AKP hükümeti, Türkiye kapitalizminin kısa ve uzun vadeli ihtiyaçları doğrultusunda işgücü piyasasını yeniden düzenliyor. İşgücünün daha da ucuz hale getirilmesi ve esnekleştirilmesi için atılan adımların önemli bir ayağını da kadın işgücünün kullanımının ve kadının toplumsal rolünün düzenlenmesi oluşturuyor. Bu amaç doğrultusunda hazırlanan Kadın İstihdam Paketi’nin yerel seçimlerden önce Meclis’ten geçirilmesi planlanıyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ve Çalışma Bakanlığı’nın kadın örgütlerine ve işçi örgütlerine sormadan hazırladığı Kadın İstihdam Paketi, “demokratikleşme” paketinden sonraki en iddialı ve güçlü çalışma olduğu yönündeki ısmarlama haberlerle medyaya servis edildi. Kadın İstihdam Paketi, doğum izninin uzatılması, kreş zorunluluğunun getirilmesi gibi argümanlarla süslenmeye çalışılıyor. Gerçekte ise paket, işveren örgütlerinin yıllardır istediği iş yaşamının esnekleştirilmesinin, özel istihdam bürolarının kurulmasının zeminini döşeyen, Ulusal İstihdam Stratejisi’nin uzantısı durumundaki bir saldırı paketidir.
Burjuvazi Türkiye kapitalizminin orta ve uzun vadede ucuz işgücü sorunu yaşayacağını hesaplıyor. Kentleşme süreci, toplumun yaşam tarzını ve alışkanlıklarını değiştiriyor. Aileler geçmişe kıyasla daha az çocuk yapmayı tercih ediyor. Geçmişten günümüze sermaye, ucuz işgücü ihtiyacını köyden kente göç sayesinde karşılıyordu. Türkiye’de köyden kente göç süreci de büyük ölçüde tamamlandı. Burjuvazi ilerleyen yıllarda işsizlerden oluşan yedek işçi ordusunun azalmasını ve işçi ücretlerinin yükselmesini istemiyor. Bu yüzden Başbakan her fırsatta ailelere 3-5 çocuk yapmayı salık veriyor. Kadınları çocuk yapmaya özendirmek için çeşitli yöntemler uygulanıyor. TRT dizilerindeki kadın karakterlerin hamile kalmasından, televizyonlarda çeşitli vesilelerle şirin bebeklerin sergilenmesine kadar çocuk yapmayı özendirici çeşitli yayınlar yapılıyor. Anneliği kadınların asli görevi, hatta varlık sebebi olarak gören zihniyet sermayenin çıkarlarıyla örtüşüyor.
Kadın işçileri neler bekliyor?
Burjuvazinin ihtiyaçları doğrultusunda yapılan yeni düzenlemelerde kadın işçileri ilgilendiren pek çok husus bulunuyor. Öncelikle uzaktan çalışmayı teşvik edecek yeni düzenlemeler söz konusu. El işine dayalı imalatın bir kısmını evde gerçekleştiren çok sayıda kadın işçi zaten var. Hediyelik eşya, aksesuar, el işlemesi, montaj gibi işler “ev kadınlarına” yani sigortasız, güvencesiz, ucuza çalışan kadın işçilere sipariş ediliyor. Evden yürütülebilecek büro işlerinde de özellikle kadın işçiler tercih ediliyor. Bunlar emek sömürüsünün yoğunlaştığı, işçilerin çok çok düşük ücretlerle çalıştırıldığı işlerdir. Sigortasız ve sendikasız olarak çalışılan bu işler, patronları servis ve yemek gibi maliyetlerden de kurtarıyor. İşçilerin bir işyerinde yan yana gelmelerini ve örgütlenmelerini imkânsız kılan, yoğun emek sömürüsüne dayalı bu çalışma biçimleri yasal bir statüye kavuşacak. Kadını eve hapseden ve emeğini görünmez kılan çalışma biçimi, hükümet tarafından burjuva medyada “evden çalışma imkânı” diye pazarlanıyor. Bu biçimdeki çalışma; saatleri belirsiz, tamamen güvencesiz, işçilerin her türlü haktan tamamen muaf tutulduğu bir istihdam biçimidir.
