“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin…” (Nazım Hikmet, Yaşamaya Dair)
Manisa’nın Soma ilçesine bağlı 400 nüfuslu Yırca köyünde son aylarda yaşananlar, kapitalizmin doğayı kural tanımaksızın nasıl yıkıma uğrattığını bir kez daha gösterdi. Ekolojik yıkım, tarım alanlarının talan edilmesi, toprağın yağmalanması; yaşam alanlarını korumak için direnen köylüler, kapitalist şirketlerin saldırganlığı, sektörler arası çekişme ve siyasi iktidarın yaklaşımı… Yırca’da yaşananlar, kapitalist sistemin doğa ile ilişkisini çeşitli boyutlarıyla sergiliyor.
Soma’da çıkarılan linyit kömürünü elektrik üretiminde kullanmaya karar veren hükümet, 2012 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) üzerinden termik santral inşaat ihalesini yandaş ve gözde şirketlerinden Kolin A.Ş.’ye verdi. İhale kapsamında, termik santral, yakılacak kömürden çıkacak külü depolama sahası, kömür ocakları, kömür stok sahaları, kömür ve kül nakil sistemleri, termik santrale soğutma suyu temin edecek göletler yapılması planlandı. Kolin şirketi, yatırım tutarı yaklaşık 1 milyar dolar olan bu projenin inşaat ve montajının yanı sıra, yılda yaklaşık 23 milyon metreküp toprağın kazılacağı ve 4,8 milyon ton linyit kömürü üretiminin gerçekleştirileceği bir madencilik faaliyetinin altyapısını kuracaktı. Kısacası milyar dolarların konuşulduğu bir dizi dev proje, dönen on milyonlarca dolarlık rüşvetler ve 2017 yılında tamamlandığında yılda 2,7 milyar kWh elektrik enerjisi üretecek tesisler söz konusudur.
Bugüne kadar altı farklı bakanlıktan ve onlarca devlet kurumundan dev ihaleler kapmış olan Kolin A.Ş., sırtını devlete ve hükümete dayamış olmanın verdiği güvenle hareket ediyor. Soma Kolin Termik Santralinin hayata geçirilmesi için, Yırca köyündeki zeytinliklerin ve diğer tarım alanlarının korkunç ölçüde tahrip edilmesi gerekiyor. Ancak 1939 yılında zeytinlikleri korumak ve zeytinciliği geliştirmek için çıkarılmış 3573 sayılı kanun, zeytin ağaçlarının yok edilmesinin önüne engel olarak dikiliyor. Hayvanları zeytinliklere 1 kilometreden fazla yaklaştırmayı yasaklayan yasa, sırtını devlete dayamış kapitalistlerin de zeytinlikleri talan etmesini yasaklıyor. 1995 yılında güncellenen yasanın 20. maddesinde şöyle deniyor:
“Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde altyapı ve sosyal tesisler dâhil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının %10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın fenni gerekçeye dayalı iznine tâbidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlerden ağaç başına iki milyon liradan beş milyon liraya kadar hafif para cezası alınır. Kesilen ve sökülen ağaçlar müsadere edilir.”
2013 yılında hükümet, zeytinliklerin maden aramalarına açılmasını sağlayacak bir düzenleme yaptıysa da Danıştay bu düzenlemeyi iptal etti. Fakat zeytinlikleri korumaya dönük yasalar da, Danıştay kararları da sermaye güçlerini “yıldırmaya” yetmedi.
2014 yılı Haziran ayında Enerji Bakanlığı, Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı Kanunu’nda değişiklik öngören yeni bir yasa tasarısını Meclis alt komisyonunda gündeme getirdi. Yine bir torba kanunun içerisine monte edilen değişiklikler, zeytincilik yapılan araziler üzerinde enerji yatırımlarının önünü açmayı amaçlıyordu. Zeytinciliği yok etmeye dönük yasa tasarıları daha önce 5 kez Meclis gündemine gelmiş, her seferinde geri çevrilmişti. Tasarının tekrar gündeme gelmesine zeytincilik sektörü bir bütün olarak karşı çıktı. Zeytin üreticisi köylüler ve zeytinyağı fabrikası sahiplerinin yanı sıra çevreci örgütler de tasarının zeytinciliği bitireceğini kamuoyuna anlatmaya, hükümetin yasa değişikliği ile amacını teşhir etmeye giriştiler. İnternet üzerinden yürütülen imza kampanyalarında on binlerce imza toplandı.
Kanun tasarısı 25 dönümün altındaki zeytinlik arazi parsellerini zeytinlik alan tanımının dışına çıkarıyordu. Türkiye’de köylü ailelerinin işlettiği zeytin bahçelerinin ise ortalama büyüklüğü 12 dönümün altında. Amaç Koruma Kurulu’nun iznine bile gerek kalmadan her türlü sanayi tesisi, maden araması ya da betonlaşma için zeytin ağaçlarının kesiminin önünü açmaktı.
