Almanya
Mühendislik devi Siemens, araba üreticisi Porsche ve diğer büyük Alman tekelleri, araştırma-geliştirme bölümlerinde haftalık çalışma saatlerini 40 saate çıkarmayı düşünüyorlar. üstelik 35 saat üzerinden verilen haftalık ücreti sabit tutarak. Bu bölümlerde ağırlıklı olarak daha yüksek ücret alan kalifiye işçiler çalışıyor. IG Metal, işyeri işçi konseyleri kabul ettikleri takdirde bunu kabul edeceğini açıkladı. DaimlerChrysler bu uygulamayı yürürlüğe sokacağını açıklayan ilk şirket. DaimlerChrysler’in ardından Siemens çalışma saatlerini uzatmak istiyor. Fakat, şirketin işçi konseyinden henüz karar çıkmadı. Porsche de benzer bir uygulamaya geçmek istiyor.
IG Metal ile işverenler arasında varılan bu son anlaşmadan önce, çalışma haftası 35 saatti ve işçilerin %18’inden fazlası haftada 5 saatten çok fazla mesaiye çağrılamıyordu. Yeni anlaşma, işçilerin %50’den fazlasının çağrılmasına imkân veriyor.
Bir süredir Siemens’le işçiler arasındaki sorunlardan biri de, Siemens’e ait fabrikaların işgücünün daha ucuz olduğu ülkelere kaydırılması planı. Siemens, maliyetlerin kısılması ve çalışma saatlerinin esnetilmesi konusunda işçi temsilcileriyle görüşüleceğini ve uygun bir anlaşmaya varılması halinde fabrikaların Almanya’da kalacağını açıkladı. İşçileri önce işsiz kalmakla tehdit edip sonra düşük ücretlere ve uzun çalışma saatlerine razı olmak zorunda bırakan Siemens’in dünya çapında toplam 417 bin işçisi var ve bunların 170 bini Almanya’daki fabrikalarda çalışıyor. Alman sanayisi, ucuz işgücü nedeniyle hızla çin, Hindistan ve Doğu Avrupa ülkelerine doğru bir kayış içinde. IG Metal, Siemens’te en az 10 bin işçinin atılma tehlikesiyle yüz yüze bulunduğunu belirtiyor.
Bunların yanı sıra çeşitli eyaletlerde kamu işçilerinin (öğretmenler ve hastane çalışanları da dahil) çalışma saatleri ücretler sabit tutularak 42 saate çıkarılmak isteniyor. Schröder de bundan yana olduğunu açıklıyor. Buna karşı Verdi ve DGB sendika federasyonları, ücret artışı olmaksızın böyle bir uygulamaya gidildiği takdirde greve gideceklerini belirtiyorlar. Kamu sektöründe 42 saat uygulamasına gidilmesinin en az 130 bin kişinin işsiz kalması anlamına geldiğini belirtiyorlar. Hırıstiyan Demokrat Sendika genel sekreteri ise, büyük bir aymazlıkla, şirketlerin rekabet gücünün arttırılması açısından bir-iki saatlik bir artışın iyi olacağını belirtiyor.
Kamu sektöründe çalışma saatlerinin bu şekilde arttırılmasının gündeme gelmesi, kuşkusuz bu uygulamanın özel sektör işçilerine de en kısa sürede dayatılacağının sinyallerini veriyor. Schröder hükümetinin Agenda 2010 adı altındaki saldırı planları günbegün işlemeye devam ediyor. Her ne kadar Schröder Sosyal Demokrat Parti başkanlığından çekilip bir vitrin değişikliğiyle partisinin paçasını kurtarmaya çalıştıysa da, partisinin ve kendisinin işçi sınıfından gerekli yanıtı alması çok uzun sürmeyecektir. Verdi ve IG Metal içinde, SPD’nin solunda yer alacak yeni bir işçi partisi yaratılması konusunda sesler yükselmeye başlamış durumda. Zaten Schröder’in istifası ve yerini Müntefering’e bırakması da bu seslerin yükselmesinin ardından gerçekleşti. Altı SPD üyesi, yeni parti oluşturulması çabalarına katıldıkları gerekçesiyle partiden atıldı ve Müntefering bu şekilde davrananların partide yeri olmayacağı tehdidini savurdu.
Her ne kadar yeni parti oluşumunun dillendirilmesi gerçekte sadece SPD üzerinde bir baskı unsuru oluşturmayı hedefliyor görünse de, bunun işçi sınıfı içinde yeni arayışlara ve girişimlere yol açabilmesi ihtimali ihmal edilemez.
Kanada
Merkezi Kanada’da bulunan dünyanın en büyük alüminyum üreticisi Alcan, 22 Ocakta Arvida Quebec’teki alüminyum işleme tesisini kapatacağını açıkladı. şirket, kapatma kararını işgücünün yaşlanmasına bağlıyor ve azaltılması gereken işçi sayısından daha fazla işçi emekli olacağı için işten çıkarılma olmayacağını iddia ediyordu. Oysa işyerinde örgütlü olan sendikayla daha önce yapılan anlaşmaya göre kapatmanın on yıl sonra gerçekleştirilmesi gerekiyordu.
