Sayfalar
Dünya İşçi Sınıfına Selam Olsun! Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
Bugün 1 Mayıs! İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü! Kapitalist sisteme karşı verilen kurtuluş mücadelesinin simgelerinden 1 Mayıs tüm dünya işçi sınıfına kutlu olsun.
İşçi sınıfı, uluslararası bir mücadele günü olarak ilan edildiğinden bu yana, bu görkemli günde tek bayrak altında, tek bir hedef doğrultusunda ve tek vücut birleşerek taleplerini haykırageldi. Ne var ki bu 130 yıllık tarihi boyunca 1 Mayıs’ta bu yıl ilk kez meydanlar boş kalacak. Burjuvazi koronavirüs salgını bahanesiyle meydanları, sokakları işçilere kapatmış durumda. Oysa geniş kitleler, üstelik de her türlü hak gaspının dizginsizce yürürlüğe konduğu koşullarda, tedirgin ve yalnız bırakılmış olarak fabrika ve işyerlerinde çalışmaya devam ediyorlar. Patronlara göre işçilerin işyerlerinde sıkış sıkış çalışmaları “sakıncalı” değil ama 1 Mayıs’ta taleplerini dile getirip haklarını aramak için bir araya gelmeleri sakıncalı! Çünkü kapitalizm tarihinin en büyük krizini yaşarken egemenler yıkıma sürükledikleri milyarlarca emekçinin öfkesinden korkuyorlar! Ancak ne yaparlarsa yapsınlar işçi sınıfı sömürüye ve haksızlıklara karşı 1 Mayıs coşkusuyla yeniden sahneye çıkacaktır.
1 Mayıslar işçi sınıfının bağrında içten içe yanan hiç küllenmemiş bir ateşin, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya yaratma mücadelesinin dolaysız ifadesidir. Yeni bir dünya kuruluncaya kadar bu mücadele ateşi canlı tutulmaya devam edilecek. Selam olsun dünyanın dört bucağında yüreği 1 Mayıs ile atan işçi sınıfına!
Kahrolsun kapitalizm!
Yaşasın sosyalizm!
link: Marksist Tutum, Dünya İşçi Sınıfına Selam Olsun! Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6910
Okurlarımızdan Kısa 1 Mayıs Mesajları
İşçi sınıfımız geçmişten bugüne nice mücadeleler verdi, nice bedeller ödedi. Ne acılardan geçtik de koruduk umudumuzu! Ne karanlıklardan geçtik de aydınlıklara çıktık mücadele azmimizle! Şimdi mi solduracaklar karanfilimizi? Şimdi mi solduracaklar 1 Mayıs’ımızın mücadele ruhunu? Başaramadılar, başaramayacaklar! İşçi sınıfının mücadelesinin önüne geçemeyecekler! Bitmedi daha, sürüyor o kavga ve sürecek! Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Sancaktepe’den bir kadın işçi
Kapitalist sistem bir kez daha kanıtlamıştır ki, insanlığa verecek hiçbir olumlu şeyi yoktur. Çürüdü ve artık sadece zehir saçıyor. Gelecek yine ve yine sosyalizme aittir. Demir ve çeliğin içinde yağın ve pasın arasında çalışan metal işçileri olarak, işçi sınıfının uluslararası mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a hoş geldin diyoruz. Biz metal işçileri olarak, 2020 1 Mayıs’ında ve her zaman kazanılmış haklarımızın elimizden alınmasına ve işten atmalara hayır diyerek taleplerimizi yükselteceğiz. Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Gebze’den bir metal işçisi
Bizler elleri bolluk ve bereket üreten bir sınıfın evlatlarıyız, işçi sınıfının mücadeleci gençleriyiz. Gelenekten geleceğe mücadelemizi büyütüyoruz. İşçi sınıfımızın genç neferleri olarak mücadele bayrağımızı dalgalandırmaktan onur duyuyoruz. Her ne yaparlarsa yapsınlar içimizdeki mücadele ateşini söndüremeyecekler. Her koşul ve şartta örgütlülüğümüzü büyüteceğiz. İnsanlık bu zulüm ve esaret sisteminden kurtulana kadar mücadeleye devam edeceğiz. Çünkü biz dayanamayız tutsaklığa!
İstanbul’dan bir grup genç işçi
Bugün 1 Mayıs! Alanları yasaklasalar da bizler ortadan kaybolmadık! Buradayız! Bugün korkuları yüzünden bizleri evlerimize hapseden burjuvazi günü geldiğinde kaçacak yer arayacak. Evet, bu böyle olacak! Biz yine marşlarımızı söyleyelim aynı duygularla! Gelecek güzel günleri düşünelim, daha çok mücadeleye sarılıp daha çok çalışalım! Direnç çiçeğinin gülleri geç açar ama açtığında da çatlattığı kayalardan dizginlenemez bir şekilde su gürül gürül akar!
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
Mersin’den bir kadın işçi
1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. İşçi sınıfı tıpkı nehirlerin eninde sonunda denize varması gibi, birleşecek ve egemenleri dize getirecektir. Öyle korkuyor ki sermaye sınıfı bizden, bentler çekiyor önümüze, bizi derelere bölüyor, önümüze beton bariyerler dikiyor, suyumuza balçık akıtıyor. Birleşmemizi engellemek için her türlü kirli oyunu oynuyor. Ama bir gün gelir, dereler taşar, önündeki bentleri yıkıp tüm engelleri çılgınca yıka yıka okyanuslara ulaşır. Yaşasın işçi sınıfının birliği ve örgütlülüğü!
İstanbul’dan bir öğretmen
Patronlar ve onların siyasi temsilcileri için belli ki tehlike çanları çalıyor. Kapitalist sistemin girdiği tarihsel krizin ve tüm pisliklerinin üzerini koranavirüs ile kapatmaya çalışıyorlar. Sistemin çürümüşlüğü, gericiliği ve insanlığa sömürü, savaş, sefaletten başka bir şey veremeyeceği gün gibi ortada. İşçi sınıfının örgütsüzlüğünden faydalanarak yarattıkları korku iklimi ile işçileri evlerine kapattılar. Bugün işçiler meydanları, alanları dolduramayacak, bir arada kitlesel kutlamalar yapılamayacak. Ama dilimizi kesemezler! Meydanlar yasaksa; mahalleler var, işyerleri var. İşe gittiğimiz servisler, alışveriş yaptığımız bakkal, manav, market var. Asla bizi susturamayacaklar.
Yaşasın Mayıs!
Esenyurt’tan bir emekçi
Kardeşlerim, kapitalizm tarihsel krizinin kritik bir dönemecinde debeleniyor. Bunu uzun yıllardır yaşadığım Avusturya’da da görüyor, şahit oluyorum. Viyana’dan hepinize proleter mücadele selamlarımı iletiyorum. Uzun yıllar burada yaşamakta olan bir ulaştırma sektörü emekçisiyim. Kendim, bütün göçmen emekçiler ve Avusturya işçi sınıfı adına Türkiye işçi sınıfının 1 Mayıs işçi bayramını kutlarım. Küresel neo-liberalizmin tükenmişlik ve çıkışsızlığının korona krizi şalı altında emekçi yığınlardan gizlenmeye çalışıldığı koşullarda, emekçilerin sınıfsız ve sömürüsüz özgür bir dünya kurma yolundaki mücadelesi, 2020 1 Mayıs’ına özel bir anlam ve önem kazandırmıştır. Bu bağlamda tüm dünya emekçi halklarının barış, özgürlük ve sosyalizm mücadelesi ivme kazanarak devam edecek, kapitalist sömürü ve talan düzeni tarihin çöplüğündeki hak ettiği yere fırlatılacaktır. Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın işçi sınıfının sosyalizm mücadelesi!
Viyana’dan A.E.
Selam olsun 1 Mayıs ruhunu bizlere taşıyanlara. Ben fabrikada çalışan bir kadın işçiyim. 1 Mayıs mücadele gününüzü en içten devrimci duygularımla selamlıyorum. İşçi sınıfının 1 Mayıs mücadelesi kapitalistlerin suratına bir tokat gibi inmiştir. Şimdi de o tokattan çok korkuyorlar. Biz mücadeleci işçiler olarak şunu söylüyoruz. “Gecenin içinde sen gündüzü düşle, umudu yitirme birliğini örgütle!” Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
Esenyurt’tan bir kadın işçi
“Ya sosyalizm ya barbarlık” demişti işçi sınıfının Kızıl Kanatlı Rosa’sı. İnanıyor ve biliyoruz ki örgütlü işçi sınıfı bir gün mutlaka bu zulüm saltanatını alaşağı edip, insanlığın ortak düşlerinin gerçeğe dönüşeceği sosyalist bir dünyayı kendi elleriyle var edecek. Yaşasın örgütlü mücadelemiz! Yaşasın sosyalizm!
MT okuru kadın işçiler
Dünya meydanları elbet yeniden işçi sınıfının “devrim” sloganlarıyla yankılanacak. Egemenlerin kirli oyunlarına kanmıyoruz, umudumuzu büyütüyoruz. Yarın nelere gebedir! Selam olsun 1 Mayıs geleneğini bugünlere taşıyanlara!
MT okuru bir grup üniversite öğrencisi
Hiçbir gelecek vaat etmeyen, bizleri yalnızlaştırmaya çalışarak çaresizliğe mahkûm etmek isteyen, intiharlara sürükleyen bu düzene boyun eğmiyoruz. Gençliğin yeri işçi sınıfının mücadele saflarıdır. Gelenekten geleceğe Marksizmin ışık tuttuğu yolda yürüyoruz. Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın devrimci mücadelemiz!
MT okuru gençler
Bugün kapitalizm insanlığa gün ortasında karanlığı yaşatıyor. Faşizan, otoriter, baskıcı uygulamalarla, insanlığa saldığı korkuyla zihinlere zincirler vurmaya çalışıyor. Zannediyorlar ki 1 Mayıs günü kitleleri evlere hapsederek bu ateşi söndürebilirler. Ama 1 Mayıs mücadele eden işçiler için bir ömürdür. Hesabımız bir günlük değil bir ömürlük. İşte bu nedenle şimdi daha öfkeli ve daha kararlı yürüyoruz, sonunda kapitalizmi tarihin çöp sepetine göndereceğimiz mücadelemizde.
Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
Ankara’dan bir eğitim emekçisi
Koronavirüsü bahane edip 1 Mayıs’ta işçileri alanlardan uzaklaştıranlar, mücadeleden de uzaklaştırdıklarını sanıyorlarsa yine büyük bir yanılgı içindeler. İçimizdeki mücadele coşkusu ve kapitalizme öfke azalmış değil. Hatta daha da büyüyor. Bizi evlere tıkmaya çalışan egemenlere karşı elbet bir gün bu öfkemizi haykıracağız. Elbette bir gün işçi sınıfı kocaman gövdesiyle ayağa kalkacak ve meydanları tekrar dolduracak. Elbette işçiler bir gün tüm bu oyunları bozacak.
Yaşasın Dünya İşçilerinin Kapitalizme Karşı Mücadelesi!
Yaşasın 1 Mayıs!
Ankara’dan bir kadın işçi
1 Mayıs’ı 1 Mayıs yapan işçilerin insanca bir yaşam için uzun yıllar verdiği büyük mücadelelerdir. Asıl bayramlar işçi sınıfının en zor zamanlardan, yılmadan, güçlenerek ve artarak çıktığı zamanlardır. Ve şimdi bugün geçirdiğimiz bu süreçten de dünya işçi sınıfı olarak mücadeleyle, umutla, güçlenerek çıkacağız. İşte o zaman en büyük bayramı kutlayacağız. Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız, savaşsız, özgürlük ve barış dolu bir dünyayı kurmuş olmanın bayramını.
Yaşasın 1 Mayıs!
