Yeni eğitim öğretim yılı, eğitim alanındaki katmerli sorunlara, on binlerce öğretmenin açığa alınması, ihraç edilmesi, binlerce öğrencinin öğretmensiz, okulsuz kalması, nitelikli okulların imam hatiplere dönüştürülme çabası eklenerek başladı. 2002’den bu yana AKP’nin devraldığı eğitim politikalarındaki sorunlar şiddetlenerek büyümeye devam ediyor. Yapboz tahtasına dönen eğitim sistemi, sermayenin daha fazla kâr, daha ucuz işgücü ihtiyacına göre sürekli değiştirilerek işçi ve emekçi çocuklarının heba olmasına neden oluyor. “Eğitim” sorunları öyle bir hale gelmiş durumda ki, parası olan küçük bir azınlık nitelikli bir eğitim alırken, parası olmayan milyonlar eğitim alanında kendine düşen kırıntılardan yararlanmaya çalışıyor.
İşçi ve emekçi sınıfların çocuklarının yöneldiği devlet okullarında giderek daha niteliksiz hale gelen eğitim, sermayeye giderek daha fazla düşünemeyen, sorgulayamayan ucuz işgücü yetiştirirken, bir yandan da bu kadarcık “eğitime” bile ulaşamayan milyonlarca çocuğu geçim derdine düşürüyor. Milyonlarca çocuk, yoksulluk nedeniyle ya hiç okula gidemiyor ya da ailesinin geçimine katkıda bulunmak için okulu bırakmak zorunda kalıyor. Eğitim alanındaki çözülemeyen sorunlar özellikle yoksul ailelerin kız çocuklarını eğitim hakkından mahrum kılıyor.
Eğitim-Sen’in 2015-2016 Yıl Sonu Raporu Türkiye’de ekonomik yetersizlikler nedeniyle okuyamayıp çalışmak zorunda olan milyonlarca çocuk gerçeğini ortaya koyuyor. Rapora göre yarısı tarım sektöründe çalışmak zorunda olan 1 milyona yakın çocuk işçi var. 2015 yılında 8-24 yaş arasındaki 9 milyon öğrencinin yaklaşık 3,2 milyonu okulu terk etmek zorunda kaldı.
DİSK-AR’ın hazırladığı Türkiye’de Çocuk İşçiliği Gerçeği 2015 Raporu, 6-17 yaş grubundaki çocukların %58,7’sinin okula gidemediğini ortaya koyuyor. Hem okuyup hem de aile bütçesine katkı için çalışmak zorunda olan çocukların oranı %24. Eğitim hakkından mahrum kalıp yaşam kavgasına atılan bu çocuklar uzun saatler çalıştırılarak, fiziksel şiddete ve istismara maruz kalarak, tehlikeli işlerde, ciddi iş kazası riski altında çalışmak zorunda kalarak eğitim olanağından mahrum kalıyorlar. Son 3,5 yılda iş cinayetlerinde 196 çocuk işçi can verdi. Bunların en küçüğü 6 yaşındaydı!
Gelir düzeyi yüksek ailelerin çocukları, özel okullarda, kolejlerde, seçkin liselerde kümelenirken, yoksul ailelerin çocukları meslek liselerinde yoğunlaşıyor. Yapılan çeşitli araştırmalar yoksul ailelerden gelen çocukların performans ve kalitesi düşük okullara girebildiklerini teyit ediyor. Eşitsizlik hayatın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da derin bir şekilde kendini hissettiriyor. Yoksul çocukları eğitim alanında kendilerine ayrılan kulvarda bile ilerlemekte çeşitli zorluklar yaşıyor. Büyük olanaksızlıklar içinde çok sınırlı sayıda yoksul çocuk yüksek öğrenimi bitirebiliyor. Üstelik gelir düzeyi düşük ailelerin çocuklarının mezun olduğu üniversiteler çoğunlukla “her ile bir üniversite” mantığıyla açılan eğitim kalitesi düşük üniversiteler. Okul öncesi eğitimden başlayarak bölgesel farklılıklar, okulların ekonomik ve teknolojik alt yapılarının durumu, öğretmenlerin niteliği, ailelerin bütçesinin durumu eğitimin niteliğini belirliyor. Okullardaki derslik sayısının azlığı, sınıflardaki öğrenci mevcudunun kalabalıklığı, güvencesiz çalıştırılan öğretmenler, derslerde teknolojinin yetersiz kullanımı yoksul öğrencilerin eğitimdeki başarısızlığını pekiştiriyor. Avrupa’nın 7. büyük ekonomisi olan Türkiye’de, okulların %31,4’ünde öğrenciler hâlâ birleştirilmiş sınıflarda eğitim görüyor. Bu sadece Kürt illerine veya küçük kentlere özgü bir durum değil; Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde bile yaşanıyor.
