Son iki aydır yollarda yanan otobüs vakalarına ilişkin haberleri duyar olduk. Tatile, memlekete veya iş için şehir dışında giderken kullandığımız şehirlerarası otobüsler bizi bir yandan da korkutmaya başladı. Balıkesir, Manisa ve İzmir’de 3 günde 3 otobüs yandı. 2 Ağustosta Balıkesir-Edremit karayolunda 34 yolcuyu taşıyan otobüs bir anda alev aldı ve 5 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi de yaralandı. Bu yangın gündemden düşmeden, 9 Ağustosta, Adana’dan Ankara’ya yolcu taşıyan bir otobüs Mersin’in Tarsus ilçesinde alev alev yandı. Hareket halindeyken alev alan otobüsteki 40 yolcu ölümden döndü. Yolcular indirildikten sonra büyüyen alevler, otobüsü yanmış demir yığınına çevirdi.
En son 15 Ağustosta Bolu’da TEM otoyolunda İstanbul yönüne seyir halindeki 50 yolcu taşıyan otobüs alevler içinde kaldı. Yolcuların aktarımına göre, otobüs mola için dinlenme tesislerine girmeden önce motor hararet yapmaya, mola yerinden ayrıldıktan sonra da otobüsün içini duman kaplamaya başladı. Durumun kritik olduğunu anlayan şoför yolcuları indirme kararı aldı. Yolcular panik içinde inerken otobüs alev aldı ve 5 dakika sonra da patlamalar eşliğinde otobüs alev topuna döndü. Bu olaydaki tek olumlu şey hiçbir can kaybının yaşanmamasıydı. Böyle bir olay ne tür bir ihmalkârlık sonucu yaşandı? Ne gibi bir sorundan kaynaklandı diye sormadan önce “son dönemlerde bu tür olaylar neden bu kadar çok yaşanıyor, ortak yönleri var mı” diye sormak daha doğru olur.
Bu yangınlardan sonra insanın aklına birçok soru geliyor. Çoğumuzun yılda birkaç kez kullandığı yolcu otobüslerinde neler oluyor? Neden yanıyor bu otobüsler? Bu yangınlar önlenemez miydi? Bu sorular basında da yer almaya başlayıp yangınların nedenlerine projeksiyon tutulmaya başlanır başlanmaz bir otobüs işletmecisinden “delikanlıca”, “suçlu biziz, yangınların sebebi biziz” yanıtı gelmişti. 47 yıllık otobüs işletmecisi Fahrettin Durak, “Bu yangınların sebebi biz otobüsçüleriz. Fabrika çıkışlı orijinal otobüslerde sıkıntı yoktur. Sonradan biz her tarafına kablo döşedik. O kablolar kısa devre yapıyor. Yangın da bundan çıkıyor” demişti. Nitekim Balıkesir’de 5 kişinin öldüğü otobüs yangınının otobüsteki kahve makinesinden çıktığı iddia edilmişti. Türkiye Otobüsçüler Federasyonu Başkanı Birol Özcan’dan da bu konuda çağrı geldi: “Bu sıcak ikramı otobüs firmalarından kaldırmamız lazım. Rekabet halinde olduğu için firmalar bunları kaldırmıyorlar. Yönetmelikle bunu iptal etmemiz lazım. Otobüsün arkasına da yangın alarmı için sensörler ve köpük sistemini kurmak lazım... Otobüslerde tahliye kapısı olmalı.” Kuşkusuz otobüslerde orijinal tasarıma eklenen her düzenek risk oluşturur. Ama bu kadar ciddi olaylardan sonra ana sebep yalnızca bunlarmış gibi göstermek fırsatçılıktan başka bir şey değil! Firmalar uzun zamandır otobüslerde verdikleri ikramları kaldırarak maliyeti düşürmenin derdindeydi. Bu şahıslar etekleri tutuşunca zaten kurtulmak istedikleri sorunları da dile getirerek bu işten kârlı çıkmaya bakıyor ama yangınlara sebebiyet veren en önemli nedenin kıyısından bile geçmiyorlar.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri İbrahim M. Tataroğlu, Edremit-Balıkesir karayolunda 5 kişinin hayatını kaybettiği otobüs yangını ile ilgili yaptığı yazılı basın açıklamasında “10 numara yağ”ın otobüs yangınındaki bir numaralı şüpheli olduğunu ifade etmişti. Ticari araçlarda mazot yerine 10 numara yağ kullanıldığını ve bundan kaynaklanan yangınların yol açtığı ölüm ve zararlar hakkında yetkilileri, denetimleri arttırmaları için tekrar uyarmıştı. Yaşanan ekonomik krizden kaynaklı fiyat artışlarının akaryakıt fiyatlarına da yansıması ve denetimsizliğin sonucunda bu tür kazaların yaşandığını belirtmişti.
CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin de son dönemde artan otobüs yangınları hakkında açıklamada bulundu. “Her biri bir katliama neden olabilecek binlerce ‘bomba otobüs’, her gün Türkiye yollarında dolaşmakta ve yetkililer de bu durumu sadece seyretmektedir... Bu yangınların sorumlusu, fiyatı 7 liraya dayandığı için otobüsüne mazot yerine, 10 numara madeni yağ atmak zorunda bırakılan şoför değil, iktidarın kendisidir... Ucuz diye sürücüler tarafından tercih edilen bu kalitesiz mazot-motorinin ‘parlama noktası’ denilen ve en az 55 derece olması gereken alevlenme noktası daha düşük olmakta, 20 ilâ 30 derece arasında olduğu durumlarda da yangınlara neden olmaktadır. Standartlara uygun motorin, yani mazot, normal olarak patlamaz yani yanmaz.”
