ABD’nin Afganistan’da 2001’de startını verdiği emperyalist savaş, yüz milyonlarca insanın yaşamını derinden etkiledi, acıların, ölümlerin, sakat kalmaların, açlık ve yoksulluğun hüküm sürdüğü manzaralar yaşanmasına neden oldu. 20 yıllık savaşın ardından ABD, Afganistan’dan “çekilerek” ülkeyi Taliban’ın kontrolüne bıraktı. Bu durum, kapitalist sistemin yarattığı cehennemde kaos ve çatışmalardan bıkmış emekçi kitleler için yeni felâketler, yıkımlar, acılar anlamına geliyor. Almanya’da Afgan göçmenlerin ve Alman emekçilerin katıldığı bir gösteride, Afgan bir çocuğun okuduğu bildiride geçen “Biz cenneti bilmedik, ancak cehennemi bu dünyada gösterdin bize yarabbi” sözleri kapitalist sistemin insanlığa cehennemden başka bir şey sunmadığını çarpıcı biçimde anlatıyor. Aynı eylemde bir Afgan genç kız, “Allahım, biz ne zaman başımızı «yarın hangi yakınımız öldürülecek?» sorusunu sormadan yastığa koyabileceğiz?” diye soruyor. Bu sözler, Afganistan’da onyıllardır süren kaos ortamının, savaş ve çatışmaların yoksul Afgan emekçileri nasıl bitap düşürdüğünün, yeni ve daha da karmaşık bir sürecin içine çektiğinin ifadesidir. Aynı zamanda gençlerin, kadınların, işçilerin, emekçilerin dayanışma içinde bir araya gelip kapitalizm cehennemine karşı birlikte mücadelesinin haklılığını ortaya koymaktadır. Nitekim Afgan halkıyla dayanışma içinde olan gençler “zalimler devrilsin, barış gelsin” diyor, egemenlerin yarattığı bu cehenneme asla teslim olmayacaklarını, geri adım atmayacaklarını, yılmadan bu kavgada var olacaklarını söylüyorlar.
Egemenler gençleri düzen içinde tutup pasifleştirmek, duyarsızlaştırmak için ne kadar propaganda yaparlarsa yapsınlar, bu çürümüş düzenin bir kurtuluş veremeyeceğini gören gençler, kapitalist cehenneme karşı dünyanın pek çok yerinde mücadele ediyor, dayanışma gösterileri düzenliyorlar. Kapitalist sistemin dünyaya savaş ve yıkımdan başka bir şey getirmediğini ve bu düzenin yıkılması gerektiğini yüksek sesle ifade ediyorlar. Mesela Afganistan’da yaşanan trajediye karşı seslerini çıkartan, halkların yalnız olmadığını haykıran, ne kadar baskı yaşanıyor olursa olsun bu çürümüşlüğe karşı gelen gençler, anlamlı bir dayanışma örneği sergiliyorlar. Gençler sadece Almanya’da değil onlarca ülkede meydanlara çıkarak kapitalist sistemi hedefe koydular ve daha adil bir dünya için pasif durmayacaklarını, sinmeyeceklerini, mücadele edeceklerini haykırdılar. ABD’de düzenlenen bir dayanışma mitinginde gençler taşıdıkları dövizlerde ve sloganlarında, Biden yönetiminin “Afganistan’daki savaşı bitirdik” demesinin büyük bir yalan olduğunu, ABD’nin bu savaşla küresel bir kaosa yol açtığını ve şimdi bunun sonuçlarını yaşadıklarını ifade ediyorlar. Gençler Bush’tan Obama’ya, Trump’tan Biden’a ABD’nin yürüttüğü politikanın değişmediğini, halklara çatışma ve yıkım getirdiğini söylüyorlar.