Ankara’dan bir eğitim işçisi
Yeniden 1 Mayıs’tayız. Bir kez daha ayrılıkların, mesafelerin bizleri ayırmadığını gördük. Şehirler, ülkeler ayrı olsa da yarını kuracak biz gençlerin, işçilerin yürekleri ve umutları aynı. Bugünün zifiri karanlığına inat mücadelemizi ve umudumuzu büyütmenin tam zamanıdır. Mücadeleci öğrenciler, işçiler olarak şimdi her an bu umudun ve mücadelemizin büyüdüğünü hissediyorum. 1 Mayıs bizim için yarını bir olan milyarlarca işçinin mücadele bayramıdır. Yarın elbette bizimdir.
Ankara’dan bir öğrenci
Meydanlar ne içindir? Onları önemli, anlamlı kılan nedir? Onların boşluğu neyi ifade eder? Bütün bunlar kafamda dönüp dururken sonunda anlıyorum ki meydanlar, mücadelemizin, kavgamızın taşınması gerektiği yerlerdir. 1 Mayıs’ın, işçilerin uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününün de alanlara ve meydanlara taşınması gerekir. İşte o zaman bu haklı mücadele meydanlarla birleştiğinde tam olarak anlamını bulur. Değişimin, dönüşümün, birikimin toplamını gösterir bize. Birlikte, bir arada, omuz omuza olduğumuzda gösteririz dosta düşmana gücümüzü. Anlıyorum ki tam da bunun için yalanlarla, dolanlarla yasaklıyorlar işçilere meydanları. Bu şarlatanlığa inat daha da sıkı sarılalım 1 Mayıs ruhuna, daha da sıkı sarılalım kavgaya, 1 Mayıs ruhuyla.
Ankara’dan genç bir işçi
link: okurlarımızdan, Okurlarımızdan Kısa 1 Mayıs Mesajları, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6919
1 Mayıs Geleneği İnatçıdır, Koronavirüs Baş Edemez!
Bugün 1 Mayıs, işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü. Bundan tam 134 yıl önce 1 Mayıs’ta Amerikan işçi sınıfı meydanlara çıkıp çalışma ve yaşam koşullarına isyan etmiş ve şöyle haykırmıştı: “Sekiz saat çalışma, sekiz saat uyku, sekiz saat canımız ne isterse!” İşçi sınıfının kararlı ve örgütlü haykırışı bir tokat gibi burjuvazinin suratına çarpmış ve yankıları günümüze kadar ulaşmıştır. Her 1 Mayıs’ta dünya meydanlarını dolduran işçi sınıfı, sınıf düşmanlarına “Buradayım! Cenk meydanını terk etmedim. Güç biriktiriyorum ve beklenen an geldiğinde bugüne kadar yaptığınız tüm zulmün hesabını soracağım” diyor.
Ancak ne yazık ki bu yıl 1 Mayıs’a Covid-19 bahanesiyle yaratılan korku atmosferinde ve yasaklarla girdik. Kapitalizmin tarihsel krizinin artık gizlenemez olduğu bir dönemde burjuvazi, kitleleri bu krizin koronavirüsten kaynaklandığına ikna etmeye çalışıyor. Virüs adeta bir kurtarıcı gibi tarihsel krizle boğuşan burjuvazinin imdadına yetişti. Bugün koronavirüs bahane edilerek işçi sınıfı üzerinde yeniden bir korku imparatorluğu kurulmaya çalışılıyor. Dünya meydanları işçi sınıfına kapatılıyor. Dünyanın birçok yerinde OHAL ve sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor.
Türkiye’de de 1 Mayıs günü 31 ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yani burjuvazi yıllardır açmak zorunda kaldığı meydanları, bu yıl tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla işçi sınıfına kapatarak 1 Mayıs mitinglerini yasakladı. Son yıllarda sendikal, siyasal, toplumsal her alanda baskı düzeyini adım adım arttıran rejim, Covid-19’u da “Allah’ın bir lütfu” olarak kullanmakta sınır tanımıyor. İşçi sınıfının öncü unsurları olarak, bu durum başta kendi ülkemizdeki totaliter rejim olmak üzere tüm dünya burjuvazisine olan öfkemizi daha da bilemektedir. Asla ve asla tarihsel iyimserliğimizi kaybetmiyor, yarın çok daha güçlü bir şekilde o meydanları zapt edeceğimizi biliyoruz. Bu iyimserlik boş bir iyimserlik değildir. Bizzat bu topraklardaki inatçı 1 Mayıs geleneğinin kendisi bu tarihsel iyimserliği ispatlamaktadır. 1 Mayıs geleneğinin yasaklara ve baskılara rağmen ne zorluklarla bugünlere taşındığına baktığımızda bunu net bir şekilde görürüz.
Yaşadığımız topraklarda 1900’lü yılların başından itibaren 1 Mayıslar kutlanmaya başlanmıştır. Gerçek içeriğiyle ilk kez 1909 yılında sosyalist örgütlerin öncülüğünde kitlesel 1 Mayıs kutlandı. İttihat ve Terakki yönetiminin baskı ve yasaklaması nedeniyle 1910 yılında 1 Mayıs kitlesel olarak kutlanamadı. Ancak 1911 yılında görkemli ve kitlesel bir şekilde kutlanan 1 Mayıs, baskı ve yasaklara karşı adeta gövde gösterisine dönüştü. “12 bin işçinin grev yaptığı, 7 bin işçinin yürüyüşe katıldığı, sosyalist kızıl bayrakların dalgalandığı törende, Enternasyonal Marşı birçok dilde birden söylendi. [1]
1912 yılında baskı ve yasaklar daha da artmıştı. Bu koşullarda 1 Mayıs alanlarda kutlanamadı fakat Selanik Sosyalist İşçi Federasyonunun çağrısıyla 7 bin işçi iş bırakmış ve şehirde hayat durma noktasına gelmişti. Sonraki yıllarda bu kez savaş nedeniyle 1 Mayıslar kutlanamadı.
1921 yılında işgal kuvvetleri ve yerli egemenlerin baskı ve yasaklamalarına rağmen binlerce işçi iş bıraktı, 1 Mayıs genel grev havasında geçti. 1922 yılında yeniden kitlesel kutlamalar yapıldı. 1923 1 Mayıs’ı ise, burjuva Kemalist liderliğin tüm ülke yönetimine hâkim olduğu bir dönemde kutlanmıştı. Ancak ulusal zaferini kazanmış olan yeni yetme Türk burjuvazisi işçi sınıfının mücadelesine saldırmakta, sosyalist hareket ile arasını açmakta gecikmemiştir. 1927 yılında tamamen yasaklanana dek 1 Mayıs kitlesel bir şekilde kutlanamamış, daha çok salonlarda kutlanmıştı. 1925’ten sonraki yıllarda 1 Mayıs günlerinde duvarları afişlemek ve bildiri dağıtımı yapmak bile yasaktı. Polis bu eylemleri önlemek için her sene 1 Mayıs yaklaşırken bilinen solcuları gözaltına alıyor, 1 Mayıs sonrası serbest bırakıyordu. TC burjuvazisinin bildiri dağıtımına dahi tahammülsüzlüğüne dair şöyle bir anekdot paylaşılır Derinden Gelen Kökler kitabında: “Nisanın 28’i, 29’u hele 30’u en korkulu günlerdi. Zira siyasi polis 1 Mayıs nedeniyle (beyannamelerin) duvarlara yapıştırılmasında çalışacaklarını tahmin ettiği kişileri Sirkeci’deki eski Sansaryan Hanı’na Emniyet Müdürlüğü’ne davet eder, 2 Mayıs sabahı salıverirdi.” O meşum, o lanet olası Sansaryan Hanı, Türkiye sosyalist hareketi işkencecilerinden, cellâtlarından çok iyi tanır. Ancak burjuvazinin cellâtları da zindanları da işçi sınıfının geleneğinin geleceğe taşınmasına engel olamamıştır. Bugün de engel olamayacaktır. Ne var ki bugün burjuvazinin saldırıları işkenceleri kadar açık ve görünür değildir. Çok daha sinsi ve ideolojiktir. Koronavirüs saldırısı ile esir alınan milyonlar bu ideolojik, psikolojik saldırının düzeyini can yakıcı bir şekilde göstermektedir.
1930’larda sınıf esaslı örgüt kurmak yasaklanırken, Türkiye’nin sınıfsız, çelişkisiz ve katışık bir toplum olduğu iddia edildi. Yeni yetme Türk burjuvazisi henüz işçi sınıfının sayıca az olduğu köylü toplumu sayılan bir ülkede işçi sınıfından ölesiye korkuyordu. Burjuvazi bu korkuyla yıllarca sosyalistlerin, öncü işçilerin örgütlenmesini yasakladı, tutuklamalara girişti. 1935 yılında ise 1 Mayıs’ı “bahar ve çiçek bayramı” ilan ederek içini boşaltmaya kalktı. Yıllarca 1 Mayısları yasaklasalar da, adına “bahar ve çiçek bayramı” diyerek işçi sınıfının tarihsel mirasını unutturmaya, içini boşaltmaya çalışsalar da asla başarılı olamamışlardır. 50 yıl yasaklı kalan 1 Mayıs, 1976 yılında DİSK ve Maden-İş öncülüğünde yeniden kitlesel bir şekilde kutlanmaya başladı. 1976 yılına gelindiğinde işçi sınıfı hem sayıca hem de siyasal ve sendikal alanda gelişip güçlenmişti. 76’daki mitingin ağırlığını oluşturan tezgâh başından gelen işçilerdi. Mitinge katılan Sadun Aren görkemli katılım için şöyle der: “Bu harmanda ilk defa buğday taneleri samandan daha fazla.”[2]
1977’ye gelindiğinde bu kez 500 bin işçi-emekçi Taksim Meydanını doldurmuştu. Bu görkemli tablodan korkan egemenler 1977 1 Mayıs’ına saldırarak kitleleri sindirmeye çalıştı, ancak alçakça gerçekleştirilen bu katliama rağmen bir sonraki yıl yine kitleler meydanları doldurdular. 1979’da sıkıyönetim ilan edilerek İstanbul’da 1 Mayıs’ın kutlanmasına izin verilmediği için başta Maden-İş olmak üzere çeşitli DİSK sendikaları ve birçok kitle örgütü 1 Mayıs’ı İzmir’de kutladılar. 1980’de ise İzmir’de de sıkıyönetim ilan edilmiş olduğundan bu kez Mersin’de 1 Mayıs mitingi yapıldı. Görüldüğü üzere işçi sınıfının mücadele hedefinden sapmayan Maden-İş gibi sendikalar her koşulda bir alternatif bulabilmiş ve 1 Mayıs geleneğini ve mücadelesini yaşatmışlar. Ta ki askeri faşist darbeye kadar… 1980 askeri faşist darbesinden sonra yine yıllarca 1 Mayıslar kutlanamadı. Ancak 1990’ların başlarında başlayan sınırlı kutlamalar giderek kitleselleşti. 2010’da ise uzun yıllardan sonra Taksim Meydanı yeniden 1 Mayıs mitingine sahne oldu ve yüz binlerce emekçi bu mitingde taleplerini haykırdı.
Görüyoruz ki burjuvazi tarihin akışını durduramamıştır! İnişlerle çıkışlarla tarih hep ileriye akmıştır. Tıpkı suyun akıp yatağını bulması gibi tüm baskılara, yasaklara, devlet terörüne ve katliamlara rağmen işçi sınıfı ve onun öncüleri her fırsatı değerlendirerek 1 Mayıs’ın mücadele geleneğini bugünlere taşımışlardır. Bizler de bugün o mücadele bayrağını geleceğe çok daha güçlü bir şekilde taşımak için mücadele ediyoruz. MGK’nın 1 Mayıs bahar bayramını kaldıran toplantısında faşist Kenan Evren işçi sınıfının gücünden duydukları korkuyu şöyle anlatır: “Çocukluğumdan beri, askeri mektebe girdiğimden beri bilirim, askerler 1 Mayıs günü kışlasındadır, görev başındadır, ne olur ne olmaz bir şey çıkacaktır diye. İsmi de bahar bayramıdır, hep kışlalarda vazifede kalmışızdır, askeri okullara tatil verilmez…” İşçi sınıfı yıllarca bu topraklarda egemenlerin korkulu rüyası oldu. Yeniden kâbusları olacağız! Hem de çok yakında! Bugün tüm dünyada artan işsizlik, açlık ve sefalet koşulları işçi sınıfına “bıçak kemikte” dedirtmek üzeredir!
