Final maçında Hırvatistan’ı 4-2 mağlup eden Fransa’nın şampiyonluğu kazanmasıyla 2018 Dünya Kupası sona erdi. Rusya’nın ev sahipliği yaptığı Dünya Kupası, 14 Hazirandan 15 Temmuza 32 ülke takımının karşılaşmasına sahne oldu. 2. Dünya Savaşı yılları dışında 1930 ile 2018 yılları arasında 21 kez düzenlenen Dünya Kupasında Brezilya 5, İtalya ve Almanya 4, Arjantin ve Uruguay 2, İngiltere ve İspanya 1 kez kupayı kazanırken Fransa ikinci kez şampiyonluğu kucakladı. Tüm gözlerin üzerlerinde olduğu Brezilyalı Neymar, Arjantinli Messi, Portekizli Ronaldo’nun oynadığı takımların erken turlarda turnuvaya veda etmesi, 2014 şampiyonu Almanya’nın grup aşamasında elenmesi, Fransız Milli Takımının yıldızı parlayan oyuncusu Mbappé’nin efsane futbolcu Pele’nin halefi olarak gösterilmesi en çok konuşulanlar arasında oldu.
Dünya futbol endüstrisinin en görkemli şovu haline gelen ve hiçbir masraftan kaçınmaksızın düzenlenen Dünya Kupası, bu yıl da ekran başına kilitlenen yüz milyonlarca futbolsever için büyük bir heyecan kaynağı oldu. Milli takımı listede yer alan ülke vatandaşları için ise aynı zamanda milli duyguların okşandığı bir meydan okuma aracına döndü. Futbol müsabakasının adeta futbol savaşlarına döndüğü Dünya Kupası gibi organizasyonlar, futbol taraftarlarını da adeta savaş taraftarlarına döndürüyor. Fakat savaşların kaybedeni nasıl ki savaşa alkış tutan emekçiler oluyorsa, dev harcamaların yapıldığı Dünya Kupasının kaybedeni de taraftar olsun olmasın yapılan masraflar ceplerinden çıkan emekçi kitleler oluyor. 2010 Dünya Kupasına ev sahipliği yapan Güney Afrika’da yeni stadyumların inşa edilmesi, ulaşım ve iletişim altyapısı için yaklaşık 4 milyar dolar harcanmıştı. Her 4 yılda bir düzenlenen Dünya Kupasının “ekonomiye can katmak” amacıyla kendi ülkelerinde yapılması için yarışa giren devletler, her seferinde bu rakamın üstüne çıkarak yeni rekorlara imza atıyorlar. 2014’te Brezilya’da 11 milyar dolarlık harcama yapılırken bu yıl Rusya’da düzenlenen Dünya Kupası 14 milyar doları aştığı tahmin edilen maliyetle dünyanın en pahalı Dünya Kupası unvanını elde etmeye hak kazandı! Ancak turnuvanın ardından emekçilerin aklında kalan bu rakamlar değil ekranlara yansıyan renkli görüntüler, göz kamaştırıcı gösteriler, maçları protokolden izleyen liderlerin “şirin” görüntüleri eşliğinde kameralara verdikleri “barış ve kardeşlik” pozları oldu. Fakat emekçilerin payına düşen yoksulluk arttıkça şimdilik hafızalarda silik duran bu rakamlar daha görünür olmaya başlayacaktır.
Kupayı alan Fransız Milli Takımının “çok kültürlü ve renkli” bileşimi ise dikkat çeken başka bir detay oldu. Diğer göç alan Avrupa ülkelerinin milli takımlarındaki benzer tablo, milli takımların “ulus” takım olmaktan çıkıp dünya göç haritasına uygun şekillendiğini gösteriyor. Fransız Milli Takımındaki göçmenlerin oranı %78 iken bunun ezici çoğunluğunu Afrika kökenli oyuncular oluşturuyor. Avrupa devletlerinin göçmen düşmanlığı yayan politikaları ve Avrupa’daki göçmen karşıtı atmosfer ile Avrupa milli takımlarındaki göçmen futbolcu yoğunluğu arasındaki tezatlık kafalarda soru işareti bırakıyor.
