Sayfalar
IRMT’den Marksist Tutum’a 1 Mayıs Mesajı
گرايش مارکسيستهای انقلابی ايران
iran_socialists@yahoo.com http://militaant.com/
Marksist Tutum’lu yoldaşlara
Sevgili yoldaşlar,
Burjuvazi şimdilerde, Büyük Bunalımdan bu yana görülen en büyük ekonomik krizin sonuna gelinmekte olduğunu iddia ediyor. Bu, önümüzdeki birkaç ay içinde olsun ya da olmasın, krizin derin etkisi –ve kapitalistlerin bundan nasıl kaçacakları– uzun yıllar hissedilecek ve bu, gelecekteki mücadeleleri de etkileyecektir. Dünyanın her yanında gördüğümüz önemli karakteristik olgulardan üçü şunlardır: işçi sınıfının daha fazla yoksullaştırılması, orta sınıfa mensup olan milyonlarca insanın proleterleşmesi, ve burjuva demokrasisinin altının bizzat kapitalist sınıf tarafından oyulması! Burjuvazi her zaman olduğu gibi kendini kısa vadede korumak için umutsuz tedbirler benimsiyor. Ama bu, sonrasında daha derin bir kriz yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bu karakteristik olgulardan her biri, çok daha geniş kitleleri sosyalizm için mücadeleye çekecek ve taleplerini ve kararlılıklarını radikalleştirecektir.
Birinci Emperyalist Dünya Savaşının yüzüncü yıldönümünden sadece birkaç ay önce gelen Ukrayna krizi, bize, yüz yıl önceki pek çok karakteristik olgunun “modern” ve “yüksek-teknolojik” dünyamızda hâlâ var olduğunu göstermektedir. Daha da önemlisi, gözler Ukrayna ve zayıf düşmüş Rus emperyalizminin üzerindeyken, daha tehlikeli bir rekabet, Pasifik’te, ABD emperyalizmi (ve “müttefikleri”) ile Çin emperyalizmi (yıl sonunda Amerikan emperyalizmini geçmeye başlayacak olan) arasında gelişiyor.
Kapitalizmin giderek daha da gericileşen varlığıyla ve savaş yönündeki emperyalist itkiyle savaşmanın tek yolu Bolşevik-Leninist bir enternasyonali yeniden inşa etmektir. İlk dönemindeki Komintern gibi bir enternasyonali inşa etmeye hazırlanma işi, ancak geçmiş mücadelelerin derslerinden öğrenerek ve onları bugünün mücadeleleriyle kaynaştırarak yerine getirilebilir.
Size bu 1 Mayıs mesajını, bu büyük ve yaşamsal görevi yerine getirmekte birlikte önemli bir rol oynayabileceğimiz ümidiyle gönderiyoruz.
Bolşevik-Leninist selamlarla
Iranian Revolutionary Marxists' Tendency [İranlı Devrimci Marksistler Eğilimi]
link: Iranian Revolutionary Marxists' Tendency, IRMT’den Marksist Tutum’a 1 Mayıs Mesajı, 30 Nisan 2014, https://marksist.net/node/3441
"İranlı Devrimci Marksistler Eğilimi"nden 1 Mayıs mesajı
Iranian Revolutionary Marxists’ Tendency گرايش مارکسيستهای انقلابی ايران |
28 April 2013
Sevgili yoldaşlar,
Büyük Buhrandan sonraki en büyük ekonomik krizin beşinci yılına girerken görüyoruz ki, tüm dünyada işçi sınıfı ve diğer sömürülen katmanlar ve ezilen halklar yüz yüze kaldıkları pek çok engele rağmen cesur ve kararlı mücadelelerini sürdürüyorlar.
Emperyalistler bazı başarısızlıklara uğradılarsa da dış müdahalelerini, saldırılarını ve istilalarını sürdürmek için yeni planlar hazırlama fırsatı da buldular. “İçeride” sadece “kendi” işçilerinin süregelen sömürüsünü devam ettirmekle kalmayıp sömürü oranlarını yükselttiler, ücretlerde ve yan ödemelerde kesintiler yaptılar, emeklilik maaşlarını tırpanladılar ve işçi sınıfının yaşamının her yönüne saldırdılar. Sendikaların ve “sosyalist” ya da “işçi” partilerinin geleneksel liderliğinin, onyıllardır biriktirilen kazanımları savunmada ya etkisiz kaldıklarını ya da bu saldırılara iştirak ettiklerini, hatta bizzat inisiyatif aldıklarını gördük.
Aynı zamanda, bu reformist liderler karşısında sözde “devrimci sosyalist” alternatifin de kendi krizinin daha derinlerine battığını gördük. Tam da şimdi, Bolşevik-Leninist bir enternasyonali yeniden inşa etme görüşü, kestirme yollar ya da hazır yanıtlar arayanlara iç karartıcı görünebilir. Dünya proletaryasının devrimci önderlik krizinin çözümünün unsurları önümüzde uzanıyor: işçi sınıfı içinde sabırlı, ciddi, tutarlı çalışma ve gündelik sorun ve mücadelelerin burjuvaziyi yıkma nihai hedefine bağlanması. Eminiz ki, geçmiş mücadelelerin derslerinden öğrenerek, onları bugünün mücadeleleriyle birleştirerek, ilk dönemindeki Komintern gibi bir enternasyonalin hazırlık çalışması başarılabilir.
Size bu 1 Mayıs mesajını, bu büyük ve hayati görevi başarmada işbirliğini sürdürebilme umuduyla gönderiyoruz.
Bolşevik-Leninist selamlarımızla,
İranlı Devrimci Marksistler Eğilimi
link: IRMT, "İranlı Devrimci Marksistler Eğilimi"nden 1 Mayıs mesajı, 28 Nisan 2013, https://marksist.net/node/3232
Aile ve Korku
1 Mayıs’ta İstanbul’da Taksim Meydanı alabildiğine coşkulu bir kalabalıkla, hınca hınç dolmuştu. İşçiler, emekçiler, toplumun bütün ezilen kesimleri, taleplerini haykırmak için toplanmışlar ve Taksim Meydanı’na üç koldan yürümüşlerdi.
Bu yıl, 1 Mayıs’a ilk defa katılan işçilerin sayısı da oldukça fazlaydı. Bu alana gelmeye karar verdikten sonra, o günün nasıl geçeceğini merak eden işçilerin heyecanı artıyor ve belki de içlerini hafiften de olsa bir korku sarıyordu. Belki de ilk defa haksızlıklara karşı alanda bir araya gelecek ve binlerce işçi ve emekçiyle aynı şeyleri haykıracaklardı. Günler geçtikçe, televizyonlarda şiddet görüntüleri yayınlandıkça, “acaba ne olacak?” sorusu kafaları daha fazla meşgul etmeye başlıyordu. Heyecanın yerini kararsızlık alıyordu.
Bu kararsızlığın nedeni, devletin korku yaratma politikaları ve bu politikalardan etkilenen ailelerdi. Sermaye devletinin medyası, günler öncesinden üzerine düşen görevi yapıyordu. Olaylar çıkacağı ve ortalığın karışacağı düşüncesini yayıyordu. 1 Mayıs’a “katılmayın” diyordu. Ailelerse, 1 Mayıs’a gidecek çocuklarına “başına bir iş gelir” diyerek izin vermiyordu. Korkuya kapılan aileler, çocuklarının 1 Mayıs’a ve bu tür eylemlere katılmalarını istemiyorlardı. Kimisi sütünü helâl etmiyor, kimisi çocuğunu evlâtlıktan reddediyordu.
Her şeye rağmen birçok işçi bütün bu engelleri aşıp, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’a katıldı. Bu işçiler alanda gördükleri kalabalık ve coşkunun da etkisiyle zincirlerini kırmış olmanın haklı gururunu yaşadılar. Devletin yaydığı korkuyu yenmişlerdi. Bir günlük de olsa özgürlüğün tadına varıyorlardı.
Devlet, tüm kurumlarıyla adaletsiz bir yaşamı kabul etmemiz için bizi ikna etmeye çalışıyor. Sermaye partileri, medyası, yasaları, mahkemeleri, askeri ve polisi ile bizim üzerimizde etkili olmaya çalışarak bütün bu haksızlıklara boyun eğmemizi istiyorlar. Sermaye partileri bizi kandırıyor, medya kafamızı karıştırıyor, mahkemeler ve kolluk kuvvetleri bizi korkutuyor. Bunlarla beraber işçi aileleri de bu korkudan nasibini alıyor. Ailelerimiz, daha biz çocukken bu yasaklara alışmamızı ve “vatana-millete hayırlı” olmamızı, birer köle gibi fabrikalarda ezilmeye isyan etmememizi istiyorlar.
