Şilili komünist şair Pablo Neruda, ülkesinde 1973’te gerçekleştirilen faşist askeri darbeden 12 gün sonra ölmüştü. Resmi kayıtlara göre Neruda’nın ölüm nedeni prostat kanseri idi. Ancak sekreteri ve şoförü olan Manuel Araya Osario, onun prostat kanseri nedeniyle ölmediğini, Pinochet’in emriyle midesine belirlenemeyen bir zehir enjekte edildiğini söylüyordu. Geçtiğimiz günlerde Şili Komünist Partisi şairin ölüm nedeninin araştırılmasını istedi. Bunun üzerine Pablo Neruda’nın mezarı gerçek ölüm nedeni araştırılmak için açıldı.
Pablo Neruda hayatı boyunca zalimlere ve zorbalara karşı işçi sınıfının, ezilenlerin yanında saf tuttu. Despotların, faşistlerin alçaklıklarını gözler önüne serdi. Bu doğrultudaki satırları korkuttu egemenleri. Şiirleri birçok kişiyi yüreklendirdi, birçok yüreğe umut ekti. Nice gönülleri fethetti. Onurlu bir şairin mücadelesini ve yükümlülüklerini açıklarken şöyle diyordu Neruda:
“Belki de şairin yükümlülükleri tarihin her döneminde aynıdır. Şiir sokaklara taşmak, çarpışma üstüne çarpışmada yerini almak için saygı gördü. İsyancı diye anıldığında, şairin gözü korkutulamadı. Evet, şiir isyandır. Şair yıkıcı diye çağrılsa bile alınmaz.”
Faşist Pinochet iktidarı, onu ve mücadelesini unutturmak istese de başarılı olamadı. Pablo Neruda’nın yazdığı şiirler kuşaktan kuşağa aktarılmaya, dilden dile dolanmaya devam ediyor hâlâ.
“Şiir, tarlaları sulayacak ve açlara ekmek verecektir. O, olgun başaklar boyunca dolanacaktır. Seyyahlar susuzluklarını onda gidereceklerdir ve o, insanlar ne zaman çalışsalar ve ne zaman dinlenseler şarkısını söyleyecektir. Onları birleştirecek, halklar arasında akacaktır. O, yaşamın üremesini köklere taşıyarak vadiler açacaktır.”
“Tüm insanlığa ait olmakla gurur duyuyorum”
12 Temmuz 1904 yılında dünyaya gelen Pablo Neruda bir lokomotif işçisinin oğluydu. Henüz 15 yaşında şiir yazmaya ve edebiyatla uğraşmaya başladı. Üniversite sıralarındayken de çeşitli öğrenci dergilerinde çalıştı. 1927’den sonra Güneydoğu Asya ülkelerindeki çeşitli konsolosluklarda görev yaptı. Bölgedeki toplumsal sorunlar yüzünden ömrünün “en çok acı veren dönemi” olarak nitelediği bu zaman içerisinde “Yeryüzünde Konaklama” adlı şiir kitabını yayınladı.
1936 yılında faşizm karanlık elini İspanya semalarında dolaştırmaya başladığında İspanya iç savaşına tanık oldu. Franco’ya bağlı Fas’taki askeri birlikler 17 Temmuz 1936’da İspanya’yı içine alacak bir silahlı ayaklanma başlattılar. Emperyalist güçler ve İspanyol burjuvazisi işçi ve emekçileri kanla bastıracak faşizmin ilerleyişine destek sundular. Üç yıl boyunca süren savaştan geriye yarım milyon ölü, bir milyon sürgün ve yıkılmış bir ülke kaldı.
