Kolombiya’da emekçiler 28 Nisandan bu yana çıkarılmak istenen yeni vergi yasasına karşı mücadele ediyor. “Sürdürülebilir Dayanışma Yasası” gibi süslü bir adla lanse edilen yeni vergi yasası sermaye sınıfına yeni kıyaklar, emekçi halka ise vergi yükü getiriyor. KDV ve akaryakıt zammıyla emekçilerin sırtındaki vergi yükünü ağırlaştıran, yani emekçileri daha da yoksullaştıran bu yasa ülke genelinde öfkeyi büyüttü. Bu saldırıya karşı yüz binlerce işçi, köylü ve öğrenci kitlesel eylemler ve genel grevlerle tepkisini ortaya koyuyor. Emekçilerin haklı eylemleri polis şiddetiyle bastırılmak istendi. Onlarca emekçi katledildi ancak egemenler eylemlerin önüne geçmeyi başaramadı.
Artan tepkiler karşısında hükümet 2 Mayısta geri adım attığını açıkladı. Ancak eylemler sağlık sisteminin özelleştirilmesine, yoksulluğa, toplumsal adaletsizliğe, ağır vergilere, baskılara ve polis şiddetine karşı büyüyen tepkiyle güçlenerek sürdü. Ülkede güya salgından korunmak için pandemi yasakları getiriliyor, yasaklara uymayanlar şiddetle ve para cezalarıyla karşı karşıya bırakılıyor. Emekçilerin haklı taleplerini haykırdıkları sokaklarda tanklar, silahlı askerler konuşlandırılıyor. Kolombiya devleti halka adeta savaş açmış durumda. 28 Mayısta protestoların yoğun ve şiddetli geçtiği Cali şehrine ordu gönderildi. Sokağa çıkma yasağı ilan eden Iván Duque hükümeti emekçilere namlu doğrultmaktan yine geri durmadı. Şu ana kadar 50’nin üzerinde insan hayatını kaybederken çok daha fazlası kayıp listelerinde yer alıyor, yüzlercesi ise yaralı. Ancak tüm bu yaşananlara rağmen “Fakirlere Ekmek Yoksa, Zenginlere Huzur Yok!” sloganları yükselmeye devam ediyor.
Kolombiyalı emekçilerin tahammülü kalmadı
51 milyonluk nüfusa sahip Kolombiya’da devasa bir gelir eşitsizliği var. Yoksulluk sınırının altında yaşayanların oranı %40’a yaklaşıyor. 20 milyondan fazla insanın aylık geliri sadece 91 dolar. Pandemi sürecinde gelirler daha da düştü. Günlük bir öğün yemekle günü geçirmek zorunda olan insanların sayısı 15 milyonun üzerinde. Ülkenin en zengin 3 kişisi gayri safi hasılanın %10’undan daha fazlasına sahip. Birleşmiş Milletler raporlarına göre Kolombiya, Güney Amerika ülkeleri arasında en yoksul ülke. Kolombiya vergi dairesi DIAN’a göre, ülkenin en zenginlerinin kaçırdığı servet vergisi 12 milyar doları buluyor.
Kolombiyalı egemenler daha önce de defalarca yoksulluğa ve polis terörüne karşı emekçilerin haklı isyanlarıyla karşı karşıya kaldılar. Ama bu haklı isyanları emekçileri gözaltına alarak, hapse atarak, sokak ortasında kurşunlayıp, ev, ofis baskınları yapıp korku salmaya çalışarak geri püskürtmeye çalıştılar. Sadece son 15 yılda 3 bine yakın sendika yöneticisi ve üyesi öldürüldü. Devlet sadece polisi değil iç içe olduğu paramiliter güçleri de devreye sokarak suikast ve katliamları arttırıyor, hakkını arayan ve eşitsizliğe karşı sesini yükseltenlerin karşısına dikilmeye devam ediyor.
