Devrimci proletaryanın unutulmaz önderi ve öğretmeni Lenin, 2 Ekim 1920’de, sosyalizmin kurucusu olacaklarını söylediği Sovyetler Cumhuriyeti’nin gençlerine hitaben yaptığı konuşmada, onlara görevlerini şöyle özetliyordu; “öğrenin, … ancak insanlığın yarattığı tüm hazinelerin bilgisiyle kafanızı zenginleştirdiğiniz zaman, komünist olabilirsiniz.”[1]
Ancak aradan geçen 84 yılda çok şey değişti, sosyalizm kurulamadığı gibi, sosyalizm mücadelesinde proletaryaya yol gösterecek olan Marksizm de tahrif edildi. Marksizmin yerini ya burjuva ideolojisi ya da Stalinizm, reformizm türünden Marksizm dışı ideolojiler aldı.
Burjuva devlet aygıtı ve onun ideologları, işçi ve öğrenci gençlerin içinde yaşadıkları toplumun gerçek yüzünü görmeleri ve kavramalarını engellemek amacıyla her türlü aracı kullandı ve kullanmaya da devam ediyor. Egemen sınıflar, burjuva eğitim sistemi ve medya sayesinde, büyük bir çoğunluğu toplumsal sorunlara duyarsız, gelişmeler karşısında pasif kalan, tarih bilincinden yoksun, sadece bireysel çıkarlarını ön planda tutan bencilleşmiş bir genç nesil yarattılar.
Oysa kapitalizmden ve onun yarattığı binbir çeşit sorundan, ona seyirci kalarak veya bireysel olarak kurtulmanın imkânı yoktur. Kapitalizmden kurtulmanın tek yolu onu yok etmektir. Kapitalizmi yıkmak ve yerine insanlığın bir bütün olarak kurtuluşunu sağlayacak sosyalist toplumu inşa etmek için de, öncelikle kapitalizmin ne olduğunu öğrenmeli ve öğrendiğimiz hiçbir şeyi unutmamalıyız.
Kuşkusuz “öğrenmek” sözcüğü, tek başına bize yeterli bir açıklama getirmez, “neyi öğrenmeli, nasıl öğrenmeli?” sorularının da cevaplanması gerekir. Aksi takdirde öğrenme faaliyeti içi boş bir çabadan, öğrenilen bilgiler de gerçek hayatta karşılığı olmayan akademik ve kitabi bilgilerden ibaret bir yığın olarak kalacaktır. Halbuki kapitalizmi yıkacak devrimci eyleme kılavuzluk etmesi gereken teori, kuru bilgiler yığınından çok öte bir şeydir.
Doğal olarak bilimin ve uygarlığın ulaştığı düzey göz önünde tutulursa, tek bir kişinin her türlü bilgi birikimine ulaşması ve bunları sentezleyebilmesi beklenemez. Ama Marksizmin kendisi zaten insanlığın ve bilimin ulaştığı bilgi birikiminin bir ürünü, en ileri düzeyde sentezidir. Dolayısıyla “Neyi öğrenmeli” sorusuna verilecek en doğru yanıt, “Marksizmi öğrenmek” olacaktır. Çünkü Marksizm, kapitalizmi yıkmak isteyen kitlelerin devrimci eyleminde, onlara yol gösterecek ve ışık tutacak teorinin adıdır.
Diğer taraftan Marksizm, bilimsel bir analiz yöntemidir. Toplumsal olayların gelişim yasalarının ve dinamiklerinin kavranmasını sağlayan bilimsel bir yöntemdir; tarih ancak Marksist bir bakış açısıyla bakıldığında kavranabilir. Bu bağlamda “Marksizmi öğrenme” faaliyeti, ancak bilimsel yöntemlerle yapıldığında amacına ulaşacaktır. Marksist eserlerin doğru bir yönlendirme olmadan rasgele okunması veya tartışılması hiçbir zaman istenilen sonucu vermeyeceği gibi, olsa olsa kendini Marksist zanneden bilgiçler yahut bir başka deyişle çeyrek aydınlar yaratılmasına hizmet edecektir. Türkiye’de ve dünyada sosyalist-sol hareket, bunların sayısız örnekleriyle doludur.
