1980’lerden itibaren, özellikle de SSCB’nin çökmesinden bu yana burjuvazi “sosyal devlet” politikalarını ameliyat masasına yatırmış bulunuyor. Devletin “sosyal yönü” olarak bilinen eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, ve sosyal güvenlik alanları tüm dünyada “yeniden yapılandırılıyor”. Bu alanlarda bugüne kadar elde edilmiş kazanımlar sınırlandırılıp budanıyor. Uzun bir süreden beri, Türkiye’dekiler de dahil tüm kapitalist hükümetlerin başta gelen görevleri arasında, özelleştirmeler, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, esnek ve kuralsız çalıştırma, ücretlerin aşağıya çekilmesi, sosyal güvenliğin tasfiyesi için gerekli yasaların çıkarılması bulunuyor. Bazı ülkelerde işçi ve emekçilerin tepkileri sonucunda saldırı yasaları geçici olarak püskürtülmüş, burjuvazi saldırı paketlerini mecburen rafa kaldırmış, fakat uygun an bulunduğunda bu yasalar yeniden gündeme getirilmiştir. Sermaye sınıfı kendi ihtiyaçları temelinde sistemli olarak “yeniden yapılanmaya” devam etmektedir. Burjuvazinin bu “yapılanma”sı dünya işçi sınıfı için “yıkım” anlamına gelmektedir.
Bu saldırılar Türkiye’de de olanca hızıyla devam etmektedir. 2002 yılında yapılan seçimlerde önemli bir destek alarak iktidara gelen ve geçen Temmuzdaki seçimlerde oylarını daha da arttıran AKP hükümeti, neo-liberal politikaların sözcülüğünü bundan önceki hükümetlerden çok daha kararlı bir şekilde yapmaktadır. AKP’nin seçimlerde işçi ve emekçilere verdiği vaatler, yaldızlı seçim broşürlerinde silinmeye yüz tutmuştur.
Bilindiği gibi sosyal güvenlikte işçi ve emekçilerin haklarına yönelik saldırılar, Türkiye’de özellikle 1999 yılından itibaren hız kazanmıştır. Binlerce kişinin canını alan ve binlercesini evsiz barksız bırakan depremin enkazı işçi sınıfının üzerine bir kat daha çökmüş ve can pazarı yaşanırken dönemin hükümeti fırsattan istifade emeklilik yaşını yükselten yasayı meclisten geçirmişti. Bu dönemden itibaren giderek ağırlaştırılarak gündeme getirilen saldırı yasaları, AKP tarafından istikrarlı bir şekilde teker teker meclisten geçirilmekte ve uygulanmaktadır.
İşçi ve emekçilerin oylarıyla iktidar olanların icraatı: SSGSS
2006 Mayısında meclisten geçirilen ve Anayasa Mahkemesince sadece memurlara ilişkin bazı maddeleri iptal edilen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasası, seçimler sonrasında AKP hükümeti tarafından yeniden meclis gündemine getirildi. Yasayı seçim öncesi tamamlayarak yürürlüğe koymayı göze alamayan AKP, bu işi seçim sonrasına bırakmıştı. Geçtiğimiz günlerde Çalışma Bakanı Faruk Çelik, yasal sürecin en kötü ihtimalle 2008’in Ocak ayı ortalarında tamamlanacağını, ancak altyapı çalışmalarının yetiştirilememesi nedeniyle yasanın yürürlük tarihinin 1 Haziran 2008 tarihine ertelendiğini açıkladı.
