“Burjuvazi şimdiye kadar saygı duyulan ve saygılı bir korkuyla bakılan bütün mesleklerin kalelerini söküp attı. Doktoru, avukatı, rahibi, şairi, bilim adamını kendi ücretli emekçisi durumuna getirdi.”
Karl MARX
ÖSS sınavı yaklaşırken sınava girecek öğrencilere her tarafta meslek tanıtım yayınları dağıtılıyor. Paneller, üniversite gezileri ve sermaye gruplarınca kariyer günleri düzenleniyor: Amaç öğrencileri meslekler konusunda bilgilendirmek ve yönlendirmek! Kavramlar ve gerçekler sınıfsal özler taşır. Bu nedenle bu sınava hazırlanan işçi çocuklarına da meslekleri, gerçek içeriklerini ve çalışma koşullarını anlatmak zorunludur. Bu sisteme dair hayalleri yıkılacak olsa da gerçeği her işçi çocuğunun bilmesi ve gözlerinin açılması gerek.
Gençlerin en çok duyduğu şey: “Oku ve hayatını kurtar!” Kurtulan hayatlara dönüp bir bakalım: üniversite hazırlığı adı altında, kişilikleri pasifleşmiş, bedenleri hantallaşmış, kendine ve yaşama dair her şeyden üç yıl boyunca uzaklaşmış bu gençlerin her yanını bir vurdumduymazlık, tepkisizlik kaplamış. Coşkusuz, öfkesiz, bencil, rekabetçi...
Kitap okuyor musun?
- “Hayır, sınava hazırlanıyorum!”
çalışıyor musun?
- “Hayır, sınava hazırlanıyorum!”
Dünyada savaşlar oluyor, insanlar ölüyor, insanlar evsiz ve aç kalıyor, daha bu sabah kaç bebek öldü, Kürdistan’da köyler yandı, Filistin’de intifada oldu, Irak’a cellâtlar “demokrasi” götürdü, SEKA’da işçiler işten atıldı, baban yarın işsiz kalacak, bunlardan haberin var mı?
- “Hayır, sınava hazırlanıyorum!”
Her gün yeni hayaller pompalayan kapitalist düzende eğitimdeki eşitsizliğin ve paralı eğitimin üstünden atlayan ticari eğitim kurumları, işçi ailelerini ve onların yaşam koşullarını küçümseyerek “onlar gibi olmayın” der gençlere. Anne-babalar neden sömürüldüklerini, neden 12 saat çalıştıklarını ve neden tatil yapamadıklarını sorgulamadan “bizim gibi olmayın” derler çocuklarına. Herkes bir vebadan kaçar gibi işçi olmaktan korkup kaçıyor. Sanki kapitalist sitemde aksi mümkünmüş gibi?
Yaşamına, etrafına, topluma şöyle bir bakan herkes aslında karşılaştığı çalışanların çoğunluğunun birer işçi olduğunu çok sonra öğrenir ya da yanılsamalara kanmayı tercih eder. Bu yanılsamaların en okkalısı, sen avukatsın, öğretmensin, mühendissin, teknik elemansın, hemşiresin ama işçi değilsin üzerine kurgulanmıştır.
üniversite kariyer günlerinde, mezuniyeti yaklaşan öğrenciler büyük firmaların temsilcilerinin önünde alıcıya çıkarlar. Bunlar, geçmişte dişlerine bakılan köleleri anımsatırlar. Bir farkla ki, bugünün köleleri eğitimli ama bilinçsiz, gerçekten hayatlarının kurtulduğuna inanacak kadar saf, kendi sınıf kardeşleriyle kıyasıya rekabet eden fakat patron karşısında pazarlık gücü olmayan ücretli kölelerdir.
Biz biliyoruz ki kapitalist sistemde sınıflar birbiriyle uzlaşamaz ve işçiler tek başına pazarlığa oturduğunda daha baştan kaybetmiştir. örgütsüz işçi burjuvazinin parmağında oynatacağı bir oyuncaktır. Burjuvazi için hiç kimse vazgeçilmez değildir. Herkesin bir yedeği işsizler arasında hazır tutulur. Kapitalist için kimi zaman kalifiye eleman değerliyken, kimi zaman da makinenin bir uzantısı olan ucuz, vasıfsız bir işçi yeterlidir.