Avrupa milli takımlarını sahada göçmen oyuncular sırtlayıp kupayı kaldırırken, kupanın altında ezilen göçmen işçiler oluyor. Dünya Kupasının şaşaalı görüntüleri ardında bu büyük organizasyona yetiştirilen stadyum ve tesis inşaatlarında çoğunluğu göçmenlerden oluşan işçilerin kanı akıyor. Uluslararası İnşaat İşçileri Sendikası ve Rusya İnşaat İşçileri Sendikasının açıklamasına göre Rusya’daki Dünya Kupası inşaatlarında 21 işçi öldü, çok daha fazlası ise yaralandı! Ölümcül soğuklarda çalışan taşeron ve göçmen işçilerin düzenli ücret almadan, hiçbir denetim yapılmadan çalıştırıldığı, yoğun hak ihlallerinin yaşandığı belirtiliyor.
Katar’da yapılacak 2022 Dünya Kupası için hızlandırılmış inşaatlarda ise şimdiden bini aşkın işçinin öldüğü rapor edilmiş durumda. Yine Katar’da stadyum inşaatlarında çalıştırılan işçilerin çoğunluğunu göçmen işçiler oluşturuyor. Kelimenin tam anlamıyla kölelik sistemi olan “Kafala” sistemi ile özellikle inşaat sektöründeki işçiler ve yine özellikle göçmen işçiler kötü çalışma koşullarında uzun saatler boyunca ücret alamadan çalıştırılıyor. Dünya Kupası hazırlıkları için Bangladeş’ten, Nepal’den getirilen işçilerin stadyumların inşası bitene kadar çalışması zorunlu kılınıyor. Pasaportuna el konulan işçi, onu ülkeye getiren şirketin insafına bırakılıyor ve o şirketten başka bir işletmede çalışamıyor. Tablo korkunç! Farklı milletlerden binlerce işçinin kanıyla sulanan inşaatlar, görkemli yapılara, ihtişamlı stadyumlara, göz alan tesislere dönüşüyor. Beri yandan hedef tahtasına oturtulan göçmen işçiler ABD’sinden Avrupa’sına, Türkiye’sinden Rusya’sına işsizliğin, düşük ücretlerin, artan kiraların müsebbibi, ışıltılı şehirlerin sokaklarını kirleten veba olarak görülüyor. Futbol, “kolektif mücadelenin ve bireysel yaratıcılığın bütünleştiği keyif verici bir oyun” olarak tanımlanıyor fakat bu tanımdan kapitalizm eliyle uzaklaşalı çok oldu. Bir endüstri olarak futbol, kapitalizmin diğer araçları gibi sermaye sahiplerini zenginleştirirken işçi ve emekçileri yoksullaştırıyor, yoksullaştırırken düşmanlaştırıyor, düşmanlaştırırken sınıf kardeşlerinin ölümüne “izleyici” kalmasına sebep oluyor. Malûm, futbol sadece futbol değildir!
Savaşlarla, krizlerle, yıkımlarla dünyamız topun ağzına gittikçe yaklaşıyor. Bugün futbol gibi araçların etkisine kapılıp gözleri bağlanan işçi sınıfı, ancak gözbağını açıp gerçekleri gördüğünde dünyayı topun ağzından kurtaracaktır!
link: İstanbul’dan bir kadın işçi, Kupanın İçinde Bir Top, Topun Ağzında Bir Dünya, 20 Temmuz 2018, https://marksist.net/node/6445
Kapitalizmin Tarihsel Kriz Sahnesinde Büyüyen Göç Dalgası
Kadın Cinayetlerinin Suç Ortağı: Burjuva Medya