[2] Derinden Gelen Kökler
link: Tuzla’dan bir grup işçi, 1 Mayıs Geleneği İnatçıdır, Koronavirüs Baş Edemez!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6918
Bu Ateşi Asla Söndüremezsiniz!
Tarih işçi sınıfının nice yenilgi ve zaferleriyle doludur. İşçi sınıfı burjuvazi karşısında nihai zaferini elde edene kadar da böyle olacaktır. İçinden geçmekte olduğumuz şu günlerde burjuvazi muazzam bir saldırı başlatmıştır. Çünkü kapitalizmin tarihsel krizinin faturasını işçi sınıfına ödettirmek derdindedirler. Çürümüş düzenlerini korumak için tüm dünyada virüs yalanına sarıldılar. Bu virüsü o kadar çok abarttılar ki zannedersiniz ki dünyamızı uzaylılar sardı ve hiç kimse bir şey yapamıyor. Çağımız “uzay çağı”, “bilim çağı” diye böbürlenen egemenler ne hikmetse bu “çok tehlikeli ve ölümcül” virüs salgınını sonlandıramıyorlar. Tüm dünya kapitalistleri bir olmuş işçi sınıfına karşı aynı teraneleri tekrar edip duruyorlar. Bizleri korkutmak için uydurdukları senaryoların bini bir para. Her geçen gün önlem adı altında bizlerin haklarına saldırıyorlar. Her biri tutarsızlıkla dolu olan uygulamaları hayata geçiriyorlar. Onlar açısından tutarlı ya da tutarsız olması çok da önemli değil aslında. Çünkü virüs gerekçesiyle kitleleri korkutmak ve sindirmektir asıl hedef. Geçmişte Hitler’in propaganda bakanı şöyle diyordu; “öyle büyük bir yalan söyle ki herkes inansın.” Sermayenin desteğini arkasına alan ve basın-yayın organlarının neredeyse tümünü ele geçiren Naziler, sürekli aynı yalanları tekrarlıyorlardı. Kitleleri manipüle ederek sağlıklı düşünmelerine fırsat vermiyorlardı. Bu yalanların sonu geldiğinde ve kitleler nezdinde gerçekler ortaya çıktığında ise iş işten geçmiş, milyonlarca insan ölmüştü.
Burjuvazi ihtiyaç duyduğunda her dönem büyük bir yalan bulmuş ve kitleleri inandırmak için her yola başvurmuştur. Ne yazık ki işçi sınıfı örgütsüz olduğu sürece bu yalanlara kanmıştır. Bugün de geniş emekçi kitleler burjuvazinin kuyruklu yalanlarına aynı sebeple inanmaktadır. Yaşadığımız bu çağda hele ki metropol kentlerde eve kapanarak virüsün yayılmasına engel olmak mümkün mü? Her aileden birileri mutlaka zorunlu ihtiyaçlarını gidermek için dışarıya çıkmak zorunda. Virüs şöyle mi diyor: “sen acil ihtiyaçlarını gidermek için çıktığın için veya işe gittiğin için sana bulaşmıyorum!”
İşçi sınıfı sesini çıkarmasın, dayanışma içinde olmasın, hele ki hakkını aramak için meydanları doldurmasın diye kentleri hapishanelere çevirdiler. Peki işçiler, emekçiler, çalışmadıklarında geçimlerini nasıl sağlayacaklar? 39 lira ile mi geçinecekler? Hâlâ bir işi olup çalışanlar ise, üç kişinin işini bir kişi yaparak uzun saatler çalışmak zorunda kalıyorlar. Sesini çıkaranlar işsizlikle tehdit ediliyorlar. Bugün 1 Mayıs. Tam da işçi sınıfının bu saldırılara cevap vermesi gereken bir gün.
Ne var ki işçiler evlerine hapsedilmiş, meydanlar işçilere yasaklanmış. Ama zaten 1 Mayıs işçi sınıfına egemenlerin armağan ettiği bir gün değildir. İşçi sınıfı mücadeleyle, bedel ödeyerek bu tarihi yazmıştır. Sekiz saatlik çalışma hakkı, yıllar önce nice bedeller ödenerek mücadeleci işçi önderlerinin ve işçilerin sayesinde yasalara eklenmiştir. Birçok ülkede sekiz saatlik işgünü mücadelesi verilmiş ve Amerikan işçi sınıfı bunu 1 Mayıs’la taçlandırmıştır. Amerikan işçi sınıfı istediklerini alma konusunda kararlıydı. Egemenlere şöyle haykırıyorlardı; sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse! 1886 yılının 1 Mayıs’ında Amerika’da bu taleplerle yüz binlerce işçi genel greve gitti. Sokakları, meydanları doldurarak taleplerini haykırdılar. Egemenler işçilerin fabrikaları boşaltmasını ve meydanlarını doldurmasını hayret ve korkuyla izliyorlardı. İşçilerin kararlı oluşundan paniğe kapıldılar, devrimci ayaklanma korkusuyla sinsi ve aşağılık planlarını hayata geçirmek için pusudaydılar. Dönemin burjuva gazeteleri işçi önderlerini hedef göstererek kışkırtıcı bir dille onları karalayan haberler yapıyorlardı. Gazetelerde kızılların etrafı yakıp yıkacaklarından, cephaneliklerinin ele geçirildiğinden ve bunun gibi yalan haberlerden geçilmiyordu.
Bu uğurda mücadele veren işçi önderlerinden August Spies egemenlerin pusu kurduğu liderlerden biriydi. Grev yapılan fabrikalardan birinde polis grevci işçilere saldırdı ve arbede yaşandı. Bunun sonucunda 6 işçi hayatını kaybetti ve onlarcası da yaralandı. Bu durumu protesto etmek ve sekiz saatlik işgünü mücadelesi için işçi önderleri 4 Mayısta Chicago Haymarket Meydanında miting düzenlediler. Miting bitmek üzereyken polis işçilerin etrafını sardı ve meydana bomba atıldı. Korkunç bir arbede yaşanıyordu. Egemen sınıfın kirli planlarının bir parçası olarak 6 polis ve 10 işçi öldü. Haymarket’e bomba attıkları iddiasıyla yedi işçi önderi idama mahkûm edildi. Bu işçi önderlerinden biri de August Spies’dı. Kendi mitinglerinde kendilerinin bomba patlatması ne kadar akla uygunsa mahkemedeki düzmece yargılama da o kadar adildi. Burjuvazi kararını vermişti. İşçi önderleri, işçileri harekete geçirdikleri ve burjuvaziye uykusuz geceler yaşattıkları için yok edilmeliydiler. Uydurma gerekçelerle yargılama yapıldı ve dört işçi önderi idam edildi. İdamından önce August Spies mahkeme salonunda şöyle haykırıyordu: “Eğer bizi asarak tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız, eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada burada veya orada, arkanızda ve önünüzde, her yerde alevler yükselecek. Bu gizli bir ateştir. Bunu asla söndüremezsiniz.”
Bu gizli ateş, gerçekten de her daim burjuvazinin korkulu rüyası oldu. 1 Mayıs’ı ve onun tarihsel anlamını işçi sınıfının hafızasından silmek için ellerinden geleni yaptılar. Yalanlar, tahrifatlar, baskı ve yasaklarla 1 Mayıs’ın kutlanmasına engel olmak istediler. Bu sene virüs bahanesi ile burjuvazi 1 Mayıs’ta işçi sınıfına meydanları kapattı.
Kitleleri virüsü bahane ederek bir yere kadar korkutabilirsiniz ya sonra? Milyonlarca işçi işsizliğin derin girdabına girdiğinde elbet sorgulayacaklar yaşadıkları düzeni. O zaman gizli ateşler kıvılcıma, kıvılcımlar yangına dönüşecektir. İşçi sınıfının mücadele tarihi bize gösteriyor ki, en karanlık dönemde bile umut hep olmuş, ufacık kıvılcımlar bir araya gelip aleve dönüşmüşlerdir.
Patronlar sınıfı işçi sınıfının öfkesinden korktuğu için meydanları 1 Mayıs kutlamalarına kapatarak bugün çözümü bunda bulmuştur. Sömürünün, savaşların, açlığın, baskıların olmadığı, insanlığın barış içinde yaşadığı, sınıfsız ve sınırsız bir dünya hayalinin simgesidir 1 Mayıs. Burjuvazi tüm dünyada 1 Mayıs’ın içeriğini boşaltmak, değersizleştirmek için her dönem yoğun bir kara propaganda yürütmüştür. Bunu yapmasının nedeni işçi sınıfının mücadelesinin simgelendiği bir gün olmasında yatar. Bizler bu yüzden 1 Mayıs geleneğimize sahip çıkıyoruz. Bugün meydanlar işçi sınıfına kapatılsa da elbet işçi sınıfı o meydanları yara yara aşacaktır. Yeter ki sınıf kinimizi ve mücadele azmimizi her daim canlı tutalım. Sıra bize de gelecek, işte o zaman korkuyla tutuşup korkuyla yananlar kaçacak delik arayacaklar.
1 Mayıs geleneğimizi unutmayacağız, unutturmayacağız!
Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın örgütlü mücadelemiz!
link: Pendik’ten bir işçi, Bu Ateşi Asla Söndüremezsiniz!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6917
Korkmuyoruz, Sinmiyoruz, Meydanlara Çıkacağımız Günlere Hazırlanıyoruz!
Yaşamak…
Yeşermek bitkiler gibi
Yaşamak…
Dönüşmek geleceğe
Güçlü ellerle kavrayıp çelişkiyi
Birlikte dövüşüp
Birlikte büyütmek
Geleceği.
Elif Çağlı’nın bu dizeleri çınlıyor beynimizde. Örgütlü işçiler olarak, her geçen gün dallarımızı daha da yeşerterek yaşıyoruz. Karartmadık yüreklerimizi hiçbir vakit. Soldurmadık yeşeren dallarımızı. Gözümüzdeki ışığı söndürmeye hiçbir vakit yetmeyecek nefesleri. Biz örgütlü işçiler olarak, Marksizmle yeşerttik körpe dallarımızı. Bizler güçlü ellerle birleşmiş, yıkılası, kahrolası bu düzenin çelişkilerini kavramış örgütlü işçileriz. Burada Marksizmin ışığında öğrendik dövüşmeyi, burada dövüştükçe öğrendik ellerimizi birleştirdikçe geleceğimizi büyütmeyi. Yüreklerimiz bu lanet, kokuşmuş düzene öfkeyle doluyken, kim durabilir bu coşkun selin önünde, kim set çekebilir?