Devlet, toplumun bütün kesimleri üzerinde estirdiği terör yüzünden, insanların üzerinde öyle bir korku yaratmış ki, bu korku asırlardır aşılamamış durumda. Bu korkuyla yaşamaya alışan kuşaklar, kendi çocuklarına kendileri gibi yaşamalarını öğütlemişler, başka bir şeyi değil. Ondandır ki bugün hak arama mücadelelerinde yerimizi almaktan çekiniyoruz. Böyle bir mücadeleye kalkıştığımızda, ilk önce karşımıza ailemiz çıkıyor. 1 Mayıs’tan bir gün önce, hizmet sektöründe çalışan iki çocuk annesi bir işçinin yaşlı kaynanası, akşamdan evine geliyor ve diyor ki “sakın yarın bir yere gitme, gidersen bana kim bakacak, ben yalnız kalamam”. 1 Mayıs’a gideceğini söyleyen genç bir işçi de babasından şu sözleri işitiyor: “Hayır hiçbir yere gidemezsin, eğer gidersen akşam bu eve ayak basamazsın!” Bir anne ise 1 Mayıs’a gitmek isteyen kızına, “sana sütümü helal etmiyorum, istersen git” diyerek engellemeye çalışıyor. Üzerine kapı kilitlenen, dayak yiyen ve daha birçok yasaklama ve baskı ile karşılaşan gençler işçi ailelerinin çocuklarıdır.
İşçi sınıfının gençleri korku duvarlarını aşıyor ve hak arama mücadelelerinde yerini alıyor. Baskı altında tutulan gençlerin “görmeyin” denilen gerçekleri görmelerini engellemek artık mümkün değil. Bu ülkede de, dünyada da işçi ve öğrenci gençler sokaklara çıkıyorlar ve bu düzene öfkelerini haykırıyorlar. Baş kaldırıyor insanlık, içinde bulunduğu duruma. Sen köşesinde öyle sessiz kalan işçi kardeş, haydi, yasakları aşma sırası sana geldi. Bu düzeni ortadan kaldırmak için senin de öfkene ihtiyacımız var. İsyan bayrağını birlikte yükseltelim!
link: Gazi Mahallesi’nden bir işçi, Aile ve Korku, 19 Haziran 2012, https://marksist.net/node/3035
Devrimci Tutsaklardan Marksist Tutum’a 1 Mayıs Kutlaması
Erzurum Cezaevindeki devrimci tutsakların, Marksist Tutum şahsında tüm dünya proletaryasının 1 Mayıs’ını kutlayan umut, coşku ve mücadele azmiyle dolu mektuplarını aşağıda yayınlıyoruz. Biz de onların ve onların şahsında tüm devrimci tutsakların 1 Mayıslarını kutluyor ve her birini özgür bir dünya inancıyla, devrimci coşku ve dostlukla selamlıyoruz.
1 Mayıs, Yek Gulan
Maviliğin sonsuzluğuyla Uçsuz bucaksız Yıldızlar tarlası Ve kirletilen bir yeryüzü Düzenin çürümüşlüğüyle Nükleer felaketlerle boğuşan Doğanın gazabına uğrayan İşkence tezgahlarından geçen Asılan, vurulan Sömürülen, inkar ve sürgün edilen Katliam, soykırım ve zulme uğrayan Yürekleri tutuşan Dilleri kurumuş Gözleri kan çanağına dönmüş Fabrikada, tarlada Madende, inşaatta Ölümün rengiyle karşılaşan ve tadan İşi elinden alınan Açlığa terk edilen İşçiler, emekçiler Ve ezilen halklardır Dünyanın gerçek sahipleri de Yine onlardır İnsanların insanca yaşayacakları Sınırsız, sömürüsüz, sınıfsız Ve çocukların yüreğine Kurşunların sıkılmadığı Yeni bir dünyayı da kuracak olan Onların kendileridir… Kimi dönekler boyun eğer Kimisi sendikal bürokrasiyle, Emeği asalaklara peşkeş çeker Ve çakal sofrasına Meze olur Kimisi de önlerine atılan Kemiğin yalayıcısı olup İşçileri emekçileri Sırtından hançerleyerek Sermaye çarkının Yağlayıcısı olur Asırlardır Sömürgeci düzen İnsanı öğütüp Tüketmeye devam etti Hep insan kanını emerek Çarkını döndürdü 1885’te Ezilenler Chicago’da Ezenlerle kavgaya durdu Oluk oluk kan aktı Binbir bedel ödeyerek Büyük bir mevzi kazanıldı Ezilenler toprağa düşen Tüm kızıl yüreklerin Hesabını sordu Hesabını sormaya Devam ediyorlar 1889’da Proleter yürekler birleşir Sermaye düzen bekçileri vurdukça Proleterler Safları sıklaştırdılar Her faşist saldırıda Kenetlenip çelikleştiler Ustaların ışığıyla Suyunu alarak Sertleştirdiler Düzenin zulmüne karşı Daha da büyüdüler Bilinçlenip örgütlendiler Ve sınıf kavgasını Büyütmeye ant içtiler 1 Mayıs, Yek Gulan Emeğin ve onurun sahiplendiği Sınıf mücadelesini yükseltmenin Birlik dayanışma ve kavgayı büyütmenin adıdır… 1 MAYIS Kızıl yüreklerin sel olup alanlara akarak Özgür yarınlara sıkı sıkıya Sarılmanın günüdür… Biz Devrimci Sosyalist tutsaklar Yüreğimizi size gönderiyoruz Yüreğinizle birleştirip Alanlara hep birlikte İnsan seli olup akalım Kızıl güneş avcumuzun içindedir…
Bu inançla siz dostlarımız olan Marksist Tutum'un tüm emekçilerinin şahsında tüm dünya proletaryasının 1 Mayıs direniş bayramını yürekten kutluyoruz. Cejna Yek Gulan ji boyna we u karkerân hemo cihanera piroz be.
1 Mayıs'ın tüm kızıl karanfillerinin şahsında 6 Mayısta Denizleri, 18 Mayısta komünist önder İbrahim Kaypakkaya'yı, Enternasyonal Haki Karer'i, ateşin ve güneşin çocukları olan dörtleri, devrim ve sosyalizmin tüm kızıl yüreklerini saygıyla anıyoruz, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Yüreğimizin olanca sıcaklığıyla, umutla, dirençle ve sevgiyle o proleter yüreğinizi selamlıyoruz. Sevgi ile, umut ve inatla kalın. Serkeftin.
Yaşasın 1 Mayıs, Biji Yek Gulan!
Yaşasın devrimci enternasyonal dayanışma ve proletarya kardeşliği!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Azad
------------------------------------
Sınıf Mücadelemizin Bayramı 1 Mayısınızı Komünarca Coşkumla Kutluyorum
Merhabalar sevgili dostlar,
Palandöken'in beyazlarından soyunup, baharın ve yeni başlangıçların yeşillerini kuşandığı eteklerinden, sizlere yazın ve umudumuzun güneşinin sarı sıcaklığını ve aydınlığını muştulayarak, sonbaharın ve sevdamızın kızıllığıyla dört mevsimden damıttığım komünarca selam ve sevgilerimi getiriyorum.
Her yeni yılla yenilenen uslanmaz yüreğimi, yeniden nakış nakış işlediğim büyük dünya komünü düşümüzün coğrafyamızda büründüğü yeşilli-sarılı-kızıllı Newroz serhildanlarının coşkusuyla sarıp sarmalayarak, 1 Mayıs alanlarındaki işçi-emekçi düşdaşların omuz omuza duracağı bayram halaylarına, tecritin beyaz esaretinden bir düşbaz sihiriyle sıyrılarak katılmanın heyecanı ve sevincini şimdiden yaşıyor ve paylaşıyorum.
Doğadaki yenilenmenin damarlarına Newroz Ateşi üfleyerek harlandırdığı sınıf mücadelemizin bayramı 1 Mayısınızı komünarca coşkumla selamlayıp kutluyorum.
Bedenim 16. 1 Mayısını esaret koşullarında karşılasa da, ruhum daima firari şekilde mücadele alanlarında düşdaşlarla el ele, omuz omuza olacak, olmaya devam edecek.
Bu duygularla, özgür yarınlarda, özgün mücadele mevzilerinde hep birlikte nice bayramlar kutlamak, nice zaferler karşılamak dileklerimle hepinize sonsuz başarılar!
Görüşünceye değin; sağlık, direnç ve umutla kalın!
Komünarca selamlar…
H.S.
link: bir grup devrimci tutsak, Devrimci Tutsaklardan Marksist Tutum’a 1 Mayıs Kutlaması, 18 Mayıs 2012, https://marksist.net/node/3011
İstanbul’da Coşkulu ve Kitlesel 1 Mayıs!
Dünyanın dört bir yanında işçi sınıfı “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olan 1 Mayıs’ta alanlara çıktı. Ülkeleri, dilleri ve renkleri birbirlerinden farklı olsa da, işçi sınıfı omuz omuza, kol kola, coşkuyla ortak taleplerini haykırdı, sloganlarla meydanları inletti. Kadını ve erkeğiyle, genci ve yaşlısıyla sokaklara akan işçiler, kapitalist sisteme olan öfkelerini dile getirdiler. Asya’dan Afrika’ya, Amerika’dan Ortadoğu’ya her yerde, “varım, vardım, var olacağım” dediler.