Faruk Çelik yasaya ilişkin olarak şunları söylemeyi de ihmal etmiyordu: “Bu konu muhalefet etmeye açık bir konu değil. Bu, muhalefet etme aracı gibi düşünülmemeli, Türkiye’nin geleceği meydanlara taşınmamalı. Herkes işini doğru, zamanında, takvimine uygun yapmalı.” Eski Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu ise, seçim öncesinde, bir televizyon programında şu açıklamalarda bulunuyordu: “Seçimi gözükmüş bir ülkede sosyal güvenlik reformuna cesaret etmek gerçekten takdir edilmesi gereken, tüm siyasi endişelerden uzak değerlendirilmesi gereken bir konu. Yani biz hükümet olarak, parti olarak, bu sosyal güvenlik reformundan bir rant beklemiyoruz. Sadece hassasiyetimiz şu; geleceğe karşı duyduğumuz bir sorumluluk var. Diyoruz ki, bu reformu ertelersek 5 yıl sonra, 10 yıl sonra bu ülkede bu reform kaçınılmaz bir şekilde yapılmak zorunda.”
Her iki bakanın açıklamalarından anlaşılacağı üzere AKP bu saldırı yasasını geçirmekte oldukça kararlıdır. Fakat bu yasayı zamana yayarak, düzenlemeleri parça parça yaparak tepkiyi azaltmaya çalışmaktadırlar. Nitekim yasa gündeme geldiğinden bu yana tam üç kez yürürlük süresi ertelenmiştir. Bunun asıl sebebinin, sosyal güvenlik gibi ciddi bir konuda yükselme ihtimali olan işçi sınıfı tepkisini pörsütmek olduğu açıkça görülüyor. SSGSS Yasasının tüm toplumu ilgilendirdiğinin bilincinde olan AKP bu süreci, tavsatarak, toplumu kanıksatarak, oldukça ustaca ve zahmetsizce atlatma niyetindedir ve ne yazık ki şu ana kadar bunda başarılı da olmuştur.
AKP hükümeti 2006 yılında bir kısmını çıkardığı bu yasa ile Emekli Sandığı, BAĞ-KUR ve SSK’yı tek çatı altında birleştirerek Sosyal Güvenlik Kurumunu oluşturdu. Şimdi ise bu kurum altında emeklilik, sigortalılık ve sağlık hizmetinden yararlanma koşullarını yeniden düzenlemeyi planlıyor. Ama bu düzenlemeler işçi ve emekçilerin koşullarının iyileştirilmesi için değil, hâlihazırda varolan kazanılmış hakları gasp etmek amacıyla yapılıyor. Bu yasa emeklilik koşullarını zorlaştırıyor, herkese parası kadar sağlık anlayışını daha da kökleştiriyor.
Kapitalizm yalanlar ve masallarla öldürüyor!
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu saldırı paketleri, burjuva hükümetler tarafından kamuoyunun gündemine “zorunluluk” argümanıyla sokulmaya çalışılmaktadır. Yasanın gündeme getirilmesinden bu yana burjuva medyanın tüm haberleri, “sosyal güvenlikteki açığın sürekli arttığı, sosyal güvenliğin bütçeye bindirdiği yükün kaldırılamaz hale geldiği, ödenen primlerin emekli maaşlarını karşılayamadığı, aktüeryal dengenin bozulması” üzerine kurgulanmaktadır. İşçi ve emekçilerin çıkarılmak istenen yeni yasanın tek çare olduğunu düşünmelerini sağlamak için yalan bombardımanı yapılmaktadır. “Sosyal güvenlikte kara delik var” yaygarası da bu bombardımanın bir parçasıdır. 2007 yılında sosyal güvenlikte beklenen açığın 23 milyar olarak öngörülmesine rağmen 26,4 milyar YTL’ye ulaşması, bu rakamın 2007 yılı bütçesinin %12,8’ini oluşturması, “kara delik” argümanlarını desteklemek üzere öne çıkarılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu adeta Türkiye’nin tüm kaynaklarını yutan ve ülkeyi yoksullaştıran bir kâbus olarak tasvir edilmektedir.
