Düzen, işçi kardeşlerimize uyguladığı gibi emekçi çocuğu öğrencilere de baskılar uyguluyor, sıkıntılar yaşatıyor. Ben bir üniversite öğrencisi olarak Kredi Yurtlar Kurumunun yurdunda kalmaktayım. Kaldığım yurt binası Akdeniz Olimpiyatlarında sporcuların konaklaması için yapılmış ve 8 bloktan oluşuyor.
Yaşadığımız sorunların başında yol sorunu geliyor. Geçtiğimiz yıllarda, ihmallerin, umursamazlıkların sonucu bu yurtlarda kalan 2 arkadaşımız canından olmuştu. Yurdun yanında hastane olmasına rağmen yurt yolunda ışıklandırma yok. Bunun önemini anlamaları için bir arkadaşımızın canını almaları gerekiyormuş. Arkadaşımızın ihmal sonucu ölümü üzerine yurttaki öğrenciler ve üniversitede bize destek veren arkadaşlarımızla bir olup yöneticileri protesto ederek isteklerimizi dile getirdik. Ancak bu protestolar bile üniversite yönetimi tarafından soruşturmalar, cezalarla karşılandı. Bunca çabamıza rağmen, yarı aydınlatan bir sokak lambası ile bu sorun geçiştirildi.
Yöneticiler yaptıkları işleri umursamasızlık içinde yapıyorlar. Örneğin yurt yapılmış ama ulaşımın nasıl sağlıklı ve ihtiyacı tam olarak karşılayacak şekilde gerçekleşeceği umursanmamış. Kampus içinde ücretsiz olan ulaşım araçları yurt önüne kadar gitmiyorlar. Bizler de uzunca bir yolu yürümek zorunda kalıyoruz. Bu durumdan bir tek biz değil üniversite hastanesine gelen vatandaşlar da etkileniyor. Bu kışta, yağmurda bu insanlar da hasta halleriyle bizim yürümek zorunda olduğumuz yolun neredeyse yarısını yürümek zorunda kalıyorlar.
Bu binaların yapımında çalışan işçi kardeşlerimiz de, can güvenlikleri sağlanmadan, ücretleri doğru düzgün ödenmeden, uzun saatler boyunca çalıştırılmıştı. İşçilerin çalışma koşullarına, can güvenliğine olduğu gibi, binaların sağlamlığına da önem verilmemiş. Yapılalı bir sene olmasına rağmen binaların yağmurlar karşısında dayanıksız olduğu anlaşılmaya başlandı. Yağmurlarla çatı çöktü ve yollar bozuldu. Yurdun kapasitesi normalde 3500 kişi olarak görünüyor ama gerçekte 4000’e yakın insan bu yurtlarda kalıyor. Hatta bu sayı giderek artmakta. Kapasitenin üstüne çıkılması, örneğin, öğrenciler için daha fazla yemek sırası beklemek demek. Malûm, kişi sayısı fazla olunca yemeğe ulaşmamız neredeyse bir saatimizi alıyor. Üstelik iki katlı yemekhane olmasına rağmen üst kat çok nadir açılıyor. Bu durumu protesto etsek de yöneticiler bildiklerinden şaşmıyorlar. Bu da yetmiyormuş gibi kendi ceplerinin hesabını anlatarak savunma yapıyorlar.
Bütün bunlar en temel ihtiyaçlarımızdan biri olan barınma konusunda bile düzenin ne kadar umursamaz olduğunu gösteriyor. Biraz daha fazla kâr elde edebilmek için malzemeden çalarak yaptıkları yurtlarda aşırı sayıda öğrenci barındırmak onlar için sorun değil. Sonuçta bu durumdan da yine işçi ve emekçi çocukları etkilenmektedir. Düzenin tüm bu pervasızlıklarına işçi ve emekçiler olarak ancak örgütlü bir biçimde karşı koyabiliriz. En temel haklarımız olan parasız eğitim, parasız ulaşım, parasız sağlık, parasız barınma gibi haklarımızı ancak ve ancak mücadele ederek elde ederiz.
link: Mersin Üniversitesi’nden bir öğrenci, Yurtta Barınma Problemleri Bitmek Bilmiyor, 4 Aralık 2014, https://marksist.net/node/3800
Burjuvazinin “İnsan Hakları” Sahtekârlığı
Zeytinin Maden Lobisiyle İmtihanı