Yunanistan
ücretlerinin arttırılmasını ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini isteyen kamu çalışanları 6 Ekim Pazartesi günü Atina’da büyük bir gösteri düzenlediler. Bir önceki hafta, yani Ekimin ilk haftasında, tüm üniversitelerde, mahkemelerde, mezbahalarda, müze ve ören yerlerinde iş durdurulmuştu. 6 Ekimde ise, kamu sektöründe büyüyen bu grev dalgasına doktorlar ve öğretmenler de katıldılar. üç gün boyunca hastanelerin acil servisleri dışında sağlık hizmeti verilmedi. üniversiteler de dahil olmak üzere tüm okullarda eğitim durduruldu. Müze ve ören yerleri kapatıldı. 8 Ekimde taksi sürücüleri iş durdurdular.
2004 bütçesini görüşmeye başlayan hükümet, gelecek yıl ücretlerin ortalama %5,4 arttırılmasını öngörüyor. çalışanlar ise bu artışı yeterli bulmuyorlar. Bütçe bu ay içinde oylanacak ve baharda genel seçimler yapılacak.
Sözde sosyalist PASOK hükümeti on yıldır işbaşında ve işçi sınıfının durumu her yerde olduğu gibi Yunanistan’da da her geçen gün daha kötüye gidiyor. Bu yüzden işçiler ve emekçiler bu düzen içinde tam bir alternatifsizliğe mahkûm hissediyorlar kendilerini. Bir tarafta IMF ve Dünya Bankasının tüm dünyada yürürlüğe koyduğu saldırı paketlerini harfiyen uygulayan sözde sosyalist hükümet, diğer yanda bundan da sağda olan muhafazakâr sağ partiler. Yani kırk katır mı kırk satır mı durumu!
Bir başka grevse hava taşımacılığı sektöründe gerçekleşti. Yunanistan havayolu şirketi Olympic, borçlarından kurtulmak için, daha önce Olympic Airways’te çalışan 6100 çalışanından 1800’ünü yeni kurduğu Olympic Airlines’a devretti. İşveren bu şirkette işçileri daha kötü koşullarda çalıştırmak istiyor. Fakat kabin görevlileri, işverenin daha düşük ücret ve daha uzun çalışma saatleri dayatmasını kabul etmeyerek Kasım ayının son 4 günü greve gittiler. Burjuva mahkemeler grevi yasadışı ilan ettiler ve işveren polis desteğiyle dışarıdan işçi getirerek grevi kırmaya çalıştı. İşçiler buna, 3 Aralıkta başlayan 2 günlük bir ikinci grevle cevap verdiler. İşverenin grev sırasındaki kayıplarını işçilere ödettirme kararı almasına, grevci işçiler, grevi süresiz greve çevirme tehdidi ile karşılık verdiler.
Yeni oluşturulan şirkette 576 kabin görevlisi çalışıyor. İşveren, işçileri haftada 48 saat çalıştırmak ve büyük uçaklarda 8 işçi istihdam etmek istiyor. İşçiler ise haftada 40 saat çalışmak ve büyük uçaklarda 10 işçinin bulunmasını istiyorlar.
İşçilerin kararlı mücadelesi, yeni şirketin 1 Aralıktaki açılışını süresiz ileriye attı. İşçilerin böylesine kararlı mücadelesi tek tek patronları köşeye sıkıştırsa da, bu tür mücadelelerde işçilerin kazanabilmesi için önce sektördeki sonra diğer sektörlerdeki işçilerin desteğini kazanabilmeleri gerekiyor.
İtalya
Hükümetin emeklilik yasasında yapmaya çalıştığı değişikliklere karşı işçi sınıfının tepkisi yükselmeye devam ediyor. İtalya’nın en büyük sendika federasyonları CGIL, CISL ve UIL’in birlikte gerçekleştirdikleri mitinglerde, işçi sınıfı bu ve benzeri saldırılara karşı sessiz kalmayacağını ortaya koyuyor.