26 Ocakta kalabalık bir sendika toplantısı gerçekleştiren işçiler, bu erken kapatma kararı karşısında ne gibi bir tutum takınacaklarını tartıştılar. Bu sırada gelen önerilerden biri de fabrikanın işgal edilmesiydi. Ertesi gün işbaşı yapan işçiler müdürlerin emirlerine uymadılar. Tesiste çalışan 550 işçi, tesisin açık kalması ya da yeni tesis kurulması talebiyle fabrikayı işgal ederek üretime devam ettiler. Sendikanın da buna destek vermesi sonucu, Quebec çalışma İlişkileri Masası sendikanın bu hareketini 30 Ocakta yasadışı ilan etti.
Takip eden günlerde sendika başkanı, üretimin artarak devam ettiğini ve üretilen alüminyumun eskisinden daha kaliteli olduğunu açıkladı. üstelik bütün bunlar Alcan işvereninin sabotaj çalışmalarına rağmen gerçekleştirilmişti.
Sendikanın aksi kararına rağmen işçiler işverenin adamlarının fabrikaya girmesine izin vermediler. İşgal eyleminin önderi olan Bolivin adlı işçi, sendikanın geçmişte sık sık Alcan’a eritme işleminin nasıl daha verimli yapılabileceği konusunda tavsiyelerde bulunduğunu belirtiyor ve şunları söylüyordu: “Bizler işçiyiz ve bu fabrikanın nasıl işletileceğini biliriz. Müdürler alüminyumun böyle iyi eritildiğini hiç görmemişlerdir.”
İşveren işçilerle görüşmeye hazır olduğunu söyledi. Fakat işçiler yeni bir tesis için söz verilmediği müddetçe görüşme masasına oturmayacaklarını açıkladılar. Bu bölgenin militan sendikacılık geçmişini göz önünde tutan hükümet ve Alcan yetkilileri, sert önlemlere başvurmayıp işçilerin aç kalarak işi bırakmalarını bekliyorlardı.
İşgalin ardından Arvida sokaklarında 5000 kişi yürüyerek işçilere destek verdi. Alcan’ın kapatma kararını bölgedeki pek çok fabrikanın da takip etmesi bekleniyor. Nitekim bu kararın alındığı günlerde bölgedeki bir kağıt fabrikası da kapatılmış ve 600 işçi işsiz kalmıştı.
İşçilerle yapılan görüşmeler sonucunda Alcan işçilere işten atılmayacaklarına dair güvence verdiğini belirtti. İşverenin sözünün ne kadar güvenilmez olduğu kısa süre sonra açığa çıkacaktır.
Kolombiya
26 şubatta on binlerce kamu işçisi Alvaro Uribe yönetiminin uyguladığı politikaları protesto etmek için gösteriler düzenlediler. özelleştirme politikaları yüzünden on binlerce işçi işini kaybetme tehdidiyle karşı karşıya. Halihazırda bu nedenle 40 bin işçi işten atılmış bulunuyor.
Kolombiya’da 13 milyon kişi mutlak yoksulluk sınırında yaşarken, 4 milyon işsiz var. ABD’nin Latin Amerika’daki üssü görevini gören bu ülkede, mücadeleci işçiler üzerinde katledilmelerine varan muazzam bir baskı da söz konusu. Kolombiya sendika üyeleri için en tehlikeli ülke durumunda. Dünyada öldürülen 5 sendikacıdan 3’ü Kolombiyalı; son yirmi yılda öldürülen sendikalı işçi sayısı ise yaklaşık 3600. 1995’ten bu yana sendikalı işçileri katledenlerin hiçbirisi tutuklanmadı.
15 Martta Kolombiya’daki Coca-Cola’da çalışan sendikalı işçiler, çeşitli bölgelerdeki 8 şişeleme fabrikasının önünde açlık grevine başladılar. İşçiler, “Coca-Cola’ya karşı mücadeleyi kaybedersek önce sendikamızı, sonra işmizi ve ardından da hayatımızı kaybedeceğiz” diyerek kararlılıkla mücadeleye atıldılar. Coca-Cola işçileri, örgütlü oldukları SINALTRAINAL sendikasının başkanı Suarez’in imzasıyla yayınladıkları bir bildiriyle, uluslararası dayanışma çağrısında bulunuyorlar. Bildiri metni şöyle:
“Biz işçiler, 15 Martta, saat 6’da, Barrancabermeja, Bogot
link: Marksist Tutum, İşçi Hareketinden: Şubat-Mart 2004, 30 Mart 2004, https://marksist.net/node/351
Kapitalizm İnsanlığı Tehdit Ediyor
Terörizm Heyulası ve Burjuvazinin “Terörle Mücadele” Terörü