6 Kasım 1981’de bizzat 12 Eylül Cuntası tarafından kurulan YÖK cenderesi tam 23 yıldır üniversiteli gençliğin ve eğitim emekçilerinin gırtlağını sıkıyor. Burjuvazinin siyasi gericiliğinin somut örneklerinden biri olan bu baskı aygıtı, 23 yıl önce bugün, yükselen toplumsal muhalefeti ve onun üniversitelerde yankılanan sesini bastırmak için kuruldu.
YÖK ile birlikte üniversitelerde kurulan gerici ve anti-demokratik yönetimin amacı, bizlerin toplumsal sorunlara karşı duyarsızlaşarak sistemin ve egemen sınıfların her dediğini hiç düşünmeden kabullenen, edilgen ve pasif yığınlara dönüşmemizdi. Aradan geçen 23 yıl, egemen sınıfların bu amaçlarına ulaştıklarının kanıtıdır.
Üniversitelerdeki tüm çalışmaları denetleme, sansürleme ve engelleme yetkisine sahip olan bu kurum, kurulduğundan bu yana, bağımsız her düşüncenin ve oluşumun karşısında yer alan gerici, şoven bir niteliğe sahip olmuştur.
YÖK sayesinde üniversiteler tam anlamıyla birer ticarethaneye dönüşmüş ve eğitim tamamen paralı hale getirilerek, işçi ve emekçi çocuklarının eğitim hakkı gasp edilmiştir. Bugün devlet üniversiteleri dahi harç adı altında haraç toplamakta, üstelik buna parasız eğitim denmektedir.
Üniversitelerin ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olan devlet, yasalarında “herkese eşit eğitim hakkı” ibaresi yer almasına ve bu amaçla topladığını iddia ettiği vergilere rağmen, her geçen yıl har(a)çları daha da yükselterek, yüksek öğrenimi ancak toplumun belirli bir kesiminin, burjuva çocuklarının yararlanabileceği bir hak haline dönüştürdü. Bugün devletin yüksek öğrenime ayırdığı pay %2’yi geçmemektedir.
Ders kitap ve araçlarının fiyatları her gün artmaktadır. Öğrenciler okula gitmek için gereken yol parasını bile karşılayamaz hale gelmişlerdir. Yemek ücretleri keyfi biçimde artırılmakta, yurtlarda öğrencilere insanlık dışı koşullarda, üstelik %300’e varan zamlarla kalmaları dayatılmaktadır.
4 Nisan 1991 tarihinde YÖK yasasında yapılan değişiklikle Özel (Vakıf) üniversiteleri kurularak ve kurulmaları özendirilerek yüksek öğrenim burjuvazinin kâr elde edebileceği bir sektöre dönüştürülmüştür. Bugün toplam üniversite sayısının yaklaşık %25’ini özel üniversiteler oluşturmaktadır. Üstelik bu özel üniversitelerin arazileri ve bütçelerinin bir kısmı devlet tarafından karşılanmaktadır. Oysa yüksek öğrenim gören öğrencilerin sadece %1,8’i bu üniversitelerde okumaktadır.
YÖK aynı zamanda, üniversitelerin yönetiminde eğitim emekçilerinin söz sahibi olmasının önündeki en büyük engeldir. Öğrencilerin ve eğitimcilerin siyasetten uzak durmasını ve örgütlenmesini istemeyen, hatta buna yasaklar getirerek karşı gelenleri cezalandıran da yine YÖK cenderesidir.
YÖK’le birlikte öğrencilerin ve üniversite çalışanlarının örgütlülüğüne yönelik ağır saldırılar başlatılmış, üniversitelere polis karakolları kurulmuş, en küçük hak arama mücadelesi bile baskılarla, okuldan atmalarla ve ağır hapis cezalarıyla karşılanmıştır.
12 Eylül döneminde çıkartılan 1402 sayılı yasa ile binlerce eğitim emekçisi sol fikirlere sahip oldukları için işlerinden oldular, ağır baskılara maruz kaldılar.