Kapitalist düzene olan öfke ve hıncımızla, gelecek güzel yarınlara olan inancımızla, bugün 1 Mayıs coşkusunu yaşıyoruz yüreklerimizde. Egemenlere bir çift sözümüz var: Bugün meydanları işçi sınıfına kapatmış olsanız da, asla sinmeyeceğiz, korkmuyoruz sizin asalak düzeninizden. Yeniden çıkacağız elbette bizim olan o meydanlara. Yeniden türkülerimizi söyleyeceğiz hep bir ağızdan, yeniden taleplerimizle inleyecek o meydanlar. Yeniden kol kola halaya duracağız özgür göğün altında işçi kardeşlerimizle. Bugün meydanları kapatmış olabilirsiniz ama yüreklerimizden 1 Mayıs ruhunu asla silemeyeceksiniz! Bekleyin, hazırlanıyoruz işçi kardeşlerimizle, birlikte büyütmek için geleceği…
İşçi sınıfı öyle bir güç ki, kendi korkularının esiri olan egemenler, bu güçten korktukları için koronavirüsle işçileri korkutup evlere hapsediyorlar! Tarihsel bir sistem kriziyle temellerinden sarsılıyor düzenleri. Korkuyla yanıp tutuşmaları bu yüzden. Güçlü ellerle çelişkileri kavrayıp, birlikte dövüşürse işçiler, bir fiskeyle yıkılacak çürümüş, kokuşmuş bu düzen. İşçi sınıfını evlere hapsedip meydanları kapatmaları bu yüzden. Elbette uyanacak, elbette koronavirüs korkusundan kurtulacak işçiler. İşte o zaman yatağından boşalan nehirler gibi akacağız alanlara, sığmayacağız meydanlara, sığmayacağız fabrika önlerine!
Koronavirüsle bizi korkutmaya çalışıyorlar. Biz çok iyi biliyoruz ki, asıl tehlike virüs değil, kapitalizmin ta kendisidir. Kardeşler, gün birlik olma günüdür, gün dayanışma günüdür. Ellerimizden alınan hakların hesabını sorma günüdür. 1 Mayıs’ın mücadele ruhuyla birleşme günüdür. Yeniden çıkacağımız o meydanlara hazırlanma günüdür. Çocuklarımızın geleceğini yeşertme günüdür. Bu anlamlı günde yüreklerimizi yüreklerimizin üzerine koyalım. Birlikte yeşertelim geleceğimizi. Bu duygularla işçi sınıfımızın Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Gününü yürekten kutluyoruz.
Yaşasın 1 Mayıs!
Birleşen İşçiler Yenilmezler!
link: Sancaktepe’den bir grup işçi, Korkmuyoruz, Sinmiyoruz, Meydanlara Çıkacağımız Günlere Hazırlanıyoruz!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6915
Karanlıklar Aydınlığa Mücadeleyle Dönüşecek, Yaşasın 1 Mayıs!
Sınıfımızın mücadele tarihinin en önemli günlerinden biri olan 1 Mayıs uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününün, burjuvazi eliyle koronavirüs arkasına saklanarak engellendiği bir dönemden geçiyoruz. Tarihsel bir kriz içinde olan kapitalist sistemin efendileri, işçi sınıfının, emekçilerin gözünden krizin gerçeklerini saklamak için türlü yalanlara başvurmaktan geri durmuyorlar. Bugünlerde de artan işsizlik ve hayat pahalılığını korona perdesi arkasına gizlemek istiyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar ilelebet bu gerçekleri işçilerin gözünden kaçıramazlar. Korkunun ecele faydası yok, yaşlanmış ve çürümüş, insanlığa sunabilecek hiçbir şeyi kalmayan bu sistem eninde sonunda işçiler eliyle yıkılacak.
Dünya genelinde yüz milyonlarca işçinin kalbinin 1 Mayıs heyecanıyla attığı bugünlerde alanlara çıkamamanın burukluğu içindeyiz. Ama burjuvazi şunu da unutmasın, bu tür yalanlarla ne biz işçilerin mücadele azminden bir şey eksiltebilirler ne de sonsuza değin yalanlarla bu gemiyi yürütebilirler. Tam tersine hem öfkemizi hem de mücadele azmimizi daha çok güçlendiriyorlar. Egemenler unutmasın ki mücadele ve 1 Mayıs alanları slogan ve marşlarımızla özgürlük ve eşitlik şarkılarıyla yeniden dolacak.
Biz
Yeni bir dünya kuracağız
Yeni
Yepyeni bir dünya
Yağmurlarda yıkanıp
Güneşte kuracağız
Göklerle dost
Yıldızlarla kardeş olacağız.
link: Esenyurt’tan bir grup işçi, Karanlıklar Aydınlığa Mücadeleyle Dönüşecek, Yaşasın 1 Mayıs!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6914
1 Mayıs Karanfillerine Sahip Çıkıyoruz
1 Mayıs işçi sınıfının birlik, beraberlik, dayanışma ve mücadele günüdür. 1886’dan bu yana tam 134 yıl geçti. Her 1 Mayıs günü yüreklerimiz dünya işçileriyle birlikte çarpar. Alanlara çıkarak 1 Mayıs geleneğine sahip çıkarız. Patronların yüreklerine korku salan bu büyük gün bizzat işçi sınıfının patronlar sınıfına karşı mücadele edip kazandığı bir gündür. 1800’lü yıllarda Amerika’da işçi sınıfının çalışma koşulları alabildiğine ağır olmasına rağmen işçiler her gün 16 saat çalışıyorlardı. İşçiler insanlık dışı koşullarda çalışmaya mahkûm edilmiş, patronların azgınca sömürüsü işçileri canından bezdirmişti. İşçi sınıfı bu koşullara karşı örgütlenmeye ve daha kısa işgünü için mücadele bayrağını yükseltmeye başlamıştı. Evlerine gidip dinlenemeyen, çocuklarının yüzlerini göremeyen işçilerin mücadele sloganları artık duyuluyordu. “Sekiz saat çalışma, sekiz saat uyku, sekiz saat canımız ne isterse.” İşçiler bu anlamlı sloganlarını alanlarda haykırmaya devam ettiler. Chicago’da 80 bin işçi greve gitmiş, ülke genelinde 350 bin işçi yürümüştü. Hayat adeta durmuştu. Patronlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Ellerinden gelen her türlü baskıyı yapsalar da, saldırıyı arttırsalar da bir kere ok yaydan çıkmıştı.
Amerikalı işçiler bunca zaman çektikleri açlığın, yoksulluğun pençesinden kurtulmak için ayağa kalkmıştı. İşçiler kararlı, bilinçli ve örgütlüydüler. İlerde işçi sınıfına önemli bir miras olarak kalacak hakları için canla başla mücadele ettiler. Bu süreçte Amerikan burjuvazisi kirli planların ve oyunların peşindeydi. İşçi sınıfına önderlik edenleri tutuklatıyor, çeşitli dalaverelerle suçlu ilan ediyor, yargıçlara rüşvet veriyordu. Dört işçi önderini bu yalanlarla idam ettirdiler. İdama giden işçi önderlerinden August Spies şunları söylemişti: “Eğer bizi asarak, tahakküm altında yaşayan, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız, eğer düşünceniz buysa, o zaman durmayın asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada, burada veya orada, arkanızda ve önünüzde her yerde alevler yükselecek. Bu gizli bir ateştir. Bunu asla söndüremeyeceksiniz, asla!” Patronlar sınıfı işçilerin mücadele ateşini hiçbir zaman söndüremeyecek. Tarih boyunca işçi sınıfı patronlar sınıfına karşı her daim mücadelesini sürdürmüştür ve sürdürüyor.
Bugün kapitalistler yarattıkları ekonomik krizlerle, savaşla, yalan fırtınalarıyla dünyayı karanlığa boğsa da her daim umut vardır, var olacak. Karanlıklar işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle dağılacaktır. İşçi önderlerinin yarattığı kıvılcımı bugün bizler taşıyoruz. Geçmişin işçi kuşakları gelecek kuşaklar için suyun önünü açmışlardır. Bu onurlu mücadele kapitalizmi tarihin çöplüğüne atana kadar sürecek. Bizler Türkiyeli bilinçli işçiler olarak 1 Mayıs karanfillerine sahip çıkıyoruz. Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
link: Beylikdüzü’nden bir kadın işçi, 1 Mayıs Karanfillerine Sahip Çıkıyoruz, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6913
Önyargı Duvarının Yıkılışı
Yıllardan 1886, günlerden 1 Mayıs, Amerikan işçi sınıfı ayakta, 12 saat olan işgününün kısaltılmasını istiyorlar. Yarım milyona yakın işçi ve emekçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde yürüyüşe geçiyor. Sermaye sınıfı oyun tezgâhlıyor, işçi önderlerini ölüme gönderiyor ama işçi sınıfını durduramıyor. Böylece işçiler haklarını mücadeleyle alıyorlar. Biz işçilere onların mirasıdır sekiz saatlik işgünü. O zamanlar ikinci sınıf insan olarak görülen siyahîler Luizvil’de (Kentaki) parklara bile giremiyorlardı. Ama onlar da işçi kardeşleriyle birlikte yürüyüşe katılarak Ulusal Parka girdiler. Her eyalet ve kentte birlikte yapılan gösteriler ses getirdi. O günün gazeteleri tarafından şöyle başlıklar atıldı: “Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu.” O günlerde çifte zafer kazanmışlardı.
Onların mirasına ancak mücadele ederek sahip çıkarız. İşçi sınıfının örgütsüz olduğu şu durumda bizlere karşı inanılmaz bir saldırı var. “Covid-19 virüsüne karşı savaştayız!” diyerek işçilerin haklarına saldırıyorlar. Bizleri çaresizliğe itmek istiyorlar. Fakat biz işçiler çaresiz değiliz. Biz işçileri evlere hapsettiler, dünyayı yarı-açık bir hapishaneye çevirdiler. 1 Mayıs’ta en gür sesimizle haklı taleplerimizi haykıracağımız, meydanlarda olacağımızı bildikleri için, bunun önünü kesmek için virüsü bahane ettiler. Geçmişe baktığımızda her zaman işçileri bastırmaya çalışmışlar, korkular yaratılmış, ama işçi sınıfı meydanları terk etmemiş. 1 Mayıs günlerinde işçiler, emekçiler doldurmuş meydanları. Hem de daha kalabalık olarak. Dilleri, dinleri, renkleri farklı olsa da meydanlara çıktıklarında tüm dünya işçileri bir bütün haline gelir. Enternasyonal Marşını aynı anda meydanlarda söyleyeceğimiz günler elbet gelecektir. Bu ölü toprağını muhakkak üzerimizden atacağız. Dünya işçileriyle alanlarda yine hep birlikte haykıracağız: “Bütün Dünyanın İşçileri Birleşin!”
link: Kıraç’tan bir kadın işçi, Önyargı Duvarının Yıkılışı, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6912
1 Mayıs Ruhuyla Dayanışmamızı Büyütelim
1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü. Kapitalizmin ilk geliştiği yerler olan Avrupa ve Amerika’da patronlar işçileri sömürmede sınır tanımıyorlardı. Çalışma süreleri günde 16 saati buluyordu. Bu kadar yoğun çalışan işçiler çok erken yaşlarda tükeniyor ve ölüyordu. Bu duruma dur demek isteyen işçi sınıfı Avrupa’dan Amerika’ya çok büyük mücadeleler verdi. Bundan tam 134 yıl önce 1 Mayıs 1886’da Amerika işçi sınıfı “8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat canımız ne isterse” sloganıyla greve çıktı. Amerika’da ve pek çok ülkede işçiler bu haklar için çetin ve kararlı mücadeleler vererek günlük 8 saatlik çalışma süresini patronlara kabul ettirdiler ve bugünlere gelindi. Türkiye’de ise Osmanlı’nın Balkan vilayetlerinde 1 Mayıs kutlamaları yapıldıysa da yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinde 1 Mayıslar uzun süre yasaklıydı. Uzun süren yasakların ardından 1 Mayıs, 1976’da DİSK ve Maden-İş’in öncülüğünde İstanbul Taksim Meydanında ilk kez kutlandı. 1980 askeri darbesi kesintiye uğratsa da ilerleyen yıllarda mücadeleci işçilerin, sosyalistlerin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin çabalarıyla 1 Mayıslar yine kutlandı. Mücadelelerin sonucunda 1 Mayıslar işçi sınıfının gündemine daha çok girdi. Türkiye’de artan mücadeleler ve kitlesellik sonucu 1 Mayıs, 2010 tarihinden itibaren devlet tarafından resmî tatil olarak kabul edildi.