İşçi sınıfı yürüdü, mücadele türküleri söyleyerek. Milyonlarca insanın ölmesine neden olan emperyalist savaşlara dur demek için yürüdü. Kapitalist krizin faturasını ödememek için yürüdü. İşten atmaların, hak gasplarının önüne geçmek için yürüdü. Düşük ücretlere, uzayan çalışma saatlerine karşı koyabilmek için yürüdü. Doğayı ve insanlığı katleden nükleer santrallerin kapatılması için yürüdü. İşsizliğe, açlığa yoksulluğa, adaletsizliğe “artık yeter” demek için yürüdü. Bütün kıtalarda işçi sınıfı, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıp, eşitlik, özgürlük, kardeşlik sloganlarını haykırarak yürüdü. Yürüdü işçi sınıfı sınıfsız, sömürüsüz, barış ve özgürlük dolu bir dünya kurmak için.
Türkiye’de düzenlenen 1 Mayıs gösterilerine damgasını basan alan ise Taksim oldu. Ülke genelinde en kitlesel 1 Mayıs kutlaması Taksim’de yapıldı. Yüz binlerce insan sabahın erken saatlerinden itibaren kortejlerini oluşturmaya ve alanda yerlerini almaya başladı. Ülkenin birçok yerinden işçiler Taksim’e akın akın geliyor ve alan işçilerin ayak sesleriyle yankılanıyordu. Böylece yıllardır üzerinde durduğumuz ve dile getirdiğimiz “birleşik ve kitlesel 1 Mayıs” çağrısının anlamı ve önemi bir kez daha görülmüş oldu.
1 Mayıs kürsüsü işçilere bırakıldı. Sendika bürokratı konuşma yapmadı. Bunun yerine hazırlanan ortak metni iki direnişçi işçi okundu. Ayrıca bu metin daha sonra Kürtçe olarak da okundu. Kürsüden şiirler ve marşlar söylenerek alan canlandı. Program, 1977’de Taksim 1 Mayıs’ında düzen güçleri tarafından katledilen 38 sınıf kardeşimiz için saygı duruşuyla açıldı. Burada katledilenlerin adları tek tek okundu, alanı hınca hınç dolduran kitleler “aramızda” diyerek karşılık verdiler.
Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Sosyalizm!
Kapitalist Sömürüye ve Emperyalist Savaşlara Karşı Mücadele Bayrağını Yükselt!
İstanbul’dan bir grup Marksist Tutum okuru işçi
link: İstanbul’dan bir grup MT okuru işçi , İstanbul’da Coşkulu ve Kitlesel 1 Mayıs!, 2 Mayıs 2011, https://marksist.net/node/2639
1 Mayıs ve Burjuva Demokrasisinin Sahtekârlığı
Bence sıradan gerçeklerin ötesinde bir dönemi yaşıyoruz. Saflar daha da belirginleşiyor, netleşiyor. Ayak oyunları ve sahtekârlık daha da göz önüne çıkıyor. Patronlar sınıfı tüm insanlığı bir karanlığa doğru götürüyor. Bölgesel çatışmalar, açlık, sosyal hak gaspları ve işsizlik gelecekte nelerin yaşanabileceğine kanıttır. Patronlar neden korkuyorlar 1 Mayıs’tan? Çünkü onlar, işçi sınıfının nasıl bir dünyada yaşadığını anlayıp kendilerine karşı daha bilinçli ve örgütlü mücadele etmeye başlamasından korkuyor. Çünkü birleşen işçiler tüm hayatın akışını etkileyecek gücü kontrol etmeye başlarsa burjuvazinin köhnemiş düzeninin sonu da görünmüş olur. Onun için ölümüne korkuyor ve daha da saldırganlaşıyorlar. Korkmakta haklılar.
1 Mayıs öncesinde televizyonlarda biz işçileri korkutmak ve evlerimize hapsetmek için gösterilenlerin fazlasını o gün alanlara çıkan bizlere yaşattılar. Ne oldu yani, şimdi biz yaptıklarımızdan ve gelecekte de yapacaklarımızdan vaz mı geçmiş olduk? Öyle mi olacağını zannediyor bu ödlek burjuvalar? Bu şirazesi bozuk burjuva zalimliği herkese tekrar ders olsun. Bunlardan asla bir şey beklenemeyeceğinin ispatıdır yaşananlar. Bu şiddeti işçi sınıfına uygulayanlar sadece cop sallayan polisler değildir elbet. O gözü dönmüş polislere bunu emreden burjuva uşakları ve burjuvalar da bu zalimliğin esas sorumlusudur. Bu yazıya denk gelip okuyan bazıları, “ben bu tür işlere nasıl olsa hiç bulaşmayacağım” diyorlarsa, hiç merak etmesinler, “orantılı polis gücü” elbet seni bir gün bulacak ve senin orantısız hayalperestliğini bir güzel alaşağı edecektir.
Yürüyüşler, sloganlar, marşlar ve en önemlisi her şeye rağmen alanlara çıkan emekçiler bir şeyin ispatıdır. O da bütün baskılara ve yok etme girişimlerine karşı 1 Mayıs’ta somutlanan eşitlik ve özgürlük fikrinin, işçi sınıfından asla ve asla sökülüp alınamayacağı gerçeğidir. Özgürlük ve eşitlik talebimizi ne coplar ne savaşlar ne de yalanlar unutturabilmiştir. 1 Mayıs ayrı dillere, ayrı dinlere, ayrı ırklara ve ayrı kültürlere sahip işçi sınıfının aynı talepler etrafında mücadele etme ve birleşme günüdür. Bu köklü dava tüm dünya işçilerini ileriki yıllarda daha da derinlerinden kavrayacaktır.
Bazen arka arkaya, seri halde söylenmiş sloganlar, anlamından uzaklaşıp basit bir sözcük tekrarına dönüşüyor. Bizce işçi sınıfının bir parçası olan herkes, 1 Mayıs’ın ne demek olduğunu eninde sonunda kavrayacaktır. Emekçi sınıflar burjuva yalan dolanlardan uzaklaşıp, bilinçlenmeye ve birbirine güvenmeye başladığında geçmişimizden devraldığımız ve bugün bizim de söylediğimiz birçok şeyi çok daha iyi anlayacaklar. 1 Mayıs işçilerin uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Hem uluslararasıdır, tüm dünya işçilerini bütün farklılıklarıyla kapsar, hem dünyadaki tüm işçilerin birliğini ve çıkarını patronlara karşı savunur, ayrıca bu işçilerin ve emekçilerin dayanışmasını ifade eder.
Sınıf düşmanlarımız olan burjuvalar kendi işlerini yapıyorlar, saldırıyorlar. Biz işçi sınıfı da kendi işimizi yapalım, örgütlenelim. Kimsenin saflığa düşüp sınıf düşmanlarımızdan beklentisi olmasın. Onların attığı bombalar, salladığı coplar bizim bilincimizi ve sınıf kinimizi biliyor. Onlar bitecek biz büyüyeceğiz, gelişeceğiz. Bu tarihin gösterdiği yoldur. Burjuvaziyi ve onun köhnemiş sömürü düzenini, biz örgütlü işçi sınıfı, bir daha geri dönmemek üzere sadece Taksim’den değil bu dünyadan sileceğiz. Onların geçek korkuları budur ve korkmakta haklılar.
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
Yaşasın 1 Mayıs!
link: Gebze'den bir işçi, 1 Mayıs ve Burjuva Demokrasisinin Sahtekârlığı, 3 Mayıs 2008, https://marksist.net/node/1784
Sosyalist Bir Dünyayı Hep Birlikte İnşa Edelim
Merhaba arkadaşlar,
Pek çoğumuz çalışmaktan fırsat bulamadığımız için ya da fırsat bulsak da paramız yetmediği için bu güzel şehirde yaşayıp da tadını çıkaramıyoruz. Fakat patronlar bizim suyumuzu sıkarak hayatlarını zevk ve sefa içerisinde yaşıyorlar. Boğaz kenarındaki villalarında manzaranın tadını çıkarıyorlar. Boğaz’ın karşısında kahvelerini denize karşı yudumlayıp, eğlencelerini yapıyorlar.
Onların her gün gördükleri bu manzarayı doğma büyüme İstanbullu olmama rağmen ancak uzun bir aradan sonra görme şansı elde ettim. Ama böyle sevindiğime bakmayın, aslında sadece vapur ile Kadıköy’den Eminönü’ne geçme fırsatını buldum. İstanbul’un ne kadar güzel bir şehir olduğunu bu kısacık seyahat bana bir kez daha hatırlattı. Boğazını, denizini, manzarasını ne kadar da özlemişim! Hani bu güzelliklerin kıyısında yaşayıp da bu güzelliklerden mahrum bırakılmak da cabası diye düşündüm. Bizi bu güzelliklerden mahrum edenlere hıncım bir tarafa, yaklaşık 20 dakikalık vapur seyahati keyfine dalmışım. Haydarpaşa, Kız Kulesi, Boğaz Köprüsü, martılar, deniz, mavi sular hepsi birbirinden güzel, gözlerimi kocaman açmış izlerken bir ses tüm dalgınlığımı aldı. “Efenim merhaba” diyen adam başladı elindeki limon sıkma makinesinin marifetlerini anlatmaya. Keyfime de limon sıkmıştı yani. Şimdi nereden çıkmıştı bu adam ne güzel manzarayı izliyordum, mahvetti üç kuruşluk keyfimi diye düşünürken dikkatimi çekmişti bir kere, dinlemeye başladım. Canla başla elindeki makinenin marifetlerini anlatıyordu. Bu arada makine dediğime de bakmayın. Öyle güzel anlattı, öyle güzel örnekledi ki, etkisinde kalmışım. Basit bir aletti işte. Böyle bir alete ihtiyacım olmadığı halde, bana bile “benim bu alte ihtiyacım var” diye düşündürttü. Sonuçta almadım, ama alan birçok kişi oldu. Benim gibi, “alsam mı” diye düşünen birçok kişi de olmuştur.