Milyonlarca genç insanın hayatını ve geleceğini karartan ÖSS de yine YÖK’ün bir ürünüdür. Her yıl sınava giren ortalama 1,5 milyon öğrenciden sadece 230 bini herhangi bir ön lisans programına yerleştirilebiliyor. Geriye kalanların ise 450 bini açık öğretim adı altında oyalanırken, 1 milyona yakın öğrenci de hayalleri ve geleceği kararmış bir şekilde geri çevriliyor. Kuşkusuz mevcut sınav sistemi öyle düzenlenmiştir ki, burjuvaların çocukları en iyi üniversiteleri kazanırken, yoksul işçi ve emekçi çocukları ya kıyıda köşede kalmış okullarda ya da ancak açık öğretim bölümlerinde okuma şansını elde edebiliyor.
Buna rağmen verilen eğitim hiçbir işe yaramamakta, her yıl yüz binlerce diplomalı işsiz mezun edilmektedir. Bir yanda burjuvazinin ihtiyaç halinde kullanacağı yedek işgücü ordusuna katılan binlerce diplomalı işsiz, diğer yanda da ne üniversiteyi kazanabilen ne de iş bulabilen binlerce, milyonlarca genç... İşte size anıyla şanıyla Yüksek Öğretim Kurumu...
Tüm bu örneklerden de kolayca anlaşılacağı gibi YÖK kelimenin tam anlamıyla burjuva devletin bir kurumudur. YÖK’ün bu karakteri onun tüm yapısına, işleyişine ve yönetim anlayışına damgasını vurmuştur.
Bizler çok iyi biliyoruz ki, kapitalist düzende üniversiteler burjuva devlet aygıtından ve onun ideolojisinden bağımsız olamaz. Bu anlamda üniversiteler burjuva ideolojisinin üretildiği ve yayıldığı yerlerdir. Üniversitelerin temel görevleri olan bilginin üretimi ve eğitim gibi faaliyetler, bu toplumda ancak metalaştıkları ölçüde değerlidirler. Bu faaliyetler toplumun ihtiyaçlarına göre değil, mülk sahibi sınıfların belirlediği doğrultuda ve onların ihtiyaçlarına göre yapılırlar.
Burjuvazi bu kurumlar aracılığıyla bilimsel düşünemeyen, kendine güvensiz, toplumun sorunlarına karşı duyarsız, sorgulama ve araştırma alışkanlığı olmayan, yaratıcılıktan ve üretkenlikten yoksun, milliyetçi ve şoven duygularla körelmiş, emperyalist sisteme kölelik yapmaya hazır, yozlaşmış, kendine ve topluma yabancılaşmış bireyler yaratmaya çalışmaktadır ve bunda büyük oranda da başarılı olmuştur.
Bizler üniversite öğrencileri, öğrenci adayları ve eğitim sisteminin yükünü çeken emekçiler olarak YÖK’e karşıyız. Mevcut eğitim sistemine ve anlayışına da kaşıyız. AKP hükümetinin uygulamaya çalıştığı YÖK reformuna da karşıyız.
Bizler açısından YÖK’ün yerine getirilmeye çalışılan YEK’in (Yüksek Eşgüdüm Kurulu), ilkinden hiçbir farkı yoktur. Büyük sermayenin temsilcisi olan AKP hükümetinin, “akademik özgürlüklerin güvencesi” olarak sunduğu Üniversiteler Arası Kurulun tek bir amacı vardır: sermayenin ve burjuvazinin çıkarlarını gözeten, bilimi ve teknolojiyi artı-değer sömürüsünü daha da arttıracakları biçimde kapitalistlerin hizmetine sunan, eğitimde burjuva çocuklarına öncelik tanıyan, üniversiteleri devlete bağımlı işçi ve emekçi halktan ise bağımsız tutan bir kurum haline getirmek.
Benzer şekilde AKP hükümetinin “Acil Eylem Planı”na bakıldığında YEK’in yegâne işlevinin de, üniversitelerin yürüttükleri faaliyetlerin burjuvaziye hizmet edecek tarzda planlanması, eğitim emekçilerinin daha fazla sömürülebilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak, üniversite yönetimi üzerindeki devlet güdümünü korumak, üniversite eğitiminin kapitalist eğitim sisteminin evrensel normlarına uygunluğunu sağlamak olduğu rahatlıkla anlaşılabilir.