Çocuklara, iyi bir eğitimin kendilerine ücreti dolgun iyi bir işi ve iyi bir geleceği garanti edeceği hayalleri pompalanırken, gerçeklerle çok küçük yaşlarda tanışan yoksul çocuklar eğitimin sağlayacağı hayaller balonunu o yaşlarda patlatıp ucuz işgücü ordusunun arkasına yedekleniyor. Son yıllarda bu orduya Suriyeli çocuklar da eklenmiş durumda. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu’nun (UNICEF) Kasım 2015 raporuna göre Türkiye’de 746 bin Suriyeli çocuk okul yaşında ve bunların sadece %40’ı okula gidebiliyor. 250 bin Suriyelinin kaçak çalıştığı Türkiye’de çocuklar da ucuz işgücü olarak sömürülüyor. Okula gidemeyen Suriyeli çocuklar insanlık dışı koşullarda kayıt dışı çalıştırılıyor.
Zenginlerle yoksullar arasındaki gelir uçurumu ve eşitsizlik, yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim koşullarında da çıplak bir şekilde ortaya çıkıyor. Nitelikli okullar, sınavlarda yüksek puanlar almayı gerektiriyor. Zengin ailelerin çocuklarını ya yüksek puanlarla girebilecekleri okullar veya yüksek maliyetli özel okullar beklerken, yoksul ailelerin çocuklarını zor belâ alabildikleri düşük puanlarla meslek liseleri, imam-hatip liseleri ya da açık liseler bekliyor. Üstelik bu okullarda bile güçlükle sınıflarını geçebiliyorlar. Milli Eğitim Bakanlığının 2014-2015 istatistiklerinde açık liselerde toplam 1.253.624 öğrenci olduğu belirtiliyor. Örgün eğitimin çok daha gerisindeki eğitim düzeyiyle açık liseler sermayeye vasıfsız ve çok ucuz işgücü sağlamaya devam ediyor.
Herkes için nitelikli ve parasız bir kamusal eğitimin olmadığı şartlarda iyi bir eğitim almanın esas ölçüsü de ailelerin yapabildiği harcamalar oluyor. Eğitim hakkından giderek daha fazla mahrum kalan milyonlarca yoksul ailenin eğitime ayırdıkları pay zorunlu olarak son derece düşük. TÜİK’in Hane Halkı Tüketim Harcaması araştırması da, en zengin ve en yoksul kesimlerin harcamaları içinde eğitime harcanan kısımda büyük bir uçurum olduğunu ortaya koyuyor. Bu araştırmaya göre, 2015 yılında Türkiye’deki 21 milyon 825 bin aile eğitime ayda ortalama 66 lira ayırmışlar! Aile başına düşen miktarın bu kadar düşük olmasının gerçek nedeni elbette milyonlarca yoksul emekçi ailesinin eğitime ayıracak bir bütçeye sahip olamamasıdır. Nitekim TÜİK araştırması, en zengin %20’lik dilimde yer alan 4 milyon 365 bin aile ile en yoksul %20’lik dilimde yer alan 4 milyon 365 bin ailenin eğitim harcamaları arasında 44 katlık bir uçurum olduğunu gösteriyor! TÜİK verilerine göre 2015 yılında yapılan 17,3 milyar liralık eğitim harcamalarının %69’nu %20’lik dilimdeki en zengin aileler yaparken, en yoksul aileler ise ayda ortalama 5 liralık eğitim harcamasıyla %1,6’da kalmış.