Meslekleri Tanıyalım
Medyasıyla, eğitim kurumlarıyla, sözde bilim kuruluşlarıyla tüm burjuva aygıt, dönem dönem bazı meslekleri öne çıkararak, bunları geleceğin mesleği ilan eder. Bu meslekleri edinenler toplum nezdinde itibar sahibi olacak, iş bulma sorunu yaşamayacak, el üstünde tutulacak, en önemlisi de paraya para demeyecektir vs. vs.! Oysa bu tümüyle gerçekliğin çarpıtılmasından ibaret bir kandırmacadan ibarettir. Burjuvazinin yukarıdaki nitelemelerle süslediği bir geleceğin mesleği yoktur. İşçi sınıfı ve onun çocukları için gelecek, işsizlik riskinin kırbacı altında çalışmaktan ibarettir.
Gelin günümüzün bazı gözde mesleklerine kapitalist ambalajlarından sıyrılmış halleriyle bakalım.
Endüstri Mühendisi: Para babası patronlarda para vardır ancak pek çoğu bilimsel gelişmelerden ve teknolojiden anlamaz. Bu nedenle özellikle mühendislik bilgisi olan işletmecilere ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden endüstri mühendisleri bütün mühendislik dallarının ortak derslerini görürler. Hangi bölümlere teknolojik yatırım yapılacağını, ne kadar elemanın istihdam edileceğini belirlerler ve bölümler arası koordinasyonu sağlarlar. Fakat bu iş fabrikalarda çalışan diğer mühendislere de yaptırılabildiği için, iş alanları kısıtlıdır. Görece yeni bir alan olmasına rağmen bu alanda da yığılmalar başlamıştır.
Uçak Mühendisleri: Ulaşım sektöründeki pahalılığı ve hâlâ uçak görmeyen, binmeyen milyonlarca insanı düşündüğümüzde, zaman tasarrufu için muazzam bir bölüm olarak görülüp merak uyandıran bu bölümde sivil yatırımlara, ambulans uçaklara dönük projeler geliştirilmesi gerekirken, bu bölümde okuyanlar askeri projelerde yer almak zorunda kalırlar. çok azı kendi mesleğiyle ilgili bir iş bulur. Dünyanın puanı alınarak girilebilen, yoğun bir çalışma ve çabayla bitirilen bu bölümden mezun olanları, kapıda işsizlik ya da düşük maaşlara talim edilen meslek dışı işler beklemektedir.
Doktorluk: İnsanı iyileştirme gücünü elinde bulundurduğundan, tıp bilimi her dönem saygı duyulan ve “kutsal” kabul edilen bir meslek olmuştur. Ancak ne yazık ki kapitalizmde sadece parası olanın gerektiği şekilde tedavi olma özgürlüğü vardır. Müşteri olarak bakılan hasta, sigortası yoksa, işsizse hastaneden içeriye giremediği gibi doktor için de uğraşılacak biri değildir. Hastayla doktor arasına pahalı tahliller, ameliyat ücretleri ve para kazanma hırsı girdikçe doktorlar hem kendilerine hem mesleklerine hem de insanlara yabancılaşmışlardır.
Bugün parası olanın çok iyi hazırlanıp kazanabildiği, altı yıl okuyabilme lüksünün olduğu bir branştır tıp. Tıp fakülteleri binlerce mezun vermesine karşın, devletin sağlık sistemini Allah’a terk etmesi nedeniyle binlerce doktor açığı halen devam etmektedir. Gerek özel gerekse devlet sektöründe ücretli olarak çalışan doktorlar, düşük ücretlerle ve son derece yoğun bir şekilde çalışılan işçilerdir. Bundan muaf olanlar, azınlıkta kalan özel muayenehane sahibi doktorlardır. Onlar da ruhlarını kaybetmiş durumdalar.
Hukuk: “Adalet mülkün temelidir”. Paran yoksa hakkını arayamaz ve ne kadar duyarlı olursan ol parası olmayanın ezilmesine karşı duramazsın. Hukukta iş alanı giderek banka hukukçuluğuna, iş hukukuna dönmüş durumdadır. Siyasal davalar beğenilmeyip, işçilerin tazminat davalarıyla ilgilenilmeyip, burjuva mahkemelerinde burjuvaların yani “şeytanın” avukatlığını yapar hale gelmişlerdir avukatlar. Her burjuvanın bir avukatı vardır. Aslında her burjuvanın işini takip eden uşakları vardır.
İşletmeci: Patronun parasının hesabını ve yatırım risk ve karlılığının planını yapar. Banka, işletme , borsa, küçük işletmeler gibi yerlerdeki patronların parasını piyasada değerlendirmeye çalışır. Bunu yapabilmek için de asgari ücrete yakın bir ücretle günde 10 saat çalışır. Yetmezmiş gibi eve iş götürmek sorunda da kalır. Binlerce mezun ve bir o kadar da işsiz vardır.
