“Ben zaten 50 liralık alıyorum” dedi bir arkadaş benzin istasyonunda. Akaryakıt zam şampiyonu olduğundan bu yana, AKP’yi ve Erdoğan’ı desteklemiş olan insanlardan bazıları böyle diyorlar. Sanki 50 liralık yakıt alan insanların arabalarının deposuna giren yakıt azalmıyormuş gibi davranıyorlar. Oysa zamlar alıp başını gitmiş durumda. Akaryakıt ve petrol ürünlerine gelen zam her şeye yansıyor ve kısa zamanda ürünlerin de fiyatları artıyor. Hepimizin yol masrafları artıyor. Ama maaşlarımız yerinde saymaya devam ediyor. Örneğin 2016 yılı Ocak ayında benzin fiyatları 4,28’den, 2017 yılı Ocak ayında 5,20 liraya yükseldi ve bu yılın Ocak ayında ise 5,55’e ulaştı. Aynı dönemde motorindeki (mazot) artış ise daha yüksekti. 1 Ocak 2016’da 3,47 lira olan mazot, 1 Ocak 2017’de 4,55, 1 Ocak 2018’de ise 5,04 lira oldu. Şimdi ise 5,70 TL civarında. 2016 yılında aldığımız 50 liralık mazot 14,5 litre iken şimdi ise bu miktar sadece 8,8 litredir. Yani 50 liraya alacağımız yakıt miktarında iki yılda %40 oranında azalma var.
Bu yılın Ocak ayında açıklanan enflasyon oranı %11,92. Pazara, markete, benzin istasyonuna, ulaşıma yani temel ihtiyaç giderlerimize yansıyan enflasyon oranı ile resmi olarak açıklanan enflasyon oranı arasında dağlar kadar fark var. Çünkü enflasyonu bizim gerçek ihtiyaç ürünlerimizi baz alarak hesaplamadıkları için resmi rakamlar gerçek enflasyon oranından daha düşük çıkıyor.
2012’de açıklanan %6,16’lık enflasyon bile çok iken, bu oran 2018’in başında neredeyse iki katına çıkmış durumdaydı. Şimdi ise açıklanan enflasyon 12,15’tir. Oysa hissettiğimiz enflasyon çok daha yüksektir. Gerçek enflasyon oranını, temel gıdamız ekmekten tutun da marketlerde en kötüsünü 10 liranın altında bulamadığımız beyaz peynire kadar, baktığımız her yerde görüyoruz. Patronların en has temsilcisi olan AKP hükümetinin açıkladığı enflasyon, işsizlik, açlık, yoksulluk rakamları elbette gerçekten uzak rakamlardır. Aslında gözümüzün içine baka baka rakamlarla oynayarak yalan söylemeye devam ediyorlar. 16 yıldır iliğine kadar sömürdükleri emekçilere hiçbir şey veremeyecekleri halde “Büyük Türkiye” gibi yalanlarla gelecekteki refah hayaliyle işçileri, emekçileri kendilerine oy vermeye ikna etmeye çalışıyorlar. Türk-İş’in yayınladığı verilere göre açlık sınırı 1686 lira iken, asgari ücretin 1603 lira olması da bu yalanların en büyük kanıtlarından biridir.
Ancak bugün gelindiği noktada AKP hükümeti de artık Türkiye’nin içine düştüğü durumu büyük oranda gizleyemez hale gelmiştir. Doların karşısında Türk Lirası gün geçtikçe değer kaybetmeye devam ediyor. Ocak ayında 3,70 civarında seyreden dolar bugün 4,70 lirayı aşmış ve 1603 lira olan asgari ücretin değeri sadece son 6 ay içerisinde %30-35 oranında azalmıştır. Yani alım gücümüz %30-35 azalmıştır.
Tüm bu tablonun son 16 yıldaki mimarı olan AKP hükümeti, bütün bu duruma rağmen halen “Büyük Türkiye”, “İstikrarın Devamı İçin…”, “Vakit Türkiye Vakti” gibi söylemlerle seçime gidiyor. Ancak aslında görünen köy kılavuz istemiyor. Bazı işçi arkadaşlarımız, bugün içinde bulunduğumuz ekonomik çöküşün mimarı olan AKP hükümeti için, “kendi batırdıklarını kendileri düzeltsinler” diyor. Ne var ki, AKP hükümetinin ve özellikle Erdoğan’ın derdi ekonomiyi emekçilerin sorunlarını çözecek şekilde düzeltmek değil, tek adam rejimini tüm yasal dayanaklarıyla birlikte hayata geçirmektir. Bugün içinde bulunduğumuz süreçte kendisine muhalif tüm sesleri susturma çabası da aslında önümüzdeki dönemde tek adam rejiminin tam olarak yerleşmesi halinde olacakların birer göstergesidir.
24 Haziran seçimleri Erdoğan rejimine hayır deme fırsatlarımızdan biridir. Tüm emekçiler olarak mücadele bayrağını yükseltmeliyiz. Tüm bu olumsuzluklara rağmen biz emekçilerin mücadelesinin karşısında hiçbir zorluğun duramayacağını unutmamalıyız.
link: Tuzla’dan bir MT okuru , “Ben Zaten Elli Liralık Alıyorum”, 22 Haziran 2018, https://marksist.net/node/6423
Deneme Tahtasına Çevrilen Eğitim Sistemi
Ağır Siyasi Tablonun Gölgesinde Tırmanan İşsizlik