Norveç, 22 Temmuz Cuma günü, iki saat arayla gerçekleştirilen iki büyük saldırıyla sarsıldı. Saldırıların ilki, Oslo’daki bir hükümet binasına yönelikti. Bir minibüse yüklendiği belirtilen tahrip gücü yüksek bir bombayla, yerel saatle 3:30’da gerçekleştirilen bu saldırıda 8 kişinin hayatını kaybettiği, 30 kişinin yaralandığı açıklandı. Bu saldırının üzerinden iki saat geçmeden bu kez Oslo’ya 25 kilometre mesafedeki Utoya adasında tam bir katliam yaşandı. Polis kılığındaki silahlı biri, Norveç İşçi Partisinin gençlik kampının yapıldığı adada, bir araya toplanmalarını söylediği 14-19 yaş arasındaki 68 genci tarayarak öldürdü, 67’sini yaraladı.
Binalarda ağır tahribata da neden olan ilk saldırı, dünya medyasına “Norveç’in 11 Eylül’ü” başlıklarıyla düşerken, fail hiç beklemeden ilan edilmişti bile: El Kaide! Norveç Afganistan’a ve Libya’ya asker göndermişti, El Kaide’yle işbirliği halindeki bir İslamcı örgütün lideri de Norveç’ten sınır dışı edilmişti ve örgüt şimdi intikam alıyordu![*] Burjuva medyanın ırkçı, şoven, Kürt ve Müslüman düşmanı bu yorumlarına, Avrupalı liderlerin ve Obama’nın vakit kaybetmeden yükselttikleri “teröre karşı savaş” çığlıkları da eşlik etti. Fakat bu “derinlikli” yorumların hükmü birkaç saati geçmedi.
İki saat sonra, 600 gencin bulunduğu adaya polis kılığında gelip, bomba araması yapacağını söyleyip, gençleri biraraya toplayıp, ardından mermi yağdırmaya başlayan katil, uzaktan tanıyanların “iyi eğitimli gibi görünen, iyi giyinen, ılımlı bir insandı” diye nitelendirdikleri, 32 yaşlarında, sarışın, mavi gözlü, Hıristiyan ve halivakti yerinde bir Norveçli çıkıverdi: Anders Behring Breivik. Böylece burjuva medyanın aceleci yorumları yerini büyük bir şaşkınlığa bıraktı.
İkinci saldırıdan hemen sonra yakalanan ve avukatı aracılığıyla, “saldırıyı uzun süredir planladığını ve gerekli olduğunu” söyleyen Breivik, Müslümanlara, yabancılara ve en önemlisi de onlara sempatiyle yaklaşan Marksistlere büyük bir kin ve öfke besleyen tipik bir faşist. Ona göre, Avrupa’yı “kültür Marksizminden” korumak gerekiyor! İnternette faşist forumlara yazılar yazan, kendini Hıristiyan muhafazakâr olarak tanımlamakla birlikte Siyonizme sempatiyle yaklaşan Breivik, göçmen karşıtı İlerleme Partisine üye ve çeşitli faşist gruplarla bağlantı içinde.
Bütün Avrupa’da burjuvazi, derinleşen ekonomik krizin işçi sınıfını sola yöneltmesinin önüne geçmek üzere, genel olarak ırkçılığı ve göçmen düşmanlığını körüklüyor ve faşist oluşumların önünü açıyor. Tıpkı diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Norveç’te de ırkçılık giderek tırmanıyor. “Norveç Norveçlilerindir” sloganına sarılan faşist oluşumlar ve sağ partiler, göçmenlerin, özellikle de Müslümanların Norveç’i terk etmelerini savunuyor ve çokkültürlülük temelinde bir arada yaşama anlayışına saldırıyorlar. İki dönemdir iktidarda olan Norveç İşçi Partisi de benimsediği bu anlayış nedeniyle aşırı sağın hedefi durumunda bulunuyor. Dolayısıyla, doğrudan Müslümanları ya da göçmenleri hedef alan bir saldırı yerine, Avrupa’nın İslamlaştırılmasına katkıda bulunduğu düşünülen iktidardaki İşçi Partisinin ve bu partinin “Marksist” gençlerinin hedef alınması hiç de şaşırtıcı değil.