Böylelikle “nasıl öğrenmeli” sorusunun cevabını da vermiş bulunuyoruz, doğru bir yönlendirme ve eğitim olmadan Marksizm öğrenilemez. Marksizmi öğrenmek, Marksist eserlerin, kitap, broşür yahut dergilerin okunarak buralarda yazılı olanların ezberlenmesi veya en iyi deyişle öğrenilmesinden ibaret değildir. Çünkü Marksizm, her şeyden önce devrimci eylemin teorisidir ve burjuva eğitim sisteminin bize öğrettiğinin aksine, teori ile pratik, birbirinden bağımsız yahut kopuk şeyler değillerdir. Teori ile pratik arasındaki diyalektik bağ kavranamazsa sonuç son derece vahim olacaktır. Bilginin salt bir yığın halinde beynimizde durmasıyla, kütüphanenin tozlu raflarındaki eski bir kitapta durması arasında hiçbir fark yoktur. Unutmayalım ki, devrimci teori devrimci pratik içindir ve devrimci pratik ancak örgütlü mücadelenin içerisinde yürütülebilir.
Neden Marksizmi öğrenmeliyiz?
Ne var ki, burjuva ideologları ve sözcüleri, bizlere sürekli olarak Marksizmin zararlı bir öğreti olduğunu söylüyorlar. Marksizmi öğrenmenin cehaleti arttırmaktan ve derinleştirmekten başka bir işe yaramadığını, Marksist kitapları okumak yerine daha “ferdi ve keyfi” kitapları okumanın doğru olacağını, hatta kitap okumak yerine bilgisayarlarla uğraşmanın, internette “chat” yapmanın, bol bol televizyon seyretmenin çok daha eğlenceli olacağından dem vuruyorlar.
Hiç kuşku yok ki amaç, gençlerin içinde yaşadığımız kapitalist toplumu değiştirmek için devrimci bir faaliyette bulunmalarını engellemekse, bu söylenenler doğrudur. Zaten burjuvazi işi garantiye almak için sadece bu tür telkinlerde bulunmakla yetinmeyip, eğitim sistemini de bu amaca uygun biçimde organize etmiştir. Bu sayede bu kuşağın gençlerinin önemli bir bölümü kitap okumak, yaşadığı çağın bilgisine ulaşmak, örneğin tarih veya felsefeyle ilgilenmek, sosyal veya kültürel faaliyetlere katılıp kendilerini geliştirmek yerine; televizyon izlemeyi, sadece apolitik konularla ilgilenmeyi, “popstar” türünden yarışma programlarına katılmayı tercih eder hale gelmişlerdir.
Burjuva eğitim sisteminde öğrenciler, onları aptallaştıran ve köleleştiren bir yığın işe yaramaz, yüzeysel ve boş bilgiyi almak, ezberlemek zorundadırlar. Burjuvazi kendi hizmetine koşmak için, sadece gerektiği kadar bilgiyi, üstelik de kendi çıkarlarına uygun biçimde tahrif ederek topluma ulaştırır. Kapitalist toplumda işçi sınıfının çocukları ve gençlerinin eğitilmelerindeki yegâne amaç, onları burjuva düzenin sadık askerleri ve ücretli köleleri haline getirmektir.
Burjuvazinin amacı kendi sınıfsal çıkarlarına zarar vermeyecek, bilakis kendi hizmetinde kullanacağı bir toplum ve fertler yaratmaktır. Bu çerçevede, en “demokratik” olanından en baskıcı olanına kadar her türlü zor ve ikna aracına sahiptir. Fakat sadece zor yoluyla toplumu kendi egemenliği altında tutamayacağını bildiği için, sınıfsal ideolojisini sürekli geliştirmek ve yaymak zorundadır. Ancak bu ideoloji yoluyla emekçi sınıfları burjuva düzende yaşamaya ve onun için çalışmaya ikna edebilir.
Marksizm ise işçi sınıfının ideolojisidir ve bu anlamda burjuva ideolojisinin baş düşmanıdır. Bu yüzden de burjuvazi, her fırsatta Marksizmi karalamaktan, ona saldırmaktan, onun “öldüğünü, bittiğini” propaganda etmekten geri durmaz. Çok iyi bilir ki, işçi sınıfı bir kez kendi sınıfının ideolojisi olan Marksizmi öğrenmeye başlarsa, bir sınıf olduğunun bilincine varırsa, artık onu boyunduruk altında tutmanın imkânı da kalmayacaktır.
Marksizme yönelik saldırıların temelinde, sosyalizmin miadını doldurduğu ve artık kapitalizmin alternatifsiz olduğu söylemi yer alır. SSCB’nin ve “Doğu Bloku” devletlerinin yıkılması da bu iddianın en önemli kanıtı olarak öne sürülmektedir. Burjuva ideologları kapitalizmin çelişkilerinden arındığı, işçi sınıfının ortadan kalktığı vb. tezlerle de bu iddialarını desteklemeye çalışırlar. Böylece hedeflenen, Marksizmin artık gereksiz olduğu düşüncesini yaymak ve onun sosyoloji kitaplarında bir konu başlığı olarak yerini almasını sağlamaktır.