Neruda iç savaş patladığında Franco’ya karşı çıktığı için diplomatik görevinden alındı. “Kısacası, kendime bir yol seçecektim. İşte bu yolu, İspanya'nın yaşadığı kötü günlerde seçtim ve hiçbir zaman da pişman olmadım.” İspanya iç savaşında yaşananlar ve şair dostu Federico Garcia Lorca’nın faşistler tarafından katledilişi onu çok etkiledi. Yolunu seçmişti. Arkadaşının ardından yaptığı konuşmada faşistlerin ne yapmak istediklerini şöyle anlatıyordu:
“Evet, iyi seçim yaptılar, onu vururken insan soyunun yüreğini hedeflemişlerdi. Onu, İspanya’ya boyun eğdirmek ve şehit etmek için seçtiler, onu en derin soluğunu tıkamak için seçtiler, onu özünü kurutmak için seçtiler, en solmaz kahkahasını susturmak için seçtiler. Bu ölümün yargılanmasında birbirleriyle uzlaştırılamaz iki İspanya vardı; korkunç, melun, çatal tırnaklı yeraltı İspanyası, lanetli İspanya; büyük hanedanın ve kiliseye ait cinayetlerin çarmıha gerilesi, zehirli İspanyası ve karşısındaki İspanya, yaşama onuruyla ve ruhuyla gülen, sezginin, geleneğin ve keşfin parıltılı İspanyası, Federico Garcia Lorca’nın İspanyası!” (“Şiir Boşuna Yazılmış Olmayacak” adlı kitabından)
Önce İspanya ve sonra da Fransa’da Cumhuriyetçi harekete katıldı. Bu dönemde faşistlerin katliamlarını topladığı “Kalbimdeki İspanya” kitabını yayımladı.
Çakalların bile tiksindiği çakallar,
Kuru çalıların bile tükürdüğü taşlar,
Yılanları bile iğrendiren yılanlar!
Yüz yüze gelince bunlarla
Kanını gördüm İspanya’nın,
Kabarıyordu
Bir onur ve bıçaklar dalgasında boğmak için sizleri!
Hain generaller.
Gel de gör
Caddeler kan revan
Gel de gör
Caddeler kan revan
1939 yılında Paris’te İspanyol göçmenler için konsolosluk görevine getirildi. Ardından Meksika’da konsolosluk görevi sırasında “Şili İçin Büyük Şarkı” adlı şiir kitabını yazdı. Güney Amerika kıtasını, doğayı, insanları ve tarihi anlattı dizelerinde.
1945’te Şili Komünist Partisi’ne girerek senatör oldu. Başkan Gonzalez Videla’nın grevdeki madencilere dönük baskıcı politikalarını protesto ettiği için hükümet tarafından 1948’de devlet düşmanı ilan edildi. Bir yıl boyunca kendi ülkesinde gizlenmek zorunda kaldı, ta ki Arjantin’e kaçıncaya kadar. Batı Avrupa’da, Sovyetler Birliği’nde ve Çin’de yaşamını sürdürdü. Tüm bu süre boyunca Şili halkını anlattığı “Şili İçin Büyük Şarkı” adlı kitabını daha da genişletti ve bu genişletilmiş çalışmayı 1950 yılında “Evrensel Şarkı” adını vererek yayınladı. Amerika kıtasının tarihini, işçilerin yaşamını, Amerikan emperyalistlerinin Güney Amerika ülkeleriyle olan ilişkilerini, diktatörleri, halkların çektiği acıları anlattı.
Yurtsever olduklarını söylediler.
Kulüplerde nişanlar verdiler birbirlerine
Ve tarihlerini yazdılar.
Parlamento dolup taştı
Şatafattan o günden beri
Bölüştürüyorlar toprağı, yasayı,
En güzel caddeleri, havayı,
Üniversiteleri ve ayakkabıları
Tıklım tıklım ziyafet sofrası zenginlere.
Yoksullara çöpleri
Zenginlere para
Yoksullara iş
Zenginlere büyük evler
Yoksullara sefil baraka
Ayrıcalık büyük hırsıza
Hapis bir ekmek çalana.
1952 yılında Şili’ye döndüğünde Komünist Parti içinde aktif olarak çalışmaya başladı. 1970 yılında Şili’de sosyalist, komünist ve radikal partileri kapsayan Halk Cephesi seçimleri kazandı ve sosyalist Salvador Allende devlet başkanı oldu. Unidad Popular (Halk Birliği) hükümeti kuruldu. Pablo Neruda, Allende tarafından Fransa’ya büyükelçi olarak atandı.