Devletin uyuşturucu kartelleri ile iç içe olduğu bilinen Kolombiya’da devlet kurumlarının çoğu bu ilişki ağları tarafından kuşatılmış durumda. Geçmişte de pek çok kez tanık olunduğu üzere, mesela dünyanın en büyük uyuşturucu kartellerinden biri olan Pablo Escobar’ın bir kongre üyesi olması gibi, bugün de bu ilişkiler yoğunlaşarak devam ediyor. Bugünkü başbakan Ivan Duque’nin seçim kampanyasında yer alan önemli isimler uyuşturucu tacirleri arasında yer alıyor. Kolombiya Büyükelçiliklerin çiftliklerinde dahi uyuşturucu laboratuvarları bulunması bu pis ağın ne denli geniş olduğunun bir göstergesi durumunda. Öyle ki 2005-2006 arasında Kolombiya Kongresinin yüzde 10’unun bu ilişkileri nedeniyle yargılandığı biliniyor. Devletin en tepesinden en aşağı noktasına uzanan bu uyuşturucu ticareti ağı egemenlere hem maddi hem siyasi menfaat sağlıyor. Bunu belgeleyen gazeteciler bizzat o uyuşturucu mafyaları tarafından katlediliyor. Tarlalarına bu zehri ekmek istemeyen çiftçiler kurşunlanıyor. Zaten ekonomik açıdan çıkışsızlığa itilen küçük çiftçiler kokain yerine, palmiye yağı, mısır, kakao gibi ürünler yetiştirdiklerinde yol ve uygun araç olmadığı için bu malları pazara ulaştırmaları mümkün olmuyor. “Uyuşturucuyla savaş” adı altında devletin 2016 yılında kokain dışında tarım üretimi yapacak küçük çiftçilere kısa süreli sübvansiyonlar vaadi ise tarım emekçilerinin derdine çare olamadı. Bu yardımları alan çiftçiler yine uyuşturucu kartellerinin hedefi oldu, katledildi. Kısa süre içinde tarım emekçilerine verdiği sözü unutan devlet, emekçilerin silahlı çetelerin kokain tarlalarındaki kölesi olmasının önüne geçmedi.
Birleşmiş Milletler’in yayınladığı 2020 Dünya Uyuşturucu Raporunda dünya kokain üretiminin %70’i Kolombiya’da yapılıyor. Bunun diğer ülkelere transferi büyük ölçüde deniz yoluyla gerçekleştiriliyor. Son dönemlerde Türkiye’nin de milyarlarca dolarlık bir pastanın söz konusu olduğu bu dağıtım ağında önemli bir rol oynadığı ortaya çıkmış durumda. Kolombiya’ya giren milyarlarca dolarlık kokain parası paramiliter güçlerin de finanse edilmesini sağlıyor. Öte yandan Kolombiya’nın toplam dış borcu milli gelirin %60’ını oluşturuyor. Bu borcu yaratanlar hem pis işlerle milyar dolarlar kazanan hem de yoksul emekçi halkı iliklerine kadar sömüren egemenlerdir. Ancak bu fatura zaten açlıktan, işsizlikten, özelleştirme politikalarından ve yaygın şiddetten hayatı cehenneme çevrilen emekçilere kesilmek isteniyor.
Kolombiyalı emekçiler sistemin bu denli yozlaşması ve çürümesi karşısında artık tahammüllerinin kalmadığını haykırıyor. Her gün onlarca insanın ortadan kaybolması, suikast ve katliamların “sıradan” bir hal alması, çürümüşlük, yoksulluk ve derinleşen ekonomik eşitsizlik ülkede bir baştan bir başa öfkeyi büyütüyor. Eylemlere katılan emekçiler “bizi sokağa itenler bizi yönetenlerdir, Kolombiyalı emekçilerin artık kaybedecek hiçbir şeyleri yok!” diyerek polis ve paramiliter güçlerin saldırılarına karşı savaşmak zorunda olduklarını ifade ediyorlar. Emekçiler çeteler ve devlet güçleri tarafından katledilmeden, işsiz kalmadan, sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerinden mahrum bırakılmadan yaşamak istiyorlar. Çürümüş ve yozlaşmış hükümetlerin yargılanmasını talep ediyorlar. Kolombiyalı emekçilerin onlarca insanın ölmesine rağmen sokaklardan geri adım atmamalarının altında bu nedenler yatıyor.
Emekçilerin içinde bulunduğu bu insanlık dışı durumun sebebi kapitalizmdir. Devlet gücünü elinde bulunduran kapitalistler için önemli olan sermayelerini büyütmektir. Bunun için yasal ya da yasadışı tüm faaliyetleri çeşitli kılıflar adı altında gerçekleştiriyorlar. Mafya ya da başka isimler altında faaliyet gösteren yapılar kapitalizmin işleyiş yasaları dışında düşünülemez. Kapitalizm altında önemli olan satılan malın ne olduğu değil kârlı olup olmadığıdır. Dolayısıyla milyar dolarların döndüğü bu pazar da basite indirgenerek “kötü birkaç kişinin işi” demagojisiyle kapitalizmden bağımsız düşünülemez. Bu kadar geniş bir pazar ve ticaret ağındaki geniş organizasyonlar ancak bu kirli işbirlikleriyle mümkün olabilir. Kolombiyalı emekçiler devletin tüm kaynaklarını sömüren, baskı aygıtını sürekli büyüten, burjuva hukuk sistemini dahi işletmeyen, keyfi ve baskıcı egemenlere karşı savaşmaya devam ediyor.
link: Marksist Tutum, Kolombiyalı Emekçiler: “Artık Kaybedecek Bir Şeyimiz Yok!”, 3 Haziran 2021, https://marksist.net/node/7369
Siyasi Kriz Bahane, Ticaret Şahane
Aşı da Tüm Toplumun Ortak Malı Olmalıdır