İçinden geçtiğimiz günlerde tüm toplum, koronavirüs salgını gerekçesiyle korku tüneline itilmek isteniyor. Gece gündüz televizyonlardan, gazetelerden, internetten korkuyu güçlendirecek yayınlar yapılarak kitleler manipüle ediliyor. İşçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs egemenler tarafından unutturulmaya çalışılıyor. Bizler sınıf bilinçli işçiler olarak egemenlerin yalanlarına kanmıyoruz. Büyük bir ekonomik krizin yaşanmakta olduğunu, gelecek günlerde bu ekonomik krizin daha da derinleşeceğini biliyoruz. Koronavirüs salgınının patronlar medyası tarafından bu kadar abartılmasının ardında da bu gerçeğin olduğunu biliyoruz. Büyük kriz büyük fatura demektir. Soru bu faturayı kimin ödeyeceğidir. Dünyanın dört bir yanında egemenler faturayı işçi sınıfına kesmek için ellerinden geleni yapıyor. Bizi çok zorlu günler bekliyor. Öte yandan dünyanın farklı coğrafyalarında işçi ve emekçiler yavaş yavaş hakları için sokağa çıkmaya, işyerlerinde grevler yapmaya tekrardan başladılar. Bu zorlu günlerden çıkmanın tek yolu örgütlü mücadeledir. 1 MAYIS ruhu ile örgütlü mücadelemizi, dayanışmamızı büyütelim.
YAŞASIN 1 MAYIS! YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!
link: Sefaköy’den eğitim işçileri, 1 Mayıs Ruhuyla Dayanışmamızı Büyütelim, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6911
Gençlik 1 Mayıs Geleneğine Sahip Çıkıyor!
Gün tüm dünyada aynı anda doğup, aynı anda batmıyor. Güneşin ilk ışıkları doğuya süzülürken dünyanın bir başka ucunda gökyüzünde yıldızlar parıldıyor. Her 1 Mayıs sabahı gün doğusunun milyonları sokaklara çıkmak için adımlar atadururken, burada biz heyecandan rüyalarla karışık hafif bir uykuda oluyoruz. Gün batısı ise son hazırlıklarını yapmakla meşgul. Nihayetinde işçilerin soluk alıp verdiği dünyanın her ülkesinde o gün sokaklar, caddeler genciyle yaşlısıyla işçilerle dolup taşıyor. Mücadeleyle kazanıldığından bugüne dek her 1 Mayıs günü yumruklar havada farklı dillerde marşlar söyleniyor, farklı renklerde dövizler hazırlanıyor, farklı seslerle sokaklar yankılanıyor. Tıpkı bu yıl olduğu gibi her 1 Mayıs kapitalist sömürü sistemine karşı ortak bir haykırışa dönüşüyor. Ve her 1 Mayıs günü daha fazla genç bu sistemin çürümüşlüğünden kurtulmanın mümkün olduğuna inanarak bir adım atıyor ve heyecanını, coşkusunu ve enerjisini dünya işçi sınıfının ortak mücadele gününe katıyor.
Kapitalist sistemin derin bir krizle sarsıldığı ve dünya savaşının büyüyerek devam ettiği bu yıl da tüm dünyada milyonlarca genç işçi ve öğrenci sokaklarda taleplerini haykırdı. Otoriter ve baskıcı rejimlerin dünyanın pek çok ülkesine sirayet ettiği bir atmosferde Türkiye’de de yüz binler pek çok kentte meydanlara çıkarak bu gidişatı kabul etmediğini haykırdı. Bu yıl yüz binlerce genç, kıdem tazminatının gaspına, hayat pahalılığına, işsizliğe, geleceksizliğe karşı çıktığı için yürüdü. Artan baskılara karşı çıktığını, ellerinden alınan demokratik haklara sahip çıktığını göstermek için yürüdü. Din, ırk, cins ayrımcılığına “Hayır” demek için yürüdü. Eğitim, sağlık ve sosyal hakları için yürüdü. İş cinayetlerinde ölmemek için, emperyalist savaşlara kurban edilmemek için yürüdü. Şiddete, tacize mahkûm edilen kadınlar için, susturulmaya çalışılan basın için, muhalif her türlü ses kısılsın diye gerekçesiz cezaevlerine tıkılan gencecik insanlar için yürüdü.
Biz Marksist Tutum okuru gençler de bu 1 Mayıs’ta tüm bu sorunların anası olan kapitalizmin yarattığı her türlü zorbalığa karşı çıktığımız için yürüdük. Bu 1 Mayıs’ta tıpkı dünyadaki diğer gençler gibi 1 Mayıs alanlarında ortak taleplerimizi olabildiğince güçlü bir şekilde haykırarak, bugüne sahip çıktığımızı ve yarınlarımıza da sahip çıkmak için mücadele edeceğimizi gösterdik. Biz işçi sınıfının bir parçası olarak mücadele eden genç işçiler ve öğrencileriz. 1 Mayıs’a sahip çıkıyor, onun yaşattığı mücadele ruhunu yılın 365 günü diri tutmak için çabalıyoruz. Çünkü 1 Mayıs 8 saatlik işgünü mücadelesinin ötesine geçmiş, dünya işçi sınıfının bu sömürü sistemine karşı bayrak açtığı ortak bir mücadele günüdür. Bizler işçi sınıfının genç unsurları olarak bugünlerde mücadele geleneğimize sahip çıkmanın her zamankinden daha fazla önemli olduğunu düşünüyoruz. Kapitalist yıkımdan nasibi alan, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar her yerde 1 Mayıs’ın sönmeyen ateşinin elden ele dolaşması ve genç yüreklerin ortak düşmana karşı ortak bir hınçla buluşması dünya işçi sınıfının birliğinin ne kadar hayati olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor. İşte biz gençliğe düşen görev de bu birliğe giden yola güç katmak için koşullara aldırış etmeden mücadeleye daha sıkı kenetlenmektir.
link: İstanbul’dan MT okuru gençler, Gençlik 1 Mayıs Geleneğine Sahip Çıkıyor!, 4 Mayıs 2019, https://marksist.net/node/6656
1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleyi Büyütelim
Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde!
Sermaye sahiplerinin ve siyasi iktidarın sınıfımıza dönük saldırıları artarak devam ederken, çalışma ve yaşam koşullarımız ağırlaşıyor. Zorunlu BES dayatması, kıdem tazminatının fona devredilerek gasp edilmesi gibi ciddi saldırıların yanı sıra işsizlik de giderek büyüyor. Son bir yıl içinde bir milyondan fazlamız işsiz kaldı. Resmi işsiz sayısı bile 4 milyon 700 bini geçti. Bizlerin ücretlerinden kesilerek oluşturulan işsizlik fonunda biriken paralarsa patronların kasalarına akıtıldı. Ağırlaşan yaşam koşullarına ve patronların saldırılarına boyun eğmeyeceğimizi göstermek için 1 Mayıs alanında yerimizi aldık.
İktidar her ne kadar “ekonomik savaş”, “dış müdahale”, “negatif büyüme” gibi kavramlarla kriz gerçeğini kitlelerden saklamak istese de mızrak çuvala sığmıyor. Enflasyon, istihdam ve işsizlik oranları, sanayi endeksleri gibi rakamlar tüm manipülasyonlara rağmen krizi gösteriyor. Bunun da ötesinde emekçilerin kriz olduğunu anlaması için TÜİK’in istatistiklerine de ihtiyacı yok. Hayatın her alanında kriz “ben buradayım” diyor. Pazarda, markette etiketlerde kriz yazıyor. Kasapta, manavda etiketlerde kriz yazıyor. Elektrik, su, doğalgaz faturaları kriz diyor… Bir de işsizlik rakamları var ki KRİİİZ diye bağırıyor! TÜİK “iş bulmaktan ümidini kaybettiği için iş aramıyor” diyerek milyonlarca insanı işsizlik rakamlarına dâhil etmese de, bunlarla birlikte şu anda 7 milyondan fazla işsiz var.
İktidar sözde istihdam kampanyaları ile işsizlik sorununu çözecekti! Fakat işsizliğin giderek tırmanması bu vaatlerin durumu idare etmeye dönük bir kandırmacadan başka bir şey olmadığını gösteriyor. İşsizliği azaltmak için işgününün kısaltılması, fazla mesailerin, işten atmaların yasaklanması, ücretlerin yükseltilmesi gibi çözümler hükümetin aklının ucundan bile geçmiyor. İşsizlik tırmandıkça hükümet işsizler yerine patronlara kaynak aktarıyor. İstihdam kampanyaları İşsizlik Sigortası Fonunu patronlara peşkeş çekmenin kılıfı yapılıyor. İşsizlik Fonu sermayenin hizmetine sunulurken, işsizlere adeta zırnık koklatılmıyor. Fazla mesailerle bile geçinebilmek mümkün değilken, işsizler için durum çok daha vahim bir hal alıyor. Sermayenin hizmetindeki hükümetlerden işçi sınıfının sorunlarına çözüm bulması beklenemez. İşçi sınıfı bu sömürü sistemini devirmediği sürece kriz, işsizlik hayat pahalılığı son bulmayacaktır.
1 Mayıs işçi sınıfının kapitalist sisteme karşı sembolleşmiş mücadele günlerinden birisidir. Sınıfımızın bu onurlu mücadele gününde, sermayenin sınıfımıza dönük saldırılarına, krizin faturasını her geçen gün daha ağır saldırılarla sırtımıza yüklemeye çalışmasına karşı öfkemizi haykırdık. Sıkılı yumruklarımızı havaya kaldırıp, eşitlik, özgürlük, kardeşlik türkülerimizi söyledik. Haklı taleplerimiz etrafında birlik olmanın, dayanışmanın coşkusunu yaşadık. Birlik olduğumuzda ne kadar büyük ve güçlü bir sınıf olduğumuzu hissettik. Sınıfsız, sömürüsüz, barış ve özgürlük dolu bir dünya istediğimizi dillendirerek, o güzel günler gelene kadar mücadele edeceğimizi haykırdık.
Uzunca bir süredir iktidarın yarattığı yapay kutuplaştırma politikaları yüzünden işçiler olarak sınıfımızın sorunları temelinde bir araya gelemiyoruz. Mücadeleci işçiler olarak içinde bulunduğumuz koşulların zorluğunun farkındayız. Ancak sorumluluklarımızın da farkındayız. Bizler koşullar ne olursa olsun yaşadığımız sorunların çözümü için sınıfımızın örgütlülüğünü arttırmaya, mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.
link: Pendik’ten MT okuru bir kadın metal işçisi, 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleyi Büyütelim, 3 Mayıs 2019, https://marksist.net/node/6655
Okurlarımızdan: 1 Mayıs Mücadeleyi Büyütme Günüdür!
Aydınlıkları Yaratmak İçin 1 Mayıs’a
Kartal’dan bir kadın işçi
On binlerce yıl önce insanoğlu acımasız doğa koşulları karşısında çok güçsüzdü. El ele vererek doğa karşısında güçlü hale geldi. Vahşi hayvanlara, doğal afetlere, açlığa, kıtlığa, soğuğa karşı örgütlenerek, yardımlaşarak, dayanışarak neslinin devam etmesini sağladı.
Yaşadığımız yüzyılda insanlık hâlâ çok büyük sorunlarla ve felâketlerle karşı karşıya. Hem de insan eliyle yaratılan felâketlerle. Birçok bölgede süregiden çatışmalarda ve savaşlarda, bunların doğrudan ve dolaylı sonucu olarak her yıl bir milyondan fazla insanın hayatını kaybettiğini belirtmek bile bu felâketlerin boyutunu anlatmaya yetiyor. Açlıktan, yoksulluktan kıvranan milyarlarca insanı, salgın hastalıklarla kırılanları; işsizlik, yalnızlık, geleceksizlik tehdidi altında psikolojisi bozulan milyonları; AİDS, kanser gibi sistemin yarattığı hastalıklardan yaşamı zehir olan milyonlarca insanı saymaya kalktığımızda kapitalizmin yaşamlarımızı katlanılmaz hale getirdiğini görürüz.
