Türkiye, 24 Haziranda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararı doğrultusunda seçime giderken, işçi sınıfının en temel sorunlarından biri olan işsizlik, ağır siyasi tablonun gölgesinde tırmanmaya devam ediyor. Seçim mitinglerinde en çok kullanılan sloganlardan biri de “Büyüyen Türkiye”. Her fırsatta meydanlarda Türkiye’nin istikrarla ve güvenle büyüdüğünü övünerek dile getiren hükümet sözcüleri, istihdamın arttığını, işsizliğin azaldığını ilan ediyorlar. Ne var ki, sermayenin büyümesi ile karakterize olan ekonomik büyümenin işçi sınıfına yansıması tırmanan işsizlik, artan yoksulluk ve yaşam koşullarının daha da ağırlaşması oluyor. Dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında olan Türkiye’de işsizlik kangrenleşen bir sorun olarak tırmanışını sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla 2017 Şubatında “Çalışmak isteyene işte fırsat, tarihin en büyük istihdam seferberliği” sloganıyla bir kampanya başlatılmıştı. 2 milyondan fazla istihdam yaratmanın hedeflendiği bu kampanyada, kamu kaynaklarından patronlara büyük teşvikler sağlandı. Yatırımların önü açılarak işsizliğin azalacağı vaat edildi. Gelinen noktada, son bir yılda 1 milyon 108 bin kişilik istihdam artışı sağlandığı açıklandı. Elbette bu istihdamda, İşsizlik Fonunun patronlara peşkeş çekilmesi, işe alınan işçilerin vergi ve primlerinin devlet tarafından karşılanması gibi teşviklerin rolü büyük. Ama bütün bunlara rağmen, 2017’de %10,2 oranında açıklanan işsizlik oranı, istihdam seferberliğinin birinci yılında, 2018 Şubatında %10,6 oldu. Yani işsizlik azalmanın aksine artmış durumda.
Oysa hükümete göre, istihdam seferberliği gayet başarılı bir şekilde yürütülüyor ve her şey yolunda gidiyor. Bunu doğrularcasına, 24 Haziran seçimlerine sayılı günler kala, 18 Haziranda, TÜİK 2018 Mart ayına ilişkin işsizlik oranlarını açıkladı. Ne hikmettir ki, bir yıl boyunca sürdürülen seferberliğe ve açıklanan büyüme oranlarına rağmen azaltılamayan işsizlik oranı %10,1 seviyesinde gerçekleşerek gerileme kaydetti! İşsiz sayısının 3 milyon 210 bin olarak açıklanmasıyla medyada olumlu içerikli haberler yazılıp çizilmeye başlandı. İşsizliğin azaldığı, ekonomide şahlanmanın sürdürüldüğü ifade edildi. İstikrarın sürmesi, yatırımların önünün açılması, böylelikle işsizliğin azalması için emekçi kitlelerden bir kez daha destek istendi. Oysa güvencesiz, kısmi süreli, geçici ve düşük ücretli olmasına rağmen iş başvurularındaki yoğun ilgi, sorunun vahametini gözler önüne seriyor. Açıklanan büyüme oranları ve istihdam seferberliğinin işsizliğe çare olmadığı çok açık bir gerçek.
TÜİK tarafından açıklanan işsizlik oranları, dar kapsamlı (standart) olarak ele alınıyor ve gerçek durumu yansıtmaktan oldukça uzaklar. DİSK Araştırma Dairesi (DİSK-AR) tarafından, TÜİK’in 18 Haziranda açıkladığı Mart 2018 işgücü verileri değerlendirildi. DİSK-AR’ın Haziran raporundaki işsizlik ve istihdam değerlendirmelerinde, geniş tanımlı işsiz sayısının 6 milyon 18 bin, geniş tanımlı işsizlik oranının ise %17,7 olduğu belirtildi. Ne eğitimde ne istihdamda olan ve “boşta gezen” olarak tanımlanan genç sayısının %21,8 oranıyla 2,5 milyonu aştığı ifade edildi. Bu oranla Türkiye, OECD ülkeleri içinde birinci sırada yer alıyor. Genç nüfusta işsizlik oranı ise %20’ye ulaşmış durumda. İstihdamdaki “artışın” büyük oranda stajyer, çırak ve kursiyerlere dayandığı, zorunlu sigortalı çalışan sayısının ise düştüğü yapılan değerlendirmelerin sonuçlarından bir tanesi. Yani tüm istihdam teşviklerine rağmen, AKP iktidarı döneminde işsizlik oranları çift hanelerde seyretmeye ve işsizlik tırmanmaya devam ediyor.
