Son birkaç hafta içerisinde gerçekleşen “şüpheli” asker ölümleri, basının gündemine gelmiş bulunuyor. Burjuva basın asker ölümlerini TSK’nın servis ettiği biçimin dışına çıkmadan yansıtıyor. Savaş haricinde yaşamını yitiren askerlerin ölüm nedeni “eğitim zayiatı”, “intihar” vb. olarak gösterilerek gerçekler gizlenmek isteniyor. Ancak askerlerin şikâyetleri, ailelerin durumu kabul etmeyerek açtıkları davalar, ölen askerler üzerinde yapılan otopsiler hakikati ortaya çıkarıyor. Dünyanın “en büyük ve modern” ordularından biri olmakla övünen bu yıkıcı militarist aygıtın tam anlamıyla insan öğüten bir makine gibi çalıştığı gizlenemiyor.
2014 yılı içinde 50’ye yakın asker “şüpheli” bir şekilde öldü. Fakat bu sayı yalnızca buzdağının görünen yüzü. Bu sayıya, örtbas edilen cinayetleri de eklediğimizde, gerçek rakamın bunun çok daha üstünde olacağını kestirmek zor değildir. Kışlalarda yüzlerce asker “şüpheli şekilde” ölüyor, sakat kalıyor ve yaralanıyor. Erlere yönelik kötü muameleler ortada olmasına rağmen bu durumun önlenmesi için hiçbir şey yapılmıyor. Kışlaların sivil denetime açılması talebi dikkate alınmıyor. TSK, hiçbir kötü muamele yokmuş gibi hareket ediyor, tepkilere rağmen burnundan kıl aldırmıyor. HDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane, son aylarda artan şüpheli asker ölümlerini Meclis’in ve toplumun gündemine getirmek için Başbakan Davutoğlu’na soru önergesi verdi. Soru önergesinde 2014 yılı içinde şüpheli şekilde ölen askerlerden Taner Kaya, Oktay Sincar, Ferhat Işık ve Aydın Çevik hakkında askeri yetkililerin verdiği çelişkili bilgileri sordu ve araştırma yapılmasını talep etti.
Ekim ayında ölen askerlerden Ferhat Işık’ın cansız bedeni üzerinde yapılan incelemeler, askeri yetkililerce yapılan “ateşli silahla intihar etti” açıklamasının yalan olduğunu gösteriyor. Ferhat Işık, Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Gülyazı Karakolu’nda askerlik yapıyordu. 29 Ekimde nöbet tuttuğu esnada intihar ettiği iddia edildi. Diyarbakır’da yapılan otopsinin ardından cenazesi ailesine teslim edilmek üzere Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne getirildi. Askeri yetkililer, aileye yaptıkları açıklamada, çocuklarının nöbet esnasında tuvalette göğsüne sıktığı tek kurşunla intihar ettiğini iddia ettiler. Ancak cenazeyi alan aile, çocuklarının yüzünde darp izi olduğunu ve dişlerinin de darptan dolayı kırıldığını gördü. Işık’ın cenazesi önce Uludere Savcılığına götürüldü, ardından da Diyarbakır Askeri Hastanesinde otopsiye alındı. Otopsi sonucu aileye verilmedi. Aileye yine Işık’ın ölüm nedeninin “ateşli silah ile intihar ederek ölme” olduğu söylendi.
Ferhat Işık, ailesini arayarak askerde komutanlarından gördüğü baskıyı bildirmişti. Işık telefonla babasına şunları anlatmış: “Bölük komutanı beni üs bölgeye yollamak istiyor, ama ben kabul etmeyince, «eğer sen benim dediğimi yapmazsan ben sana en kötü işleri yaptıracağım ve seni süründüreceğim» diye tehdit etti.”
Kışlalarda kötü muamelenin, eziyetin, aşağılamanın, dayağın had safhada olduğunu artık herkes biliyor. Kural, “astın üstüne mutlak itaat etmesi, verilen emirleri yerine getirmesi”dir. Gencecik insanların bu yöntemlerle “terbiye edilmesi”, “otorite karşısında yola getirilmesi” devletin ordu eliyle yürüttüğü bir politikadır. Erler, sistematik olarak rütbelilerin zulmüne maruz kalmaktadır. TSK’nın “kurumumuzda dayak ve kötü muameleye izin vermeyiz” açıklamaları yalan ve kandırmacadır. Dayak sonucu ölen ve sakat kalan askerlerin varlığı herkesin malûmudur.
