Türkiye’nin en büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan Türk-İş, sendika genel merkezlerinin gerçekleştirdiği genel kurulların ardından, 6-9 Aralık tarihleri arasında 20. Olağan Genel Kurulunu yapacak. 35 sendika, 650 şube ve yüz binlerce işçiyi temsil eden Türk-İş’in genel kurul hazırlıklarına her yıl olduğu gibi bu yıl da kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar damgasını basıyor.
Basında olası başkan adaylarının isimleri yer almaya başladı bile. Genel kurula (son anda aralarında anlaşmazlarsa) “iki liste ile gidilecek” yönünde bilgiler dolaşıyor. Birisi mevcut Genel Başkan Salih Kılıç, diğeri ise yine aynı yönetimde olan Demiryol-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ve Tes-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun yer aldığı ve başkan adayı olarak Kumlu’nun konuşulduğu liste. Türk-İş yöneticilerinden Tek Gıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel’in tavrının kesinleşmediği yine gelen bilgiler arasında. Genel Maden-İş’ten gelme Çetin Altun’un ise Salih Kılıç’ın yanında yer aldığı söyleniyor.
Bir önceki genel kurulda Salih Kılıç’ın listesine karşı çıkan bazı sendika genel başkanları, “bu yönetimle Türk-İş biter” diyerek Salih Kılıç’ın listesine alternatif liste çalışmaları yapmışlar, ancak başarılı olamamışlardı. İşin tuhaf yanı, ağırlıklı olarak sol söylemli olan ve bir önceki Türk-İş genel kurulunda “muhalif” olan Sendika Genel Başkanlarının bu yıl Salih Kılıç’ı destekleyecekleri konuşuluyor. Türk-İş’in içinde demokrat-sol yelpazede bilinen sendika genel merkezlerinin, Salih Kılıç’ın karşısındaki alternatif listenin kazanması durumunda Türk-İş’in tamamen AKP’nin etkisi altına gireceğini düşünerek Kumlu’ya karşı Salih Kılıç’ı destekleyecekleri sızan haberler arasında.
Genel kurullarda ne olacağı, herkesin ezberlediği üzere son gece belli olur. Sendikal anlayışların, ilkelerin ve bu ilkeler etrafında şekillenen ekiplerin çarpıştığı genel kurullar bu topraklarda yaşanmıyor ne yazık ki. Hal böyle olunca yıllardır gelen gideni aratıyor. Başkanlığı döneminde haklı nedenlerle eleştirilen Bayram Meral yerini Salih Kılıç’a bıraktıktan sonra, bu kez “Bayram Meral daha iyi başkandı” denilerek Salih Kılıç eleştirilmeye başlanmıştı. Şimdi ise Salih Kılıç’ın karşısına aday çıkacak olan Kumlu-Ergün listesine karşı Salih Kılıç tercih ediliyor.
Mevcut Türk-İş Başkanı Salih Kılıç’ın karşısına çıkacağı söylenen Kumlu-Ergün listesinin hükümetle daha fazla içli dışlı olacağı kesin. Ergün Atalay’ın başbakan ve bazı bakanlarla çok yakın “dostluk” ilişkisi içinde olduğunu bilmeyen yok. Salih Kılıç’la bugüne kadar sorun yaşamayan AKP’nin buna rağmen dikensiz gül bahçesi istediği anlaşılıyor. AKP’nin sendikaları tam olarak kontrol altına almak amacıyla operasyona girişmiş olduğu söyleniyor.
“AKP Türk-İş’i ele geçirecek” diye endişelenen bazı genel merkezler (Petrol-İş, Hava-İş, Deri-İş, Belediye-İş, Tümtis vb.) hâlâ Türk-İş’in sendikal anlayışını temelden sorgulamaya yanaşmıyorlar. Salih Kılıç’ın bugün karşısında aday olan Türk-İş yöneticileri zaten dört yıldır Salih Kılıç başkanlığında Türk-İş’i birlikte yönetiyorlardı. Salih Kılıç da dahil olmak üzere, yönetimde olanların hiçbirisi AKP ve sermayenin diğer temsilcilerine karşı işçi sınıfının hak ve çıkarlarını savunmadılar. Zaten Türk-İş yönetimleri hangi hükümet gelirse gelsin onunla hevesle kol kola yürümüştür. Türk-İş bürokratları, Türk-İş kurulduğundan bu yana, işçi sınıfının mücadelesinin önünde, mücadeleci sendikacıların önünde her zaman en büyük engeli teşkil etmişlerdir. Demokratik dönüşümlerin ve mücadelenin değil, muhafazakâr-milliyetçi-şovenist politikaların hizmetkârı olmuşlardır.
