10 Haziranda Makine ve Kimya Endüstrisi A.Ş.’nin (MKE) Ankara Elmadağ’da bulunan Roket ve Patlayıcı Fabrikasında meydana gelen patlama sonucunda 5 işçi hayatını kaybetti. Atölyede bulunan tüm işçilerin ölümüyle sonuçlanan patlamanın şiddeti öyle büyüktü ki, Elmadağ ilçesi genelinde hissedildi. Bu patlama her an bu tarz kazalarla burun buruna üretim yapılan MKE fabrikalarında ilk de değildi. Son yıllarda MKE art arda yaşanan patlamalarla sık sık gündem oldu. 24 Mayıs 2018’de gerçekleşen patlamada 1 işçi hayatını kaybetmiş, 3’ü ağır 6 işçi yaralanmıştı. Oysaki aynı fabrikada 2013’te meydana gelen patlama sonrası hazırlanan inceleme raporunda binanın bugünkü patlamaya da yol açan yapısının değiştirilme zorunluluğu uyarısı yapılmıştı. Raporda, “NGL bölümünde iş güvenliği ve işçi sağlığı tedbirlerinin alınmasında bir dizi eksik ve hatalar bulunduğu, günlük üretim miktarından çok fazla barut hammaddesi olan ham kitlenin istif edildiği, barutun bünyesindeki nitrogliserin buharlaştığından yoğun buharın çıktığı, bu buharların kolaylıkla ortamda ısı kaynağı bulabildiği, atölyede istif edilmiş büyük miktardaki barut hammaddesinin çok ani ve hızlı yanma ile olaya sebep olduğu” söylenmişti. Buna rağmen, düzenlenen ikinci raporda atölyeye cep telefonuyla girdiği, telefonu elinden yere düşürerek ya da sandalyeye ittirerek kıvılcım çıkarmış, böylece patlamaya yol açmış olabileceği iddiasıyla, suç ölen işçilerden birinin üzerine yıkılmıştı. Oysa o işçinin hiçbir görüşme ya da mesajlaşma yapmadığı, dolayısıyla telefonu eline almadığı, telefon kayıtlarından anlaşılmaktaydı. Sonuçta, aradan geçen yıllarda yaşanan onca patlamadan ders çıkarıp iş güvenliği önlemlerinin en üst seviyeye çıkarılması, en ince ayrıntıların hesap edilmesi, en ufak ihmale göz yumulmaması gerekirken bunların hiçbiri yapılmadı.
2021 yılının yaz aylarında Milli Savunma Bakanlığına bağlı “anonim şirket” statüsüne geçirilen kurum için zamanın Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar şöyle demişti: “Mevcut yapısıyla, hantal yapısıyla gerekli gelişmeleri sağlaması, ilerlemeyi sağlaması, ileri teknolojiyi kullanması pek mümkün değil. Bizim burada yapmaya çalıştığımız konu, MKE’nin modern bir yapıya kavuşması, bu hantal yapıdan kurtulması, rekabet gücünün gelişmesi, etkin ve esnek bir yapıyla ülkemize, milletimize daha iyi bir şekilde hizmet etmesine gayret gösteriyoruz.” Rekabetin, etkinliğin, esnekliğin işçilere çıkardığı acı faturanın bedeli 5 işçinin ölümü oldu!
MKE, anonim şirket olduktan sonra deneyimli işçiler Milli Savunma Bakanlığına bağlı işyerlerine geçmiş ve ağır ve tehlikeli kimyasallar kullanılarak patlayıcı üretimine tecrübesiz işçilerle devam edilmiştir. En son yaşanan patlamada ölen 3 işçinin daha 1 aylık işçiler olması da bunun göstergesidir. Anonim şirkete dönüştürülmeden önce, iş güvenliği, bu fabrikalarda istihdam edilen ve yapılan işin detaylarını, risklerini, çalışma koşullarını bilen deneyimli uzmanların sorumluluğundayken, sonrasında bu iş özel şirketlere devredilmiştir. Bunun bir sonucu olarak iş güvenliği eğitimleri dahi internet üzerinden online olarak verilmeye başlanmıştır. Bu eğitimlerin online olması hiçbir işyerinde kabul edilemezken, MKE fabrikaları gibi en küçük bir hatanın çok büyük felâketlere dönüşme riskinin olduğu fabrikalarda online verilmesi göz göre göre toplu ölümlere sebep olmaktan başka bir anlama gelmez. Ayrıca tecrübeli işçilerin MSB’ye geçmesinden sonra işçi sayısı azalmış, iş yükü de artmıştır. Bu durum uzmanlaşmanın da gerilemesine neden olmuştur. İşçiler hangi atölyede acil ihtiyaç varsa orada çalıştırılmaktadırlar. Az işçiyle çok iş çıkarılmaktadır. Akar’ın ileri teknoloji kullanılacak söyleminin aksine üretim eski makineler ve teknoloji ile yapılmaya devam edilmektedir. Yeterli bakım onarım yapılmamaktadır. Geçmiş yıllarda yaşanan kazalarda da sendika ve meslek odaları tarafından bu husus ısrarla belirtilmiştir.