Büyük bir saldırı gerçekleştireceğini kimseden gizlemediğini belirten Breivik, birkaç ay önce patlayıcı imal etmek için 6 ton gübre almış. Breivik, sahip olduğu çiftliğe iki gün önce bir sivil polisin geldiğini ve resimler çektiğini, bu nedenle eylemi öne aldığını söylüyor. Yani polis ya da istihbarat örgütleri bu faşisti izlemiş ama müdahale etmemiş. Breivik’in bu işi tek başına yapıp yapmadığı araştırılıyormuş. Bu araştırmanın ne kadar derinleştirileceğini hep birlikte göreceğiz. Ama şimdiden burjuva devlet ve medyanın, Breivik’i “deli bir adam” olarak resmedip bu saldırıyı “münferit” bir vaka addetmeye çalıştığı ortada. Tıpkı Hrant Dink’i katleden Ogün Samast’ın “tahriklere kapılan dengesiz bir çocuk” olarak ya da Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alpaslan Arslan’ın dinci bir deli olarak resmedilmesi ve son derece organize olan ve kökü devletin derinlerine uzanan bu saldırıların münferit vakalar olarak örtbas edilmeye çalışılması gibi.
Bu tür büyük eylemlerin münferit vakalar olması ihtimalinin son derece zayıf olduğunu gayet iyi biliyoruz. Yerli veya yabancı istihbarat örgütlerinin yönlendirdikleri, önünü açtıkları veya doğrudan planladıkları böylesi eylemlerin sayısız örneği bulunmaktadır. Kapitalizmin çok derin bir ekonomik kriz içinde olduğu, rekabetin alabildiğine sertleştiği ve bunun bir ürünü olarak emperyalist savaş da dahil pek çok aracın devreye sokulduğu tarihsel bir dönemden geçtiğimizi sık sık yineliyoruz. Bu dönemde burjuva güçler emekçi kitleleri sindirip pasifize etmek ya da milliyetçilik temelinde seferber etmek amacıyla olduğu kadar, birbirlerine bazı konularda ayaklarını denk almalarına yönelik çeşitli mesajlar vermek üzere de bu tür yöntemlere sıkça başvuruyorlar. Dolayısıyla son saldırının amacı ve hedefine yönelik olarak da, böylesi bir olasılığı hesaba katmak gerekiyor.
Altını çizebileceğimiz bir diğer husus ise, içinden geçtiğimiz tarihsel dönemde, Norveç gibi düşük nüfuslu ve zengin bir ülkenin bile kendini dünyadaki gidişattan yalıtamayacağıdır. Nitekim ekonomik krizin yerle bir ettiği “sosyal devlet, barışçıl, güvenli ve müreffeh toplum” algısına bir darbe de bu eylem indirmiştir. Derinleşen ekonomik krizden, yükselen faşist tehditten ve burjuvazinin kanlı ve kirli oyunlarından sadece geri ülkelerin emekçilerinin değil, Norveç işçi sınıfının da kaçıp kurtulmasının mümkün olmadığı çok sarsıcı biçimde görülmüştür. İşçi sınıfının, kendisine yöneltilen hayati tehdidi bertaraf etmesinin yolu enternasyonalist birlik ve mücadelesinden geçmektedir. Bu mücadelenin örülmesi, Asya’dan Avrupa’ya, Latin Amerika’dan Afrika’ya tüm dünya emekçileri için ölüm-kalım sorunu haline gelmiştir.
[*] New York Times, Amerikalı bir analiste dayandırarak, saldırıyı Ensar el Cihad el Alemi adlı bir örgütün üstlendiğini duyurdu ve Türkiye de dahil tüm dünya medyası bu haberin üstüne atladı. Ancak sonrasında, bırakalım üstlenmeyi böyle bir örgütün mevcut bile olmadığı ortaya çıktı. Bu arada devletinin sesi Hürriyet’in bu yalanlar silsilesine özgün katkısını da ihmal etmeyelim. Hürriyet’in haberinde örgüte ufak bir sıfat eklenmişti: “İslamcı Kürt grubu”! Hürriyet şüphelileri şöyle sıralıyordu: “Biri El- Kaide, diğeri ise İslamcı Kürt grubu Ensar el İslam’ın kurucusu olan Iraklı Müslüman din adamı Molla Krekar.” Haberin başlığı ise tam da Hürriyet’e yaraşır bir çarpıcılıktaydı: “Kürt molla mı yaptı, el Kaideciler mi?” Böylece geçerken “Kürt=Terörist” denklemi bir kez daha zihinlere çakılmış oluyordu! Bir gün sonra, suçu New York Times’a ve onun iddiasını dayandırdığı analiste atıp işin içinden sıyrılan bir makale de aynı Hürriyet’te yayınlandı, elbette bu kez Hürriyet’in özgün katkısı olan “Kürt molla” meselesine değinilmeden.
link: Marksist Tutum, Norveç’te Faşist Katliam, 26 Temmuz 2011, https://marksist.net/node/2696
Jones Ana’nın Özyaşam Öyküsü’nden
Norveç Katliamının Ardından