Adamın tek bir derdi vardı sonuçta; herkes gibi evinin geçimini sağlayabilmek. Belki de bunu günde onlarca defa anlatmak zorunda. Tıpkı bizim, fabrikalarda makinelerin başında her gün aynı işi defalarca yapmak zorunda olduğumuz gibi. İhtiyacımız olmayan bu aleti alma isteği yaratan bu adam aslında biraz düşününce çok şey anlatıyordu bize. Eminim ki o da bizler gibi çalışma koşullarından memnun değildir. Bizim hayretle baktığımız manzaranın farkında bile değildir. Zaten bu dünyada burjuvalar haricindeki hiç kimse hayatından memnun değil. Şu kısacık ömrümüzde daha güzel yaşamayı hangimiz istemeyiz ki?
Bizler fabrikalarımızda, mahallelerimizde, evlerimizde yani hayatımızın her yerinde başka bir dünyanın mümkün olduğunu bıkmadan, tekrar tekrar anlatmalıyız işçi kardeşlerimize. Herkese anlatmamız gereken, açlığın, işsizliğin, savaşların ve dünyadaki tüm kötülüklerin sorumlusunun patronlar sınıfı olduğudur. Burjuvaların defterinin dürülmesinin tek yolu ise bu uğurda tüm işçi kardeşlerimizin örgütlü mücadeleye katılmasıdır. Çünkü bizi kurtaracak tek şey, birlikte mücadele ederek kapitalist sistemi ortadan kaldırmak ve onun yerine denize, ekmeğe, sevgiye ve insanın ihtiyaç duyduğu her şeye sahip olduğu sosyalist bir dünyayı inşa etmektir. Bence bugün için insan olmanın temel kuralı bu sosyalist dünyanın inşasında yer almaktır. Aksi takdirde biz de bu çürümüş kapitalist sistemle birlikte insanlıktan çıkıp barbarlaşırız.
link: Kartal’dan MT okuru bir işçi, Sosyalist Bir Dünyayı Hep Birlikte İnşa Edelim, 26 Nisan 2008, https://marksist.net/node/1781
Haklar Mücadele Ederek Alınır!
Geçtiğimiz günlerde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, 1 Mayıs’ın tam veya yarım gün tatil olması için çalışma yaptıkları yönünde bir açıklaması yer almıştı gazetelerde. Çalışma Bakanının açıklamasının SSGSS yasasının yasallaşma sürecinde ve 1 Mayıs’ın Taksim’de yapılması tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde, işçi ve emekçilerden gelecek tepkileri yumuşatmak için yapılmış bir girişim olduğu çok açıktı. Ardından AKP de dahil meclisteki partilerin neredeyse tamamı, 1 Mayıs’ın tatil ilan edilmesi yönünde kanun teklifleri verdiler. Sonunda Bakanlar Kurulu bu teklifleri “değerlendirdi” ve 1 Mayıs’ın tatilsiz bir “Emek ve Dayanışma Günü” olmasına karar verdi. Taksim’i ise “unutun” dedi. “Birlik”, “mücadele”, “işçi” gibi sözler AKP’de alerji yarattığından, 1 Mayıs sadece emek ve dayanışma günü oluverdi. Sanki AKP lütfetmeseydi öyle bir gün olmayacaktı ve işçiler tarafından kutlanmayacaktı! Ama olsun, böylece AKP, işçi düşmanlığında sınır tanımadığını bir kez daha göstermiş oldu.
İşçi sınıfı tarih sahnesinde yer aldığı günden beri, elde ettiği tüm kazanımlar için mücadele etti, bedel ödedi. Ve elbette elde ettiği kazanımları da ancak mücadele ettiği sürece koruyabildi. 1 Mayıs’ın doğuş tarihi olan 1886 yılına kadar, kapitalizmin en gelişmiş ülkesi olan İngiltere’de bile işçiler günde 16 saat çalıştırılıyordu. 1886 yılında Amerikan işçi sınıfı 8 saatlik iş günü mücadelesinin fitilini ateşledi. İşçiler, “8 saat çalışma, 8 saat uyku ve 8 saat canın ne isterse” diye mücadeleye atılmışlardı. Amerikan işçi sınıfı 8 saatlik iş günü uğruna çok ağır bedeller ödedi. Yüzlercesi hapislere atıldı. Düzmece iddialarla mahkemeler kuruldu ve Albert Parsons ile Agustus Spies’ın da aralarında bulunduğu 5 sosyalist işçi önderi asıldı.
O dönemde işçi sınıfının uluslararası örgütü olan II. Enternasyonal 1890 yılında 1 Mayıs’ın tüm dünyada kutlanması için karar almıştı. O tarihten beridir her 1 Mayıs günü işçi sınıfı dünyanın dört bir yanında alanlara çıkıp 1 Mayıs’ı kutluyor. 1 Mayıs dünyanın birçok ülkesinde işçiler için resmi tatil aynı zamanda.
Türkiye’de ise, işçi sınıfı 1 Mayıs’ı sokakta ve alanlarda kutlamak için uzun yıllar beklemek zorunda kalmıştır. Kemalist bürokrasinin tek parti diktatörlüğü döneminde, 1935 yılında çıkartılan bir kanunla 1 Mayıs “Bahar Bayramı” olarak ilan edilmiştir. Ama 1 Mayıs resmi tatil olmasına rağmen işçilere ücret ödenmemiştir. Ayrıca 1 Mayıs tatil olmasına karşın kutlamalar çok dar işçi gruplarıyla yapılmak zorunda kalınmıştır. İzleyen yıllarda baskılar iyice arttırılmıştır. İkinci Dünya Savaşı süresince ve 1950 yılına kadar 1 Mayıs’ın kutlanması yasaklanmıştır. 1951 yılında ise, işçilere yarım günlük ücret ödemesi yapılmaya başlanmıştır. 1956 yılına gelindiğinde ise 1 Mayıs’ta işçiler tam gün ücretli izinli sayılmıştır. Ancak ne 1951’de ne de 1956’da, 1 Mayıs kutlamaları kitlesel ölçekte yapılamamıştır.
Ama bu olumsuz tablo 1970’lerde değişecekti. 1 Mayıs, 1976 yılından itibaren kitlesel bir şekilde kutlanmaya başlayacak ve işçi sınıfı 1977 1 Mayıs’ında 500 bin kişiyle Taksim’e yürüyecekti. Hem de o gün tatil olduğu için değil, işçi sınıfı örgütlü bir biçimde birlik, mücadele ve dayanışma gününe sahip çıktığı için! 1 Mayıs 1977, 500 bin işçi ve emekçinin katılımıyla kutlandı. 1980 askeri faşist darbesinden sonra ise 1 Mayıs kutlamaları yıllarca yasaklandı.
Aradan onca zaman geçmesine rağmen, 2008 Türkiye’sinde değişen pek bir şey yok. 1 Mayıs’ta işçi ve emekçilerin ezici bir çoğunluğu alanlara çıkamıyor. Çünkü işçi sınıfı alabildiğine örgütsüz ve bilinçsiz durumda. İşçi sınıfı geçmişte verdiği örgütlü mücadeleler sonucunda birçok mevzi kazanmıştı. Ancak mücadele dalgasının geri çekildiği yıllardan başlayarak kazanımlarını birer birer kaybetti. Çalışma koşulları 1800’lü yılların koşullarına geri döndü adeta, iş saatleri alabildiğine uzatıldı ve çalışma koşulları ağırlaştırıldı. Sendikalı işyerlerinde bile çalışma saatleri 12 saatin üzerinde. İşçi sınıfı geçmiş mücadele deneyimlerini örgütlü güce dönüştürmeden bu koşulları değiştiremez. 1 Mayıs’ı biz işçilere burjuvazinin kendisi veya bir bakanı hediye etmedi. 8 saatlik iş gününe sahip çıkmak için, işgününü daha da kısaltmak için, 1 Mayıs’ın yeniden tatil olması için, birlik için, dayanışma için haydi 1 Mayıs’a, örgütlü mücadeleye!
link: MT okuru bir işçi, Haklar Mücadele Ederek Alınır!, 22 Nisan 2008, https://marksist.net/node/1772
Hep beraber mücadeleye!
Çoğunuzun bildiği gibi 1 Mayıs, işçi ve emekçilerin burjuvaziye ve kapitalist sisteme karşı mücadeleyi yükselttiği günlerden biridir. Burjuvaziye karşı alanlara çıkıp ona gücümüzü gösterdiğimiz bir gün. Ama ne yazık ki, 2007 1 Mayıs’ında (özellikle 1977 1 Mayısının otuzuncu yıldönümünde) Türkiye işçi sınıfı bu gücünü kendi burjuvazisine gösterememiştir. Açlığın, yoksulluğun, sefaletin, işsizliğin ve sömürünün iyice arttığı ve bir üçüncü dünya savaşının kapıda beklediği şu günlerde 1 Mayıs’ta alanların dolması daha da anlam kazanmışken, işçi sınıfı bunu gerçekleştirememiştir.