Çağrı üzerine çalışma ve özel istihdam büroları denen kölelik büroları da en çok kadın işçilere reva görülüyor. Bu esnek ve güvencesiz çalışma biçimleri yasallaştırılırken hükümet sözcüleri büyük bir ikiyüzlülükle kadınlara yeni istihdam olanakları yaratıldığını söyleyebiliyor. Hükümetin bu paketle iyi bir şey gibi pazarladığı esnek çalışma, kadının öncelikle evde çalışması, daha ucuza çalışması, 3-5 çocuk yaparak geleceğin işçi kuşaklarının yetiştirilmesini üstlenmesi ve emeğinin görünmez kılınmasıdır. Kadının tam zamanlı ve süreklilik taşıyan, nispeten daha güvenceli ve yüksek ücretli işlerden uzaklaştırılması, toplumsal konumunu daha da geriletici niteliktedir. Kadın, erkeğe daha fazla bağımlı hale getirilecektir.
Yasa taslağı part-time/kısmi çalışmayı tüm çalışanlar için tanımlıyor. Ancak yeni işçi kuşakları doğurma rolü biçilen kadınlar bu tip çalışma biçimlerine özel olarak teşvik ediliyor. Kamuda çalışan kadınlara “doğum sonrasında 69 ay boyunca günde 4 saat yani part-time çalışabilirsiniz” denerek sözde bir lütufta bulunuluyor. Oysa bu, çocuk doğuran kamu çalışanı her kadının part-time memur haline getirilmesi, yani yarı yarıya işsiz bırakılması demektir. Kamuda başlanacak bu uygulama ileride özel sektöre de genişletilmek isteniyor. Özel sektörde çalışan kadınlar ilk çocuklarını doğurduktan sonra 2 ay, ikinci çocuktan sonra 4 ay ve üçüncü çocuktan sonra 6 ay part-time işçilik yapacak. Patronlar bu part-time kadın işçilere ücretlerinin yarısını ödeyecek. Diğer yarısı ise işsizlik sigortası fonundan karşılanacak. Öncelikle şunu görmek gerekiyor ki, bu tip bir çalışmayı tercih eden kadın işçilerin büyük bir kısmına derhal kapı gösterilecek ve siz evde “annelik mesleğini” icra edin denecektir. Kadın işçileri part-time çalıştırmaya çıkarları gereği sıcak bakan patronların ise nasıl bir uygulamaya gideceklerini tahmin etmek zor değildir. İşyerlerinde patronların işçileri kaç saat çalıştırdığını denetleyen hiçbir mekanizma yok. Zaten olsaydı patronlar, 12-16 saatlere varan yasadışı fazla çalıştırma düzenini bu kadar rahat yürütemezlerdi. Patronların çoğu, kadın işçilerin yarım gün çalışıp eve gitmelerine müsaade etmeyecek, servis ayarlamayacaktır. Part-time olarak gösterilip gerçekte 2/3 gün ya da tam gün çalışan kadın işçilere yarım ücret verilecek. Geri kalanı nasıl olsa her fırsatta işsizlik sigortası fonunu yağmalayan devlet tarafından ödenecek. Hükümet, İşsizlik Sigortası Fonu’nu yağmalamak ve patronların yararına kullanmak için her fırsatı değerlendiriyor, hatta yeni fırsatlar üretiyor. Patronlar da peşkeş çekilen fon paralarını iç etme fırsatlarını kaçırmıyor.
Kurulmak istenen özel istihdam büroları, esnek çalışma biçimlerini yaygınlaştırmanın en önemli aracı olacaktır. Doğum iznine giden kadınların yerine istihdam bürolarından birkaç aylığına işçi kiralanacak. Bu bürolar genel olarak emeğin, özelde de kadın emeğinin sömürüsünü derinleştirecek. Hükümet ise bürolar sayesinde kayıt dışı çalışmanın kayıtlı hale geleceğini ileri sürüyor. İstihdam bürolarının, yani işçi simsarlığı bürolarının kimi hangi işyerine gönderdiğini denetlemek üzere yapılmış hiçbir düzenleme yok.