TMMOB’un olay sonrası yaptığı açıklamada belirtilen hususlar gerekli önlemlerin alınmadığını, umursamazlığı açıkça gösteriyor: “Tesisin periyodik bakımlarının rutin bir şekilde yapılması ve uzman personel ile çalıştırılması koşuluyla herhangi bir patlama yaşanması olası değildir. Tesiste üretilen dinamit hamuru %30 oranında nitrogliserin içerir. Nitrogliserin, çok hassas ve kontrol edilmesi zor, güçlü bir patlayıcıdır. …Nitrogliserinli dinamit üretim ve kullanımındaki tehlike nedeni ile gelişmiş ülkelerde kullanımı bırakılmıştır. Yerine üretimi ve kullanımı tehlikeli olmayan sıvı patlayıcılara geçilmiştir. Bu amaçla M.K.E.K. tarafından ihalesi yapılarak sıvı patlayıcı tesisi İtalyan Previzani firmasınca 2009 yılında kurulmuş, ancak üretime geçilmesi gerçekleştirilemediği için eski yöntemdeki yani nitrogliserinli dinamit üretimine devam edilmiştir. Ayrıca işletmede Teknik Emniyet ve Çevre Müdürlüğü’nde bulunan yetkin personeller, ne yazık ki başka Bakanlıklara gitmiştir. Birim Teknik Emniyet ve Çevre Müdürlüğü’nü kapatarak tek kişilik imha uzmanlığına dönüştürülmüştür. Böyle tesisler yetkin personellerle çalıştırılır. Personel özellikle nitrogliserinli çalışma ortamlarında deneyimli olmalıdır.”
Tüm bunlara rağmen, hazırlanan ön bilirkişi raporunda kaza anında ölen 2 işçi asli kusurlu bulunmuştur. Hiçbir değişiklik yapma yetkisi, bunun da ötesinde söz söyleme hakkı dahi bulunmayan, hatta itiraz ettiğinde işten çıkarılma korkusu yaşayan bir işçi nasıl içinde bulunduğu koşulları değiştirebilir? Sorumlu ya da asli kusurlu olabilir? Yetki ve sorumluluğu olanlar cinayetlerin geldiğini göre göre önlem almamışken, hiçbir yetkisi olmayan işçiye bunu yüklemek kimleri korumak için yapılmaktadır? Üstelik aynı bilirkişi raporunda işçilerin yeterince eğitim almadığı da yazılmaktadır.
AKP’nin 21 yıllık iktidarı sürecinde 30 binden fazla işçi iş cinayetlerine kurban gitti. Faşist rejim altında işçi ölümleri artarak devam etti. MKE’nin özelleştirme yolunda A.Ş.’ye dönüştürülmesinin ve Erdoğan’ın övünerek söylediği devleti şirket gibi yönetmenin sonucu bu oldu. Sermaye sınıfının bir taraftan vergi afları, teşvikler, ballı ihalelerle palazlandırılıp diğer taraftan emek sömürüsünün önünün sınırsızca açılması sonucudur iş cinayetlerinin bu kadar artması. 12 Eylül askeri faşizminin örgütlenme özgürlüğüne vurduğu prangaların üstüne bir de sivil faşizmin yarattığı baskı ortamı geldi. İşçilerin her türlü örgütlenme faaliyeti polis jandarma saldırısıyla engellendi. Grevler yasaklandı. Yıllarca süren iş mahkemesi davaları, yine yıllarca süren ve cezasızlıkla sonuçlanan iş cinayetleri davaları, sermaye sınıfını emek sömürüsünü sınırsızca arttırmak ve iş güvenliği önlemlerini minimuma indirmekte cesaretlendirdi, hatta teşvik etti.
Bu rejimin devlet kurumlarında yarattığı çürümenin sonucu depremde, Amasra maden katliamında, orman yangınlarında, yoğun yağışın sebep olduğu sel ve su baskınlarında olduğu gibi MKE’de yaşanan işçi katliamında da ortaya çıktı. İş kazalarının bu kadar sık yaşanmasının ve yeterince tepkiyle karşılaşmamasının en baştaki nedeni işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür. Petrol-İş ve Türk Metal-İş sendikaları uzun yıllardır MKE’de örgütlüdür. Petrol-İş sendikasının geçmiş yıllarda yaşanan kazalara ve alınmayan iş güvenliği önlemlerine karşı çeşitli eylemleri olsa da şirketleşme sürecinden sonra sendikanın faaliyetleri neredeyse askıya alınmıştır. Türk Metal’in zaten bu doğrultuda bir çalışması yoktur.
Siyasi iktidarın her alanda yarattığı yıkımı şiddetlendireceği ve işçilerin haklarına daha da saldıracağı, baskı ve zorbalığı daha da arttıracağı bir döneme giriyoruz. Bu saldırıların yoksulluk kadar iş kazalarının ve işçi ölümlerinin artmasıyla da sonuçlanacağı ortadadır. İşçi ölümlerini durdurmanın tek yolu, “iş kazaları kaderdir, fıtrattır, işçinin dikkatsizliğinin sonucudur” algısını ortadan kaldırmak ve işçilerin örgütlü gücü aracılığıyla yaşam hakkı üzerinde söz sahibi olmasını sağlamaktır. Sendikalar kendiliğinden işçi sınıfının mücadele örgütleri olmazlar. Sosyalist, öncü, mücadeleci işçilerin sendikalardaki yılmaz, yorulmaz, inatçı çalışmaları sendikaları işçilerin mücadele örgütleri haline getirir. İşçi ölümlerinin engellendiği, iş güvenliği önlemlerinin alındığı sağlıklı çalışma ortamları ancak işçilerin örgütlü basıncıyla, sınıf kavgasının sürekli tutulmasıyla mümkün olur. İşçiler için yaşam hakkı, örgütlenme hakkına bağlıdır. Bu hakkın da işçilere altın tepside sunulmayacağı açıktır.
link: Meral İnci, MKE Neden Beş İşçiye Mezar Oldu?, 28 Haziran 2023, https://marksist.net/node/8004
Onur Haftasında Yine Zulüm, Yine Nefret
Bir Sendika, Bir Patron: Bu Belgesel Neyin Belgesi?