Tüm dünyada baskıcı rejimlerin yükselişte olduğu bir dönemden geçiyoruz. Sermaye sınıfı, dünyanın her tarafında işçi ve emekçi kitleleri daha fazla sömürmek için her türlü baskıcı planı hayata geçirmeye çalışıyor. Sermaye sınıfının yönettiği kapitalist sistem, küresel bir krizin içinden geçiyor ve bunun acısını tüm insanlık çekiyor. Üçüncü Dünya Savaşının alevleri tüm dünyayı giderek daha fazla sarıyor.
Dünyanın her tarafında emek gücünden başka hiçbir geçim kaynağı olmayan bizim gibi işçi kardeşlerimiz için yaşam, her gün daha fazla katlanılmaz hale geliyor. İster nedenini anlasın ister anlamasın işçi kardeşlerimiz yaşadıkları koşullardan, yaşadıkları hayattan mutlu değiller. Dünyanın hiçbir yerinde işçiler kendilerini güvencede hissetmiyorlar artık!
Ortadoğu’da, Asya’da, Afrika’da tüm sorunlar daha da katmerli bir şekilde yaşanıyor. Biz de yaşadığımız topraklarda her gün biraz daha fazla karanlığı yaşıyoruz. Sorunlar saymakla bitmiyor. Koşullar giderek zorlaşıyor, baskı giderek artıyor, yaşananlar giderek dayanılmaz bir hal alıyor. Sorunlardan bıktığı için kendini yakan, canına kıyan insanlar giderek artıyor.
Peki, ne olacak, böyle mi devam edecek, sorunlar giderek büyüyecek mi?
Aslında dünyanın her tarafında sorunlar büyüyor, yaşam katlanılmaz hale geliyor ama insanlar da yaşadıklarını sessiz sedasız kabul etmiyorlar elbette. Dünyanın birçok yerinde işçi sınıfı 80’li yıllardan bu yana olmadığı kadar mücadele vermeye başlamış durumda. Geçtiğimiz Mart ayından Nisan ayına kadar ABD’de birçok eyalette on binlerce öğretmenin grevleri, Nisan ayında Fransa’da demiryolu işçilerinin grevleri ve bu greve destek verip 60 kampüste dersleri boykot eden öğrencileri hatırlamak işçi sınıfının susmadığını gösterecektir bize.
İşçiler bir kere birbirlerine güvenmeye başladıklarında, ortak davranmayı görev bilirler. Bugün milyonlarca işçi yaşanan sorunun bilincinde olmayabilir. Onları bir çırpıda kolayca ikna da edemeyebiliriz, ama birbirimize güvenmemiz gerektiğini kavratabiliriz.
Birbirine güvenen işçiler birbirlerinin sorunlarına daha fazla duyarlı olur. Sadece kendi çocukları için değil birbiri için de mücadeleye atılır. Geçmişte nasıl ki tek bir insanın doğa karşısında ayakta kalması imkânsızken, bugün de sömürücü sermaye sınıfı karşısında bir işçi tek başına kaldığında paçavra gibi kullanılıp atılmaktan kurtulamaz. O yüzden mücadele için daha fazla bilenmeliyiz, mücadele geleneğini yaşatmalı, mücadele günlerinin anlamını bilmeyen işçi kardeşlerimize kavratmak için uğraşmalıyız.
Önümüzde, sınıfımızın birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs var. İçinden geçtiğimiz zorlu günlerde bir mücadele tarihimiz olduğunu, insan gibi yaşamak için tek çaremizin mücadele etmek olduğunu, mücadele etmek için de birlik olmak, örgütlü olmak gerektiğini işçi kardeşlerimize kavratmamız gerekiyor.
1 Mayıs, ezilen işçilerin kendilerini sömürenlere karşı mücadele bayrağı açtıklarında istediklerinin çok daha fazlasını koparabileceğini, ancak örgütlü olduklarında bir güç haline gelebileceklerini bize hatırlatır. İşçi sınıfı 1 Mayıs’a sahip çıkacaktır ve er ya da geç kapitalist sömürüye karşı ayağa kalkacaktır.
Bu karanlık günler elbet bir gün geçecektir. Ama aydınlığı kendi ellerimizle yaratırsak karanlıklar korkudan titreyerek ayaklarımızın altında ezilecektir.
Umudu ve Mücadeleyi Büyütmek İçin 1 Mayıs’a
Pendik’ten bir kadın işçi
Dünya çapında bir sistem krizi ve ona eşlik eden bir emperyalist paylaşım savaşı yürüyor. Bunun bir sonucu olarak tüm dünyada otoriter ve militarist eğilimler artıyor. Anti-demokratik uygulamalar ve baskılar artıyor. Türkiye’de de siyasi iktidar iki yıla yakın bir süredir sürdürdüğü OHAL’le birlikte iktidarını mutlaklaştıracak adımları atmaya devam ediyor. Bunun için de devlet baskısını sınırsızca kullanıyor. Kendisine karşı küçük bir muhalif sese bile tahammül edemiyor. Her gün ortalama 6 kişi sosyal medya paylaşımı nedeniyle gözaltına alınıyor. On binlerce öğrenci şu anda cezaevinde bulunuyor ya da tutuksuz yargılanıyor. Gazeteciler tutuklanıyor, akademisyenler üniversitelerden uzaklaştırılıyor. Grevler yasaklanıyor. Her gün ortalama dört işçi iş kazalarında hayatını kaybediyor. Kadına şiddet ve taciz artıyor. OHAL’in haksız, hukuksuz uygulamalarına yönelik protesto hakkının kullanımı bizzat OHAL gerekçesiyle engelleniyor. 1 Mayıs’ı işte böylesi ağır baskı ve yasaklar altında karşılıyoruz!
1 Mayıs, dünya işçi sınıfının kapitalist sömürüye, haksız savaşlara, militarizme karşı verdiği mücadelenin ifadesidir. 1 Mayıs’ta işçiler, dünyanın dört bir köşesinde aynı günde eyleme geçerek yüz yıldan uzun süredir dünya ölçeğinde yaşayan bir geleneğe bağlanıyorlar. Bugün sınıf bilincine sahip işçiler olarak bu geleneğe sahip çıkmak, içinden geçtiğimiz gericilik döneminde her zamankinden daha büyük önem taşıyor ve bizlere sorumluluk yüklüyor. 1 Mayıs gibi mücadele günleri işçi ve emekçi kitlelerin bilinç düzeyinde bir sıçrama yaratabilmek bakımından sınıf devrimcilerine önemli fırsatlar sunmaktadır. Bu açıdan birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs, bugün emekçilere güç ve moral verecektir. Yan yana gelen, omuz omuza veren işçi ve emekçiler yalnızlık duygusunu yırtıp birliğin ve dayanışmanın coşkusunu yaşayacaklar.
İçinden geçtiğimiz bu karanlık tabloya boyun eğmeyip 1 Mayıs alanında yerimizi almak hepimizin boynunun borcudur. Zalimin yüreği kendisi için, zalime direnenin yüreği tüm insanlık için çarpar. İçinden geçtiğimiz karanlığa, savaşlara ve sömürüye karşı işçilerin dayanışmasını ve taleplerimiz için mücadeleyi büyütelim.
1 Mayıs’ta Mücadelemize Sahip Çıkalım!
Tuzla’dan bir MT okuru
1800’lü yıllar işçi sınıfının çalışma koşullarının çok ağır olduğu yıllardı. Günde 14-16 saat çalıştırılan, insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkûm edilen, yoksulluk ve sefalet içinde hayatta kalma mücadelesi veren işçiler, işgününü 12 saate düşürebilmek için mücadeleye atıldığında burjuvazi kuyruğuna basılmış kedi misali saldırganlaşmıştı. İşçilerin mücadelesi çoğu yerde kanla bastırılmaya çalışıldı. Burjuvazinin entrika ve dalavereleri, karalama kampanyaları, işçileri bölme, mücadeleyi engelleme çabaları sonuç vermediğinde kanlı katliamlar, idamlar sökün etti. Baskılara rağmen bu mücadele büyüdü ve işçi sınıfını ulus ötesi bir dayanışmaya sürükledi. 1 Mayıs mücadelesi işçi sınıfının genel çıkarlarının ifadesi idi. Onun mücadelesini tek bayrak altında topladı. 12 saatlik işgünü mücadelesinden 8 saatlik işgünü mücadelesine doğru yol alınırken bu mücadele bir kıtadan öbürüne büyüdü, güçlendi.
Avustralyalı işçiler 1856 yılında 8 saatlik işgünü talebiyle iş bırakarak greve çıkmışlardı. Düzenledikleri gösterileri bir işçi bayramına dönüştürmek istediler. Onlardan yıllar sonra mücadele bayrağını Amerikan işçi sınıfı devraldı. Amerikalı işçiler “8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat canımız ne isterse!” sloganı ile 1 Mayıs 1886’da genel greve çıktılar. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü haline gelen 1 Mayıs’ı yaratan 1 Mayıs 1886’daki bu mücadele, Amerikan burjuvazisinin işçi sınıfından ölesiye korktuğunu da gösterdi.
Türkiye’de de egemenlerin 1 Mayıs korkusu tarihsel bir korkudur. Egemenler, işçi sınıfının 1 Mayıs’a kitlesel katılımını önlemek üzere korku atmosferi yaratma, baskı ve tutuklamalarla öncü, devrimci unsurları sınıftan koparma çabalarından vazgeçmediler. Çünkü o gün işçi sınıfının mücadele günüdür, işçi sınıfının enternasyonal eylem günüdür. Uzun yıllar yasaklı kalan 1 Mayıs, 1976 yılında DİSK’in öncülüğünde Taksim’de gerçekleştirilen bir mitingle ilk kez alanlarda kutlandı. Bu miting yüz bin işçinin meydana indiği, “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!” pankartının açıldığı, marşların, şarkıların söylendiği, mücadele sloganlarının atıldığı görkemli bir eyleme dönüşmüştü. Ertesi yıl yapılan Taksim Meydanı’ndaki 1 Mayıs mitingi çok daha büyük bir başkaldırının ifadesiydi. Büyük bir coşku ve kitleselliğin, birlik ve dayanışma ruhunun hâkim olduğu miting burjuvazinin kanlı saldırısıyla gölgelense de sınıf mücadelesi durdurulamadı. Burjuvazi ancak 12 Eylül faşist rejimi ile işçi hareketini baskı altına alarak önünü kesebildi.
12 Eylül’den sonra da 1 Mayıs’lar, işçi ve emekçilerin, yoksulların kadın, erkek omuz omuza kitlesel bir şekilde alanlara aktığı mitinglerle kutlandı, baskı ve zorlamalara rağmen kapalı salonlardan çıkıp açık alan miting ve gösterilerine dönüştü. Mücadele, dayanışma ve birliğin simgeleştiği bir gün haline gelen 1 Mayıs burjuvazinin ideolojik saldırılarından da fazlasıyla nasibini almıştır. Bu günü tarihsel anlamından koparmak isteyen, sıradan bir “tatil”, “piknik” gününe dönüştürmek için çırpınan burjuva devletler, bu konuda ellerine geçen her fırsatı değerlendiriyorlar. Ancak bu girişimler büyük oranda boşa çıkarılmış, burjuvazinin hevesi kursağında bırakılmıştır. İşçi sınıfının ve sınıf örgütlerinin 1 Mayıs gününün tarihsel geçmişle bağları ve gerçek özü konusundaki ısrarlı çaba ve mücadeleleri sayesinde 1990’da 107 devlette 1 Mayıs günü resmi tatil ilan edilmiştir.