Patron örgütleri istihdam bürolarını kadınların, yaşlıların ve engellilerin emeğini sömürebilmek için vazgeçilmez görüyor. Patronlar istihdam bürolarının bir an önce kurulmasını istiyor. Sermaye sınıfı bu büroların grev, iş yavaşlatma, toplu işten çıkarma gibi durumlarda rahatlıkla işçi kiralayabilecekleri kurumlar olacağını çok iyi biliyor. Kölelik bürolarının iş yaşamında önemli rol oynadığı ülkelerde işçi sınıfının atomize edildiği, örgütsüzleştirildiği, sürekli ve düzenli işlerde çalışma imkânlarının daraldığı, ücretlerinin düştüğü ve işçilere kölelik koşullarının dayatıldığı biliniyor. Özel istihdam bürolarına bağlı olarak part-time işlere gönderilen işçiler, birkaç işte çalışmalarına rağmen geçinemiyor.
Emeklilik yaşını 65’e kadar yükselten yasal düzenlemeler işçilerin emekli olmasını zaten zorlaştırmış durumda. Esnek, part-time ve geçici işlerde çalışmanın yaygınlaştırılması, işçilerin geçim sıkıntısını arttıracağı gibi emekli olmalarını daha da imkânsız hale getirecektir.
Hazırlanan yasa taslağı medyada pazarlanırken “işverenlere kreş zorunluluğu getirileceği” müjdeleniyor. Oysa mevcut yasalarda ve yönetmeliklerde de zaten kreş zorunluluğu kâğıt üzerinde var. 100 ilâ 150 arası kadın işçi çalıştıran işyerlerinde emzirme odası, 150’nin üzerinde kadın işçi çalıştıran işyerlerinde ise patronların kreş yükümlülüğü var. Patronların çoğu işçi sınıfının örgütsüz ve bilinçsiz olmasından yararlanarak bu yükümlülüklerini yerine getirmiyor. İşyerlerinin kreşi olup olmadığı denetlenmiyor. Kreş yükümlülüğü olduğu halde bunu yerine getirmeyen patronlar üzerinde hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Kreş talep eden kadın işçiler ise işten atılıyor. Bazı işyerleri kadın işçilere sahte formlar imzalatarak dışarıdan kreş hizmeti satın alıyormuş gibi göstererek, işçilerin kreş hakkını gasp ediyor. Hükümet ise patronlara kreş açmayı zorunlu tutmak bir yana, kamu kreşlerini bile kapatıyor. Maliye Bakanlığı, kamu kreşlerine harcama yapılmasını engelleyen tebliğler yayınlıyor.
Kadın İstihdam Paketi taslağında, başlangıçta doğum izni süresinin 16 haftadan 24 haftaya çıkarılması da öngörülüyordu. Ancak patron örgütlerinin itirazı üzerine bu süre derhal 18 haftaya çekildi. Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir’in “Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım. Doğum yapan kadına sağlanacak ek haklar, kadınları iş hayatından etmesin” sözlerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Genç nüfusu kalkınmanın parçası yapmazsanız başkanın çocukları, çalıştıracak erkek bile bulamayacak” diye cevap verdi. Şahin, patronların maliyetini arttıracak hiçbir çalışma yapmadıklarını neredeyse yemin billâh açıkladı. “Ben de özel sektörden geldim. (…) Özel sektöre ekstra yük değil. Onların işini kolaylaştıracak katı çalışma hayatından esnek çalışmaya geçilecek. Başkan yeterince bilgi sahibi değil. Bilgi sahibi olursa bunu sahiplenecektir. İş dünyasının önündeki engelleri kaldırıyoruz, asla yeni engel koymayız” sözleriyle sermayeye bağlılığını ortaya koydu. Şahin’in bir “varlığım Türk patronlarına armağan olsun” demediği kaldı. Hükümetin politikasını ziyadesiyle ortaya koyan Bakan, patronların yüreğine su serpti: “Bu paketi hazırlarken temel noktamızın başında şu geliyor: Hem nüfusu arttırmak, hem aile hayatıyla çalışma hayatını desteklemek. Kadının bütün bu hayatlardaki faaliyetini desteklemek. İkinci temel ilke işletmelere ilave yük getirmemek. Bir şey yapılacaksa bunu da kamu yapsın. Kadınlara iyilik olsun diye yapılan adımların aleyhlerine sonuçlanacağını değerlendirdik. İşletmelere yük getirirsek elbette daha az kadın istihdam ederler. İşletmelere yük getiren hiçbir tedbire yer vermedik. Kamunun destek ve teşvikiyle iyileştirme yapılacak. Konu açısından endişe edilecek bir durum yok.”