Gelir dilimi %10’a düşürüldüğünde ise aradaki uçurum çok daha fazla açılıyor. 2015 yılında %10’luk dilimdeki en zengin 2 milyon 182 bin aile eğitim için yaklaşık 9 milyar liralık, %10’luk dilimdeki en yoksul 2 milyon 182 bin aile ise 115 milyon liralık eğitim harcaması yapabilmiş. %10’luk dilimlerdeki zengin ve yoksul kesimin eğitim harcamaları dikkate alındığında, zenginlerle yoksullar arasındaki 78 katlık uçurum, iki sınıf arasındaki uçurumu da gözler önüne seriyor! En zengin kesimin eğitim harcamaları sadece en yoksula oranla korkunç bir farklılık göstermiyor, önceki yıllara oranla da bir fark gösteriyor. %10’luk dilimdeki en zengin kesimin eğitim harcamaları 2013’te %49,3 iken, 2014’te %49,7’ye yükselerek ve 2015’te %52’yi aşarak, yıldan yıla artış gösteren bir grafik izliyor. En yoksul kesimin eğitime harcadığı oran ise yıldan yıla azalmakta. Yoksulların gelirleri azaldıkça eğitim harcamaları zorunlu yaşamsal ihtiyaçların gerisine atılıyor. Çocuklar aile bütçesine katkıda bulunmak için küçücük yaşlarda atölyelere akın etmeye başlıyor ve kaçınılmaz olarak eğitim haklarından mahrum kalıyorlar.
AKP hükümeti sermayenin çıkarları doğrultusunda emekçi kitlelere acımasızca saldırırken eğitim alanında da sorunlar büyümüştür. Ancak eğitim sorunu sadece Türkiye’ye özgü bir sorun değildir. Eğitimdeki eşitsizlik sorunu temelde kapitalizmden, egemen sınıfın toplumun tepesine çöreklenip üretilen değerlerin devasa bir kısmına el koymasından, her şeyi üreten emekçi sınıflara ise sadece kırıntıların düşmesinden kaynaklanıyor. Kapitalist düzende egemen sınıf için önemli olan, ihtiyaç duyduğu kadar vasfa sahip işgücü yetiştirmektir; herkesin yetenekleri, ilgi alanları ve isteği doğrultusunda nitelikli bir eğitim alması değil. Burjuva hükümetler sermayeye peşkeş çekecekleri kaynaklara ve savaşa milyarlarca dolar ayırırken, emekçi çocuklarının eğitimi için ayırdıkları bir liranın bile hesabını yaparlar. O savaşlarda ölen, sakat kalan, yerinden yurdundan edilen milyonlar, onların okul yüzü göremeyen çocukları da egemenlerin umurunda değildir. Emperyalist savaşın tarumar ettiği ülkelerdeki eğitim gerçeği bile kapitalist sistemin çoktan yok edilmeyi hak ettiğini ortaya koyuyor. UNICEF verilerine göre, yoğun çatışmalar ve iç sorunların yaşandığı 10 ülkede 18 milyon çocuk ilköğretime gidemiyor. Bu ülkelerde her 5 çocuktan 2’si okula gidemiyor. Suriye’de okul çağında olup eğitim alamayan 2,1 milyon çocuk var. Ülkesi dışında yaşamaya sürüklenmiş 600 bin Suriyeli çocuk okula gidemiyor. Yürüyen emperyalist paylaşım savaşının etkisi altındaki bölgelerde mülteci ve sığınmacı durumuna düşüp, yaşam koşulları sınırlanmış 28 milyon çocuk eğitim hakkından da mahrum kalmış durumda.
Sermaye sınıfı geniş işçi yığınlarına bugün hükmedebiliyor ve neyi ne kadar vereceğine o karar veriyor. Yaşamak için sürekli çalışmak zorunda olan işçiler, emekçiler, düşünmeye, öğrenmeye fırsat bulamaz haldeler. Sessiz ve örgütsüz kaldıkça bu koşullar geleceklerinin hatta yaşamlarının ellerinden alınacağı noktaya doğru gidiyor. Buna dur demenin, bu koşulları geriye döndürmenin yolu, birlik olup, örgütlenmekten ve tüm sorunları yaratan kapitalist sisteme karşı mücadele etmekten geçiyor! Başka yolu yok!
link: Aylin Dinç, Eğitimde de Eşitlik İçin Kapitalizme Karşı Mücadeleye, 28 Eylül 2016, https://marksist.net/node/5323
Başbakan’ın Mırıldanışı
OHAL Sürecinde İlginç Bayram Ziyareti