Afganistan’da ve dünyanın farklı bölgelerinde büyük bir yıkıma neden olan emperyalist savaşın karşısında ses çıkaran gençler arasında Kanada’da yaşayan Afganlar ve Kanadalı emekçiler de bulunuyordu. Kanada’daki dayanışma gösterisinde alanlara çıkanlar emperyalist savaşın alevleri arasında kalan Afgan halkının ortada bırakılmasına öfkelerini gösterirken, hem bulundukları ülke yönetimine hem de Batılı ülkelerin uyguladığı göçmen politikalarına tepkiliydi. Emekçiler, Kanada hükümetinin Afganistan’daki trajediye yeterince ses çıkarmadığına, hatta uzaktan izlediğine dikkat çekerek, göçmenler konusunda verilen sözlerin yerine getirilmediğini ifade ediyorlar.
Eylemlere katılan gençler, kendi devletlerinin başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde süren savaş ve çatışmalardan sorumlu olduğunu biliyorlar. Emekçileri yerlerinden yurtlarından ayrılmak zorunda bıraktıklarını, göçmenler üzerinden kirli politikalarını hayata geçirdiklerini görüyorlar. Demokrasinin kaleleri olarak görülen Batılı kapitalist devletlerin göçmen politikasından, emekçilerin yaşadıkları çilelere derman olacak bir çözüm çıkmaz. Bu devletler “göçmenler bize gelmesin, huzurumuz kaçmasın” diyorlar, göçmen akınını kendi topraklarından uzaklaştırmak için rüşvet vermekten geri durmuyorlar. Rüşveti veren de alan da memnun. Göçmen akınını önlemeye çalışan ülkeler de rüşveti alan ve yeri geldiğinde bu durumu “salarım ha” diyerek şantaj malzemesi olarak kullanan Türkiye gibi ülkeler de suçludur. Alanlara çıkan gençler, yaşananların sadece Afgan halkının sorunu olmadığını, bir dünya sorunu olduğunu söylerken anlamlı bir vurgu yapmaktadırlar.
Afganistan’da yakıcı sorunların tam ortasında olan kadınlar da Taliban’ın politikalarına tepkilerini alanlara çıkarak gösteriyorlar. Afgan kadınlar ve aktivistler başkent Kabil sokaklarına çıkarak, kadınların Taliban tarafından baskı altına alınmasına, yok sayılmasına, değersiz görülmesine karşı itirazlarını gösterdiler, “biz de varız” dediler. Taliban’ın kadınların bu gösterilerine karşı tavrı ise bilindik yöntemler olan şiddet ve baskı oldu. Kadınlar tehdit edildi, tartaklanıp sindirilmek istendi. Afgan kadınlar bu zor şartlarda taleplerini ve tepkilerini uluslararası kamuoyuna duyurmayı başardılar. Afgan kadınların seslerini duyan pek çok ülkeden kadınlar bulundukları ülkelerde meydanlara çıkarak, Afgan kadınların yalnız olmadığını dayanışma eylemleriyle gösterdiler. ABD’den Fransa’ya, İngiltere’den Hindistan’a, Pakistan’dan Türkiye’ye onlarca ülkede kadınlar, Afgan kadınların Taliban zulmüne uğramalarını ve baskı altına alınmalarını protesto ettiler.
Afgan kadınlar çalışma hayatına katılmaya, eğitimde ve kamuda yer almaya, siyasi, sosyal, demokratik haklardan yararlanmaya başlamışlardı. Fakat bugün Taliban yönetimi altında kadın hakları da dâhil pek çok alanda gerici uygulamalar yeniden yaygınlaşıyor. Kadın Bakanlığının kaldırılması ve yerine 1996-2001 yılları arasında yönetimde olan Taliban’ın “Fazilet’in Teşviki ve Ahlâksızlığın Önlenmesi Bakanlığının” geri getirilmesi bunun örneğidir. Taliban uluslararası kamuoyuna “eskisi gibi değiliz, değiştik” dese de somut uygulamalarından da anlaşılacağı gibi değişen hiçbir şey yoktur. Silahların gölgesindeki Afganistan’da kadınların sokağa yanlarında erkek refakatçi olmadan çıkmaları yasaklandı. Çalışma hayatına katılmaları engellendi. Kız çocukların okumasının önüne geçecek uygulamalar devreye sokuldu. Müzikten spora toplumsal hayat büyük bir kısıtlamaya uğradı, kadınlara burka giyme zorunluluğu getirildi.
