Gerçeklerden haberi olmayan biri hep bebek kalmış gibidir. Ve her küçük çocuk gibi doğru diye belletilen her yalanı gerçeklik sanabilir. Gerçek ve yalan nasıl anlaşılır? Gerçekteki yalanı, yalandaki gerçeği nasıl fark ederiz? Yalanın içerisinde gerçeğin bir parçası olduğunda, gerçeği yalandan nasıl ayırt edebiliriz?
Bu soruları aklımızda tutalım ve 19. yüzyılda popüler olan, çeşitli biçimlerde yazılıp tasavvur edilen bir söylenceyi anımsayalım.
Efsaneye göre gerçek ve yalan bir gün buluşurlar. Yalan doğru söyler ve “bugün hava çok güzel” der. Gerçek ona bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır. Gün gerçekten çok güzeldir, yalanın ona doğru söylemesine şaşırmıştır. Bir kuyunun önüne gelene kadar birlikte zaman geçirirler, yol boyunca yalan hep doğru söylemiştir. Kuyunun başında Yalan; “su da çok harika, eğer istersen beraber yıkanalım” diye teklifte bulunur. Gerçek yine şüphe ederek suyun sıcaklığına bakar ve Yalan’ın yine doğruyu söylediğini görür. Gerçek üstündekileri çıkarır ve Yalan’la beraber kuyuda yıkanmaya başlar. Daha sonra Yalan bir anda sudan çıkar. Gerçek’in giysilerini alarak hızla oradan uzaklaşır. Bu duruma oldukça sinirlenen Gerçek, kuyudan çıkarak giysilerini geri almak için Yalan’ı aramaya koyulur. Fakat çıplak Gerçek’i gören kişiler ona kızgınlıkla bakmakta ve onu hor görmektedir. Zor duruma düşen, kandırılmış, üzgün ve hayal kırıklığı içindeki Gerçek yıkandıkları o kuyuya geri döner ve ebediyen ortalıktan kaybolur. O günden itibaren yalan dünyanın her yerinde gerçek gibi giyinmiş bir şekilde aramızda dolaşmaktadır ve dünya hiçbir biçimde çıplak gerçeği görmek istememektedir.
Efsaneyi bir kenara bırakıp düşünelim. Egemen sınıf insanların gerçeğe kör olmasını sağlamayı nasıl başarır? Yalanla, tahrifatla, çarpıtmayla, yok saymayla, gizlemeyle… Gerçeğin tahrif edilmesi, yanlışın, yalanın gerçekmişçesine etkili bir şekilde lanse edilmesi egemen ideolojinin bekası için sömürülenlerin rızasının üretilmesinde her zaman önemli bir işlev görmüştür. Bu sebepten egemenler, çeşitli ideolojik aygıtları vasıtasıyla ve birçok yol yöntem kullanarak çıplak gerçeği gizlemekte, yalanı gerçek gibi topluma pompalamaktadır. Böylece düzenlerini sarsılmaz, yıkılmaz, “mümkün olanın en iyisi” olarak insanlığa kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Yalanlar bir iyilik gibi sıcak, bir sevgili gibi güleç ya da en çok ihtiyacı duyulan bir şeymiş gibi çalar gerçekten haberi olmayan insanın kapısını. Yolun doğruluğunu sorgulayacak ne şansı, ne de gücü olur insanın. Gerçeğin yorucu, sıkıntı verici ve acı yüzüne karşı yalanın aldatıcı, uyutucu ve sahte huzur verici yönü bir anda insanları manyetik etkisi altına alır. İnsanoğlu siyah bir gecede önüne tutulan ışığın ardına düşen kelebekler gibi, gün ışıdığında çoktan varmış olur yanlışa. Geriye dönüş başlangıçtan daha acı, daha zordur…
Sınıflı ve sömürülü toplumların en gelişkini, son halkası kapitalizmde burjuvazinin, bilgileri, olayları ve olguları çarpıtmada ne denli gelişmiş araçlara, yol ve yöntemlere başvurduğunu tahmin etmek zor değil. Ekonomik krizin üstünü Covid-19 ile kapatma, çarpıtma becerisine baktığımız vakit bu düşüncemizde de ne denli haklı olduğumuz anlaşılır. Şimdi bu düşünce ile ilk başta aklımıza gelen soruları birleştirelim. Gerçek ve yalan nasıl anlaşılır? Gerçekteki yalanı, yalandaki gerçeği nasıl fark ederiz? Yalanın içerisinde gerçeğin bir parçası olduğunda gerçeği yalandan nasıl ayırt edebiliriz? Yaşadığımız toplumun gizemlerini nasıl kavrayabiliriz?
Bu soruların cevabını Marksizmde bulabiliriz. Marx ve Engels çalışmalarıyla yalnızca kapitalist işleyişin gizlerini ele vermekle de kalmamış, insan toplumlarının tarihsel serüvenini çözümleyen diyalektik ve materyalist tarih anlayışını da ortaya koymuştur. Olaylara ne kadar yakından, ne kadar uzaktan ve bütünsel bakılacağının, bütünselliğin içerisinde nereye odaklanılacağının anlaşılmasını sağlamışlardır. Burjuvazinin ideolojik aygıtları insanlığa ekonomik-toplumsal gerçekleri sermayenin prizmasından çarpıtılmış biçimde sunarken, Marksist bakış açısı bu çarpıtmaları yere sermekte ve işçi sınıfının kendi ekonomik-toplumsal gerçekliğini kavrayabilmesinin yolunu açmaktadır.
İşçi sınıfının devrimci mücadele yolunu aydınlatabilmek için öncelikle kendi yolumuzu bulabilmek, kapitalizmin gerçek durumunu anlamak ve toplumsal yaşama, tarihe dair gerçekliği kavrayabilmek için tarihsel ve diyalektik materyalist bakış açısını lâyıkıyla kavramamız, Marksizmin ışığında ilerlememiz gerekiyor. Marksizmin ışığında hiçbir yalan sonsuza dek gerçeğin elbisesiyle dolaşamaz. Bir yalan ne kadar hızlı olursa olsun, çıplak hakikat eninde sonunda yetişip onu geçecektir ve insanların arasında özgürce dolaşacaktır.
link: Gebze’den bir işçi, Marksizmin Işığında Hiçbir Yalan Sonsuza Dek Gerçeğin Elbisesiyle Dolaşamaz!, 15 Haziran 2020, https://marksist.net/node/6968
Virüsün Ardına Saklanan Kapitalizmin Gerçekliği
15-16 Haziran Direnişi 50. Yılında