1980 öncesinde yükselen işçi hareketi ile kazanılan haklarımız elimizden teker teker alınıyor. İşçilerin mücadele ile kazandıkları, gerektiğinde canlarını feda ederek elde ettikleri haklarının çoğu artık yok! 1977 1 Mayısında İstanbul’un nüfusu dört milyondu ve alanda beş yüz bin kişi vardı. 2007 1 Mayısında nüfusu on beş milyon civarında olan İstanbul’da meydanlarda otuz bin kişi dahi yoktu! Bu bile sınıf hareketinin ne kadar geride olduğunu ve kazanımların neden kaybedildiğini gösteriyor.
1800’lü yılların sonlarında Amerikan işçi sınıfının sekiz saatlik işgünü talebiyle yükselttiği ve canlarını vererek kazandıkları bu anlamlı günün değeri çok büyüktür. İşçi sınıfı her 1 Mayıs’ta bütün dünyada alanları doldurarak taleplerini haykırmakta ve burjuvaziye karşı gücünü göstermektedir. Ama çoğumuz 365 günün bir gününde bile kendi taleplerimizi haykırmak için meydanlara çıkmaktan kaçınıyoruz.
Fakat burjuvazi bir sınıf olduğunu ve karşısındakinin onun sonunu hazırlayacak işçi sınıfı olduğunu hiç unutmuyor. Her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs için olağanüstü önlemler aldı ve uyguladı. Kolluk güçlerini yine alanlara çıkılmasını önlemek için ve alanlara çıkanları korkutmak için kullandı. Medyanın günler öncesinden yayınlamaya başladığı çatışma görüntüleri aracılığıyla insanlar korkutulmaya çalışıldı. Ve bunda da başarılı olundu. Ama korkunun ecele faydası yok. İşsizlik bize, açlık bize, sefalet bize, sömürü bize, 403 liralık asgari ücret bize, savaşta cephede ölmek bize, para için bedenimizi satmak bize, organ mafyası bize ve daha yazamadığım nice pisliğiyle bu aşağılık ve çirkef düzende yaşamak ve inleye inleye ölmek bize. Evet, işçi ve emekçi kardeşlerim, bunlar kaderimiz değil! Bütün bunlar yaşadığımız kapitalist sistemdir! Dünyanın büyük bir kısmı bu sefaleti yaşarken, küçük bir asalak gurubu bütün zenginliği paylaşıyor. Kaderimiz kendi ellerimizdedir. Önümüzde iki seçenekten başka bir yolumuz yoktur. Ya bu aşağılık sistemi ortadan kaldırmak için birleşip örgütlü mücadeleye girip, onurlu bir yaşam süreceğiz ya da önümüze ne konursa onunla yetinip onursuz bir yaşam süreceğiz. Seçimini birincisinden yana yapan biri olarak, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için hep beraber mücadeleye diyorum.
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü 1 Mayıs!
link: MT okuru işsiz bir işçi, Hep beraber mücadeleye!, 10 Mayıs 2007, https://marksist.net/node/1518
Tüm Baskılara ve Polis Terörüne Rağmen 1 Mayıs
1977’den 2007’ye kadar geçen 30 yıl, bu topraklarda işçi sınıfının ne durumda olduğunu gözler önüne seriyor. Hepimiz biliriz 1 Mayıs’ın işçi sınıfının düzene karşı gücünü, örgütlülüğünü, birliğini sınama günü olduğunu. 1977 yılının 1 Mayısında Türkiye işçi sınıfı birlik olduğunda meydanları zaptedebileceğini görmüştü. Ama sorun sadece meydanları zaptetmekten ibaret değildi. Patronların tekelinde olan iktidarı zaptetmekti. Bu gerçeği ve bu gerçek karşısında nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini gösterebilecek bir önderlik yoktu o zaman. Ve bu, serpilip gelişen Türkiye işçi sınıfı için çok ağır sonuçlara yol açtı. Üzerinde gidilmesi gereken raya bir türlü oturamayan işçi sınıfı hareketi, bu durumdan yararlanan burjuvaziye büyük bir fırsat verdi. Hemen kolunu sıvayan burjuvazi, askeri gücünü yardıma çağırarak, 1980’in 12 Eylülünde bir karşı-devrimle işçi sınıfını ezmiş ve uzun yıllar sürecek bir karanlığın içine hapsetmeyi başarmıştı.
30 yıl! İşçi hareketinin güçlendiği o yıllarda gerçek bir Bolşevik önderlikten yoksun olan işçi sınıfının 30 yıldır başı eğik. Bu kadar yıl içinde elbette başını doğrultma denemelerinde bulunmayı ihmal etmedi. Ama bu denemelerden gerekli sonuçlar çıkararak bunları kendi kazanım hanesine yazmayı da başaramadı. Her geçen yıl örgütlülüğü eridi, küçüldü ve bugüne geldi. Sınıfın hafızası burjuva devletin ideolojik baskı araçlarının da katkısıyla büyük ölçüde silinmiş durumda.
Bu yılın 1 Mayısının daha iki gün öncesinde, Çağlayan meydanına bu kesimlerden birinin, üstelik darbeyi yapan tarafın çağrısı üzerine yüz binlerin doldurulması ve bunlar arasında işçi sınıfının unsurlarının da bulunması bu gerçeği gözler önüne serdi. Burjuvazi aynı mizanseni daha önce de 14 Nisanda Ankara’da sergilemişti. Alanda haykırılan ve bu kesimlerden en gerici olanının çıkarlarını yansıtan sloganlar, bilinçleri milliyetçilik zehrine bulanmış işçilerin ağzından da dökülüyordu. İşçiler düzen tarafından örgütlenerek alanlara doldurulmuştu. Alana ulaşmaları için her türlü kolaylık da sağlanmıştı.
Ama sıra işçi sınıfının kendi bağımsız sınıf çıkarları doğrultusunda sloganlarını haykıracağı, darbecilerin cezalandırılmasını talep edeceği 1 Mayıs’a gelince, bu kez şehrin bütün yolları kesildi ve işçilerin eylem alanına ulaşmaları onlarca kilometre uzaktan başlanarak engellendi. Milliyetçilik zehrini yeterince bulaştıramadığı işçileri biber gazıyla zehirleyerek dağıtmaya çalıştı egemen sınıfın polisi.
Taksim meydanında 30 yıl önce dökülen kanın hesabını sormak isteyen on binlerce kişi 1 Mayıs sabahının erken saatlerinden itibaren şehrin giriş çıkışlarının ve ana caddelerinin kontrol altına alınması nedeniyle alana ulaşamadı. Polisin tüm vahşetine rağmen işçilerin ve devrimcilerin alana girme ısrarı karşısında, valilik ilerleyen saatlerde temsilcilerden oluşan bir grubun kısa bir anmayla sınırlı olmak üzere alana girmesine izin vermek zorunda kaldı.
29 Nisandaki “Cumhuriyet mitinginde” kitlenin “güvenliğini” sağlayan polis, bu defa 1 Mayıs için alana girmek isteyen işçileri vahşi bir biçimde dağıttı. Önüne kim geldiyse, çocuk, yaşlı veya kadın olduğuna bakmadan copladı ve gaza boğdu. Düzenin koruyucusu olan polis, pek “demokrat” hükümetin emriyle, görevini layıkıyla icra etti. “Bugün 1 Mayıs’tı ve tehlikeli bir gündü. İşçiler savaşların, yoksulluğun ve açlığın gerçek nedenini kavrayabilir ve öfkesini maazallah kapitalizme kusabilirdi. Buna engel olunmalıydı. İşçilere bir kez izin verdin mi bir daha önü alınamayabilir ve tehlike büyüyebilirdi. 30 yıl öncesinin hesabını soracak kadar densiz olan işçilerin kafasına copu indirdin mi bak bakalım bir daha geçmişi hatırlayabilirler miydi?” İşte burjuva devlet böyle düşünerek tüm öfkesiyle saldırdı işçilerin ve devrimcilerin üzerine.
Çünkü burjuvazi ve onun devleti, bir gün işçi sınıfının öfkesinin önünü alamayacağından korkuyor. Yaptıkları katliamların hesabının sorulmasından korkuyorlar. Düzenlerinin tehlikeye girmesinden korkuyorlar. Burjuvazinin sahip olduğu zenginlikleri üreten işçi sınıfının, bu zenginliği gerçek sahiplerinin kullanımına sunmasından korkuyorlar. Hor gördükleri işçilerin yeter deyip dümeni ele almasından korkuyorlar. Onlarınki mülkiyetlerini koruma sevdası. Bizimkiyse sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya yaratma sevdası. Onlar böyle gelmiş böyle gider diyorlar, biz böyle gitmesine izin vermeyeceğiz diyoruz. İşte büyük çatışma da buradan kaynaklanıyor.
