ancak ve ancak kapitalizme karşı mücadelede olduğu apaçık ortadadır. Ortak sorunlara karşı beraber mücadele eden işçiler kalabalıklar içinde yalnız kalmaz, kalabalıklardan güç alır. Her şeyde olduğu gibi yabancılaşma da sınıfsaldır. İşçi sınıfının devrimci potansiyeli aynı zamanda yabancılaşmayı, bunun neden olduğu ruh halini aşacak potansiyeli de taşır. Bu nedenle insanlık için her zaman bir çıkış vardır ve bu çıkışın anahtarı devrimci işçi sınıfının elindedir.
[1] Elif Çağlı, Yabancılaşma Üzerine, 5 Aralık 2017, https://marksist.net/node/6096
[2] Elif Çağlı, age
link: Meral İnci, Çürüyen Kapitalizmin Bir Semptomu: “Kalabalık Yalnızlık”, 19 Ocak 2025, https://marksist.net/node/8424
Kapitalizmin Yarattığı Bir Felâket Daha: Los Angeles Yangını