Oysa Marksizm ölmek veya gereksizleşmek bir tarafa, kapitalizmin yarattığı belalardan bıkan kitleler için gün geçtikçe daha fazla umut ışığı haline gelmektedir. Bugün için Marksizmin henüz burjuva ideolojisi kadar etkili olmaması, ona değerinden bir şey kaybettirmez.
Marksizm, burjuva idealizminin bizlere öğrettiği türden statik veya dogmatik bir öğreti değildir. Yaşayan, değişen ve gelişen, üstelik tarihin ve bilimin gelişmesiyle de her gün yeniden doğrulanan, diyalektik bir öze sahiptir. Dolayısıyla da, Marksizmi, “geçmişte mücadele vermiş devrimcilerin saplanıp kaldığı ve bir türlü kurtulamadıkları, bu yüzden de çok acılar çektikleri, felâketlere sürüklendikleri” bir ideoloji olarak gösterme çabası, boş ve beyhude bir çabadır.
İşçi sınıfının ve devrimcilerin yaşadıkları acıların ve sürüklendikleri felâketlerin gerçek sebebi, Marksizmi öğrenmeye veya bu barbarlık düzenini yıkmaya çalışmaları değil, onların bu son derece insancıl ve erdemli çabalarını en insanlık dışı ve aşağılık yöntemlerle bastırmaya çalışan burjuva düzendir.
12 Eylül 1980 darbesi, bunun en somut örneğidir. Yıllar boyu genç insanlar ve işçi sınıfı, tıpkı bir öcü masalında olduğu gibi, aynı hikayeyle korkutuldu ve sindirildi. 12 Eylül askeri darbesinin sebebi olarak daima, devrimciler, komünistler veya Marksistler gösterildi. Bu insanlar “anarşist, bölücü, şaki, terörist” diye nitelenerek, toplumun gözünde devrimcilerin ve Marksizmin itibarı düşürülmeye çalışıldı.
Darbe sonrası estirilen faşizan baskı koşulları sayesinde, YÖK’ün ve eğitim sisteminin de derin katkılarıyla, genç kuşaklarla bu mücadelelere katılmış kuşaklar arasındaki bağlar kopartıldı ve tarihsel hafıza yok edildi. Toplum apolitize edildi, sindirildi ve aptallaştırıldı. Burjuvazinin ideolojik egemenliği had safhaya ulaştı ve toplumu adeta bir ceset haline getirerek çürümeye bıraktı.
Tüm bu yaptıklarının üzerine burjuvazi şimdi de bizlere, Marksizmi öğrenmenin “gereksiz ve zararlı” olduğunu, artık Marksizm veya bu türden sol ideolojilerin eskidiğini, yeni bir kültürün, yepyeni bir bilgi toplumunun doğduğunu ve eski kafalı Marksistlerin bunu bir türlü anlayamadığını (!), anlayamadıkları için de sürekli eleştirdiklerini, hatta ve hatta bu eski kafalıların şimdiki gençleri kıskandığını buyuruyor!
İşin aslı, bu türden laf ebelikleri burjuvazinin içine düştüğü çıkmazın bir ifadesinden başka bir şey değildir. Burjuva ideologları verecek başka bir cevapları olmadığından kapitalizmin yarattığı sorunları karartmak, istiyorlar. Marksizmin tahlillerini eski kafalıların “önyargı”ları olarak karalayıp, devrimcilerin ve Marksistlerin kapitalizmi teşhir etmelerinin sebebinin de “kıskançlık” (!) olduğunu söylüyorlar.
Doğrusu bu çok kolay bir kaçış ve gülünç bir iddiadır! Kapitalizmin çelişkilerini aştığı masalı çoktan eskimiş, ABD emperyalizminin tüm dünyayı emperyalist savaşın girdabına sürüklemeye başlamasıyla birlikte asıl burjuva liberallerinin önyargıları tarihin çöp sepetini boylamıştır. Burjuvazinin bu paralı uşaklarının ve yaltakçılarının Marksizmi kıskanmaları hiç de anlaşılmaz bir şey değildir, çünkü sadece Marksizm kapitalist düzenin gerçek yüzünü ortaya serecek güce ve derinliğe sahiptir.
İşçi sınıfının gençleri bu bilgiye ulaşmak yolunda her fırsatı değerlendirmeli ve sürekli bir öğrenme çabası içinde olmalıdır. Burjuvazinin sonu gelmez saldırılarına ve propagandalarına verilecek en iyi yanıt Marksizme sarılmaktır.
[1] Lenin; Marx, Engels, Marksizm, Sol Y., s.523-527
link: Tuncay Alp, Marksizmi Öğrenmek, 15 Nisan 2004, https://marksist.net/node/1342
Serbest Piyasa Ekonomisi Hikâyesi
Yerel Seçimlerin Ardından