1 Mayıs’ta İstanbul’da yapılan diğer bir miting ise Kadıköy’deydi. Düzen savunuculuğunu kendine iş edinmiş sendika bürokratları, burada da görevlerini yerine getirmeye çalıştılar. “Suskun Tük-İş istemiyoruz” diyerek bürokratları protesto eden Tuzla Deri-İş üyesi işçiler, yine sendika bürokratları aracılığıyla susturulmaya çalışıldılar.
Biz Marksist, enternasyonalist işçiler biliyoruz ki, işçi sınıfı asıl hedefine kilitlenip bu hedef doğrultusunda örgütlü gücünü yükselttikçe değil Taksim’i, tüm dünyayı kazanacaktır. Bunun içinse öncelikle dünyayı kazanmanın aracını yaratmak gerekiyor. Yaşasın bu aracı yaratma yolunda biz işçileri aydınlatan Marksizmin, Bolşevizmin ışığı!
link: İstanbul’dan bir MT okuru, Tüm Baskılara ve Polis Terörüne Rağmen 1 Mayıs, 2 Mayıs 2007, https://marksist.net/node/1499
1 Mayıs mitingi Gaziantep’te de yapıldı
İstasyon meydanında yapılan kutlamalara 2 bin kişi katıldı. Türk-İş, DİSK ve KESK’e bağlı sendikaların katıldığı 1 Mayıs mitingine DTP, EMEP, ÖDP, SDP, İşçi Partisi, CHP gibi partilerin üyelerinin yanı sıra, ESP, Mücadele Birliği, Sosyalist Gençlik örgütleri de katıldı. Konfederasyonlara bağlı sendikaların üyeleri şubelerinin önünde toplanarak miting alanına yürüyüşe geçtiler. Şehir merkezinden alana yürüyüşe geçen işçiler, yürüyüş boyunca sloganlar atarak alana vardılar. Tümtis üyeleri belediye otobüslerinin özelleştirilmesine tepkilerini “Başkan ekmeğimizden elini çek”, “İş ekmek yoksa barış da yok” sloganları ile dile getirirken, Belediye-İş Sendikası üyeleri de işyerlerinde belediye başkanlarının sendikasızlaştırma ve sendika değiştirme baskılarına karşı tepkilerini ortaya koydular, Haber-İş üyeleri ise işkollarındaki özelleştirmelere dikkat çektiler. DİSK ve bağlı sendikalar “1976’dan 2006’ya 30 yıl” dövizleri ile alana girdiler. “İşçiyiz haklıyız kazanacağız”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Yaşasın 1 Mayıs” sloganları ile alana giren işçiler, müzik eşliğinde halay çekerek türküler söylediler.
Gazetelerden ve televizyon haberlerinden de öğrendik ki, sendika bürokratlarımız ve adının başında komünist, işçi yazan bazı siyasi partilerimiz bu yıl da tüm Türkiye’de “başarı”yla 1 Mayıs kutlamalarını gerçekleştirdiler. Yani bu yıl da günü kurtardık, bunu da atlattık diye kutladılar. Yoksa işçi sınıfının ve tüm emekçilerin kapitalist sömürü altında ezildikleri, tüm hak ve özgürlüklerinin gasp edildiği günümüzde ne kutlanır ki? 1 Mayısların işçi sınıfının uluslararası birlik ve mücadelesi olduğu gerçeğini gizlemek, proletarya enternasyonalizmini sadece dayanışma ve bayram günü haline getirmek konusunda onlar da sermaye kadar çabalıyorlar. Sermaye bir zamanlar 1 Mayıs’ı “bahar bayramı” yapmaya çalıştı. Olmadı. Türk-İş bürokratları sayesinde 24 Temmuzu işçi bayramı yapmaya çalıştılar. Yine olmadı.
İşçi sınıfının uluslararası mücadelesinin önüne set çekmeye çalışanlara, tarihten ders almayanlara, sermayenin peşinden gidenlere belirtelim; işçi sınıfı hareketinin karşısında ezilecek, kendi bataklığınızda boğulacaksınız.
Proletarya enternasyonalizmi bayrağı yükseldikçe, kapitalizmin mezar kazıcıları karşısında kaçacak yer de bulamayacaksınız.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Proletaryanın Uluslararası Mücadelesi!
link: MT okuru bir sendika uzmanı, 1 Mayıs mitingi Gaziantep’te de yapıldı, 4 Mayıs 2006, https://marksist.net/node/1004
Nice Mücadele Dolu 1 Mayıslara!
Hoş geldin, işçi sınıfının uluslar arası birlik, mücadele günü. Hoş geldin, şanlı, umutlu, kızıl gün! Hoş geldin 1 Mayıs!
İşçi sınıfının tarihi şanlı mücadelelerle doludur. Şu an işçi sınıfı olarak sahip olduğumuz hakların hepsini, 8 Martlarda, 1 Mayıslarda, 15-16 Haziranlarda, kapitalist sınıfa karşı mücadele bayrağını yükseltmiş olan işçi kardeşlerimize borçluyuz. İşçi kardeşlerimizin canları uğruna kazandıkları bu haklara, işçi sınıfının birer üyesi olarak sahip çıkmazsak, burjuvazi gün be gün haklarımızı gasp ederek birer birer elimizden alacaktır, alıyor da.
1 Mayıs, umutlarımızın yeniden coştuğu, ruhumuzun devrimci derinliklerinin yeşerdiği, sınıfların ayrıştığı, netleştiği bir mücadele günüdür. İşçi sınıfının devrimci yönünü ortaya çıkaran, bir kez sınıf olarak doğrulduğunda neler kazanabileceğini ortaya koyan şanlı bir mücadele günüdür. Burjuva medya, mücadele tarihimize ne kadar dil uzatmış olsa da, işçi sınıfı olarak bize armağan edilmiş 1 Mayıslarımızın, 8 Martlarımızın enternasyonalist bir gün olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz, bilmeliyiz de. Enternasyonalist bir gün, çünkü işçi sınıfının vatanı yoktur. İşçi sınıfının vatanı bütün dünyadır. Bu yüzden işçi sınıfının kazanımları, dünya işçi sınıfının kazanımlarıdır. İşçi sınıfına bu kazanımlar altın tepside sunulmadı, yılların mücadele geleneğinin, deneyimlerinin gölgesinde canıyla, kızıl kanıyla kazandı.
Burjuva akademisyenlerin, 1 Mayıs’ın tarihi hakkında yapmış olduğu bilinç çarpıtmalarına karşı uyanık olmalıyız. Bu yüzden işçi olarak tarihimizi bütün yönleriyle bilmek, burjuvazinin neden olduğu akıl tutulmasına izin vermemek zorundayız. Bilincimizi, burjuva ideolojisinin fırlattığı kurşunlara karşı korumalı, işçi sınıfının bilimi olan devrimci Marksizm hamuruyla yoğrulup, kurşun geçirmez hale getirebilmeliyiz. İşçi sınıfına yutturulan bahar bayramı safsatasına karşı, 1 Mayıs’ları adına yakışır devrimci bir disiplinle kutlamak boynumuzun borcu olmalıdır. Kapitalist sistem, işçi sınıfının mücadele günlerini, yıllarını öz anlamından uzaklaştırma konusunda uzmanlaşmış durumda. Dünyaya egemen olan sınıf hangisiyse, tarihi de kendi çerçevesinde oluşturur.
Günümüzde de coşkuyla kutladığımız, umutla beklediğimiz, 1 Mayıslar, 8 Martlar, 15-16 Haziranlar, işçi sınıfının geleceğine, mücadele rotasına yön vermelidir. Kapitalist sistemin doğa ve insanlık üzerinde yapmış olduğu tahrifatlar rayından çıkmış durumda. İşçi sınıfına sunulanlar, açlık, işsizlik, umutsuzluk, güvensizlik, bilinç bulanıklığı, daha birçok fiziksel ve duygusal yıkıntılardır. Artık tüm bunlara dur deme zamanı geldi. Bunun için işçi sınıfının, sürekli olarak bilincini, küçük-burjuva ve burjuva bilinçten uzak tutması gerekir. İşçi sınıfının tarihine, kazanımlarına, devrimci ruhuna sahip çıkmak, bu devrimci öfkeyi kapitalist sisteme karşı gün be gün büyütmek; saldırıları doğru yöntem, doğru zaman ve doğru tarzda püskürtmek gerekir. Ancak bu şekilde kapitalist sisteme karşı devrimci mücadele anlamlıdır. İşçi sınıfının teorisinin ve devrimci pratiğinin yaşatıcısı büyük önder Lenin’in de dile getirdiği gibi “1 Mayıs, uluslararası işçi hareketinin tarihiyle, bu hareketin barış ve sosyalizmin idealiyle ilişkili bir dilekler ve umutlar bayramıdır.”
YAŞASIN, DÜNYA İŞÇİ SINIFININ MÜCADELE GÜNÜ!
YAŞASIN, ÖRGÜTLÜ 1 MAYIS MÜCADELEMİZ!
link: Bir MT okuru, Nice Mücadele Dolu 1 Mayıslara!, 25 Nisan 2006, https://marksist.net/node/999
1 Mayıs ve Sermayenin Saldırıları
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs bir kez daha tüm dünyada kutlandı. İstanbul’da ise güne damgasını vuran, 1 Mayıs kutlamalarının iki ayrı yerde yapılması oldu.