Sosyal Güvenlik Kurumunun vermiş olduğu açığın nasıl giderilebileceğine ilişkin tek çare olarak ise harcamalarda kısıtlamaya gidilmesi savunulmaktadır. Söz konusu yasa da bu temelde kısıntıya gidilecek uygulamalar getirmektedir. Yani işçi ve emekçilerin hakları alabildiğine tırpanlanacak, primler arttırılacak, emeklilik yaşı ve prim gün sayısı yükseltilecek, sağlıkta katkı payı adı altında daha yüksek oranda paralı hizmete geçişin yolu açılacak ve tam bir soygun düzenine geçilecektir. Buna karşın, AKP hükümeti, kendisini iktidara taşıyan işçi ve emekçilerin sigorta primlerinin ödenmesi için patronları zorlayacak en ufak bir girişimde bulunmamaktadır. Diğer yandan, kamu hastanelerine yatırım yapmak yerine özel hastanelere fahiş farklar ödeyerek, SSK bünyesindeki ilaç fabrikalarını kapatıp ilaç tekellerini ihya ederek o “kara deliği” yaratanlar, bizzat kendileridir.
Sosyal Güvenlik Kurumunun giderlerinin azaltılıp gelirlerinin arttırılmasının sorumluluğu, sefalet ücretiyle geçinmeye çalışan işçi ve emekçilerin sırtına yüklenmeye çalışılmaktadır. Zaten işçi ve emekçilerin ücretleri, devletin gelirlerini arttırmak için gelir vergisi ve diğer vergilerle, Sosyal Güvenlik Kurumunun gelirlerini yükseltmek için de prim adı altında yapılan soygunlarla kuşa çevrilmektedir. Bunlarla da yetinmeyen hükümetler, işçinin emekçinin elinde kalan payı da, sağlık hizmeti alabilmesi için yeniden gasp etmeye çalışmaktadırlar. İşte yeni SSGSS Yasası bu ek soygunları düzenleyen bir yasadır.
AKP hükümeti saldırı yasalarının gerçek yüzünü gizlemekte ve bunları iyi bir şey gibi göstermekte oldukça başarılıdır. Bugüne kadar sağlık hizmeti alırken yoğun sorunların ve bıktırıcı zorlukların yaşanması, AKP hükümetinin SSGSS yasasını çıkarırken öne çıkardığı en temel noktaydı. “Kuyruklar bitecek”, “herkes istediği eczaneden ilacını alabilecek” vb. Hastanelerde horlanmaktan, kuyruklardan bıkan çaresizlik içindeki işçi ve emekçilerde, bu yeni düzenlemeyle olumsuzlukların ortadan kaldırılacağı izlenimi yaratıldı. İtiraz edenler ise toplumun azınlığını oluşturan dar bir kesim olarak kaldılar. AKP hükümeti çıkaracağı saldırı yasalarını, yalanlarla kamufle ederek ballandıra ballandıra reklâm etmeyi başarmıştır. Oysa yasanın çıplak gerçeği, sağlık hizmetinin artan ölçüde paralı hale getirileceği ve emekliliğin ancak mezarda gerçekleşecek bir düş haline geleceğidir.
AKP hükümeti, söz konusu saldırı paketindeki kademeli uygulamalar ile işçi ve emekçilerin tepkilerini yatıştırmayı önemli ölçüde başarmıştır. Örneğin emeklilik yaşında kademeli geçiş getirilmekte ve emeklilik yaşının 2036 yılında 65’e çıkması öngörülmektedir. Şunu da belirtmek gerekir ki, yasa taslağında 68 olan emeklilik yaşı gelen tepkiler üzerine 65’e indirilmiş ve “kazanılmış haklara dokunmayacağız” denilerek gelen itirazlar yatıştırılmıştır. Yine prim gün sayıları 5000’den kademeli olarak 7000’e ve 9000’e çıkarılmıştır. Yasanın yeni halinde işçiler açısından en çok tartışılan nokta, emeklilik maaşlarının ne zaman düşürüleceği ve bundan kimlerin etkileneceğidir. Çünkü yasa tasarısı emekli maaşlarının %23 ilâ %33 oranında düşürülmesini içermektedir. En büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan Türk-İş’in, yasa meclis gündemine geldiğinde ilk yaptığı açıklama bu konuyla ilgilidir. Yapılan açıklamada, emeklilik süresi dolduğu halde çalışmaya devam eden işçilerin emekli olması halinde herhangi bir hak kaybına uğramayacakları belirtilmekte, bu nedenle işçiler emekli olma yönünde acele etmemeleri konusunda uyarılmaktadırlar.