Halk Birliği iktidarı sanayide devletleştirmeler ve kırsal kesimde toprak reformuna başlamış ve bankaları kamulaştırmıştı. Bu yüzden yerli ve yabancı burjuvazi Halk Birliği’nden kurtulmanın yollarını aramaya başladı. Sıra bakır madenlerine geldiğinde ABD emperyalizminin de kârlı bir yatırım alanına el uzatılmış oldu. Halk Birliği hükümetinin bakıra uzanan elini kırmak amacıyla yerli ve yabancı finans kapital iyice alarm durumuna geçti. ABD, Allende hükümetini düşürebilmek amacıyla çeşitli ekonomik ambargoları devreye sokarken, Şili burjuvazisi de Halk Birliği hükümetinin ne pahasına olursa olsun devrilmesi konusunda sınıf tavrını ortaya koymuştu. İşçi sınıfı ise devrimci önderliğe sahip bulunmadığından ve Halk Birliği’nin yenilgiye yazgılı reformist politikalarının bütünüyle etkisi altında olduğundan, burjuvazinin hamlesine kendi bağımsız sınıf tutumuyla karşılık veremedi.
11 Eylül 1973’te yerli ve yabancı sermayenin desteğiyle general Pinochet’nin faşist diktatörlüğü işbaşına getirildi. Pinochet cuntası, başkan Allende’nin çarpışarak öldüğü Başkanlık Sarayı’ndan başlayarak devrimciler cephesine karşı vahşice bir saldırı yürüttü. Ancak Şili halkı faşizme kolayına teslim olmamış ve bir direniş sergilemişti. Faşistler bu direnişi kırmak, işçi sınıfını bir kere daha başını kaldırmamak üzere ezmek için onu işkencelerden geçirdi. Şili’de faşizm Victor Jara gibi işçi sınıfı ozanlarının da aralarında bulunduğu 35 bin kişiyi katletti.
Oğullarınızı bilirdim,
Unutmadım acılarınızı.
Ölümleriyle nasıl kıvrandıysam,
Hayatlarıyla da öyleyimdir.
Onların gülüşleridir:
Karanlık atölyeleri ışıtan.
Her gün metroda, yanı başımda:
Onların ayak sesleridir,
Çın çın
Akdeniz portakallarında,
Güney ağları içinde;
Yapılarda,
Basımevi mürekkeplerinde;
Kalplerini tutuşur gördüm onların,
Güçle, yangınla.
Ölümün ve tasanın
Çemberinden geçmiş analar,
Doğan ulu günün ortasına bakın:
Bu topraktan güler ölüleriniz.
Kalkık yumrukları titrer,
Buğdayın üstünde,
Bilesiniz.
11 Eylül’den yalnızca 12 gün sonra Neruda kaldığı hastanede hayata gözlerini kapadı. Ölümü resmi kayıtlara prostat kanseri olarak geçti. Ancak Pablo Neruda ölmeden önce şoförü Manuel Araya’yı arayarak, o uyurken bir doktorun midesine iğne yaptığını söyleyebilmişti. Aradan tam 40 yıl geçtikten sonra gerçekleştirilen otopsi eğer sonuç verebilirse gerçek ortaya çıkacak.
Pablo Neruda yaşamı boyunca işçi sınıfının içinde yer almaktan, tüm insanlığa ait olmaktan gurur duymuştur: “Tüm insanlığa ait olmakla gurur duyuyorum, küçük bir parçaya değil çoğunluğa ait olmakla ve burada onların görünmez varlıklarıyla kuşatıldığımı hissediyorum.” O daima bu gururla, işçi sınıfının mücadelesine kattığı emeğiyle hatırlanacak, katilleri ve faşistler ise lanetle!
link: Dicle Yeşil, Bir İşçi Sınıfı Ozanı: Pablo Neruda , Mayıs 2013, https://marksist.net/node/3241
Dersim Katliamının 76. Yılı
Suriye Sorunu Aynasında Anti-Emperyalist Mücadele