4 Mayıs 1937’de, Tunceli Tenkil Harekâtına Dair Bakanlar Kurulu Kararıyla, TBMM’de “Tunceli Vilayeti idaresi hakkında 2884 sayılı kanun” diye bir yasa çıkarılır. 12 Mayısta da Dersim üzerine hareket edilir. Yine bu karar doğrultusunda, “paradan hiç kaçınmaksızın” yerleşik halktan adam “kazanılıp” kullanmak üzere tezgâhlar kurulur, “kazanılan” bu kişilerin yardımıyla nice hilelerle, yalanlarla peyderpey bölünür halk. Ceberut Türk devletinin zorbalığına direnen on binlerce insan, silahsızlandırılıp, gruplar halinde, kimileri orman kuytuluğunda, kimileri nehir kenarında, kimileri de bir uçurum kenarında kurşuna dizilerek katledilir. Geride kalanlar ise batı illerine gönderirler. Amaçları Türk nüfusunun %5’ini geçmeyecek şekilde bölge halkının farklı yerlere dağıtılmasıdır. Irkçı, şovenist ideolojisiyle diğer halkları asimile etme politikasıyla hareket eden devlet, köylere baskınlar düzenleyerek, direniş gösteren halka kan kusturur. Bir soykırım harekâtı olan 1937-38 tertelesi (soykırım) sırasında, insanlık tarihine birer kara leke olarak geçecek olaylar yaşanır Dersim toprakları üzerinde. Toprak, kan kırmızısına bürünür ve utanır bereketiyle, yemişleriyle doyurduğu bu mülklü sınıfın yaptıklarından!
O dönemin zulmünden şans eseri kurtulanlar, yaşadıkları acının etkisiyle yıllarca suskun kaldılar. Aralarında çok azı yaşadıkları bu acıları çocuklarına, torunlarına anlatabildi, aktarabildi. Adeta insanüstü irade sergileyerek, çocuklarını koruma güdüsüyle uzak tutmaya çalışıyorlardı bu gerçeklikten. Yine de her Dersimli gibi ben de bu söylencelerin anlatılmasına tanık oldum. Ancak örgütsüz, parçalanmış, asimile edilmiş bir toplumun kaçınılmaz olarak burjuva ideolojisine teslim olacağı gerçeğini doğrularcasına, Kemalist ideolojinin dışından bakıp değerlendirebilmek pek mümkün değildi gerçekleri! Tarihi ters yüz ederek, zulmedenleri kurtarıcısı olarak görüyor hâlâ örgütsüz binlerce Dersimli! Birkaç yıldır gerçekler daha rahat dillendirilmeye başlandı kamuoyunda. Bununla ilgili belgeseller çekildi, kitaplar yazıldı, konferanslar verildi, tartışıldı. Devletin elindeki arşivler kısmen açıldı.
O karanlık yılların hayatta kalan mağdurlarının diliyle anlatılanlar da canlı olarak tanıklık etti tarihe! “Bundan 14 yıl önce KTÜ Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesiyken gördüğüm bir hastanın bana anlattıklarını açıklama zamanı geldi gibi. 70’ini aşmış bir erkek hastaydı. İntihar girişiminde bulunmuştu; depresyon tanısı ile takibini ve tedavisini yapıyorduk. Bir seansta Dersim harekâtına katıldığını öğrendim; görüşmenin devamında ağlayarak özetle şunları söyledi: ‘Komutan mermi pahalı, kullanmayın dedi, kadınlara, çocuklara dipçikle vuruyorduk. Sonra tüfekler zarar görüyor dendi. Bundan sonra meşe kütükleri ile vurmaya başladık. Vura vura 10 yaşındaki çocukları öldürdük.’ Evet, bunları söylemişti hıçkıra hıçkıra ağlayarak.” Bu sözler Mehmet Bekaroğlu’na ait.
Buradan da anlaşılacağı üzere, aynı emekçi sınıfın evladı olan başka mağdurlar da var. Halkları birbirine kırdıran burjuvazi örgütsüz yığınları taraf haline getiriyor. Bu şekilde vuku bulan olayda olduğu gibi, militarizmin zehriyle Türk emekçilerin çocukları olan askerler psikolojik travmalar yaşıyorlar.