İlkin 24 Ekimde 4 saatlik bir genel grev gerçekleştirilmiş ve İtalya’nın pek çok farklı kent ve kasabasında yapılan mitinglere toplam 2 milyon işçi ve emekçi katılmıştı. Roma, Milano, Napoli gibi büyük kentlerde yüz binlerce insan sokaklara dökülmüştü. Greve kamu sektöründen eksiksiz bir katılım olurken, dört saat boyunca tüm kara ve hava ulaşımı durmuş, bankalar ve postaneler kapanmıştı. İtalya’nın en büyük otomobil fabrikalarından olan FIAT’ta da greve katılım %70 oranındaydı.
6 Aralıkta ise, Roma’da, bir buçuk milyon işçi ve emekçinin katıldığı ve yine üç federasyonun ortaklaşa düzenledikleri büyük bir miting gerçekleştirildi. Bu üç federasyon, İtalya’daki 23 milyon işçinin 11 milyonunu temsil ediyorlar. Yaklaşık dört saat süren miting, “Geleceğine Sahip çık” sloganıyla organize edildi. Sendikalar ülkenin çeşitli yerlerinden 40 tren ve 3000 otobüsle göstericileri Roma’ya getirdi. Hükümetin işçi ve emeklilere yönelik saldırı paketlerine karşı çıkan işçiler, mitingin yapıldığı Piazza San Giovanni meydanına sığmayan ve göz alabildiğine alan dışına taşan büyük bir kalabalık oluşturdular. 1 Aralıkta Milan taşıma işçilerinin iş durdurmasıyla moral bulan işçiler, hükümete yönelik öfke ve kızgınlıklarını alanda büyük bir kararlılıkla ifade ettiler.
İtalya’da hükümet bizim hiç de yabancı olmadığımız bir söylem kullanarak, mevcut emeklilik yasalarıyla emeklilik sisteminin çökeceğini iddia ediyor ve emeklilik yaşını erkeklerde 65’e, kadınlarda 60’a, çalışma süresini ise 40 yıla çıkarmak istiyor. Benzer uygulamalar Fransa ve Almanya’da da gündemden düşmüyor. şu anda İtalya’da emeklilik yaşı 57 ve bir işçinin emekli olabilmek için 35 yıl çalışması gerekiyor.
Bütün bunların yanı sıra, gayri safi yurtiçi hasılanın %15’ine varan emeklilik fonları burjuvazinin ağzını sulandırıyor ve hükümet bu fonları özel emeklilik şirketlerine aktarmak için uğraşıyor.
İtalyan burjuvazisinin temsilcisi Berlusconi, 1994 yılında emeklilik yasalarını değiştirmek istemiş, o zamanki işçi eylemleri onun hükümetten düşmesini sağlayan faktörlerden biri olmuştu. Fakat on yıl sonra aynı saldırı planları yeniden gündeme geldi. Bugünkü eylemler burjuvaziyi bu saldırıları yapmaktan geçici olarak alıkoyabilir. İşçi sınıfının başındaki sendika bürokrasisi ise mücadele hedefini sadece günlük saldırılara karşı çıkmakla sınırlıyor. Oysa iş burjuva hükümetleri devirmeye kadar varsa bile, bu, son kertede çözüm oluşturmuyor. Bu taktik sonuçta işçi sınıfına yenilgi getirmesi kaçınılmaz bir taktiktir. İşçi sınıfı, çıkarlarını ancak mücadeleyi o yasa ya da bu hükümetle sınırlı tutmadan tüm kapitalizme karşı çıkarak koruyabilir.
Almanya
Schröder’in kemer sıkma politikalarına karşı çıkan işçiler, emekçiler ve öğrenciler Kasım ayı içinde çeşitli protesto gösterileri düzenlediler. Kasımın ilk haftasında Berlin’de 100 bin kişilik bir gösteri düzenlendi. 18 Kasımda, Hessen’de, aralarında lise ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu 45 bin kişi sokaklara döküldü. Dört farklı eyalette üniversite öğrencileri greve çıktı. öğrenciler, üniversite fonlarının kesilmesini ve öğrenim harçlarının arttırılma girişimini protesto ediyorlar. 27 Kasımda yine Berlin’de 20 bin öğrencinin katıldığı bir gösteri düzenlendi, takip eden hafta sonu düzenlenen gösteriye ise 10 bin öğrenci katıldı.