Rehberlik ve Psikoloji Danışmanlık Bölümü: Aslında öğrenciyi sistem sınırlarına çekerek ehlileştirmeye çalışan bir bölüm haline gelmiştir. Gençlik coşkusunu, asiliğini ve dünyayı değiştirme gücünü denetlemeye çalışarak öğrenciyi ortalama kişilik noktasında tutar. “öğretmenlerine karşı çıkma, kendini düşün, siyasetle ilgilenme!” Sistemle öğrenciyi uzlaştırmaya çalışarak bireyi pasifize etmeye dönük yönlendirici güç rolündedir. Bu bölümün mezunları okullarda, dershanelerde, sosyal kuruluşlarda çalışırlar.
Felsefe öğretmenliği: Felsefeye ilgisi olanların hayatı daha derin kavramak için girdiği ancak okurken ve çalışırken felsefi sorgulamalardan son derece uzak, bütünlüklü bakış açısından yoksun, ekonominin siyasetle, siyasetin toplumla bağını kurmaktan aciz kaldıkları bir bölüm. Akademik felsefe çevrelerinin büyük bir kesimine, bilimsel bir bakış açısının gereği olan materyalizm değil, tutuculuğun, bilim dışılığın felsefi ifadesi olan idealizm hakimdir.
Felsefe öğretmenlerinin iş bulma olanağı kısıtlıdır. öğretmen olmak için yıllarca çabalayıp günü geldiğinde emekli olanların büyük bir çoğunluğu ise, kafası karışık, ümitsiz, eylemsellikten uzak, teori ile pratiği beraber kavrayamayan hatta eylemi dışlayan pasif bir yığına dönüşür.
Aşçılık Bölümleri: Bu bölümlerde sağlıklı gıdaya dönük bilgilerin yanında zenginlere bir tabak yemeğin nasıl servis edileceği, nasıl bezeneceği, havyarlı mezelerin nasıl yapılacağı, dahası kuş sütünün eksik olmadığı masalardaki lüksün sunumu da öğretilir. Az malzemeyle 10 kişinin nasıl doyacağı ya da et alamayanların bu protein ihtiyacını nasıl karşılayacakları değil, bol malzemelerin zengin sofralara hangi renk ve görünümde sunulacağı önemlidir. Bu bölümden mezun olanlar, para babalarının kaldıkları otellerde ve tatil yerlerinde çalışırlar. Bütün gün sıcak buhara maruz kalırlar. Varis riski taşırlar. Yaptığı yemeklerin çok azını gündelik yaşamda aileleriyle birlikte yiyebilme özgürlüğüne sahiptirler. Ortalama 15 saat çalışırlar.
Bu sistemde hangi işi yaparsak yapalım işçiyiz. Bizler çalışmaktan korkmuyor ve işçi olmaktan utanmıyoruz. Ancak bilinçlerimiz yamulup sadece kendimizi kurtarmaya çalıştığımızda gitgide battığımızı görebilmeliyiz.
Kapitalist sistemde, işçiler geçimlerini zar zor sağlayacak birkaç kuruş uğruna saatlerce, yoğun bir iş temposuna gömülüp çalışırken, çocuklar anne-babalarını, çiftler birbirinin yüzünü göremeden yaşarken, patronlar sınıfı bizim ürettiklerimizle saltanat sürmektedir.
Evet, “tercih” aldatmacasıyla koşullandırıldığımız bu sistemde gerçekte tercih hakkımız yok. İşçi olmaktan başka seçeneğimiz yok. Yaşamda tek bir tercih hakkımız var, o da iktidarı elimize almak, üretimi kendimiz planlamak, kendi sınıfımız da dahil bütün sınıfları ortadan kaldırmak için mücadele edip etmemektir. Ya örgütleneceğiz ve bu sistemi dünya çapında yıkan devrimci kuşaklar olacağız ya da bencil, birbirinin sefaleti üzerine yaşamını kurmuş, insanlık dışı mahlûklar olarak çürüyüp gideceğiz.
şiarı “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar” olan ve açlığın, sefaletin olmadığı sınıfsız, sömürüsüz, yani komünist bir toplumda özgür üreticiler olarak çalışmak için mücadele etmekten başka şansımız yok!
link: MT okuru bir eğitim işçisi, Meslekleri Tanıyalım, 28 Mayıs 2005, https://marksist.net/node/407
3. Paylaşım Savaşı ve Sosyal Demokrasi
Nazım Hikmet: İşçi Sınıfına Sevdalı Bir Komünist Ozan