Emirdağ 3. Jandarma Eğitim Tabur Komutanlığında 73 günlük er Esat Mengilli, birliğinde düzenlenen 2400 metrelik teçhizatlı koşuda varış yerine 500 metre kala fenalaşıp yere düştü. Mengilli kaldırıldığı Emirdağ Devlet Hastanesinde yaşamını yitirdi. Verilen doktor raporlarında Esat Mengilli’nin geçirdiği kalp krizi sonucunda öldüğü belirtildi. Olaydan yaklaşık bir yıl sonra terhis olan bir grup er Hatay’a giderek ölen Esat Mengilli’nin babasıyla görüştüler. Erler, baba Mengilli’ye oğlunun yaşadıklarını anlattılar. Koşu öncesinde ve koşunun sonlarına doğru Esat yere düşmüştü. Bu nedenle, komutanları tarafından tekme ve sopalarla dövülmüştü. Terhis olan arkadaşları Esat için tanıklık yapabileceklerini söylediler. Baba Yusuf Mengilli, bunun üzerine, Askeri Savcılığa suç duyurusunda bulundu. Eskişehir Askeri Mahkemesi, iki uzman çavuş ve bir kıdemli üstçavuşu, Esat Mengilli’ye “asta müessir fiil” suçunu işlemekten önce birer yıl hapis cezasına çarptırdı. Ardından duruşmadaki “iyi hallerini” göz önünde bulundurarak cezaları 10’ar aya indirdi. Askeri mahkemenin adaletinin nasıl işlediğini görmek için bu örnek çarpıcıdır. Sözde askere dayak atmak yasak ama Esat’a dayak atanlara, hakaret edenlere, onu hep birlikte vahşice öldürenlere ceza sadece 10 ay! İşte, vatan için ölmeyi göze alması istenen, “Mehmetçik” denilerek savaşmaya ve ölmeye çağrılan yoksul işçi ve emekçi çocuklarına biçilen değer!
Orhan Abravcı, Erzincan’da askerlik yaparken bölük komutanı tarafından öldüresiye dövüldü. Komutanından yediği dayak sonrasında kalça kemiği kırılan Abravcı apar topar kaldırıldığı GATA’da iki kez ameliyat edildi. Ölümden dönen askere GATA’da “askerliğe elverişli değildir” raporu verildi. Orhan Abravcı’yı döven atsubay mahkemede, “uzaktan görenler darp sanmış olabilir, Orhan’ı sadece ince bir çubukla dürttüm” dedi. Askeri mahkeme, astsubay başçavuş hakkında 1500 lira para cezasına hükmetti, bu parayı da 24 taksite böldü! İki yıldır psikolojisi bozuk olan ve sakatlığı nedeniyle iş bulamayan 23 yaşındaki Abravcı’nın ailesi duruma şu sözlerle isyan ediyor: “Dava şu an Askeri Yargıtay’da. Orhan’ın ağrıları sürekli nüksediyor. Kalçasında vidalarla yaşıyor. GATA’da bize randevu vermiyorlar. Ne yapacağımızı şaşırdık. Gencecik bir insanın hayatı bu kadar ucuz ve önemsiz mi?”
“Yüce” Türk ordusunda erlerin katledilmesinin, sakatlanmasının yanında küfür, aşağılama, onur kırıcı uygulamalar da diz boyudur. Komutanlar ve her kademeden üstler, askerlere yönelik her türlü aşağılayıcı tutumu takınıyorlar. “Devlet de kanun da benim” edasıyla her türlü ahlâksızlığı yapma cüretini kendilerinde görebiliyorlar. Devletin ve militarist gücünün verdiği yetkiyle küstahlaşıyor, pek çoğu yoksul emekçilerin çocukları olan erleri eziyorlar. Askerlere her tür cezayı vermeyi hakları ve görevleri sayıyorlar. Emre itaat etmeyen askerlere yapmadıklarını bırakmıyorlar. Türkçe bilmeyen veya az bilen Kürt gençlere, herkesin önünde onur kırıcı, aşağılayıcı sözler söylemekten geri durmuyorlar. Kürt gençlere zorla İstiklâl Marşını okutmaktan, söyleyemediklerinde onları cezalandırmaktan geri durmuyorlar. Aynı durum Alevi, Ermeni ve sosyalist erler için de geçerlidir. “Şüpheli şekilde” ölen, sakat kalan, aşağılanan erler, tüm bu muamelelere etnik, dinsel ya da siyasal kimlikleri nedeniyle maruz bırakılmaktadır.