Son günlerde, özellikle Anadolu kentlerinden basına yansıyan haberler bu gerçekliğe ilişkin durumu ortaya koyuyor. İşçi alımı ilanlarına yapılan başvuru sayıları işsizlik rakamlarının ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Haberlerden ilki, Türkiye Varlık Fonuna devredilen PTT’nin personel alımı duyurusunu içeriyor. Avukat, mimar, mühendis, tekniker, gişe, büro görevlisi ve postacı pozisyonlarında 5 bin personel alacağını duyuran PTT, KPSS şartı aramadığını, kendi sınavını yapmayı tercih ettiğini açıklamıştı. PTT’ye başvurular 14 Mayısta başladı. 5 bin kadronun yaklaşık bin kişilik kapasitesi kurumda çalışan taşeronlara ayrıldı. PTT’nin alacağı 5 bin personel için 18 Mayıs akşamı itibarıyla 110 bin 700 başvuru yapıldı. Adaylardan kişi başı 60 lira alınarak 6 milyon 642 bin lira “gelir” elde edildi. Bir başka haber ise Kilis’teki kısa süreli işçi alımı ilanını ele alıyor. Kilis’te, “toplum yararına program” kapsamında 3 bin 250 kişinin 6 ay süreyle istihdam edileceği işe 9 bin 700 kişi başvurdu. Bunun üzerine işe alınacak kişilerin noter huzurunda kura çekimiyle belirlenmesine başlandı. İktidarın istihdam seferberliği sloganıyla başlattığı kampanyanın pankartı altında oluşan uzun kuyruklar ise gerçekliği özetler nitelikte.
Açık ki, iktidar teşviklerle patronların sermayelerini katlamalı bir şekilde büyütmesini sağlıyor. Tüm zenginliği üreten işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları ise gittikçe kötüleşiyor. İşçilerin istihdam ve refah vaatlerinden payına dizginsiz sömürü, güvencesiz çalışma, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, artan iş kazaları ve meslek hastalıkları düşüyor. Sendikal hakların gasp edildiği, grevlerin yasaklandığı, taşeron işçi sayısının katlanarak arttığı çalışma hayatında, artan işsizlik işçiler üzerinde büyük bir baskı aygıtına dönüşüyor. İşgücünden başka bir şeye sahip olmayan işçiler iş bulamadıklarında ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Çünkü işsiz kalmak işçiler için çıkışsızlık, açlık ve yıkım demektir. Üstelik bu sorun, tek başına işsiz işçilerin sorunu da değildir. İşsizlik patronların çalışan işçiler üzerinde şaklattıkları bir kırbaçtır. Yedek işgücü ordusu, çalışan işçileri ses çıkaramaz hale getirerek işsizlik korkusunun esiri haline getirir. Bu nedenle, örgütlenmenin, hak aramanın, mücadele etmenin ve sınıf dayanışmasının önüne büyük bir engel olarak dikilen işsizlik sorunu, çalışan ve işsiz olmak üzere tüm işçilerin ortak mücadele vermesi gereken bir sorundur.
Teknolojik gelişmeler göz önüne alındığında, ücretler düşürülmeden iş saatlerinin kısaltılması, vardiya sayılarının arttırılması, fazla mesailerin kaldırılması ile daha fazla istihdam sağlanabilir. İşsizliği ortadan kaldırmak olanaklı kılınabilir. Ancak teknolojiyi elinde tutan ve kendi sınıflarının çıkarı temelinde kullanan kapitalistler için bu durum kârlı bir olanak değildir. Sermayenin en has temsilcilerinden olan AKP iktidarının da önceliği, patronların kârlarını daha fazla arttırmasına imkân sağlamak ve çalışma hayatını patronlar için dikensiz gül bahçesine dönüştürmektir. Zaten AKP’nin 16 yıllık iktidarı boyunca işçi sınıfının haklarına yönelik yaptıklarına bakıldığında sonuç ortadadır. Milyonlar aç, milyonlar işsiz, milyonlar açlık ve sefalet koşullarında yaşam çabası veriyor. Bu da toplumda alttan alta öfke biriktiriyor. Öfkenin farkında olan iktidar, öfkeyi dizginlemek için daha fazla istihdam, refah ve zenginlik vaadiyle ortaya atılıyor. Ancak iktidarın vaatlerinin değil, karanlığın içinde mayalanan öfkenin rehber edinilmesi elzemdir. Vakit, işsizliğe, açlığa, sefalete, yok sayılmaya karşı ayağa kalkma, tüm iktidar iplerini elinde tutanlardan hesap sorma vaktidir.
link: Ceyhan Duru, Ağır Siyasi Tablonun Gölgesinde Tırmanan İşsizlik, 23 Haziran 2018, https://marksist.net/node/6424
“Ben Zaten Elli Liralık Alıyorum”
Bağıra Bağıra Gelen Kriz