Tıpkı YÖK gibi YEK üyeleri de devlet tarafından atanacak ve üniversite çalışanlarına ve öğrencilere en ufak bir söz hakkı tanınmayacaktır. AKP’nin yeni olarak getirdiği tek husus, TİSK, TOBB gibi burjuva örgütlerinin ve TÜRK-İŞ gibi sendikaların üst düzey bürokratlarının da YEK içerisinde yer almalarının sağlanmasıdır.
Nasıl bir üniversite, nasıl bir eğitim istiyoruz?
Üniversite yönetimleri baskıcı ve gerici karakterinden kurtarılmalı, demokratik bir içeriğe kavuşturulmalıdır. Burjuvazinin ve devletin güdümünde kaldıkları sürece üniversitelerin bu niteliğe kavuşması imkânsızdır.
Eğitimin her kademesinde ve yüksek öğrenimde parasız eğitim sağlanmalı, eğitimde fırsat eşitliği sağlanarak işçi ve emekçi ailelerin çocuklarına da eğitim hakkı tanınmalıdır.
Öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin örgütlenmesinin ve siyasi faaliyet yürütmelerinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. YÖK de YEK de, öğrencilere ve çalışanlara siyaset yapma hakkı tanımadıkları halde kendileri son derece baskıcı ve gerici siyasetler izleyen kurumlardır. Üniversiteler 12 Eylül rejiminin getirdiği gerici atmosferden kurtarılmalıdır.
Eğitim her düzeyde üretken ve üretimden yana olmalı, üretim ve eğitimin içiçe olduğu bir eğitim anlayışı hakim kılınmalıdır. Eğitim sistemi bugünkü haliyle hayattan ve toplumdan kopuk, yabancılaşmış ve yozlaşmış bir içeriğe sahiptir.
Anadilde eğitim hakkı herkese tanınmalıdır. Bireylerin kendi kültürel ve ulusal kimlikleri, dilleri hiçbir baskıya maruz kalmamalı, milliyetçi ve şoven eğitim anlayışı üniversitelerden uzaklaştırılmalıdır. Bu insanların en doğal hakkıdır. Üniversiteler ulusal baskı ve asimilasyon aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
Üniversitelere giriş sınavları kaldırılmalı, herkese eğitim hakkı tanınmalıdır. İsteği ve yeteneği göz önünde bulundurularak, herkese üniversitede eğitim görme olanağı sağlanmalıdır.
Yurtlar insanca yaşam koşullarına kavuşturulmalı, ücretsiz ve sosyal, kültürel faaliyetlerin gerçekleştirilmesine uygun hale getirilmelidir. Yurt yönetimlerinde öğrencilere de söz hakkı tanınmalıdır.
Bu taleplerimizi elde etmenin tek yolu örgütlenmek ve mücadele etmektir. Burjuvazinin düzeninde bu taleplerimizin kendiliğinden gerçekleşme şansı yoktur. Ne istediğimizi iyi bilmeli, alabileceğimize inanmalıyız!
Üniversiteler de burjuvazinin düzeninin bir parçasıdır. O halde taleplerimizi elde etmek için vereceğimiz mücadele de, burjuva düzeni değiştirmek için verilecek mücadeleden bağımsız olamaz!
Bugün YÖK’e karşı yürütülen mücadelenin başarıya ulaşması hem kendi örgütlülüğümüze hem de burjuva düzene karşı verilen sınıf mücadelesinin örgütlülüğüne bağlıdır. Üniversitelerdeki öğrenci gençliğin hareketi sınıf hareketinden bağımsız olamaz!
ÖRGÜTLÜYSEK HER ŞEYİZ ÖRGÜTSÜZSEK HİÇBİR ŞEY!
Marksist Tutum okuru öğrenciler
link: Marksist Tutum, YÖK’E DE YEK’E DE HAYIR!, 6 Kasım 2003, https://marksist.net/node/206
Doğan Lastik'te işçi kıyımı
İklim Değişiklikleri: Tehlikede olan nedir?