12 Haziran seçimleri öncesinde oluşturulan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku, ezilen Kürt halkıyla birlikte işçi sınıfının ileri kesimleri arasında da olumlu bir yaklaşımla karşılanmış, düzen partileri karşısında anlamlı bir alternatif olarak ortaya çıkmıştı. İçinden geçtiğimiz süreçte, başta Kürt sorunu olmak üzere demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinde ileri adımlar atılmasının işçi sınıfı açısından taşıdığı önemin bilinciyle bu Blok’u olumlu bir adım olarak değerlendirmiş ve desteklemiştik. Enternasyonalist komünistler olarak, “seçimlerden sonra Kürt sorununun bir kez daha gündemin ilk sırasına yerleşeceği” saptamasını yaparak, “bu sorunun Kürt halkının talepleri doğrultusunda demokratik bir çerçevede çözülmesinin, milliyetçiliğin ve şovenizmin geriletilebilmesi açısından hayati bir önem taşıdığı”nı vurgulamıştık. Diğer taraftan, seçimlerden sonra yeni bir anayasanın gündeme geleceğini, bu anayasayı yapacak mecliste Kürt halkının temsilcileriyle birlikte sosyalist vekillerin de bulunmasının, ezilen ve sömürülen kesimlerin seslerinin duyurulabilmesi açısından anlamlı olacağını belirtmiştik. Seçimlerde Blok’un elde ettiği başarı ve ardından yaşanan gelişmeler, bu saptamaların doğruluğunu kanıtlamıştır.
Blok’un elde ettiği başarı, seçimlerden sonra da Blok’un devam ettirilmesine dönük güçlü bir dinamik ortaya çıkarmıştı. Blok güçlerinin bu seçim başarısından sonra başta AKP olmak üzere düzen güçleri, bir yandan gerginliği tırmandırırken diğer yandan Kürt hareketine ve Blok vekillerine karşı çok boyutlu bir gerici saldırıya geçti ve haksız savaşı yeniden alevlendirme girişimlerine hız verdi. Bu konuda hem özelde AKP yanlısı hem genelde tümü olmak üzere burjuva medya da şovenizmi tırmandırıcı ve kitleleri manipüle edici yayın faaliyetine koyuldu.
Bütün bu gelişmeler karşısında, bir seçim ve eylem birliği platformu olarak başlayan Blok, yeni bileşenleri de kendisine çekerek bir Kongre Hareketine dönüşmüştür. Bugün geldiğimiz noktada bu hareket, 15-16 Ekimde Ankara’da bir merkezi kongre toplamayı başarmış ve kendisini Halkların Demokratik Kongresi (HDK) olarak somutlamıştır.
Türkiye’nin 20 bölgesinden 825 delegenin il, ilçe ve bölge meclislerinden seçilerek oluşturduğu ve Marksist Tutum’un da içinde yer aldığı Halkların Demokratik Kongresi’nde, başta BDP olmak üzere 40’ın üzerinde siyasi parti ve çevre, etnik ve inanç grubu, dernek ve toplumsal hareket yer alıyor. İlerici-demokratik bir nitelik taşıyan programın kabul edildiği kongrede, yıllar yılı hakları, dilleri, kimlikleri ve kültürleri yok sayılan halkların temel taleplerinin kabul edilmesi ve anti-demokratik uygulamaların, siyasal yasakların kaldırılarak, hak ve özgürlüklerin kazanılması için mücadele etme kararlığı ilan edildi. Bu çerçevede Kongre’nin hemen başlangıcında Kürt, Ermeni, Asuri, Süryani, Çerkez, Laz, Ezidi, Arap, Pomak, Roman, Rum, Afrikalı, Alevi temsilcilerin anadillerinde Kongre’yi selamlamaları anlamlıydı.
Yapılan konuşmalarda Kongre’nin Türkiye’nin gerçek fotoğrafını temsil ettiği, halkların ve emeğin üzerindeki baskı ve yasakların ortak mücadeleyle püskürtüleceği vurgulandı. Emperyalist işgallere karşı mücadele çağrısında bulunan Kongre, Türkiye’nin saldırı üssü olmasına karşı mücadele edeceğini vurguladı. Kürt sorununun çözülmesi için çağrı yapan Kongre, demokratik özerkliğin bütün topluma yayılması gerektiği hususuna dikkat çekti.
Biz enternasyonalist komünistler olarak, bir eylem ve cephe birliği bağlamında bugün ulaşılan noktayı anlamlı bir adım olarak değerlendiriyoruz. Bizler açısından Kongre’nin anlamı, işçi ve emekçi kitlelerin demokratik haklarının yaşama geçirilmesi ve ezilen Kürt halkının ulusal demokratik taleplerinin karşılanması için bir mücadele ve güç birliği platformu oluşturmasıdır. Bu platform aynı zamanda haksız savaşa, şovenizme, ezen ulus milliyetçiliğine ve Türk burjuvazisinin heveslendiği emperyalist maceralara karşı durmayı da önüne koymuş bulunmaktadır. Kürt sorununun çözülmesi, ezilen Kürt halkının demokratik taleplerinin karşılanmasının yanı sıra, şovenizmin geriletilmesine ve işçi sınıfının birliğinin güçlendirilmesine de hizmet edecektir. Bu sorunun çözümü doğrultusunda atılacak adımların, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini de ileriye taşıyacağı ve böylelikle işçi sınıfının örgütlülüğü önündeki yasal ve fiili engellerin aşılması bakımından da önemli bir dinamik ortaya çıkaracağı apaçıktır.
Enternasyonalist komünistlerin bugün bu eylem birliğinin içinde olması, onların demokratik, enternasyonalist, anti-militarist ve anti-şoven mücadelesinin bir somutlanışıdır. Bu platform, işçi sınıfının mücadelesi açısından da önem taşıyan temel ve yakıcı demokratik sorunlar bağlamında bir demokratik mücadele platformu olarak görülmelidir. Bu öz iyi anlaşılarak platforma yönelik kavrayış yerli yerine oturtulmalıdır. Örneğin bu bağlamda, bu tür bir demokratik platformdan, sosyalist devrimci görevleri yerine getirmesini beklemek yanlıştır. Keza bu platforma boyundan büyük anlam ve misyon biçerek, onu sosyalistlerin parti birliği doğrultusunda atılmış bir adım olarak görüp göstermeye çalışmak ya da bu doğrultuda zorlamalara girişmek de bir başka yanlıştır. Bir eylem birliğini ya da cephesel bir platformu parti birliği olarak göstermenin, onu “son umut” vb. sıfatlarla adlandırmanın yaratacağı yanlış izlenim ve hayaller, büyük hayal kırıklıklarına ve tasfiyeci eğilimlerin güçlenmesine yol açacaktır.
Kongre’nin, misyonuna uygun olarak önüne koyduğu görevlerde birleşik bir mücadeleyi örgütleyebilmesi Türkiyeli emekçiler açısından son derece önemlidir. Burjuvazinin ve sermaye devletinin Kürt halkına ve emekçi sınıflara yönelik saldırılarının doruğa tırmandığı, emperyalist savaşın bölgeyi kasıp kavurduğu mevcut konjonktürde, işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların ortak mücadelesi her zamankinden daha yakıcı bir gereklilik halini almıştır. Halkların Demokratik Kongresi bunu hayata geçirme yolunda anlamlı bir girişim olarak desteklenmeyi hak etmektedir.
link: Marksist Tutum, Halkların Demokratik Kongresi Kuruldu, 21 Ekim 2011, https://marksist.net/node/2771
Kızıl Gülüşlü Yürekler
7,2 Değil Kapitalizm Yıktı!