1 Mayıs’ın tarihsel özünü ve içeriğini boşaltmak, işçi sınıfının bu günü bağımsız bir mücadele bayrağına dönüştürmesini engellemek üzere sömürücülerin ayak oyunlarından en çarpıcı olanı İtalya ve Almanya’da yaşananlardır. İki faşist lider, Mussolini ve Hitler 1 Mayıs’ın yaratacağı ruh halinden korktukları için, 1 Mayıs’ı sınıf mücadelesinden koparmak üzere harekete geçerek kendi 1 Mayıslarını organize ettiler. Faşist rejime bağlı korporatist sendikalar eliyle düzenledikleri “1 Mayıs” gösterilerini kendi propagandalarının kürsüleri haline getirdiler.
Bugün de pek çok ülkede otoriter rejimler işbaşında ve faşizm yükseliyor. Burjuvazi işçi sınıfını bölme, örgütlülüklerini dağıtma, iktidarının kullanışlı araçları haline gelmiş sendikalar aracılığıyla işçilerin bilincini bulandırmaya yönelik çabalarına hız veriyor. Tüm bu çabaları boşa çıkarmak için bu mücadele gününün özüne sahip çıkmak ve mücadeleyi güçlendirmek zorundayız.
1 Mayıs günü işçilerin birçok ülkede meydanlara aktığı, ağır çalışma koşullarına tepki gösterdiği, uzayıp giden iş saatlerini kısaltmak için mücadele ettiği, baskı ve yasaklara karşı mücadele bayrağını dalgalandırdığı ortak bir gündür. İşçi sınıfının enternasyonal dayanışmasının, birlikte mücadelesinin simgesidir. O yüzden 1 Mayıslarda yapılan eylem ve gösteriler kitleselleştikçe işçi sınıfının moralini yükseltmiş, onun kendine güvenini arttırmıştır. Bugün de içinden geçtiğimiz süreçte 1 Mayıs’ta mücadele bayrağına sahip çıkmak, bu bayrağı bize teslim edenlere borcumuz, gelecek kuşaklara karşı da görevimizdir.
Kahrolsun burjuva düzen, Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Sosyalizm!
Yaşasın İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü!
Genç İşçiler 1 Mayıs’a Sahip Çıkıyor
Gebze’den bir petrokimya işçisi
Kapitalist tekeller kârlarını katlamak için yaşamımızı gittikçe çekilmez bir hale getiriyorlar. Bu düzen, yoksulluğu, kötü çalışma koşullarını, işsizliği, güvencesiz bir yaşamı her geçen gün işçilere daha fazla dayatıyor. Bizleri, yaşlısıyla, çocuğuyla, kadınıyla, erkeğiyle, diniyle, ulusuyla ayırt etmeden sömürüyor. Biz işçi sınıfının gençlerinden de sonunda işsiz kalacağımız ya da düşük ücretlere çalışacağımız gerçeğini saklamak için türlü boş hayallerin peşine düşmemizi istiyor. Çıkışsızlığa, umutsuzluğa mahkûm olacaklarını ve bu psikolojiyle kötü çalışma koşullarına ve düşük ücretlere boyun eğeceklerini bilmeden sermaye düzeninin yalanlarına kanan genç işçiler, bireysel kurtuluş hikâyelerinin peşine düşüyorlar. Sermayenin egemen olduğu medya ve eğitim kurumları işçi sınıfının içinde bulunduğu kötü yaşam koşullarının ancak sermaye düzenine biat ederek aşılacağını ve aynı gemide olduğumuz yalanlarını her gün tekrarlıyorlar.
Egemenlerin iyi bir yaşam için sundukları reçete ise, işçi gençler arasında rekabet ve kıskançlık. Birlik, dayanışma gibi değerler gereksiz, faydasız düşünceler olarak gösteriliyor. Bu şekilde parçalanan ve körleştirilen zihinler, adaletsizlikten, yoksulluktan, haksızlıklardan kurtuluşun, iyi bir doktor, mühendis, mimar olunca mümkün olacağını düşünüyorlar. Bu tarz aldatıcı kurtuluş reçetelerine inanan genç işçilerin sayısı az değildir. Elbette bu gibi bireysel kurtuluş düşüncelerini genç kardeşlerimiz kendi başlarına edinmiyorlar. Onları sınıf gerçeklerinden uzak tutmak isteyen egemenler her türlü yalan ve baskı mekanizmasını kullanıyorlar. Egemenlerin hesaba katmadığı şey ise tek çıkış yolu gibi gösterilen “yırtma” hayallerinin işçi gençlere hayır getirmeyeceğini ve böyle giderse ellerinde kalan şeyin umutsuzluktan başka bir şey olmayacağını anlatmak için büyük bir kararlılıkla öne atılan örgütlü ve bilinçli işçilerin varlığıdır.
Çıkışsızlıktan bunalan gençleri bireysel arzuların tuzağına iten egemenler, daha önce yenildikleri gibi bugün de yenilmeye mahkûmdurlar. Bugün anne ve babalarımızın çalışma koşullarının, dolayısıyla yaşam koşullarının kötü olmasının tek sorumlusunun sermaye düzeni olduğunu tüm işçi sınıfına haykırmak için alanlara çıkma sırası bizdedir. İşçi sınıfının uluslararası birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ta sermaye düzeninin ikiyüzlülüğünü teşhir etmek, kötü çalışma koşullarına, düşük ücretlere, savaşlara, faşizme ve her türlü adaletsizliğe dur demek için gençliğimizin ateşini alanlara taşıyacağız. Örgütlü işçi hareketi içinde biz de genç işçiler olarak yerimizi almalıyız. Anne ve babalarımızın sorunları, bizim de sorunlarımızdır. Bizler şimdiden haklarımıza sahip çıkmazsak gelecekte büyüklerimizden daha kötü yaşam koşullarına sahip olacağız. Alanlara çıkıp 1 Mayıs’a sahip çıkmak ve sermayenin tüm oyunlarına göğüs germek, geçmişte olduğu gibi bugün de sınıfın dinamik gücü olan biz işçi gençlere de düşmektedir. Adalete, eşitliğe, barış dolu yarınlara da sahip çıkıyoruz. Alanlara coşkuyu taşımak ve işçi önderlerinin yaktığı meşaleleri devralmak için haydi genç işçiler 1 Mayıs’a sahip çıkalım!
Gençler Haydi 1 Mayıs’a!
Gebze’den bir metal işçisi
İşçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Doğayı ve insanı hiçe sayan bu kahrolası kapitalist sisteme karşı kinimizi, öfkemizi, mücadele ruhumuzu biliyoruz. Tüm coşkumuzla sınıf kardeşlerimizle bir arada haykırmanın günü 1 Mayıs. Yaşadığımız topraklarda ve dünyada işçi sınıfı ve işçi sınıfının gençleri, bu 1 Mayıs’ı kapitalizmin yapısal krizinin, Üçüncü Dünya Savaşının etkilerinin arttığı, otoriter ve totaliter rejimlerin yükseldiği bir tarih sahnesinde karşılıyor. Kapitalist sistem topyekûn bunalıma sürüklendikçe kapitalistler arasındaki rekabet daha da azgınlaşıyor ve şiddetleniyor. Dünyanın her yerinde ücretler düşüyor, iş saatleri uzuyor, yoksulluk ve baskılar artıyor. Kapitalist kâr düzeni bir avuç zengin asalak insanın servetinin milyarlarca işçi ve emekçi insanın zenginliğinden daha fazla olduğu bir adaletsizliği yaratıyor.
İşçi sınıfının dünya genelindeki örgütsüzlüğü, patronlar sınıfına istediği gibi at koşturacağı, işçileri pervasızca sömüreceği bir ortam sunuyor. Zorlu mücadelelerle elde edilen haklar bir bir elimizden alınıyor. Otoriterleşme eğilimi güçleniyor, kitlelerin bilinçleri zehirleniyor, kitleler sistemin bekasını savunur pozisyona sürükleniyor. Sağlık, eğitim, ulaşım gibi kamu hizmetlerinden zaten kısıtlı biçimde yararlanabilen işçi sınıfının gençleri bir de muhalif oldukları için üniversitelerden atılıyor veya hapsediliyor. Bu sistem patronlar sınıfı için cennetken, işçi sınıfı için yeryüzünü cehenneme dönüştürüyor. Bu gidişatın önüne geçebilmenin tek yolu işçi sınıfının örgütlenmesi ve ayağa kalkmasıdır. Önümüzdeki 1 Mayıs işçi sınıfı ve onun gençleri için bir fırsattır. Zalimlerin zulümleri arttıkça ezilenlerin de kini ve öfkesi artıyor. Bu kin ve öfkeyi birlik, dayanışma ve mücadeleyle hep birlikte alanlara taşımalıyız. Kapitalist sistemi yıkıp geçeceğimizi, yerine sınıfsız sömürüsüz bir dünya kuracağımızı alanlarda hep beraber haykıralım!
link: Marksist Tutum, Okurlarımızdan: 1 Mayıs Mücadeleyi Büyütme Günüdür!, 30 Nisan 2018, https://marksist.net/node/6316
Atı Alan Üsküdar’ı Geçti mi?
16 Nisanda yapılan referandumun sonuçları daha resmi olarak yayınlanmadan, iktidar cenahının yangından mal kaçırır gibi yaptığı açıklamaların nedeni çok geçmeden anlaşıldı. Aylardır yapılan baskılar, yıldırma operasyonları kazanmalarına yetmemişti. Bütün baskılara rağmen toplum Erdoğan ve AKP iktidarının gemi iyice azıya alacağını gösteren bu başkanlık dayatmasına sandıkta çok açık bir şekilde “HAYIR” demişti. Ama devlet AKP iktidarının emrindeydi. Bu nedenle devletin tüm olanaklarıyla dediğim dedik, çaldığım düdük düzeni kurmaya çalışanlar her türden manevraya hazırlanmışlardı. Geçtiğimiz iki ay boyunca sandıktan “evet” çıkarmak için neler yapılmadı ki? “HAYIR” diyeceğini açıklayanlar “terörist” ilan edildi. “Hayır” çalışması yapanlar saldırıya uğradı, tehdit edildi. Eylem ve etkinliklerine izin verilmedi, afişleri söküldü. Üniversite hocaları, öğretmenler, binlerce kamu çalışanı uydurma gerekçelerle, yalan, dolanla görevlerinden atıldı. Gazeteciler tutuklandı. Sesini çıkaranın tepesine çullanıldı.
Hele doğu ve güneydoğu illerinde yapılanlara bakıldığında nasıl bir lanete tebelleş edildiğimizi daha iyi anlamaktayız. 7 Haziran sonrası yapılanlar yetmemişti. 16 Nisan referandumuna kadar da Kürt halkının siyasi temsilcilerine yönelik saldırılar, gözaltılar, tutuklamalar devam etti. Bu illerden yüz binlerce insan göç ettirildi. Seçim günü 40 hanelik köy ve mezralara varıncaya dek tüm bölge kolluk güçleriyle ablukaya alındı. AKP iktidarı o sandıklarda “evet” demeyenin hesabını görmenin hazırlığını yapmıştı. Kimsenin yeri boş bırakılmadı. AKP her türden demografik değişikliği ince hesaplarla yaptı. CHP ve HDP’nin sandık görevlilerine ve müşahitlerinin çoğuna uydurma gerekçelerle sandık başında görev yaptırmadı. Tehdit, şantaj, şiddet, baskı, gözaltı ve tutuklamalar takip edilemez hale geldi. Doğu ve güneydoğu dışında başta İstanbul gibi büyük kentlerdeki sandık başlarında bile AKP’nin sandık görevlileri bulundukları yerlerin çoğunda terör estirdiler. Muhalif sandık görevlilerini tehdit edenler hatta dövenler oldu.
