İşsizlik kapitalizmin sürekli ürettiği bir olgu olduğu gibi ekonomik krizlerin de temel göstergelerindendir. Bugün kapitalizm 1929 yılında yaşadığı büyük ekonomik buhranı da aşan bir tarihsel kriz içindedir. Artan işsizlik ve yoksulluğun boyutu da bunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Ancak burjuvazi, emperyalist kurumları eliyle, kapitalizmin içinde bulunduğu bu tarihsel krizin kolayına aşılabileceği izlenimi yaratmaktadır. Dünya Bankası, tıpkı geçen yıl olduğu gibi bu yıl başında da, krizin sona erdiği ve belirgin bir ekonomik büyümenin başlayacağı tahminlerinde bulundu. Dünya Bankası’nın yayınladığı raporda, küresel ekonominin %2,4, uzun süredir durgunluk içindeki ABD ekonomisinin ise %2,8 oranında büyümesi öngörülüyor. Raporda Türkiye de 2014’te büyüme artışının beklendiği ülkeler arasında yer alıyor. 2013’te %3,6 büyüyen Türkiye ekonomisinin, 2014’te %4,5 ve 2015’te %4,7’lik bir büyüme seyri içinde olacağı tahmin ediliyor. Aynı raporda, en yüksek büyüme oranlarına sahip Çin ekonomisinin de 2014 yılında %7,7 büyüyerek büyüme hızını koruyacağı vurgulanıyor. Dünya Bankası raporunda gelişmiş ülkelerin ekonomik büyümesinde olumlu tahminlerde bulunulurken, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin depresyonda olduğu belirtiliyor.
Dünya Bankası’nın yaptığı bu olumlu tahminler kapitalizmin krizden çıkacağı anlamına gelmiyor. Açıklanan bütün bu büyüme oranlarına rağmen küresel krizin en büyük göstergelerinden biri olan kitlesel işsizlikte dikkate değer bir düşüş söz konusu değildir. Tam tersine dünyada ve Türkiye’de işsizlik ve buna bağlı olarak yoksulluk artmaya devam ediyor. Dünya Çalışma Örgütü (ILO), işsizlik oranlarına ilişkin bir rapor yayınladı. Raporda AB ülkelerinde ve gelişmiş ülkelerde 2013’te istihdamda herhangi bir artışın söz konusu olmadığı, 2013’te 5 milyon yeni işsizin işsizler ordusuna katıldığı belirtiliyor. ILO’nun açıkladığı tabloya göre, dünyada işsiz sayısı 202 milyona ulaşmış durumda ve bu sayının 2018’e kadar 13 milyon artarak 215 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Ayrıca 15-24 yaş arası genç nüfusta işsiz sayısı 80 milyonu aşıyor. Söz konusu raporda, 375 milyon çalışan işçinin günde yalnızca 1,25 dolarla geçinmeye çalışmak zorunda kaldıkları verisi de yer alıyor.
Başta Avrupa ülkelerinde olmak üzere bütün dünyada genç nüfusta işsizlik oranlarının, genel işsizlik oranlarına göre çok yüksek oluşu, kapitalizmin yaşadığı derin krizin sonuçlarından biridir. Çünkü kapitalistler çalışabilir genç nüfus için yeni istihdam alanları yaratamamaktadırlar. Bugün 15-24 yaş aralığındaki işçilerde işsizlik oranı Yunanistan’da %58 ile rekor seviyeye çıkarken, İspanya %55’e, Portekiz’de ise %40’a ulaşıyor. Ekonomileri bu ülkelere göre daha güçlü olan, emperyalist piramitte başı çeken ülkelerde ise bu oran Fransa’da %25, İngiltere’de %21, ABD ise %16’dır. Gelişmemiş ülkelerde ise durum içler acısıdır. Örneğin genel işsizlik oranları Kongo’da %50, Haiti ve Bosna Hersek’te %44’dür. Genç nüfusta ise bu oranların çok daha yüksek olduğu düşünüldüğünde nasıl bir yoksulluk ve sefaletin olduğu ortadadır.
Türkiye’de işsizlik oranları
Tüm dünyada işsizlik oranları artarken, dünya kapitalist sisteminin bir parçası olan Türkiye’de de durum farklı değildir. 2013 yılı başında işsizlik oranlarını açıklayan TÜİK, çeşitli hilelerle gerçek oranları olduğundan çok daha düşük göstermişti. AKP hükümeti de yaptığı açıklamalarla bir taraftan işsizlik korkusunu dile getirmiş, diğer taraftan da TÜİK’in yayınladığı sahte rakamları gerçekçi çıkarmaya çalışmıştı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ise, “işsizlik yok, iş beğenmeme var, işçiler iş bulamıyorum dememeli” diyerek işsizliğin varlığını bile reddetme yüzsüzlüğü göstermişti.
