Marmara Üniversitesi Hastanesinde çalışan sağlık emekçilerinden biri yaptığı bir yanlıştan dolayı işten atıldı. Henüz stajyer olup sözleşme yapılmadığından dolayı bu işçi arkadaşımız kolaylıkla işten uzaklaştırıldı. İnsan yaşamının emanet edildiği sağlık işçileri yoğun çalışma koşulları ve stres dolayısı ile kendi sağlıklarını kaybedip, sinir sistemlerini harap ederlerken egemenler, oturdukları yerden, yaptıkları hatalar dolayısı ile çalışanları işten atıyorlar.
20 Aralık tarihinde Marmara Üniversitesi Hastanesinde işten atılmış bir sağlık emekçisinin yeniden işe alınması için bir eylem gerçekleştirildi. Daha doğrusu eylem gerçekleştirilmek üzereyken idare eylemi gerçekleştiren komiteye haber vererek eylemi durdurdu ve görüşme talebinde bulundu. Eylem saat 12’de yapılacaktı ve eyleme destek verecek insanlar daha tam olarak toplanmamıştı. Henüz 15 kişilik bir kalabalık birikmişti, ama bu bile patronların gözünü korkutmaya yetti. Üstelik de yapılması planlanan eylem iş bırakma ya da iş yavaşlatma değil, sadece alkışlı protesto idi. Buna rağmen patronların gözü korktu. Ve daha da güzeli atılan işçi işe geri alındı!
İşçi sınıfının her şeyi ürettiği ama ürettiği ürünlere yabancılaştığı, üretim sürecinde harcadığı emeğin tam olarak karşılığını alamadığı, sömürü mekanizmasının kanlı çarkları arasında boğulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ve bu dünyada bizlere tek başınaymışız havası yaşatılıyor. Bundan dolayı da her şeyi tek başımıza yapmaya çalıyor ve başarısız olduğumuzda uğraşmaktan vazgeçerek hiçbir şey yapmamaya başlıyoruz. Oysa bu ufacık olay dahi gösteriyor ki, birlikte hareket ettiğimizde, örgütlü bir tutum sergilediğimizde yapabileceğimiz çok şey var. Her şey biz işçi sınıfın ellerindedir. Kazanılacak bir dünya işçi sınıfının elinin ucunda duruyor. Yeter ki örgütlü olalım, direnelim ve mücadele edelim.
Sınıflı toplumların hepsinde ve her zaman sınıflar arasında mücadeleler olmuştur ve sınıflar devam ettiği sürece de bu mücadele bitmeyecektir. Ama burjuvazi verdiği eğitimle bizleri sınıfların daimi olduğuna inandırarak hareketsiz kılmaya çalışıyor. Bu eşitsizliğin normal bir durum olduğuna, patronların sömürmek için, biz işçilerin ise üretmek için yaratıldığımıza bizleri inandıran burjuvazi en ufak bir hak arayışımızda bizleri işten atmakla tehdit ediyor. Ama biliyoruz ki sınıflar daima var olmadı ve sonsuza kadar da varolmayacak, ve biliyoruz ki bizler sömürülmek için varolmuş değiliz. İnsanca bir dünya, sömürünün olmadığı, insanların hepsinin gerçek anlamda eşit olduğu, savaşların olmadığı bir dünya mümkün ve onun adı SOSYALİZM. Zincirlerimizi kırıp burjuvazinin toplumunu yok etmek için yapacağımız tek bir şey vardır, MÜCADELE ETMEK. Ve kuşkusuz bu, tek başına verilebilecek bir mücadele değildir, ama mücadelenin tek doğru yolu vardır. Devrim için, sosyalizm için mücadele, ancak BİLİMSEL SOSYALİZMİ savunan örgütlü bir mücadele olduğunda anlamlı hale gelir. Aksi takdirde bu toplumun çarkları hepimizi içine alıp yutacak kadar büyüktür. Bireysel kurtuluşumuz toplumsal kurtuluşumuzdan bağımsız olarak düşünülemez. Ve toplumsal kurtuluş, sadece Türklerin, Almanların veya Amerikalıların değil bütün insanlığın kurtuluşu, SOSYALİZMDE cisimleşecektir.
Sosyalizm savaşan işçilerle gelecek!
link: Kartal’dan bir MT okuru, Direnen işçiler yenilmezler, 10 Ocak 2006, https://marksist.net/node/851
Nurhak
Kuş gribi emekçileri vuruyor