Bu arada pek çok işyerinde, ücretlerin, çalışma koşullarının ve toplusözleşmelerin tartışıldığı ve olası eylem biçimlerinin değerlendirildiği çeşitli toplantılar düzenleniyor. Patronlar işçi sınıfına kolayca saldırmak için iş yasalarını değiştirmek istiyorlar. Yılbaşı ve tatil ücretlerini düşürmeye ve hatta kaldırmaya çalışıyorlar. İşçi sınıfının kolektif gücünü zayıflatmak için de, toplusözleşmelerin yerine bireysel sözleşmeleri geçirmek istiyorlar.
Hükümet, ücretlere, çalışma koşullarına, işsizlik yardımlarına, sosyal haklara, sağlık hizmetlerine yönelik bir saldırı paketini, 19 Aralıkta parlamentodan geçirmeyi planlıyor. Paketin adı “Ajanda 2010”. Bu pakete karşı iş durdurma eylemleri ve yürüyüşler pek çok işyerinde gerçekleştirildi. Volkswagen’deki eylemlere 7 bin işçi katıldı. Toplam 2,5 milyon üyesi olan IG Metal Sendikası, bu tür eylemleri önümüzdeki günlerde ve haftalarda yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Sendikaların tabanlarından gelen muazzam bir basınç söz konusu. Yıllardır sessiz kalan ve hükümetlerle uzlaşan sendikaların bugün bu tür eylemleri organize etmek zorunda kalmasının temel nedeni elbette ki bu basınç. Sendika bürokratları işçi hareketini kendi kontrolleri altında tutmak ve tepkileri düzen sınırlarına hapsetmek için ellerinden gelen her türlü çabayı gösteriyorlar. Fakat buna rağmen Almanya’yı hareketli bir kış ve bahar bekliyor.
İrlanda
Havacılık alanında, burjuvazinin 11 Eylül’ü bahane ederek devam ettirdiği tensikat saldırılarına Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ta işçilerden anlamlı bir cevap geldi. Kanada kökenli Bombardier şirketine bağlı bir şirket olan Shorts, Kuzey İrlanda’nın en büyük firmalarından biri ve uçak parçaları üretiyor. Shorts işvereni 11 Eylül’den sonra havacılık sektöründe taleplerin azaldığını bahane ederek, gece vardiyasını kaldırmak ve bunu öğleden sonra vardiyasıyla değiştirmek istedi. Bununla bağlantılı olarak fazla mesai ücretlerinin de düşmesi söz konusu idi. İşveren bu konularda sendikalarla anlaşmasına rağmen, işçiler bunu kabul etmediler. Bunun gelecekte başlayacak tensikatların hazırlıkları olduğunu ifade ederek greve çıktılar. 5500 işçinin çalıştığı Shorts’da 20 yıldan beri ilk kez bu çapta bir grev gerçekleşti.
Amicus ve TGWU sendikalarına üye olan yaklaşık 4000 işçinin katıldığı grevde, işveren, işçilerin taleplerini kabul ettiğini, öğleden sonra vardiyasını ve tensikatları uygulamayacağını söyledi. Grev 3 Aralık günü işçilerin zaferi ile bitti. Patronların çeşitli bahanelerle bizler için hazırladığı tensikat türünden saldırılara kurbanlık koyun gibi razı olmamanın, bu saldırılara karşı örgütlü mücadele yürütmenin ve haklarımızı aramanın sendika bürokratlarına bırakılmaması gerektiğinin güzel bir örneğini Shorts işçileri Belfast’ta verdiler. Fakat bu, saldırıların sona erdiği anlamına gelmemeli. çünkü burjuvazi bu saldırıları tekrar gündeme getirecektir. Bu saldırılara karşı örgütlülüğü tüm ülke çapına hatta dünya çapına yaymanın bütün işçilerin gündeminde olması gerektiğini unutmamalıyız.