Diğer yandan sendikal harekette en rahat eleştirilen kurumlardan birisi Türk-İş’tir. Çünkü sendika genel merkezleri ile şubeleri arasında organik yaptırım bağı varken, sendikalar ve şubeleri ile konfederasyon arasında organik bir bağ yoktur. Örneğin bir sendika genel merkezi herhangi bir sendika şubesini olağanüstü genel kurulla tehdit edebilirken, muhalif şube ve yöneticilerine maddi ambargo ve ihraç uygulayabilirken, Türk-İş kendisine bağlı sendika genel merkezlerine bu şekilde karışamamaktadır. Genel merkezlerini korkudan eleştiremeyen şube başkanları, söz konusu Türk-İş üst yönetimi olunca, salvo atışına geçmekte bir beis görmezler. Aynı eleştirilerin sendika genel merkezlerine yapılmasıysa hayli zordur. Buna karşın sınıf uzlaşmacı sendikal anlayışın savunucusu genel başkanlar zaten Türk-İş yönetimi ile ilişkilerini oldukça sıkı tutarak çıkar birliklerini sağlama almayı da ihmal etmezler.
Türk-İş bürokratlarının topunun işçi sınıfına ihanetleri deneyimle sabittir. Yine Türk-İş bürokrasisi, 12 Eylül faşist diktatörlüğü de dâhil, her türlü burjuva iktidarla içli dışlı olmuştur. İşçi sınıfının mücadelesinin önünde aşılması gereken engel niteliğinde olan bu güruh, köklü ve militan mücadele olmaksızın Türk-İş’ten defedilemez. Bunun olabilmesi içinse işyerlerinden başlayan mücadeleci-militan sendikal bir gelenek yaratmak zorunludur. Bu gelenek şube ve genel merkez genel kurullarını sallamalıdır. Sendikal hareketin gün geçtikçe kan kaybettiği, işçi sınıfının haklarının birer birer elinden alındığı, sendikaların yok olma tehdidiyle yüz yüze bulunduğu bu karanlık dönemde, Türk-İş genel kurulu sendikal hareketin genel durumundan ve görevlerden bağımsız tartışılamaz. Gündemdeki ehven-i şer yönetici adayı tartışmaları Türk-İş bürokrasisinin değirmenine su taşıyacaktır.
Mücadeleci sendikal anlayışa sahip delegelerin Türk-İş yöneticileri arasındaki çıkar kavgasında taraf tutmaları, Türk-İş’in bildik politikalarının A ya da B bürokratı tarafından hayata geçirilmesini sağlamaktan öteye gidemeyecektir. Genel kurula 10-15 gün kaldığı halde, hâlâ “nasıl bir Türk-İş” tartışması gündemde yoktur. O nedenle bu genel kuruldan da işçi ve emekçiler lehine bir sonuç beklemek beyhudedir.
Bugün işçi sınıfı devrimcilerine, öncü işçilere düşen en büyük görevlerden biri, Türk-İş bürokrasisinde sembolleşen sınıf uzlaşmacı ve işbirlikçi sendikal anlayışa karşı militan sınıf sendikacılığı için işyerlerinden başlayarak mücadeleyi yükseltmektir. Ancak işçi sınıfı devrimcileri, bu mücadelenin, bir bütün olarak kapitalist sisteme karşı yürütülen devrimci mücadeleden bağımsız olamayacağını da öncü işçilere anlatabilmelidirler. Çünkü uzlaşmacı ve işbirlikçi sendikal anlayışı üreten bataklık bizzat kapitalizmin bataklığıdır. İşçi sınıfının tarihsel göreviyse bu bataklığı kurutmaktır.
link: Çiğdem Kozlu, Türk-İş Genel Kuruluna Giderken, 5 Aralık 2007, https://marksist.net/node/1676
Baskılara Karşı Sınıf Dayanışmasını Yükselt!
Burjuvazinin İmhacı Geleneğini Unutma!