Son dakikaya kadar gerilimli bir atmosfer içinde girilen 7 Haziran genel seçimleri sonuçlanmış bulunuyor. Her haliyle sıradan bir seçim olmayacağı belli olan 7 Haziran, sonuçlarıyla da bunu ortaya koydu. Katılım oranının yüzde 85 düzeyinde olduğu seçimde, AKP bir önceki genel seçime göre yaklaşık 10 puan kaybederek yüzde 40 düzeyine gerilemiş, CHP yüzde 25 ile aşağı yukarı aynı seviyede kalmış, MHP yüzde 16 ile oylarını arttırmış, HDP ise tam bir patlama yaparak yüzde 13’ün üzerine çıkmıştır. Böylece dünyadaki en yüksek seçim barajı olan yüzde 10’luk utanç barajı HDP seliyle yıkılmıştır. Dahası 12 yıldır seçimlerde zafer yürüyüşü yapan AKP ilk kez tek başına hükümet bile kuramayacak kadar az sayıda milletvekilliği kazanmıştır.
Bu seçimin hiç kuşkusuz en önemli olgusu ve aynı zamanda herkesin adeta nefesini tutarak takip ettiği yönü HDP’nin barajı geçip geçemeyeceği konusu idi. Seçim öncesinde yayınlanan sayısız anket sonucunun genel olarak söylediği şey, HDP oylarının yüzde 10’luk sınır civarında gezindiği idi. Oysa HDP, barajı bir sırıkla atlamacının çıtayı göstere göstere geçmesine benzer netlikle aşmıştır. Yüzde 13’lük oy oranı ve 6 milyon oyun, “terör”le damgalanmaya çalışılan bir siyasi harekete verilmiş olması, “terör” demagojisine de ağır bir şamar olmuştur. HDP’nin elde ettiği sonuç önemli bir zaferdir ve bunda sosyalistlerin, ilericilerin, demokratların, özgürlük yanlısı tüm kesimlerin emeği vardır. Bu vesileyle işçi sınıfı devrimcileri olarak seçimlerde desteklediğimiz ve başarısı için çalıştığımız HDP’nin sevincini yürekten paylaşıyoruz.
HDP’nin zaferi, olağanüstü baskı ve saldırılar altında, olağanüstü usulsüzlük, kanunsuzluk ve eşitsizlik koşullarında gelmiştir. Bu zaferle HDP’nin geldiği nokta Türkiye’de siyasal tablonun önemli bir değişim geçirmekte olduğuna işaret etmektedir. Siyasal arenada kesinlikle yeni bir sayfa açılmıştır. HDP’nin İstanbul ve İzmir gibi metropollerde de yüzde 10’u geçmesi ayrıca önemli bir olgudur. Hatta Türkiye’nin en büyük metropolü İstanbul’da HDP yüzde 13’e yaklaşarak MHP’yi hem oy sayısı ve oranında hem de milletvekili sayısında geride bırakmıştır. Dolayısıyla HDP’yi yalnızca Kürt illerine özgü bir olgu ve Türkiye’nin genelinde kıyıda köşede kalmaya mahkûm, önemsiz bir olgu olarak göstermeye çalışan anlayışlar da çökmüştür. Bundan böyle, Kürt hareketi ve onunla ittifak içindeki sosyalist ve demokrat çevrelerin oluşturmuş olduğu yeni dinamik, siyasal tabloda ağırlığı olan bir eğilim olarak herkes tarafından dikkate alınacaktır. Aslında özetle belirtmek gerekirse, Erdoğan’ın ve AKP’nin sandığından farklı bir “Yeni Türkiye” şekillenmektedir.
Bu seçimin en önemli siyasi gündem maddelerinden biri de Erdoğan’ın başkan babalık hayalleriydi. Erdoğan anayasayı sayısız kez çiğneyerek sahaya inmiş ve kendi özel hedeflerine ulaşabilmek için AKP’nin eşbaşkanı gibi çalışmıştır. Ancak bu gayretkeşlik fayda etmemiş, Erdoğan’ın hayalleri barajı yıkan selin altında kalmıştır. Böylece, seçim öncesinde “sürpriz sonuçlar” çıkabileceğini söyleyen Erdoğan, aldığı ağır yenilgiyle bu öngörüsünde haklı çıkmıştır! Şunu net biçimde vurgulamak gerekiyor: Bu seçimin en büyük mağlûbu Erdoğan’dır ve kitleler otoriter yönelişe vize vermemişlerdir.