Burjuvazi birtakım hilelerle gerçek işsizlik oranını düşük gösteriyor. İş arama kanallarını üç ay kullanmayanlar, iş arama umudunu yitirenler, geçici ve part-time işlerde çalışanlar, tarımda çalışan gizli işsizler, ev kadınları vb. işsizlik oranlarına dahil edilmediği için işsizlik oranları gerçekte var olandan çok daha düşük çıkıyor. TUİK’in bu yöntemleri kullanarak açıkladığı Ekim ayı verilerine göre işsizlik önceki yılın aynı ayına göre 0,6 puan artarak %9,7’ye yükseldi. Bu da 202 bin kişinin işsizler ordusuna katıldığı anlamına geliyor. Yine TÜİK rakamlarına göre tarım dışı işsizlik artarak %11,9 olurken 15-24 yaş grubu genç işsizlik oranı 1,2 puanlık artışla %19,3’e yükseldi. Devletin resmi kurumu TÜİK bile her türlü hileli hesaplamaya rağmen işsizlik oranlarındaki artışı gizleyememektedir. Ne var ki, gerçek rakamlar da sürekli hasıraltı edilmektedir. Bu nedenle de sendikaların yayınladıkları işsizlik verileri ile TÜİK’in açıkladığı rakamlar arasında her daim belirgin bir fark çıkmaktadır.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) açıkladığı rapora göre, umudu olmadığı halde veya çeşitli nedenlerden dolayı üç aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenden dolayı işsiz sayılmayanlar dahil edildiğinde ortaya çıkan işsizlik oranı %15,5’tir. Bu da 4 milyon 698 bin kişinin işsiz olduğu anlamına gelmektedir. Gizli işsiz olan ve eksik istihdam edilenler de eklendiğinde, işsizlik oranı %18,6’a, işsiz sayısı ise 5 milyon 644 bine çıkmaktadır. Bir yıllık süre zarfında yeni istihdam edilen işçi sayısı yalnızca 139 bindir.
Bunun yanı sıra, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işsizlik oranları kadın ve genç nüfusta yaklaşık iki kat fazladır. DİSK-AR’ın raporuna göre, kadınlar için geniş tanımlı işsizlik oranı %28, gençlerde ise %24’tür. Ayrıca şehirlere göre de işsizlik oranları farklılık göstermekte ve bazı bölgelerde oldukça yüksek çıkmaktadır. Örneğin Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt’te işsizlik oranı %34 civarındadır. Ancak sanayinin ve nüfusun yoğun olduğu büyük kentlerde de bu oran düşük olmayıp, İstanbul’da %13,4, İzmir’de %19,2 Adana ve Mersin’de %20, Kocaeli, Sakarya ve Düzce’de yüzde 12,2 düzeyindedir.
Sendikaların yayınlamış olduğu işsizlik oranlarını daha fazla ayrıntılandırmak mümkün. Ancak bu kadarı bile kapitalizmin işsizliğe ve yoksulluğa asla çare olamayacağını ve gerçekleri birtakım istatistik oyunlarıyla değiştiremeyeceğini göstermeye yeter.
İşsizlik kapitalizmin doğasından kaynaklanır
Burjuvazi işsizliğin gerçekte kapitalizmin işleyişinden kaynaklandığını gizlemek için, bu olguyu her daim, nüfus artışı, eğitimsizlik vb. sebeplerle açıklamaya çalışmıştır. Oysa işsizliğin nedeni bizzat kapitalizmdir: “Kapitalistler kârlarını arttırmak için emek verimliliğini arttırmak, makineleri daha da yetkinleştirmek isterler. Makinelerin yetkinleşmesi ve emek üretkenliğinin artmasıyla, eskiden iki işçinin yapabildiği işi artık yenilenen teknolojiyle bir işçi tek başına yapabilir hale gelir. Yani kapitalist aynı zaman diliminde çok daha az işçiyle aynı miktarda ürünü üretmeye devam eder. Bunun anlamı giderek büyüyen bir işsizler ordusu ve işsizliğin kronik hale gelmesidir. Böylece sınıfsız bir toplum kurulmasının kaldıracı olacak olan emek üretkenliğindeki artış, kapitalizmde işgücünün yoğun sömürüsünün, milyonların işsiz, aç ve yoksul kalmasının araçlarına dönüşür, iktisadi krizlerin yolunu döşer. Emek üretkenliğinin artması nedeniyle işsizliğin büyümesi kapitalizmin kaçınılmaz bir sonucudur. Bunun yanı sıra, kapitalist, işgününün uzatılması ve iş temposunun yoğunlaştırılması sayesinde üretim sürecinde daha az işçiye ihtiyaç duyar ve böylece işsizler ordusu bu yolla da büyümeye devam eder. Kuşkusuz bunlar sınıf mücadelesinin düzeyine ve sınıfsal güç dengelerine bağlı olarak belirlense de, kapitalistlerin her daim hâkim kılmak istediği şeydir. Bu saldırılar kriz dönemlerinde daha da tırmandırılır ve işsizler ordusu alabildiğine büyür. Kapitalistlerin çalışan işçiler üzerinde bir kamçı olarak kullandığı işsizlik, kriz dönemlerinde işçilerin sırtında çok daha şiddetli şaklamaya başlar. Sosyal haklar gasp edilir, ücretler düşürülür, işgünü uzatılır ve iş temposu alabildiğine yoğunlaştırılır.” (Utku Kızılok, Genç Nüfusta İşsizlik Artıyor, Burjuvazi Korkuyor!, MT, Haziran 2010)