Güney Kore ve Tayland
Güney Kore’de, Nestlé fabrikasında 460 işçinin 145 gündür yürüttüğü grev 28 Kasımda sona erdi. Sendika, talep ettiği %11,7’lik artıştan vazgeçerek %5,5 ücret artışına razı oldu. Anlaşma, gönüllü emeklilik durumunda, işçilere çalıştıkları her yıl için altı haftalık bir ödeme yapılmasını öngören bir iyileşmeyi içeriyor. Güney Kore kahve piyasasının %40’ını elinde tutan Nestlé, grev sırasında işçileri fabrikayı kapatmakla tehdit etti.
Tayland’da ise, Singapur merkezli MMI Precision firmasında çalışan 500 işçi, firmanın taşeron uygulamasını sona erdirmesini isteyerek, Bangkok’daki Singapur büyükelçiliğinin önünde gösteri düzenlediler. Firmada çalışan 3000 işçinin yaklaşık yarısı kadrolu, geri kalanıysa taşeron şirkete bağlı olarak çalışıyor. Kadrolu işçilerin aldıkları ikramiyeleri ve diğer sosyal yardımları, taşeron işçileri alamıyorlar.
Fransa
Bütün dünyada işçi haklarına karşı sürdürülen saldırıların bir ayağını da kamu çalışanlarına yönelik saldırılar oluşturuyor. Fransa’da da kamu çalışanlarının sayısı azaltılmaya ve kamu harcamaları kısılmaya çalışılıyor. Bu doğrultuda atılan adımlara bir cevap da Dışişleri Bakanlığı personelinden geldi. Dışişleri Bakanlığında çalışan binlerce diplomat, işten atılmalar ve bütçe kesintilerine karşı 1 Aralıkta bir günlük greve gitti. 154 büyükelçilikten 126’sı grevden etkilendi. Bazı büyükelçilikler ve konsolosluklar kapanırken bazıları da sınırlı hizmet sundular. Senatoda Dışişleri Bakanlığının bütçesi tartışılırken, 200 grevci Fransız parlamentosunun önünde eylem yaptı. Bu, Fransa’da ve dünyada diplomatların ve büyük elçilik çalışanlarının katıldığı ilk grev oldu. Fransız Dışişleri Bakanlığında 9200 personel ve 13.000 yerel çalışan bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı gibi kaymak tabaka çalışanların olduğu bir kurumda dahi işlerin bu noktaya gelmiş olması, günümüzde kapitalizmin ne denli derin bir bunalım süreci içinde olduğunu ve en ayrıcalıklı alanlarda çalışanlara dahi dokunmaktan kendisini alamadığını gösteriyor.
Finlandiya
Finlandiya’da kâğıt sektöründeki işçiler, işverenlerin tensikat planlarını protesto etmek için 3 Aralıkta bir günlük iş durdurdular. İşçiler, daha önce işyeri bazında yaptıkları 12 iş durdurmanın ardından, eylemi ülke çapında bir iş durdurmaya dönüştürdüler. İşverenler, 2 bine yakın işçiyi, yani Kâğıt İşçileri Sendikasına üye işçilerin %5’ini işten atmayı planlıyor. ülke çapındaki 40 kâğıt ve 20 kâğıt hamuru fabrikasından 28 bin işçinin katıldığı eylem, işverenlere 40 milyon euroya mal oldu. Finlandiya iş mahkemelerinin grevi durdurmak için sendikaya para cezası vermesi işçileri grevden vazgeçiremedi. Patronlar hâlâ işçilerle görüşmeyi reddediyorlar.
Ekvator
10 Aralıkta Ekvator’da öğretmenler ücretlerin yükseltilmesi, veliler de daha iyi bir eğitim talebiyle polisle çatıştı. Protestocu işçilerin Başkanlık Sarayına yürümesi üzerine polis protestoculara saldırdı. Yaklaşık 5000 öğretmen ve veli, polisin saldırılarına karşı kendilerini taşla ve sopalarla korudular. öğretmenler, Temmuz ayı boyunca devam eden grevde Başkandan aldıkları sözlerin yerine getirilmemesi üzerine 11 Kasımda greve gittiler. Ekvatorda öğretmenler aylık 160$ ile 350$ arasında bir ücret alıyorlar.