Genç Afgan bir kadın Taliban yönetimi altında kadınların toplumsal yaşamdan nasıl uzaklaştırıldığını, hayatlarının nasıl çekilmez kılındığını, yıllarca verilen emeğin nasıl görmezden gelindiğini, hissettikleri derin endişeleri şöyle anlatıyor: “Bugün olduğum kişi olmak için o kadar çok gün ve gece çalıştım ki, bu sabah eve vardığımda kız kardeşlerimle yaptığımız ilk şey kimliklerimizi, diplomalarımızı ve sertifikalarımızı saklamak oldu. Çok yıkıcıydı. Gurur duymamız gereken şeyleri neden saklayasın ki? Afganistan’da artık olduğumuz gibi tanınmamıza izin verilmiyor.” Bir başka Afgan kadın kocasının, üç oğlunun ve pek çok akrabasının savaşta öldüğünü söyleyerek “artık kaçmaktan bıktık, ölmekten korkmaktan bıktık, ömrümüz böyle geçti” diyor. Bu sözler Afgan kadınlar için tek meselenin burka giymek ya da giymemek olmadığını anlatmaya yetiyor.
Kapitalist sistem, çelişkileri her geçen gün büyütüyor, savaş ve çatışmalar, doğanın tahrip olması, işsizlik ve yoksulluk gibi ağır sonuçlar yaratıyor. Sistemin bu çürümüşlüğüne karşı dünyanın pek çok yerinde gençlerin ve kadınların mücadelenin en önünde yer almalarının ve “yıkılsın düzeniniz” demelerinin dayanışmanın ve umudun büyümesine büyük katkılar sunduğu ortadadır. Sistemin çelişkilerine verilen cevaplardan biri de 24 Eylülde dünyanın dört bir yanında küresel iklim grevine katılan gençlerin protestolarıydı. Dünyanın pek çok şehrinde yapılan eylemlere gençlerin katılımı yüksekti. Gençler kapitalist sistemin kâr uğruna doğayı tahrip etmesinin, politikacıların duyarsızlığının ve vurdumduymazlığının gezegenimizi yaşanamaz hale getirmesini protesto ettiler. Buzulların erimesi, seller, kasırgalar, orman yangınları, fosil yakıt kullanılması ve daha pek çok şekilde kapitalizmin gezegenimize zarar verdiği vurgulandı. “Sistemi kökünden sökün”, “Değişim talep ediyoruz ve değişim de biziz” mesajıyla küresel iklim grevine katılan gençler, tüm toplumu daha iyi bir geleceğe taşıyacak değişime ihtiyaçları olduğunu haykırdılar. Milyonlarca gencin katıldığı mitinglerde dile getirilen talepler arasında sadece kapitalizmin neden olduğu iklim krizi yer almıyordu. Herkes için ücretsiz ve kaliteli sağlık ve eğitim hizmetinden ücretsiz ulaşım hakkına, konut hakkından herkesin daha iyi ücretlerle çalışma hakkına bir dizi talep dile getirildi. Emperyalist savaşlarla yerinden yurdundan edilen milyonlarca mülteciye, göçmene dönük ırkçılığa karşı duran gençler, sınırların göçmenlere açılmasını ve onlara daha iyi bir yaşam sunulmasını hükümetlerinden talep ettiler.