Dünya Bankasının bazı ülkeler için güçlü büyüme tahminlerinde bulunması, o ülkelerde daha fazla işçinin istihdam edildiği yanılsamasına yol açmamalıdır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu birtakım ülkelerin ekonomisi kriz koşullarında dahi büyüyebilmektedir. Bu koşullardaki büyüme, işçi sınıfının örgütsüzleştirilmesi, ücretlerin düşürülmesi, iş saatlerinin uzatılması, katliam düzeyinde iş kazalarının yaşanması pahasına sağlanmaktadır. Ancak bunun da bir sınırı vardır, ağır yaşam koşulları, kitlesel işsizlik ve beraberinde getirdiği yoksulluk, eninde sonunda toplumsal patlamalara yol açacaktır. Yakın dönemde Kuzey Afrika’da yaşanan halk ayaklanmaları tam da bu derin çelişkilerin bir sonucudur. Krizle birlikte artan işsizlik ve yoksulluk sonucunda başta Kuzey Afrika ülkelerinde olmak üzere birçok ülkede kitlesel ayaklanmalar baş gösterdi. 2010 yılı sonunda Tunus’ta başlayan isyan kısa sürede Mısır, Cezayir, Yemen, Umman, Libya ve Suriye’ye sıçramıştır. Özellikle Mısır’da yaşanan halk isyanı uzun süre sıcaklığını korumuştur. Ne var ki devrimci bir önderliğin olmadığı koşullarda kitleler mevcut burjuva odakların peşinden sürüklenmek durumunda kalmışlardır. Krizle birlikte artan işsizlik ve yoksulluk, AB ülkelerinde de sınıf hareketinin yükselmesine yol açmıştır. Başta Yunanistan olmak üzere İspanya, Portekiz, İngiltere ve Fransa olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde kitlesel işçi eylemleri yaşanmaya devam etmektedir. Bu yüzden burjuvazinin kurumları ve temsilcileri her türlü yalan dolana başvurmak suretiyle ekonomik krizden çıkıldığı, işlerin düzelmeye başladığı izlenimini yaratmaya, böylelikle de işçi sınıfının öfkesini dizginlemeye çalışmaktadırlar.
İşçi sınıfının devrimci mücadelesini yükseltelim!
Burjuvazi ne derse desin ekonomik kriz sürüyor. Bu da burjuvazinin işçi sınıfının ekonomik ve sosyal haklarına daha fazla saldırması anlamına geliyor. İşçiler sağlıksız ve güvencesiz iş koşullarında, düşük ücretlerle günde 10-14 saat köle gibi çalıştırılıyor. Yürüyen emperyalist savaş ve kriz koşulları nedeniyle milyonlarca insan bulundukları yaşam alanlarından koparılarak göçe zorlanıyor ve köleliğe itiliyor. Dünyada 163 ülkede 30 milyon insan köle olarak çalıştırılıyor. Gözünü kâr hırsı bürümüş sermaye sınıfı grev ve direnişlere azgınca saldırıyor. Örneğin 2012 yılının Ağustos ayında Güney Afrika’nın Marikana bölgesinde İngiliz sermayeli Lonmin Platin Maden işçileri ücret artışı talebiyle greve gitmiş, bunun üzerine polisler işçilere saldırmış ve 28 işçiyi katletmişti. Önümüzdeki dönemde de burjuvazi kitle eylemlerine, grev ve direnişlere azgınca saldırarak işçi sınıfını yıldırmak isteyecektir.
Burjuvazinin uyguladığı tüm baskılar karşında işçi sınıfı alternatifsiz ve çaresiz değildir. Kriz ve savaş dönemleri aynı zamanda işçi sınıfına kapitalist sömürü düzenini tarihin çöplüğüne atma fırsatı tanıyan devrimci durumlara gebedir. İşçi sınıfının iradi müdahalesi olmadan kapitalizm ne kadar krize girerse girsin, çelişkiler ne kadar derinleşirse derinleşsin kendiliğinden yıkılmayacaktır. Kapitalistler ağır yıkımlar pahasına bile olsa bir çıkış yolu bulacaklardır. Kapitalizmin yeni felâketlerinden kurtulmanın yolu, işçi sınıfının devrimci bilinç ve örgütlülük düzeyini yükselterek bitirici darbeyi vurmaktan geçiyor. İşçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin yükseltilmesi ve devrimci bir mücadelenin örgütlenmesi de Bolşevik sınıf devrimcilerinin sabırlı çabalarıyla gerçekleşecektir.
link: Hakan Sönmez, Küresel Kriz Sürüyor, İşsizlik Artıyor, Şubat 2014, https://marksist.net/node/3405
Derininden Paraleline Malûm Devlet