Maden lobisinin ve iktidarın en tepesindeki destekçilerinin karşısına dikilen muhalefet elbette homojen bir bütünlük oluşturmuyor. Çevreci örgütler kapitalizmin yarattığı doğa yıkımını ve toprak yağmasını frenlemeye, ağaç katliamını engellemeye çalışıyor. Zeytincilikle geçinen küçük toprak sahibi köylüler yıllardır emek verdikleri ve ekmek kapıları olan zeytinliklerin ve tarım arazilerinin yani yaşam alanlarının yok edilmesine karşı direniyor. Zeytin ve zeytinyağı sektörünün irili ufaklı şirketleri ise zeytinliklerin yıkımının önünün açılmasıyla sektörlerinin uğrayacağı zararın hesabını yapıyor.
AKP hükümeti, Türkiye’nin zeytin ve zeytinyağı üretiminde 2023 hedefini dünya dördüncülüğünden dünya ikinciliğine yükselmek olarak ilan etmişti. Hatta sektörün gelişmesi için son on yılda yapılan çalışmalarla ve Tarım Bakanlığı’nın desteğiyle zeytin ağacı sayısı 99 milyondan 162 milyona çıktı. 400 bin ailenin geçim kaynağı olan zeytincilik sektörü, yıllık 300 milyon dolarlık ihracat yapılan zeytin ve zeytinyağı üretiyor. Ama enerji sektörünün, çok daha büyük rüşvetlerin döndüğü, devasa kârlar elde edilen bir sektör olması, zeytincilikle ilgili hedefleri gölgede bırakıyor. Zeytincilik yasasını değiştirme tasarısı Meclis komisyonunda görüşülürken, Enerji Bakanlığı müsteşar yardımcısı İlker Sert, yasa değişikliğinin Mersin Akkuyu’da yapımı planlanan nükleer enerji santrali için şart olduğunu söylüyordu:
“Bu sahanın 3 kilometre çevresinde; farklı noktalarda birisi yaklaşık 23 hektarlık, birisi 2,7 hektarlık olmak üzere, biri de 10 hektarlık alana dağılmış vaziyette zeytinlikler olarak özel şahıslara ait zeytinlikler var ve bizim 2016’da planımız burası için inşaat ruhsatının alınması. Eğer bu kanun bu şekilde kalırsa inşaat ruhsatının alınması ciddi anlamda tehlikeye girecek, yani o zeytinliklerden dolayı 20 milyar dolarlık bir nükleer enerji santralinin inşaat ruhsatının alınamaması gibi ciddi bir riskle karşılaşacağız.”
Müsteşar yardımcısı, Soma’da açılmak istenen termik santrali de örnek göstermiş, ÇED raporu olumlu kararı alınmış olan bu santrali de Zeytincilik Kanunu yüzünden yapamadıklarını söylemişti. Bahsedilen sahtecilik ve usulsüzlüklerle dolu ÇED raporunda zeytinliklerin varlığından bile söz edilmiyor.
Bülent Arınç’ın “dağ taş zeytinlik doldu” diye mızmızlanması; Erdoğan’ın, kârlı projelerin önüne dikilen yasal engellere ve yargı kurumlarına verip veriştirmesi; büyük yatırımlar yapan enerji şirketlerinin uğradığı “haksızlıklara” kahredip “Orhan Baba’ya” atıf yaparak “batsın bu dünya” diye isyan etmesi; iktidarın en tepesindekilerin, kapitalist çıkarlarla, özellikle de enerji sektöründeki büyük sermaye gruplarıyla nasıl bütünleştiğini gösteriyor.
Bakanlar Kurulu, zeytincilik yasası değişmeden Soma Kolin Termik Santrali için Yırca’daki zeytinlikleri “acele kamulaştırma” ile köylülerin mülkiyetinden çıkardı. Ortada imar planı yoktu; ÇED raporu sahtekârca düzenlenmişti; alanın tarım dışı amaçla kullanım izni yoktu ve Bakanlar Kurulu’nun acele kamulaştırma kararı hukuk dışıydı! Köylüler, zeytincilik sektörünün örgütleri ve çevreci örgütler acele kamulaştırmanın iptali için mahkemeye gitti. Ama mahkeme süreci devam etmesine rağmen Eylül ayında bir gece yarısı Kolin şirketi dozerlerle araziyi işgal edip tel örgülerle çevirdi ve 17 Eylülde 13 zeytin ağacını keserek işe başladı. Ekim ayında devam eden ağaç kesimleriyle birlikte yok edilen zeytin ağacı sayısı 240’a yükseldi. Yırca köylüleri zeytinliklerine sahip çıkmakta kararlıydı. Köylüler ağaçlarını kestirmemek için zeytinliklerin içerisinde nöbet tutmaya, ağaç kıyımına direnmeye başladı.