Aslında Bakanın, patronlara güvence vermek için kendini bu kadar paralamasına lüzum yok. Özel sektörde doğum yapan kadın işçilerin 16 haftalık izin hakkı bile zaten genellikle kullandırılmıyor. Patronlar bu hakkı kullandırmamak için çeşitli yöntemlere başvuruyor. Genç kadın işçiler evlendikleri anda “sen şimdi çocuk da yaparsın” denilerek işten çıkartılıyor. Bazı patronlar işe alırken kadınlara çocuk doğurmayacaklarına dair kâğıt imzalatıyor. Bu kâğıdın yasal bir geçerliliğinin olmadığını bilmeyen çoğu kadın işçi ya çocuk yapmayı erteliyor ya da hamile kaldığında işten atılmasının normal olduğuna inandırılıyor. Hamile kalan kadın işçiler, işten atılmamak için hamile kaldıklarını uzun süre gizlemek zorunda kalıyorlar.
Taslakta hamile ve emziren kadınlara 1 yıl boyunca fazla mesai yaptırılamayacağı ve gece çalıştırılamayacağı da yazıyor. Oysa yeni bir şeymiş gibi pazarlanan bu hüküm mevcut yasa ve yönetmeliklerde de var ve uygulanmıyor.
Kadın işçiler ne istemeli?
İşçi sınıfı örgütsüz olduğu müddetçe mevcut yasalardaki haklarını bile kullanamamaktadır. Esnek çalışmayı, kölelik bürolarını dayatan, düşük ücretli part-time çalışmayı, evden çalışmayı teşvik eden, kadını düzenli ve güvenceli işlerden uzaklaştıran düzenlemeler, işçi sınıfının örgütsüzlüğünü daha da derinleştirecektir. İşçi sınıfı örgütsüzleştiği ölçüde kölelik koşullarına daha fazla boyun eğmek zorunda kalacak, yasalarda tanımlanan bazı haklar kâğıt üzerinde kalmaya devam edecektir.
Çocuk bakımı sadece kadınların yükümlülüğü olmaktan çıkarılmalıdır. Çocuk bakım izinleri hak ya da ücret kaybına yol açmamalı, çocuk bakımı sadece kadınların üzerine yıkılmamalıdır. İzinler düzenlenirken erkek ve kadın işçilerin eşit görev ve sorumluluk taşıması gerektiği unutulmamalıdır. Amaç aile içerisinde kadınla erkek arasındaki eşitsizliğin giderilmesi olmalıdır.
Herkesin yararlanabileceği ücretsiz kreşler ve bakım evleri kurulmalı, bu kamu hizmetlerinin maliyeti de işçi sınıfının sömürüsüyle zenginleşen patronlara yüklenmelidir. Kapatılan kamu kreşleri derhal açılmalı, her semte ihtiyacı karşılayacak yeni kreşler kurulmalıdır.
Çalışma süreleri kısaltılarak ücretler yükseltilmeli, kadın ve erkek işçilerin kendilerine ve ailelerine zaman ayırabilmeleri sağlanmalıdır. Kadın ve erkek tüm işçilerin esnek çalışma biçimlerine son verilmelidir. Tüm çalışanların iş güvencesi ve tam istihdamı sağlanmalı, bu şekilde işsizlik ortadan kaldırılmalıdır. Tüm işlerde ve mesleklerde kadın ve erkeğin eşitliğini sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Kadınları çocuk doğurma makinesi, ev hizmetçisi ve ucuz işgücü olarak gören yasalar kaldırılmalıdır ve bu anlayış temelindeki politikalara son verilmelidir.
Kadın-erkek tüm işçi sınıfının işgününün kısalması ve ücretlerinin yükselmesi, tam zamanlı ve güvenceli işlerde çalışması, eğitim ve sağlık sorunlarının çözülmesi, gelecek kaygısı olmadan çocuklarını yetiştirebilmesi, çocukların bakımını üstlenen kreşlerin olması… Bunların hiçbiri imkânsız değildir. Bunların elde edilmesi için gereken şey, işçilerin örgütlenmesi ve mücadeleye girişmesidir.
link: Zehra Aras, AKP’nin “Kadın İstihdam Paketi”, Aralık 2013, https://marksist.net/node/3363
Kapitalizm Kadına Şiddeti Körüklüyor