Türkiye’de 2007 yılından bu yana gündeme gelen, büyük bir miktarı düşük viskoziteli baz yağ olan ve içine çeşitli maddeler konarak motorin yerine kullanılan hileli ürünlerin tüketimi yaygınlaştı. Bu yağın kullanımının artış göstermesi, doğal olarak sektör içindeki rekabete, sektöre ve çevreye zarar verdiği gerekçesiyle gündeme geldi. Maliye Bakanlığı, birçok yağın karışımından meydana gelen ve “10 numara yağ” olarak adlandırılan söz konusu ürünün ithalatını azaltmak için 2013 yılında özel tüketim vergisi getirmişti. Ama otobüs şirketleri 10 numara yağı gizlilik içinde kullanmaya devam ettiler. İstanbul Esenler Otogarı dâhil birçok noktada 10 numara yağ satışı sürdü. Vergi almaya geldiğinde düzenleme yapan ama kullanım konusunda işi gevşek bırakan hükümet, bir eliyle aldığını öbür eliyle vermiş oldu. Motorinden daha ucuz olduğu için sonuçlarını umursamayanlar bu yağı kullanmaya devam ediyor.
2014 yılının Temmuz ayında bir haftada, seyir halindeyken yanan iki otobüs, 10 numara yağı gündeme getirmişti. O dönem 10 numara yağ kullanımında ciddi bir artış olduğu belirtilmişti. Özel tüketim vergisi düzenlemesi ve “denetimlere” karşın otobüs yangınlarının “olağan şüphelisi” madeni yağların satışına halen devam edildiği ortaya çıktı. 2014 yılında yasak olmasına rağmen şehirlerarası yollar üzerinde özellikle de Sakarya ve İzmit karayolları üzerinde 50’den fazla noktada 10 numara yağ satışı yapılan yerler ve buralarda otobüslerin durup hortumla yağ aldığı görüntülenmişti. 2011 yılında yapılan bir araştırmaya göre Pamukova ilçesinde sadece bir günde 10 bin teneke 10 numara yağ satıldığı ortaya çıkmıştı.
“10 numara yağ” olarak tabir edilen solventle inceltilmiş mazot yağının başta ağır vasıta araçlar olmak üzere çeşitli makinelerde kullanılmasının tehlikeleri son olaylarla iyice ortaya çıktı. Ürünün içindeki solvent maddesi yanmayı ve parlamayı kolaylaştırıyor, aynı zamanda patlamayı da kaçınılmaz hale getirerek trafik kazalarında insan hayatını riske sokuyor. Uzmanların trafik kazalarındaki yangınların ana sorumlusunun bu yağ olduğunu belirtmelerine rağmen, başta şehirlerarası toplu taşımacılık yapan otobüsler olmak üzere çok sayıda ağır vasıtada mazota göre ucuz olmasından dolayı bu ürün tercih ediliyor. Türkiye’nin her bölgesinde özellikle kamyon ve otobüslerde ucuz olduğu için zararları umursanmadan bu yakıt kullanılıyor. Doğaya, çevreye, halk sağlığına ciddi zararlar verebilen bu yakıt, “katil yakıt” olarak adlandırılmayı fazlasıyla hak ediyor. Bu yakıtı kullananlar da göz göre göre facialara davetiye çıkarıyor, daha fazla para kazanmak için insan hayatını hiçe sayıyorlar.
Hepimizin hayatını riske atan böyle bir sorunu çözmek bu kadar zor mu? Denetimlerin daha sıkı yapılması, “10 numara yağı” kullananlara, satanlara; araçların sistemlerini bu yağa göre değiştirenlere, bu işi yapan atölyelere yönelik ciddi yaptırımların yapılması zor olmasa gerek. Ama insan yaşamının yerine kârı önceliğine alan kapitalist sistem, Türkiye gibi ülkelerde sorunları daha da katmerli hale getiriyor ne yazık ki! Düzene egemen olan vurgunculuk, kuralsızlık, yağma her yere daha fazla sirayet ediyor. Ve hükümetin her ne olursa olsun iktidarda kalma anlayışı sorunları daha da büyütüyor. Değirmeni olan döndürsün ki hükümete destek devam etsin. Bu uğurda kaç canın yitip gittiği çok da önemli değil! Ama giden canlar biz işçi ve emekçilerin canı! Biz sessiz kaldıkça da hayatımızı tehdit eden sorunlar giderek büyüyor. Sorunlarımızdan kurtulmamızın tek bir yolu var, işçi sınıfı olduğumuzun farkına varmak, bizi yok sayanlara karşı birlik olmak, mücadele etmek! Başka yolu yok!
link: Tuzla’dan bir kadın işçi, Otobüsler Neden Yanıyor?, 28 Ağustos 2019, https://marksist.net/node/6731
Yaşanacak Başka Bir Dünya Yok!