Orta Çağ Avrupa’sındaki kiliseler halkı daha fazla sömürebilmek ve yoksul halk üzerinde daha fazla dini otorite kurmak için ilginç bir yöntem bulmuşlardı. Kilise insanların işledikleri günahları günahın büyüklüğüne göre belli miktarda para karşılığında affediyor ve “cennetten” arsa dağıtıyordu. Böylece kişiler hem “cenneti” garantiliyor hem de “orada” arsa sahibi oluyorlardı. Bu alışverişin sonunda verilen berat belgesine ise Endüljans belgesi deniliyordu. Bu belgeyi alabilenler toplum içinde bir statüye kavuşmuş oluyordu bu karanlık dönemde.
Yaşadığımız yüzyılda kapitalizm tüm dünyada tarihsel bir kriz içinde ve bu tarihsel kriz beraberinde çürümeyi getiriyor. Toplumsal eşitsizliklerin artması, savaşlar, ekonomik ve siyasal krizlerin derinleşmesiyle mevcut baskıcı totaliter rejimler iktidarda kalabilmek, sömürüyü daha da derinleştirmek için kitleler üzerinde her türlü yalan ve manipülasyona başvuruyor. Türkiye’de malûm, yerel seçimler nedeniyle bunun dozu daha da arttı. Hükümet, yerel seçimi kazanmak için “zafere giden her yol mubahtır” diyen bir kafayla hareket ederek, muhalefete akla ziyan suçlamalar yöneltti. Seçim çalışmalarındaki bazı söylemler ise adeta Orta Çağ dönemindeki kilisenin “cennet” vaatlerini anımsatıyordu. Eski Milli Eğitim Bakanı ve şimdi Sivas milletvekili olan İsmet Yılmaz, Sivas’ta seçim çalışması yaparken acemi bir “papaz” gibi şöyle bir konuşma yaptı: “Allahütealâ sizden emaneti ehline vermenizi emrediyor... Allah size bir emanet veriyorsa, bunun hesabını soracak demektir. Bunun hesabı nerede olacak? Ahrette olacak. Yarın inşallah mahşerde Allah’ın karşısına çıktığınız zaman, Allah o emaneti bize verdiğinizden dolayı size inşallah hiçbir hesap sormayacak. Hilmi Bilgin’e desteğinizi bekliyorum. Hilmi Bilgin’e vereceğiniz destek, ruzi mahşerde (kıyamet günü) beraat (kurtuluş) belgeniz olacak.”
Buna benzer birçok söylem AKP temsilcileri ve hükümet destekçisi olan cemaat önderleri tarafından zaman zaman, özellikle seçim dönemlerinde dillendiriliyor. Mesela AKP Urfa milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar, bir seçim bürosu açılışında şöyle demişti: “Vicdan rahatlığıyla size diyorum ki, yarın inşallah mahşerde Allah’ın karşısına çıktığınız zaman, Allah o emaneti bize verdiğinizden dolayı, size inşallah hiçbir hesap sormayacak.”
Hırsızlığı meşru duruma getirmeye çalışan Mersin Çamlıyayla AKP İlçe Başkanı Mehmet Ali Yetiş’in ilçe binasındaki seçim propaganda konuşması ise şöyle: “Vatan hainlerinin yanında yer almaktansa, hırsız bizim hırsızımız, biz yanında yer alırız. Yarın burayı Allah korusun kaybetme durumunda, bunun hesabını veremeyiz.” Bu söylemler muhalefet partileri tarafından dillendirilmiş olsaydı yandaş medya onları günlerce linç edebilirdi. Ama yandaş medya yandaşlığını yaptığı için bu ahlâksızlığı hiç görmedi bile.
Kapitalizmin çürüdüğü, tarihsel krizinin derinleştiği dönemlerden geçiyoruz. Tarih tekerrür etmez ama bugün kapitalizmin tarihsel krizi insanın aklına Orta Çağ karanlığını getiriyor. Yaşadığımız yüzyılda burjuvazi topluma adeta karanlık çağın cehennemini yaşatırken, onu iktidardan alaşağı edecek olan işçi sınıfı da güç biriktirmeye devam ediyor. Biz mücadeleci işçiler de işçi sınıfının geçmiş deneyimlerinden faydalanarak, bu güce güç katarak örgütlenmeye devam ediyoruz. Kapitalizmin bu çürüme çağında gerek zihinsel yönden gerek ahlâk yönünden sağlam kalmanın tek yolu örgütlü mücadelenin saflarında yer almaktır. Kapitalizmin kökünü ancak örgütlü işçi sınıfı kazıyabilir.
link: Sefaköy’den bir işçi, Kapitalizmin “Orta Çağ” Karanlığını Yaşıyoruz!, 2 Nisan 2019, https://marksist.net/node/6633
Mehveş
Gerçekleri Görmek Gerek