Bu topraklarda yaşanan 1980 darbesinin yol açtığı yenilgi sonucunda, devrimci hareketin işçi sınıfı örgütleriyle, sendikalarla bağları kopmuştur. 90’lı yılların başında, kopan bağları yeniden kurmak, kaybedilen mevzileri yeniden kazanmak için bir çaba içerisine girilse de, bu uzun ve zahmetli mücadelenin yükünü taşıyamayan devrimci hareket, sendikaları hain sendika bürokratlarının eline bırakmış ve sınıftan kopuk bir söylem geliştirmeye başlamıştır.
özellikle bazı merkezci grupların bir yandan birlikten dem vururken 1 Mayıslarda işçi sınıfının gündem ve taleplerinden uzakta gündeme getirdikleri ayrı 1 Mayıs kutlamalarına, geçtiğimiz yıllarda birçok kere tanık olmuştuk. Sözkonusu grupların sabırsız solcuları işçi sınıfının temel örgütleri olan sendikaların içinde sabırla yaratılabilecek militan bir mücadelenin yükünü ve sorumluluğunu almaktan kaçınmaktadır. İşçi sınıfının öncülüğünü yaratma iddiasında bulunan bu anlayışlar enternasyonalist devrimci görevlerinin gereğini yerine getirememekte, sol sekter lafazanlığa düşmekten de kurtulamamaktadır.
Bu seneki “iki ayrı” 1 Mayıs mitinginin niteliği geçen senelere göre farklılıklar taşıyor. İşçi sınıfına ihanette sınır tanımayan sendika bürokratlarının, kendi aralarındaki rekabetleri böylesi bir it dalaşına zemin hazırlamıştır. DİSK ve KESK tribünlere daha “sol” görünme çabaları içindeyken, Türk-İş çağlayan alanında tek başına borusunu öttürme fırsatı buldu. Kısacası sendika konfederasyonlarının gündemleri de işçi sınıfının talep ve gündemlerinden fersah fersah uzaktadır.
Türkiye de iki ayrı alan tartışması devam ederken, sermaye sınıfı Türkiye’de ve tüm dünyada işçi sınıfının uzun ve zorlu mücadelelerle elde ettiği, uğrunda ağır bedeller ödediği kazanımlarına çok yönlü saldırılar yöneltiyor. İşçi ve emekçilerin iş ve yaşam koşulları her gün biraz daha kötüleşiyor. Açlık, sefalet, işsizlik daha da korkunç boyutlara ulaşıyor, eşitsizlik derinleşiyor. Dünya coğrafyasının her santimetrekaresinde biz işçilerin emeği ile yarattığı değerlere el koyan burjuvazi, dünyayı paylaşmak için yürüttüğü savaşlarda biz emekçileri birbirimize öldürtüyor. Bu savaşlarda ölen ve sakat kalanlarımızdan çok daha fazlası iş kazalarında aynı kadere mahkûm ediliyor.
Yeryüzüne yayılmış milyarlarca işçiyiz. Kalabalığız ama henüz kendimiz için bir arada değiliz, bu yüzden kapitalist çarkların dişlileri arasında ezilen biziz. Kapitalist düzen öyle bir noktaya geldi ki savaş makinelerini, işkencelerini ve infazlarını, cellâtlarını ve kurbanlarını medyası aracılığıyla tüm dünyaya izletecek kadar pervasızlaştı. Afganistan, Filistin, Irak; tüm bu bölgelerde vahşet yoksul işçi ve emekçileri vuruyor.
Kapitalist dünya düzeninin yeni bir kriz dönemine girdiği açıkça görünmektedir. Emperyalist paylaşım kavgasının sıcak çatışmalara yol açtığı alanlar giderek genişliyor. Savaş onların savaşı olsa da ölenler hep bizleriz.
Dünya işçileri bir gün mutlaka kendi gerçekliğini kavrayacak ve değiştirme iradesiyle birleşecektir. 1917’nin o şanlı Ekim günlerinde silahlarını burjuvaziye doğrultan emekçi sınıflar tüm insanlığa kurtuluş yolunu göstermişlerdi. Onların gösterdiği yoldan yürümek ve yeni bir tarih yazmak görevi bizlerin omuzlarındadır.
link: Kartal'dan MT okuru bir işçi, 1 Mayıs ve Sermayenin Saldırıları, 30 Mayıs 2004, https://marksist.net/node/312
Rekabetin Gölgesinde 1 Mayıs
Bu yıl 1 Mayıs’ı yine açlık, işsizlik, kriz ve savaş ortamında karşıladık. Dünya kapitalizmi 2000’li yıllarda içine düştüğü derin ekonomik bunalımdan henüz kurtulabilmiş değil. Irak’ta devam eden emperyalist işgal, Afganistan, Filistin ve dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmalar, emperyalistlerin yeni yerlere yönelik hazırladıkları saldırı planları kriz ortamının devam ettiğinin en açık göstergesidir. Bütün bunlara uluslararası burjuvazinin işçi sınıfının elindeki tüm sosyal, sendikal ve ekonomik haklarını gasp etmeye yönelik saldırılarını eklemeden geçemeyiz elbette.
İşçi sınıfı örgütsüzlüğünün sonucunda dünyanın her köşesinde kendisine yönelik saldırılara karşı henüz militan bir mücadeleyle cevap veremiyor. Bazı Latin Amerika ülkelerinde ortaya çıkan devrimci durumu, Enternasyonal düzeyde örgütlü, güçlü bir önderlikten yoksun olduğu için ne yazık ki lehine çeviremedi.
Türkiye’ye baktığımızda da durum pek de farklı değil. Yanı başımızda yaşanan emperyalist savaşa karşı işçi sınıfı gereken tavrı takınamamış, hatta sendikal bürokrasinin burjuvazinin iştahını kabartan pastadan pay almasına yönelik yayılmacı politikalarının kuyruğuna takılmasına karşı anlamlı bir direniş de gösterememiştir. Çıkarılan 4857 sayılı iş yasası, iş güvencesi yasası gibi yasal değişikliklerin getirdikleri, götürdükleri ortadayken adeta hiç sesi soluğu çıkmamıştır. Çalışma koşulları daha da ağırlaşmış, ücretler düşmüş, işsizlik yaşanan krizle birlikte kat be kat artmış durumda. Çalışma süreleri uzamış, bu da iş kazalarının ve ölümlerin artmasına neden olmuştur. Sendikasızlaştırmaya yönelik saldırılar artmış, sendikalaşmaya çalışan işçiler ise ya sarı sendika yada işten atılma arasında tercihe zorlanıyorlar.
İşçilerin bütün bunlara karşı taleplerini, tepkilerini alanlarda yükseltmesi ve 1 Mayıs gibi tarihsel bir mücadele gününe sahip çıkması bu koşullar altında her zamankinden daha da önemli bir hale geliyordu. Ancak sendika ağalarının 1 Mayıs öncesinde yarattıkları belirsizlik, 2004 1 Mayısına damgasını vurdu. 1 Mayıs öncesinde, öncü işçiler, sınıfın daha geniş kesimlerini ne tür taleplerle alanlara taşıyacaklarını, mücadeleyi nasıl daha militan bir temelde ve uzun vadeli olarak yükseltebileceklerini değil, 1 Mayısın nerde kutlanacağını tartışmak zorunda bırakıldı. DİSK ve KESK’in Taksim’e çıkacaklarını duyurmaları, TÜRK-İŞ’in ise izin verilen alan dışında kutlamaya katılmayacağını açıklaması oluşturuyordu bu belirsızliği. Elbette her şey bununla bitmiyor. “Taksim” sözcüğünü ağzında eveleyip geveleyenler, ne yükselen bir sınıf hareketinin basıncıyla hareket ediyorlardı ne de mücadeleyi yükseltme niyetiyle. Eğer kendilerine destek olan sol çevreler olmasaydı, girişimleri tam bir fiyaskoyla sonuçlanacaktı! Türk-iş ise kendi başına günü kurtarmaya yönelik bir eylemle 1 Mayısı kutlamaya dünden razıydı. Çünkü, dev kitlesiyle işçi sınıfının 1 Mayıs alanını sahiplenmesi burjuvaziyi nasıl korkutuyorsa, bu sendika ağaları da aynı korkudan nasiplerini alıyorlar. Bu korkudan ötürüdür ki, burjuvazi yıllardır, haftalar öncesinden 1 Mayısı karalamaya ve kitleleri alandan uzak tutmaya yönelik yayınlarla dolduruyor gazete köşelerini ve televizyon ekranlarını. Elbette bu sendika ağaları da hiçbir çalışma yapmayarak ve dahası kendilerine rağmen alanları dolduran işçilerin çoşkusunu baltalamaya dönük özel önlemlerle burjuvazinin bu kampanyasına çanak tutuyorlar.
Tüm bu yaşananlar zaten örgütsüz olan geniş işçi yığınlarının son ana kadar ne yapacakları konusunda yaşadıkları kararsızlığı açıklamaya yeter. Diğer taraftan bir çok fabrikada 1 Mayıs işçilerin gündemine bile girmedi. Bu durum, bilinçsiz şçilerin gözünde çatışma ortamı olarak canlanan 1 Mayısı artık bir de sendikaların girdikleri sidik yarışının simgesi olarak algılamalarını beraberinde getirir herhalde.
