

18 Mart 1871’de Parisli emekçiler ayağa kalktılar ve işçi sınıfının mücadele tarihine ilk iktidar deneyimini yazdırdılar. Biz işçi sınıfının gençleri olarak bu muazzam deneyimi Marksist Tutum’dan öğrendik. 2022 yılında Marksist Tutum web sitesinde yayınlanan Paris Komünü sunumu, bize hiç bilmediğimiz bir dönemi ve mücadele deneyimini öğrenme ve tartışma fırsatı verdi. Bu vesileyle öğrendiklerimizi ve Paris Komünü’nün bizde yarattığı duyguları sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Egemenlerin savaşlarında işçi sınıfının payına acı, ölüm, yoksulluk düşer. Resmi tarih “büyük komutanları” överken milyonlarca emekçinin egemenlerin çıkarları uğruna cephelere ölüme gönderildiğini yazmaz. Bu savaşlarda zafer kazananlar hep iktidar sahipleridir. Emekçiler, ezilenler ise hangi cephede savaşırlarsa savaşsınlar gerçekte hep yenilen taraftadırlar. Onların söz hakkı yoktur; aristokratlar, toprak sahipleri ya da burjuvalar için savaşırlar ve onların kararlarına boyun eğmek zorundadırlar. Ama Paris Komününde bu kadere karşı çıkan işçiler, kendileri için savaştılar. “Göğü fethe çıkan” Parisli emekçiler, işçi sınıfının kadınıyla erkeğiyle birlikte mücadele ettiğinde neleri başarabileceğini gösterdiler. Bugün işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyi zayıf olabilir ama birlik olup ayağa kalktığında değişimin öncüsü olabildiğini Paris Komünü örneğinden biliyoruz.
Komün deneyiminde dikkatimizi çeken şeylerden biri Komünarların eğitimde yarattıkları değişim oldu. “Bir alet kullanan bir kitap yazabilmelidir” anlayışıyla işçinin sadece üretmesini değil ürettiği ürüne sahip çıkmasını, üretimin sorumluluğunu ve yönetimini almasını hedeflemişler. Böyle bir eğitim anlayışı gençlerin sorumluluk sahibi bireyler olarak yetişmesini sağlayabilir ve potansiyellerini açığa çıkarabilir. Oysa kapitalist sistem, işçi sınıfının gençlerini köreltiyor, atıl bırakıyor, çürütüyor.
Bir diğer dikkat çekici şey ise kadınların mücadelesi, cesareti! Siyasetin erkek işi olarak görüldüğü bir dönemde Parisli emekçi kadınlar hem burjuvaziye hem de erkek Komünarların kadına bakışına karşı mücadele etmişler. Politik toplantılara katılmış, dernekler kurmuşlar. Barikatlarda en önde savaşmış, ölüme cesaretle yürümüşler. Komün yenilgiye uğradığında kendilerine en çok saldıranlar, kurşuna dizilmelerini isteyenler burjuva kadınlar olmuş. Sınıf farkı gözetmeksizin tüm kadınların “kızkardeş” olduğu fikrini benimseyen feminist anlayışın ne kadar yanlış olduğunu 154 yıl önce yaşananlar göstermiş.
Kadın Komünarlardan Louise Michel’in cesareti ve davasına bağlılığı bizi çok etkiledi. Hakkında ölüm cezası istendiğinde şunları söylemiş Michel: “Mademki özgürlük için atan yüreğin yalnızca bir kurşun hakkı var, ben de kendi payımı istiyorum. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye bağırmaktan vazgeçmem ve Af Komisyonundaki katillerden kardeşlerimin intikamını alırım. Eğer korkak değilseniz, beni öldürürsünüz.” Ama egemenler o kadar korkakmış ki Louise Michel’i öldürmeye cesaret edememişler ömür boyu hapis cezasıyla sürgüne göndermişler.
Biz Marksist Tutum’dan dünya işçi sınıfının kardeş olduğunu ve işçi sınıfının mücadelesinin enternasyonalist olması gerektiğini öğrendik. Paris Komünü deneyimi de bu kardeşliğin en güzel örneklerinden birini veriyor. Komün saflarında yalnızca Fransızların değil pek çok ulustan işçinin olması onun enternasyonalist niteliğini gösteriyor. Keza bayrağının kızıl bayrak olması da öyle… Öğrendik ki 1848 Şubatında ayağa kalkan Fransız işçiler, Fransa’nın yeni bayrağının kızıl bayrak olmasını önermişler. Ancak kızıl bayrağı sosyalizmle özdeşleştiren burjuvazi bu öneriyi reddetmiş. 1848 devriminden 23 yıl sonra ise Parisli işçiler, tam da burjuvazinin korktuğu şeyi, kendi devrimlerini yaparak kızıl bayrağı dalgalandırmışlar.
Komün ancak 72 gün yaşayabilse de geriye muazzam deneyimler ve dersler bırakmış. Bir işçi iktidarının nasıl olması gerektiği konusunda sosyalistlere büyük bir örnek olmuş. Sadece bu bile Komün’ün ölümsüzlüğünü ve aslında yenilmediğini anlatıyor. 1919 yılında Alman işçilerinin ayaklanması yenilgiye uğradığında işçi önderlerinden Karl Liebknecht’in söylediği gibi, “zafer olan yenilgiler ve yenilgi olan zaferler vardır… Bugün yenilenler yarın zafer kazanacaklardır!”
Burjuvazi işçi sınıfının devrimlerinin ve iktidar deneyimlerinin yenilgiye uğradığını söyleyerek bize “boşuna mücadele etmeyin” mesajı veriyor. Kapitalizmin ölümsüz olduğu, sosyalizmin ise mümkün olmadığı yalanını yayıyor. Oysa biz geçmiş mücadele deneyimlerine Marksizmin ışığında dönüp baktığımızda muazzam deneyimlerle dolu “zafer olan yenilgiler” ve nice başarılar görüyoruz. İşçi sınıfının verdiği mücadelelerle pek çok hak elde ettiğini, değişimin ve dönüşümün öncüsü olduğunu görüyoruz. Esas ölmeye yazgılı olanın kapitalist sistem olduğunu, buna karşılık kızıl bayrağı dalgalandıran Paris Komününün de Ekim Devriminin de ölümsüz olduğunu görüyoruz.

link: Sancaktepe’den MT okuru gençler, Kızıl Bayrağı Dalgalandıran Paris Komünü, 18 Mart 2025, https://marksist.net/node/8474
İşçi Sınıfının Fitreye Değil Örgütlenmeye İhtiyacı Var!
Rejim Saldırmaya Devam Ediyor: İmamoğlu da Gözaltında!