SSGSS Yasası yürürlüğe girdiğinde, aylık geliri 139 YTL’den fazla olan işçi ve emekçiler 73 ilâ 475 YTL arasında Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacaklar. Hastanelerde her türlü tedavide katılım payı ödenecek, bu pay gerektiğinde beş katına kadar çıkabilecek. “Kara deliği” kapatmak için, annelere 6 ay süreyle ödenen emzirme yardımı 1 aya düşürülecek! Aldıkları ücretle yetişkin olarak kendileri zor geçinen işçi ve emekçilerin, bebek sahibi olduklarında harcamalarının iki üç katına çıktığı bilinen bir gerçektir. Bir annenin süt parasına bile göz diken AKP’nin, dini imanı para ve kâr olan patronların katıksız partisi olduğu açık değil midir? Köle gibi çalıştırılıp aç bırakılan, bu da yetmezmiş gibi hastalanıp rapor aldığında ücretinin ancak belli bir kısmını ödenek olarak alabilen işçilerin, bu yasa çıktığında aldıkları iş göremezlik ödenekleri daha da kırpılacak. Primi ödenmemiş olanlarsa hastane kapısından içeri bile giremeyecek. Primini ödeyemeyen çiftçilerin ürünlerine ise el konulacak. 18-45 yaş arasındaki çalışanların diş tedavi ve protez harcamaları karşılanmayacak. 18 yaşını doldurmamış ve 45 yaşından gün alanların diş tedavi ve protez ücretlerinin ise sadece %50’si devlet tarafından karşılanacak. Basında, gemilerde, havayollarında, PTT dağıtıcılığında çalışan işçilerin erken emekli olmalarını sağlayan ve fiili hizmet zammı olarak tanımlanan hakları da ortadan kaldırılacak. Yasanın meclisten geçmesiyle cenaze ödenekleri bile kırpılacak. Yeni yasa cenaze ödeneğini asgari ücretin 3 katından 2 katına düşürüyor. Bunun yanı sıra, ölüm aylığı bağlanması için gerekli prim gün sayısı 900 günden tam iki katına, 1800 güne çıkarılacak.
Genel Sağlık Sigortasıyla temel teminat paketi adı verilen bir uygulama da getiriliyor. Buna göre, herhangi bir işçi, şayet pakette yer almayan bir hastalığa yakalanırsa, tedavi giderlerini kendisi karşılayacak. Paket dışı hastalıklar için katkı payları kurum tarafından belirlenecek. Süt parasına, cenaze parasına göz diken bir iktidarın, tedavisi uzun süren hastalıklarda “çok masraflı oluyor bu kanser hastalıkları da canım, çıkart paketten gitsin” deme ihtimali hiç de az değildir!
Burjuvazinin has temsilcisi ve neo-liberal politikaların yılmaz uygulayıcısı olan AKP’nin gerçek yüzü SSGSS Yasası ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu yasayla burjuvazi bir kez daha işçi ve emekçileri kavgaya davet ediyor. İşçi sınıfı bu davete birleşik mücadeleyle yanıt vermek zorundadır. Saldırıların geri püskürtülebilmesi ancak militan sınıf mücadelesinin yükseltilmesiyle mümkündür.
SSGSS Yasası Geri Çekilsin!
Sosyal Güvenlik Kurumu İşçi Yönetimine!
“Herkese Sağlık, Güvenli Bir Gelecek” Kapitalizmde Mümkün Değildir!
link: Çiğdem Kozlu, Sosyal Güvenlik Saldırısı Yeniden Gündemde, Ocak 2008, https://marksist.net/node/1698
İnsanlık Kapitalizmin Deneme Tahtasında