Seçim sürecinde AKP’nin izlediği açıktan Kürt düşmanı ve savaş kışkırtıcı politika da ağır bir tokat yemiştir. AKP ve Erdoğan bu politikaya rağmen, yine de geleneksel din simsarlığı yoluyla Kürt halkının geniş bir bölümünü yanında tutabileceğini umdu. Ama bu noktada da çuvalladı ve Kürt illerinde daha önce AKP’ye oy veren geniş kitleler HDP’ye geçtiler.
Öte yandan Erdoğan’ın otoriter tutkuları doğrultusunda arzuladığı başkanlık sisteminin, Kürt illerinin yanı sıra ülkenin batısında da uyandırdığı endişe, HDP’ye yeni bir destek kaynağı olmuştur. Tümüyle HDP’nin baraj altına itilmesine odaklanan stratejisiyle Erdoğan’ın bu tutumu giderek daha geniş bir tepki doğurmuştur. HDP Erdoğan’ın bu otoriter arzularına ve bu doğrultuda giderek pervasızlaşan ölçüsüz tavırlarına karşı ortaya koyduğu sağlam duruşla Erdoğan’ın da serinkanlılığını sıklıkla yitirmesine yol açmış, kitlelerde ise güven uyandırmıştır. Uzun yılların şoven propagandası nedeniyle Kürt hareketine duyduğu önyargılar neticesinde HDP’ye oy vermese bile, çok sayıda insan Erdoğan ve AKP karşısında HDP’nin ve özellikle Demirtaş’ın sergilediği duruşa büyük bir sempati duymuştur.
Seçim öncesi yaptığımız değerlendirmede, AKP’nin ve özellikle Erdoğan’ın seçim sürecinde sergilediği manzaranın gerileme ve çürüme alametleri taşıdığına işaret etmiştik. Seçim sonuçları bunu net biçimde doğrulamaktadır. 2002’den bu yana AKP ve Erdoğan ilk kez başarısız olmuş, hatta seçim bağlamında hiçbir hedefine ulaşamamıştır. Bu durum AKP içinde artmakta olan çatlakların daha da büyüyerek serpilmesine neden olacaktır. Önümüzdeki günlerin, yeni hükümet çalışmalarıyla da bağlantılı olarak AKP içinde çekişmelere sahne olacağı ve Erdoğan sorununun AKP içinde daha ağırlıklı olarak gündeme geleceği açıktır.
Önümüzdeki günlerde siyasal gündemin odak noktasında, hiç kuşkusuz yeni bir hükümetin kurulup kurulamayacağı, kurulursa nasıl bir bileşimi olacağı, hangi politik program temeline oturacağı ya da kurulamayıp yeni bir seçime gidilmesi gibi konular yer alacaktır. Hükümet ve Erdoğan yanlısı medyanın seçim ertesi manşetlerine ve vurgularına bakıldığında, AKP cephesinde kafa karışıklığı olduğu görülüyor. Kimi erken seçime vurgu yaparken kimi koalisyona vurgu yapmaktadır. 7 Haziran öncesinde muhtelif araç ve yöntemlerle gerilimi yükseltip, Kürt düşmanlığını körükleyerek seçimleri iptal ettirmeye uğraşan ama başarısızlığa uğrayan Erdoğan’ın, “yarım kalan işi” bir erken seçim sürecinde devam ettirmeye yönelmesi yabana atılabilir bir olasılık değildir.
Somut siyasal süreçler bir yana bırakılacak olursa, 7 Haziran seçimlerinin sonuçları kitlelerin hoşnutsuzluğunun artmakta olduğunu göstermekte ve Türkiye’de zamanın ruhunun değişmekte olduğuna işaret etmektedir. Bunu sadece seçim sonuçlarından değil, çok önemli bir gelişme olarak son haftalarda yaşanan metal işçilerinin isyan dalgasından da anlıyoruz. Onyıllardır ağır baskı koşulları altında inletilen ve Türk Metal denilen boyundurukla sesi boğulup uysallaştırılan metal işçisinin estirdiği fırtına, Türkiye’de yeni bir sayfanın açılmakta olduğunu belki de başka her şeyden daha iyi göstermektedir. Gerek işçi sınıfının lokomotif gücü olan metal işçilerindeki hareketlenme gerekse de HDP’nin seçim zaferi ülkede değişen atmosferin sağlam belirtileridir. Bu atmosferin işçi sınıfı hareketinin gelişmesi için daha elverişli olanaklar sunması kuvvetle muhtemeldir.
link: Levent Toprak, HDP Barajı Yıktı, Erdoğan Altında Kaldı, 8 Haziran 2015, https://marksist.net/node/4267
Seçmenden Erdoğan’a: Van Minut!
Diyanetin Prestiji