Kolin şirketi 6 Kasım akşamı, yani Danıştay 6. Dairesi’nin Bakanlar Kurulu’nun acele kamulaştırma kararını oy birliği ile iptal edip, “bu kamulaştırmada kamu yararı yoktur; Yırca’daki zeytinlik alanda termik santral kurulamaz” hükmünü vermesinin hemen öncesinde, köylülere ve zeytinliklere saldırdı. Zeytinlikte nöbet tutan köylüler, Kolin şirketinin özel güvenlik görevlileri tarafından dövüldüler, kelepçelendiler, karga tulumba kamyonete konulup 4 km uzaklıktaki bir barakaya kapatıldılar. Kolin, iş makineleriyle zeytinliğe dalıp bir gecede 6 bin zeytin ağacını katlederek “zeytinlik sorununu” kökünden halletmeye çalışmış; belki de Danıştay kararını önceden öğrenen Kolin’in hırslı patronları, köylülerden intikam almak için köylüleri dövdürtüp zeytinlikleri yerle bir etmişti. Kolin şirketinin mafyatik yöntemlere başvurması, şirketin özel güvenlik görevlilerinin böyle bir yetkileri bulunmadığı halde köylüleri kelepçelemesi ve barakaya kapatması kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Gece saldırısının ardından Yırca köylüleri sabah yol kesme eylemi gerçekleştirdi. Bir önceki gece Kolin Şirketi’nin parayla tuttuğu adamların yaptıkları gangsterliğe göz yuman, köylülerin elindeki zeytin kesimine karşı resmi yazıya rağmen Kolin şirketinin ağaçları kesmesini engellemeyen jandarma, yol kesen köylülerden eylemlerine son vermelerini istedi. Köylüler ise jandarmayı dinlemedi.
Köylülerin uyanışı ve mücadelesi
Geçmişte devlet yetkilileri ve şirketler, topraklarını talan edecekleri köylüleri, yatırımlar gerçekleşince daha zengin olacaklarını, yeni iş imkânlarına kavuşacaklarını vaat ederek kolayca kandırırdı. Ancak son yıllarda egemenler, köylüleri eskisi gibi kandıramıyorlar. Karadeniz ve Akdeniz bölgelerindeki dereler üzerine inşa edilmeye çalışılan HES’ler, termik santraller, siyanürle altın üretimi gibi doğayı katleden ve kırsal yaşamı yok eden yatırımlar, giderek köylülerin daha fazla tepkisini çekiyor. Sermayenin yıkım projelerinin kendilerine bir fayda sağlamayacağını anlayan, toprakları, dereleri ve ağaçları için direnen köylüler, sermayenin arsızlığı, devletin kolluk güçlerinin ve hükümetlerin sermaye yanlısı tutumlarıyla karşı karşıya kalıyor. Kitle iletişim araçlarının gelişmesi, kentlerle temasın artması köylülerin gözlerini açıyor. Köylüler, tarımın yıkıma uğratılmasıyla ya şehirlere ucuz işgücü olarak sürgün edileceklerini ya da madenlerde ücretli köleler olarak çalışmak zorunda kalacaklarını görüyor ve bu kadere razı olmamak için direniyor.
Köylülere yapılan saldırı ve zeytinlik kıyımının ardından Yırca köyü muhtarı şöyle diyordu: “Buraya termik santral olursa, otoban da geçerse artık köylünün yapacak bir şeyi kalmıyor burada. Çarşamba günleri Soma’nın pazarıdır. Gider mendil açar, dilencilik yaparlar. En son seçeneği madene gitmektir. Yarı aç tok yaşayacağız. Atalarımızın bize bıraktığı toprakları, köyü terk etmeyeceğiz.”
Manisa’daki bir eylemde 70 yaşında bir köylü vali yardımcısına şunları söylüyor: “Askere çağırdınız geldik. Vergi istediniz verdik. Elektriği 3 gün ödemesem kesersiniz. Madem siz devletsiniz. Şimdi bize sahip çıkmayacaksınız da ne zaman çıkıvereceksiniz?”
Mücadele süreçleri köylülere, kendilerine sermaye devletinin sahip çıkmayacağını öğretecektir. Örgütlü işçi sınıfının devrimci mücadelesi güçlendiğinde köylülük, işçi sınıfı nezdinde gerçek müttefikine kavuşacaktır.
link: Zehra Aras, Zeytinin Maden Lobisiyle İmtihanı, 5 Aralık 2014, https://marksist.net/node/3805
Yurtta Barınma Problemleri Bitmek Bilmiyor
Kobanê Aynasında Solda İki Sorunlu Tutum