Dünyanın meydanları genç kuşaklarla, kadınlarla dolup kapitalist cehennem sorgulanırken, işçi ve emekçiler de işsizlik, hayat pahalılığı, zamlar, düşük ücretler, sendikalaşma sorunları etrafında mücadeleler yürütüyor. Dünyada yaşanan grev ve direnişlerde olduğu gibi Türkiye’de de emekçiler, bir yandan fabrikalarda örgütlenme süreçleri yaşarken, diğer yandan devletin işçi düşmanı uygulamalarıyla yüz yüze kalıyorlar. Sendikalaşan işçiler işten çıkarılıyor, haklarının peşini bırakmayan işçileri polis zor kullanarak sindirmeye çalışıyor. İşçiler tüm bu saldırılar karşısında pes etmiyor birlik ve dayanışmasını yükseltiyorlar. Milyonlarca öğrenci ise yüz yüze eğitimin başlamasıyla birlikte büyük bir problem haline gelen barınma sorunuyla yüz yüze kaldılar. Yüksek olan ev kiraları, yurtların yetersizliği, hayat pahalılığı öğrencilerin yaşamını daha da çekilmez kılıyor. Yaşanılan bu sorunlar karşısında onlarca kentte öğrenciler “Barınamıyoruz” eylemleri yaptılar. Öğrencilerin haklı isyanlarına toplumun pek çok kesiminden destek geldi. Siyasi iktidar ise ses çıkaran, mevcut durumu kabul etmeyen öğrencilerin taleplerine kulaklarını tıkadığı gibi, baskı kurarak, düşmanlaştırarak öğrencilerin mücadelesini baltalamaya çalıştı. Ama çığ gibi büyüyen sorunların orta yerde durduğu böyle bir zamanda, siyasi iktidarın baskılama politikalarının uzun süre işe yaramayacağı da bir başka gerçek.
Burjuvazi tarafından insan doğasına en uygun sistem olarak lanse edilen kapitalizm, yarattığı kriz, kaos ve çelişkiler nedeniyle emekçiler tarafından giderek daha fazla sorgulanmaktadır. Kapitalizm altında insanlığa ve gezegene bir gelecek olmadığı daha fazla sayıda insan tarafından görülmektedir. Burjuvazinin ideologlarının kapitalizm güzellemeleri, şişirilen yalan balonları bir bir patlıyor. Özgürlük ve mutluluk hayalleri hayatın gerçek duvarlarına çarparak dağılıyor, yerini sisteme karşı güvensizlik alıyor. Özellikle genç kuşaklara empoze edilmek istenen bireysel kurtuluş hayallerinin, kapitalizmin yarattığı böyle bir cehennemde asla gerçekleşmeyeceği, işsizlik, düşük ücretler, sınırlanan sosyal yaşamın içindeki gençler tarafından giderek daha net biçimde görülmektedir. Yaşanan krizin yükünü genç işçiler de, öğrenciler de, işsiz gençler de çekiyor. Gençler geleceklerini büyük bir uçuruma doğru yürümek ve oradan düşmek gibi görüyor ve bu duruma itiraz ediyorlar. Kapitalizmden başka bir geleceklerinin olması için mücadele edenlerin sayısı artıyor. Genç kitlelerdeki bu değişim arzusu kapitalist sistemin temsilcileri tarafından da endişeyle görülüyor ve bunun engellemek için çırpınılıyor. Örneğin geçtiğimiz yıl İngiltere hükümeti, eğitim kurumlarına “öğrencileri farklı bir yöne sevk edecek tehlikeler barındıran” anti-kapitalist yayınları, materyalleri kullanmama talimatı vermiştir. Kapitalizmi sona erdirmek, devirmek gibi sözlerin aşırı siyasi bir tutum olduğu ve yasadışı bir faaliyet gibi yorumlanması gerektiği belirtilmiştir. Ancak egemenler kapitalizmin her alanda açığa çıkan yıkıcı, boğucu sonuçlarını sorgulayan, değişim isteyen gençlerin önüne ne kadar geçebilirler ki?
link: Mikail Azad, Kapitalizm Cehennemine Karşı Mücadele Ruhu , 4 Ekim 2021, https://marksist.net/node/7477
Bu Düzeni Değiştirmeliyiz!
Kapitalizm İftiharla Sunar: Avrupai Modern Vicdansızlık!