Kolombiya
Kolombiya’da iktidarını güçlendirerek sürdürmek için düzenlediği referandumu kaybeden Alvero Uribe Velez rejimi, saldırı ve katliamlarını tırmandırdı. Pereira kentinde, rejim yanlısı ölüm mangaları, seyyar satıcıları öldürüp bedenlerini parçaladılar ve bu parçaları uyarı olarak kentin farklı yerlerine bıraktılar. Polisin tümüyle göz yumduğu bu korkutma ve sindirme eylemlerinde kullanılan paramiliter güçler, rejim tarafından finanse edilip örgütleniyorlar.
Kasımda yaptığı bir duyuruda, Kolombiya Merkezi Sendika Federasyonu CUT, sendikacılara yönelik saldırıların arttığını duyurdu. Kolombiya’da sendikacılar sürekli ölüm tehditleri alıyorlar ve pek çok sendikacı için bu, tehdit olmanın da ötesine geçiyor. Verilere göre bu yıl 69 sendika görevlisi ya da üyesi katledildi. Son 15 yılda ise 3000 sendika üyesi katledildi, binlercesi “kaybedildi” ya da ölüm tehditleriyle yüz yüze bırakıldı.
ABD, “uyuşturucuyla mücadele” bahanesiyle çeşitli paravan CIA şirketleri aracılığıyla yerleştiği Kolombiya’da, bu katliamları devletle birlikte doğrudan yönetiyor, yönlendiriyor ve destekliyor. Amerikan şirketleriyse bu ülkede dizginsiz bir kâr hırsıyla, hiçbir sınır tanımaksızın faaliyet yürütüyorlar. En ufak bir talepte ya da sendikalaşma girişiminde ise öncü işçiler katlediliyor.
Kolombiya sendikal faaliyetin dahi ölümü göze alarak yürütülebildiği bir ülke haline getirilmiş durumda. Bütün bunlar nedeniyle, kamu işçilerini temsil eden uluslararası bir sendikal federasyon olan PSI (Uluslararası Kamu Hizmetleri), 10 Aralıkta, tüm sendikalara ve işçilere başkan Uribe’yi protesto etme çağrısı yaptı.
İran
Ekonomik kriz İran’da da işçileri vuruyor. Fabrikalar kapanıyor, açık olanlar işçi çıkarıyor, iş güvencesi yok, işçiler uzun çalışma saatlerine zorlanıyor, ücretler düşüyor, işsizlik sürekli artıyor.
1995’te, işçilerin kısa dönemli sözleşmelerle çalıştırılmalarına olanak tanıyan bir yasa yürürlüğe sokulmuştu. Bu yasaya göre, iş yasaları ve işsizlik ödeneği ancak 90 günün üzerinde çalışan işçilere uygulanıyordu. Bu yüzden 89 günlük sözleşmeyi kabul eden işçiler, 1995’ten bu yana ne işsizlik ödeneği alabiliyorlar ne de iş yasalarından yararlanabiliyorlar. örneğin salt bu nedenle, İran dizel araba fabrikasında çalışan 5 bin işçi, sözleşmelerinin 89 günlük sözleşmeye çevrilmesi üzerine geçtiğimiz aylarda greve çıktı.
çalışma koşulları, işçilerin ölümüne yol açacak kadar ağır. üstelik bu koşullarda çalışan işçiler, aylarca ücret alamayabiliyorlar. Yine geçtiğimiz Mayıs ayında Behşar kentindeki işçiler, iki yıldan uzun bir süredir ücretlerini alamadıkları için çeşitli eylemler düzenlediler. İşçilerin taleplerini desteklemek için düzenlenen bir gösteriye 25 bin kişi katıldı. Behşarlı işçiler, öğrencilerin gösterilerine de katılarak onlara destek verdiler. Polisin işçilere yönelik tutumu ise göz yaşartıcı bombalarla evlerini basmak ve işçileri vahşice tutuklamaktı.
link: Marksist Tutum, İşçi Hareketinden: Ekim-Aralık 2003, 15 Aralık 2003, https://marksist.net/node/338
2. Bölüm
YÖK Tasarısı ve Kayıkçı Dövüşü