Komutanlar, kışlalarda Türk gençleri milliyetçilik zehriyle esir almaya çalışıp onları Kürt gençlere saldırtıyorlar. Rojava’daki Kürt başkaldırısına tahammülleri olmayan rütbeliler, Türk ve Kürt askerleri karşı karşıya getirmektedirler. Kürt gençlerin Kobanê’de IŞİD terörüne karşı savaşan Kürt militanlara haklı sempatisi komutanları endişelendiriyor. TSK’daki rütbeliler bu süreçte Türk askerlere, Kobanê’deki sürece destek veren Kürt askerleri tespit etmeyi ve eğer Kürt direnişini öven olursa doğrudan dövülmelerini buyurabiliyorlar. Komutanların aşağılamalarına, baskısına dayanamayan Kürt gençler ya psikolojik sorunlar yaşıyor ya firar edip gerillaya katılıyor ya da yaşananları sineye çekmek zorunda kalıyorlar.
“Şüpheli” asker ölümlerinde TSK tarafından genellikle “askerin psikolojik sorun yaşadığı için intihar ettiği” açıklamaları yapılıyor. Sormak gerekiyor; askerin psikolojisi nerede ve neden bozuldu? Askere gelmeden önce mi yoksa askerde mi? Askerin psikolojisinin bozulduğunu tespit edenler kimin bozduğunu da tespit ediyorlar mı? Psikolojisi bozulduğu tespit edilen erler ellerinde silahla zorla nöbete gönderilmiyorlar mı? Zorunlu askerlik uygulaması zaten insanın psikolojisini değiştirip bozmaya odaklanmıyor mu? Her şey yasak: Nöbette oturmak, sigara içmek, telefon kullanmak yasak! Bu yasakların birini çiğnemenin cezası ise fazladan nöbet tutmaktan sabahtan akşama dek mıntıka ve tuvalet temizliğine, çarşı izni iptalinden komutanların şahsi işlerini yapmaya ve hatta askerliğin uzatılmasına kadar çeşitleniyor. Askerin psikolojisinin sağlam olup olmaması orduyu zerre kadar ilgilendirmiyor. Orduya sermayenin çıkarları için ölecek ve öldürecek gençler lazım. Bu nedenle sağlam insan bile askerde bunalıma girebiliyor. Askerlerin başına kalbi ve ruhu ırkçılık zehri ile doldurulmuş komutanlar verilmesi bundandır.
Elbette söylediklerimiz özde tüm kapitalist devletler ve orduları için geçerlidir. Irak ve Afganistan işgali sırasında ABD ordusundaki asker intiharları tüm dünyanın gündemine girmişti. ABD ordusunda görev yapan askerlerin yaşadıkları travmaları, itiraflardan, ailelerin anlatımlarından biliyoruz. Kadın erkek, genç yaşlı demeden insan öldürmeye itilen sayısız asker travmalar yüzünden intihar etmiştir.
İşçi ve emekçi gençlerin bu sorunlardan kurtulması ancak kapitalizme karşı verilecek devrimci mücadeleyle mümkün olabilir. 1917 Ekim Devrimiyle kurulan işçi sovyetleri devletinin Kızıl Ordusu örneğinde olduğu gibi, demokrasiden ancak o vakit bahsedilebilir. Silahlı işçi kitlelere dayanan bir işçi devletinin ordusunda aşağılanma yok olur, burjuva demokrasisinden milyon kez yüksek bir demokrasi filizlenir. Bu yüzdendir ki, işçi sınıfının gençleri, bu kan ve zulüm düzenine karşı, işçi sınıfının mücadele ordusuna, sosyalizmi kurma mücadelesine omuz vermelidir.
link: Mikail Azad, Artan “Şüpheli” Asker Ölümleri, 23 Aralık 2014, https://marksist.net/node/3849
Atan(a)mayanlar!
Bakana Birkaç Sorumuz Var!