Referanduma kadar da tüm televizyonlar, gazeteler, bilboardlar, yollar, barkovizyonlar, sokaklar Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın resimlerinden geçilmez oldu. AKP iktidarı sayesinde kasalarını doldurup zenginleşen müteahhitler gökdelen inşaatlarına onların dev posterlerini astılar. Yeni sağlık sistemi sayesinde sülük gibi insanlara yapışmış olan özel hastane sahipleri yeni yeni her yerde yükselen hastane inşaatlarına onların dev posterlerini astılar. Sözün özü, içimiz dışımız Erdoğan ve şürekâsının istilasına uğradı. Her yerde konuştular, hep konuştular. Toplu açılıştan bizim başımız döndü. Onlar aynı yerleri yeniden yeniden açmaktan vazgeçmediler. Ve daha neler neler…
Lakin AKP, 16 Nisan referandumunu, emir kullarından müteşekkil Yüksek Seçim Kurulunun son andaki mahir manevrasıyla ve tüm hilelerle kazanmış göründü. Daha sandıkların sayımı tamamlanmadan “atı alan Üsküdar’ı geçti” dedi Erdoğan. Ama kazın ayağı öyle değildi. Atı çaldıklarını ve hakeza Üsküdar’ı da geçemediklerini hepimiz gördük. Modern sanayi kentlerimizin, işçi sınıfının kalbinin attığı kentlerimizin surlarını aşamadılar. 80 milyonluk bir ülkenin “HAYIR” diyen çoğunluğunu sandık sonuçlarına razı etmek için “1-0 da 5-0 da birdir” diyenlere, dün iki artı iki dört değildir dediklerini ve Türkiye’nin %51’den büyük olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Bu referandum oyunu böyle bitmedi, bitmez. Eğer örgütlenir ve mücadele edersek AKP’nin ve devletin senaryosunu yazdığı, kendi oyuncuları ile oynadığı bu film gişe yapmaz, bu oyun tutmaz. Biz “HAYIR” diyenler toplumun çoğunluğuyuz ve bu referandum sonuçlarını kabul etmiyoruz.
Referanduma kadar işçi ve emekçiler için hazırladıkları lanetli planlarını sandıklara saklayanlar şimdi baltalarını çıkarıyorlar. İşten çıkarmalar başladı. Daha bir hafta geçmeden fabrikalardan çıkış listeleri açıklanmaya başladı. Kamu işçilerinin yeni sözleşme dönemi başladı. AKP’nin sendikacıları, “evet” versinler diye türlü vaat ve yalanla ikna etmeye çalıştıkları işçilerin mücadele etmesini engellemek için her türden tezgâhı kurmaya, dolap çevirmeye devam edeceklerdir. Ama gerçekler ve doğrular inatçıdır. Eninde sonunda üzerlerindeki bütün balçığı sıyırıp ortaya çıkmaktadırlar. İşçi sınıfının mücadele etmeye hazırlanma zamanıdır. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma gününe sayılı günler kaldı. Önümüz 1 MAYIS. Şimdi birlik olmak, gerçekleri görüp mücadeleye hazırlanmak gerek. Bu faşist gidişata dur demek için “HAYIR” diyen milyonlarız. Biz bitti demeden bu kavga bitmez.
Dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi, Bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi. Herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay Sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say. Bir gün bırakınca işi halk şaşkına döndü, Ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü. Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
Sen olmasan etmezdi teali medeniyet. Boynundan esaret bağını parçala, kes, at! Kuvvetedir hak. Hakkını haksızlara anlat. (Yaşar Nezihe Hanım'ın 1 Mayıs şiirinden. Amele Cemiyeti üyesi Yaşar Nezihe Hanım, ilk 1 Mayıs şiirini yazan kadın şairdir.)
Yaşasın İşçi Sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü!
Yaşasın 1 Mayıs! Bijî Yek Gulan!
link: Tuzla’dan bir öğretmen, Atı Alan Üsküdar’ı Geçti mi?, 27 Nisan 2017, https://marksist.net/node/5622
Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Sosyalizm!
1 Mayıs... Burjuvaziyi yeryüzünden söküp atmak üzere insanlığın son kavgasına atılan proletaryanın, kızıl bayrağını göklere çıkardığı mücadele günü olan 1 Mayıs! Sömürüye, zulme, açlığa ve yoksulluğa karşı dünyanın her köşesinden birlik, dayanışma ve kardeşlik çağrılarının yükseldiği şanlı gün!
Yıl 1856... Avustralyalı işçiler, ağır çalışma koşulları ve uzun iş saatlerine karşı 8 saatlik işgünü talebiyle mücadeleye giriştiler. 21 Nisan günü gerçekleştirdikleri bir günlük iş bırakma eylemi, sonrasında bütün dünyanın işçilerini sarıp sarmalayacak bir yangının kıvılcımı oldu.
Avustralya’da başlayan bu mücadele, büyük işçi kitlelerini ateşlemiş, 8 saatlik işgünü istemi Avrupa ve Amerika işçilerinin de temel mücadele talebi olmuştu.
16-17 saatlere varan çalışma sürelerinin ve ağır yaşam koşullarının altında ezilen Amerikalı işçiler şöyle haykırıyorlardı: “8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat canımız ne isterse!” Mitingler ve grev dalgalarıyla sarsılan Amerika’da, 1886 yılının 1 Mayısı genel grev günü olarak kararlaştırıldı.
Yaklaşık yarım milyon işçinin katıldığı grev ve gösteriler, 1 Mayısı takip eden günlere de yayıldı. 3 Mayısta da devam eden gösterilere saldıran polis, 6 işçiyi katletti, onlarcasını yaraladı. Ertesi gün, katliamı protesto etmek ve taleplerini yinelemek isteyen kitleler, işçi önderlerinin çağrısıyla Haymarket Meydanı’nda büyük bir miting gerçekleştirmek için toplandılar.
Mitingin sonlarına doğru, polis işçilerin etrafını sarmaya başladı ve alanda bir bomba patlatıldı. Saldırıya geçen polis, kitlelere kurşunlar yağdırmaya başladı. 6 polisin, 10 işçinin öldüğü ve yüzlercesinin yaralandığı bu korkunç tezgâhtan işçi önderleri sorumlu tutuldu. İşçi sınıfına yönelik azgınca bir saldırıya geçen burjuvazi, 7 işçi önderini idama mahkûm etti. 3’ünün cezası hapis cezasına çevrildi, 4’ü idam edildi.
Burjuvazinin tüm saldırılarına rağmen işçi sınıfı, Avustralyalı ve Amerikalı sınıf kardeşlerinin yaktığı ateşi harlandırarak büyütmeye devam edecekti. 1889’da ise II. Enternasyonal 1 Mayıs’ı işçi sınıfının birlik mücadele ve dayanışma günü, uluslararası gösteri günü olarak kabul etti.
Dünyanın her yanında işçiler, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta alanlara akarken, Türkiye’de işçiler ilk kitlesel 1 Mayıs’ı 1976’da DİSK öncülüğünde Taksim Meydanı’nda kutladı.
1977’de ise yaklaşık 500 bin işçinin katıldığı çok daha coşkulu ve kitlesel bir miting yapıldı. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonlarına doğru alanda silah sesleri duyuldu. Burjuvazi, tıpkı 1886’da Amerika’da ve işçi sınıfı her ayağa kalktığında yaptığı gibi uğursuz rolünü oynuyordu.
Kanlı ‘77 1 Mayıs’ında, Türkiye’de yükselen sınıf hareketinin gidişatından korkan Türk burjuvazisinin giriştiği katliam sonucunda 37 sınıf kardeşimiz ölmüş, onlarcası yaralanmıştı. Burjuvazi işçi sınıfının sesini boğmaya çalışmıştı, ancak açlık ve yoksulluk altında inleyen işçi kitlelerinin haykırışlarının yeniden yükselmesini engelleyemeyecekti. Bu sömürü düzeni var oldukça, işçi sınıfı kavgasını vermeye devam edecekti.
“Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir.” 1 Mayıs, proletaryanın onun amansız düşmanına, burjuvaziye karşı verdiği savaşın bir tohumudur. İşçi sınıfı, bu tohumu yeşertecek, kapitalizmi kökünden söküp atacak ve yerine sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya kuracak. Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
link: İstanbul’dan Marksist Tutumcu gençler, Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Sosyalizm!, 29 Nisan 2016, https://marksist.net/node/5062
IRMT’nin Marksist Tutum’a 1 Mayıs Mesajı
Marksist Tutum’lu yoldaşlara
Sevgili yoldaşlar,
Kapitalist sistemin derin krizi şimdiden yedi yılı geride bıraktı ve hâlâ devam ediyor. Venezuela’daki Chavezciler ve Yunanistan’daki Syriza gibi sahte kurtarıcılar, tahmin edilebileceği gibi, hayatta kalmak için daha fazla işçiyi köleleştiren (hatta yiyen) bu yaralı ve can çekişen canavarın yerini alabilecek herhangi bir gerçek alternatif sunamamıştır. Emperyalist ülkelerde ve diğer gelişmiş kapitalist ülkelerde işçilerin yerine bilgisayarları ya da robotları kullanmak olsun ya da kırsal Hindistan’a ve Çin’e genişlemek olsun kapitalizmin günümüzde verip verebileceği tek şey yoksulluğun, savaşın ve adaletsizliğin devamı ve yoğunlaşmasıdır. Geçmiş 20-25 yılın muazzam teknik ilerlemelerine rağmen kapitalizm yine de işçilerin ve insanlığın büyük çoğunluğunun en temel ihtiyaçlarını karşılamaktan acizdir. Sırf yeterli yiyecek ve barınma için bile bu sistemin ötesine geçmemiz gerekiyor!
Bu genel duruma ilave olarak geniş Ortadoğu bölgesi son birkaç yılda birçok değişiklikten geçmiştir. Türkiye ve İran’ın kapitalist sınıfları bölgesel üstünlük için kapışmada önde gelen “oyuncuların” ikisini oluşturmaktadır. Bu kapışma birçokları tarafından Çarlık Rusya’sı ile İngiliz İmparatorluğu arasındaki “Büyük Oyun”a benzetilmektedir. Egemenler arasındaki bu kapışma Türk ve İran kapitalizminin içinde artan çelişkileri açığa vurdu ve vurmaya devam edecek. (Ve İran özelinde, ABD emperyalizmiyle artan işbirliği, rejimin gerçek sınıf karakterini daha geniş işçi kesimlerinin gözünde teşhir edecektir.)
Ancak kapitalizmin zayıflığını teşhir etmek yeterli değildir. Kapitalizmdeki bu çelişkilerden ve çatlaklardan azami derecede yararlanabilmesi için, işçi sınıfını hazırlamak bizim görevimizdir. İşçi sınıfının bölgesel ve uluslararası bağlar oluşturmasını sağlayacak örgütsel ve teorik hazırlıklar yapmalıyız ki, kapitalist sınıfı yıkmak ve onun devlet aygıtını parçalamak mümkün olsun.
Mevcut duruma ilişkin tam bir gerçekçilik ve gelecekte sınıfsız bir toplum kurma konusunda alabildiğine iyimserlik ruhuyla, daha yakın işbirliği içinde Türkiye’de, İran’da ve ötesinde Bolşevik-Leninist partiler inşa etme umuduyla, size en sıcak 1 Mayıs selamlarımızı gönderiyoruz.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Bolşevik-Leninizm!
Yaşasın proleter sosyalist devrim!
Iranian Revolutionary Marxists’ Tendency (İranlı Devrimci Marksistler Eğilimi –IRMT)
link: IRMT, IRMT’nin Marksist Tutum’a 1 Mayıs Mesajı, 1 Mayıs 2015, https://marksist.net/node/4170