Katliamdan şans eseri kurtulan Dersimli Bava Uşene Birmo’nun oğlu olan Bava Nezdı babasının anlatımıyla şöyle diyor: “Bir grup insanı öteden Mazra Sandalo’ya getirdiler. Mazra Sandalo, Çile Kayalığının biraz ilerisindedir. Bir grubu da diğer taraftan getirdiler. Ne var ki bu grup daha küçüktü, ötekisi kadar büyük değildi. İki grubu bir araya getirdikten sonra evlere doldurdular. Arkasından evlerden dumanlar yükselmeye başladı. Duman yükselince çığlık o dağları sardı. Açıkçası insanları evlere doldurdular, ateşe verip yaktılar. O sıralarda devlet yol yapıp Dere Seyxanu’ya (Kutu Deresi) kadar götürmüş. Bir de baktım ki o yol boyunca yukarıdan iki grup daha getiriyorlar. Onları da Kemara Çıle’ye getirdiler. Kemara Çıle önünde bir araya topladılar, makinalıları kurdular ve kurşun yağmuruna tuttular. Üstüste yığılıverdi insanlar. Biraz geçince askerler süngü taktılar, cesetlerin arasına daldılar, bu kez de daha ölmemiş olanlar varsa, onları öldürdüler. Kan, aşağıya doğru akmış gelmişti. Ondan sonra asker yola düştü, gitti. Aradan biraz geçtiğinde, baktım kadının biri cesetler arasında kımıldadı, ayağa kalktı. Ondan önce de iki çocuk ayağa kalkmıştı. Nehir yakındı, o iki çocuk geldiler, su içtiler ve içtikten sonra da düştüler. Herhalde yaralıydılar, su dokundu, öldürdü. Kadından sonra yeni yeni çocuklar kımıldadılar. Çocuklardan ikisi o kadının yanına gittiler. Kemere Çıle hendeği boyunca yukarı doğru yürüyüp uzaklaştılar.”
Katliamın ardından hayatta kalan ama dört bir yana dağılan mağdurların yaşadıkları, her gün işkence gibi gelir kendilerine; “bizi öldürün daha iyi” serzenişlerinde bulunurlar. Nitekim ailelerinden kimisi kırımda ölmüş, kimisi kırım sırasında kaçarak kaybolmuş, kimisi de hiç bilmedikleri, gitmedikleri yerlere sürülmüştür. “Bizi kamyona doldurdular/ Tüfekli iki erin nezaretinde/ Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular/ Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar/ Tarih öncesi köpekler havlıyordu” diyor dizelerinde, o dönemi çocuk yaşta yaşamış olan Dersimli Şair Cemal Süreyya.
O günden beri 4 Mayıslar Dersimliler için Roza Şae (Kara Gün) olarak anılır. Bu yıl Dersim katliamı anmasının 76. Yılı. Neredeyse bir asırdır burjuva devletin zulmü altında yok edilmeye çalışılan bir halkın çocuğu olarak ben de, çocukluğumda sürgünler yaşayarak büyüdüm. 1993-94 yıllarında Kürt halkına sistematik baskıların yaşandığı, köylerinin yakılıp yıkıldığı ve sonrasında sürgüne gönderilerek bir kez daha yok edilmeye çalışıldığı dönemde geçti çocukluğum. Sınıf bilinçli devrimci işçiler olarak Dersim Katliamı ve insanlığın yaşadığı diğer bütün acıların hesabının sorulması için örgütlü enternasyonal mücadelede ter akıtmalıyız. Böylesi bir mücadelenin kaçınılmazlığı gün gibi açık değil mi? İnsanlığa acılardan başka bir şey vermeyen, burjuva sınıfın sistemi kapitalizmin meşrebi ortada! Kapitalizm yıkılıp tarih sahnesinden silinmeden dünya üzerine barış gelmeyecektir. Dersim Katliamının hesabını da ne CHP gibi ulusalcı Kemalist burjuva partiler ne AKP gibi sermaye partileri ne de reformist küçük-burjuva sol gruplar sorabilir! Örgütlü işçi sınıfıdır bu hesabı soracak ve sonsuza dek kapatacak olan!
1937 Yılında Yapılan Tunceli Tenkil Harekatı'na Dair Bakanlar Kurulu Kararı
(Gayet Gizlidir)
KARAR
4 Mayıs 1937
Başvekalet Kararlar Müdürlüğü
Sayı: Son günlerde Tunceli’de vukua gelen hadiselere dair raporlar 4.5.1937 tarihinde Atatürk’ün ve Mareşal’ın huzurları ile tetkik ve mütalaa edilerek aşağıdaki sonuca varılmıştır:
1. Toplanan kuvvetlerle Nazımiye, Keçizeken (Aşağı Bor), Sin, Karaoğlan hattına kadar, şedit ve müessir bir taarruz hareketi ile varılacaktır.
2. Bu defa isyan etmiş mıntıkadaki halk toplanıp başka yere nakil olunacaktır.Ve bu toplama ameliyesi de köylere baskın edilerek hem silah toplanacak, hem bu suretle elde edilenler nakledilecektir. Şimdilik (2000) kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır.
Mülahaza:
Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür. Not: Malatya’dan ve Ankara’dan gönderilen kuvvetlerin cepheye vasıl olmaları ve cephedeki kuvvetlerin ufak tefek talimleri ve istirahatları ve bundan başka Diyarbakır’dan gelecek taburun tavzifi, bütün bunlar düşünülerek bir hafta sonra yani 12 Mayısta ileri harekete başlanabileceği anlaşılmaktadır.
Not: Paraya acımaksızın içlerinden çok adam kazanıp kullanmaya çalışmak lazımdır.”
Kaynak:Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar, Genelkurmay Yayını
link: Sefaköy’den MT okuru bir sağlık işçisi, Dersim Katliamının 76. Yılı, 17 Mayıs 2013, https://marksist.net/node/3239
1 Mayıs 2013’e Dair
Bir İşçi Sınıfı Ozanı: Pablo Neruda