Tüm bunlara rağmen 1 Mayıs Saraçhane’de ve Abide-i Hürriyette alanlara çıkan 50.000 civarındaki bir katılımla kutlandı. Sendika ağaları bir 1 Mayısı daha kazasız belasız atlatmış olmanın huzuru ile evlerine dönerken, Abide-i Hürriyet ve Saraçhane’de alana çıkan binlerce işçi bu 1 Mayısta yan yana, omuz omuza duramamanın burukluğunu yaşadılar.
Yaşanan bu belirsizlik ve dağınıklık en büyük zararı elbette biz işçilere vermiştir. Çıktığımız alanda belki moralimiz bile bozuldu. Fakat içinden geçmekte olduğumuz dönemde moral bozukluğunu, hayal kırıklığını bir yana bırakıp mücadeleye dört elle sarılmak zorundayız. Bu durumun, hele biz öncü işçiler açısından hiç de sürpriz olmaması gerekir. Şu unutulmamalıdır ki, sendikaların tepelerine çöreklenmiş bürokratların gerçek yüzleri bir kez daha ortaya çıkmıştır sadece.
Bu 1 Mayısın öncü, devrimci işçilere adeta görevini bir daha atırlatan, omuzlarındaki yükün ağırlığını hissettiren tarafını da görmek gerekir. Sendikaların tepelerine çöreklenmiş bu bürokratlar varken asla boş durmak yok. Onların göstermelik çağrılarına kanıp rehavete kapılmak yok. İşçileri fabrikalardan alanlara taşıyacak olanlar bizleriz. Yine o alanlarda birleşerek bürokratları sendikalardan defetmek de, militan sınıf mücadelesini geliştirmek de, 1 Mayısı burjuvazinin dayatmalarından kurtarıp “özgürleştirmek” de, biz komünist işçilerin çabalarıyla mümkün olacak. Biz işçiler ancak sendikalarımıza sahip çıkıp örgütlülüğümüzü pekiştirerek sendikalarımızdan bu asalakları defedebiliriz. Sendikalarımızı ancak militan sınıf sendikacılığı perspektifiyle gerçek mücadele örgütlerine dönüştürebiliriz. Önümüzdeki 1 Mayısa kadar koca bir yılımız var. Üstelik bizler için mücadele ile geçecek bir yıl. Hiçbir şeyi son ana bırakmadan her gün, her yerde, her alanda, her işyerinde ve her sendikada sınıf mücadelesini yükselt.
Yaşasın 1 MAYIS
Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Mücadele Birliği
link: Gebze'den MT okuru bir metal işçisi, Rekabetin Gölgesinde 1 Mayıs, 4 Mayıs 2004, https://marksist.net/node/317
Yaşasın 1 Mayıs!
Sanayi devrimi ile birlikte üretimde makine ve işçi kullanımı arttı. Kapitalist devrimlerle birlikte üretimde asıl rol işçi sınıfının oldu. Bu yıllarda işçi sınıfı ekonomik, sosyal ve siyasal haklardan mahrum durumdaydı. Günde 14-16 saat çalışıyor ve ancak karnını doyurmaya yetecek kadar bir ücret alıyordu. Seçme ve seçilme hakkından yoksundu. Sendikal birlikler kurmaları yasaklanıyor, gösteri ve eylemlerine izin verilmiyordu. Haftalık ve yıllık izinleri, hastalık ve kaza sigortaları vb. hiçbir hakları yoktu. Kısacası hiçbir insani haktan yararlanamıyorlardı.
Zamanla işçi sınıfı yaşadıklarından öğrendi, öğrendiklerinden dersler çıkardı. Kapitalizmi tanıdı. Makinaları kırmaktan vazgeçip, sendikalar kurmaya başladı. Kadını ve erkeğiyle birlikte, tek bir sınıf gibi davranmaya başladı. İşçiler birlikte davranmaya başlayınca kendilerine olan güvenleri arttı, güçleri arttı. Ekonomik ve siyasi durumlarını iyileştirmek için burjuvaziye karşı mücadele etmeye başladılar.
1 Mayıs ne zaman ortaya çıktı?
İlk 1 Mayıs düşüncesi 1856 yılında Avustralyalı işçilerden ortaya çıktı. Avustralyalı işçiler 8 saatlik işgünü için toplantılar, eğlenceler ve gösteriler düzenlediler.
1866 yılında Uluslararası İşçi Birliği (I. Enternasyonal) dünya işçilerine 8 saatlik işgünü için mücadele çağrısı yaptı. 1886 yılının 1 Mayısında Amerikanın her yerinde işçiler grevler, mitingler ve eylemler düzenlediler. 8 saatlik işgünü talebinde bulundular. Chicago’da 200 bin işçi iş bıraktı. 8 saatlik işgünü için birleştiler. Burjuvazi gösteriyi bomba atarak sabote etmeye çalıştı. Ardından 4 işçi önderini idam etti. Binlerce işçiyi işten attı, yüzlercesini kara listelere aldı.
Uluslararası İşçi Kongresi (II. Enternasyonal) 1889 yılında Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs’ı işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak ilan etti.
1 Mayıs’ın önemi nedir?
1 Mayıs göstermiştir ki, dünyada iki ana sınıf vardır. İşçiler ve kapitalistler. Kapitalist sınıf dünyanın her ülkesinde işçi sınıfının emek gücünü sömürerek zenginleşmektedir. İşçi sınıfı her ülkede karın tokluğuna, uzun saatler kapitalistler için çalışmaktadır. Kapitalist sınıfın bütün tarihi işçi sınıfının sömürüsü üzerine inşa edilmiştir.
1 Mayıs göstermiştir ki, işçiler birleşmeden, örgütlenmeden, bilinçlenmeden hiçbir hak elde edemezler. İşçiler kapitalizmi tanımadan, tarihte yaşadıklarını öğrenmeden, yarına hazırlanmadan hiçbir hak elde edemezler.
1 Mayıs göstermiştir ki, küresel sömürü düzeni olan kapitalizmi yok edecek tek sınıf, dünya işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının kapitalizmi yıkmak için en önemli silahı ise diyalektik ve tarihsel materyalizmle, yani Marksizmle donanmış enternasyonalist komünist partisidir.
1 Mayıs niçin engelleniyor?
1 Mayıs dünyanın birçok ülkesinde resmi tatil günü. Türkiye’de ise normal çalışma günü. Bu ülkede 1 Mayıs’ın ancak şehir merkezlerinden, insanlardan uzak yerlerde kutlanılmasına izin veriliyor. O gün işe gitmeyen işçiler işten atılıyor. 1 Mayıs’ın tüm içi boşaltılarak bahar bayramına dönüştürülmesi için burjuvazi elinden gele çabayı gösteriyor. 1 Mayıs haftası televizyonlar sürekli “aman katılmayın” diye öğütlerde bulunuyorlar, ilgisiz çatışma görüntüleri yayınlıyorlar. Yine 1 Mayıs öncesinde meydanlarda, derneklerde, kitle örgütlerinde polis terörü estiriliyor.
Tüm bunlar niçin? Çünkü burjuvazi işçi sınıfından korkuyor. Burjuvazi biliyor ki birleşen işçileri hiçbir güç durduramaz. O nedenle elinden gelen her araca başvurarak kadın, erkek tüm işçilerin 1 Mayıs’a katılmasını engellemeye çalışıyor.
1 Mayıs’ta taleplerimiz ne olmalı?
İlk 1 Mayıs’ta işçilerin talebi 8 saatlik işgünü idi. Ancak bugün dünya işçilerinin ortak talepleri bunun çok ötesine geçmiş durumda. İhtiyacını duyduğumuz şey, ortak taleplerimiz için, sınıfsız, sömürüsüz, sosyalist bir dünya için mücadele edeceğimiz uluslararası devrimci önderliktir.
Küresel Krizlerin Faturasını Patronlara Ödetelim!
Emperyalist Savaşlara Karşı Sınıf Savaşını Yükseltelim!
Kapitalist Sömürüye Karşı Sosyalist Mücadele Bayrağını Yükseltelim!
Özgürlük İşçiler Savaşırsa Gelecek!
Tensikatlara Karşı Birleşelim, Örgütlenelim!
Bütün İşsizlere İş, İşgünü Kısaltılsın!
Parasız Eğitim, Sağlık, Konut ve Ulaşım!
Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
Sendikana Üye Ol, Sahip Çık, Denetle!
Sendikal, Siyasal Tüm Yasakların Derhal Kaldırılması İçin Mücadeleye!
Kürt halkına ayrılma hakkı!
Kürtçeye tam özgürlük! Kürtlere anadillerinde eğitim hakkı!
Ulusal ayrıcalıklara ve tek bir resmi dil uygulamasına son!
Yaşasın Kürt, Türk ve Dünya İşçilerinin Birliği!
Filistin’e Özgürlük İşçilerle Gelecek!
Kapitalistlerin Birlikleri Değil, İşçilerin Sosyalist Birliği!
link: Kartal’dan bir MT okuru, Yaşasın 1 Mayıs!, 26 Nisan 2004, https://marksist.net/node/1375