Ben bir dershane öğretmeniyim, çalıştığım kurum öğrencileri Anadolu Liseleri giriş sınavına (LGS) hazırlanıyor. Burada sizlerle, eğitime ilişkin gördüğüm sorunları paylaşmak istiyorum.
öncelikli olarak okullarda verilen eğitim sistemi üzerinde durmak istiyorum. Hepimizin de bildiği gibi zorunlu eğitim ilkokul birinci sınıftan başlayarak 8. sınıfın sonuna kadardır. 8. sınıfın sonunda dileyen öğrenciler LGS sınavına tabi tutulurlar. Bu sınavı kazanan öğrenciler Anadolu ve Fen Liseleri gibi ayrıcalıklı liselere kayıt yaptırırken, kazanmayan öğrenciler ise düz liseler veya meslek liseleri gibi liselere kayıt yaptırmak zorunda kalırlar. Tabii ki, bir öğrencinin bu sınavı kazanabilmesi okullarda verilen eğitimle mümkün olmamaktadır. Yani bir öğrenci ilkokul birinci sınıftan sekizinci sınıfın sonuna kadarki süreçte ne kadar başarılı olursa olsun okulunda aldığı eğitim yeterli olmadığı için bu sınavda başarılı olması pek mümkün değildir.
Peki, eğitim sistemindeki bu yetersizlikler nelerdir? Birinci olarak birçok devlet okullarında, mevcutları 50-60 kişiyi bulan sınıflar. Bu sınıflarda ne öğretmenin verimli bir şekilde ders anlatması, ne de öğrencinin düzgün bir eğitim alabilmesi mümkün olabilir. Diğer tarafta da yıllığı 10-15 milyar arasında değişen özel okullarda sınıflar en fazla yirmi kişiliktir. İşte bu, kapitalist sistemin, daha ilkokul birinci sınıfta, sınıfsal farklılığı nasıl da keskin bir şekilde ortaya koyduğunun göstergesidir. İkinci olarak okullarda uygulanan klasik sınav sistemi; burada öğrenciden 40 dakikalık süre içinde 10 soruyu cevaplaması beklenirken, LGS sınavında ise öğrenciden 120 dakikada 100 soruyu cevaplaması beklenir. 8 yıl boyunca klasik sınav sistemine alıştırılan öğrencilerden bir defada maksimum hız, maksimum performans beklenir. Hem de 2 saatlik kısıtlı zaman dilimi içerisinde. Tabii ki sadece bunlarla da kalmamaktadır. Genelde okullarda soru çözümleri uzun ve detaylı yollarla aktarılır öğrencilere. Ancak bir öğrencinin sınavda başarılı olabilmesi için mutlaka pratik yollarla çözüm yapabilmesi gerekir. İşte eğitimdeki bu noksanlıklardan dolayı dershaneler devreye girer. Bu kurumlar kâr amaçlı kurulup öğrencileri sadece sınavlara hazırlar. Ama belirli bir ücret karşılığında. Yıllık ücretleri yaklaşık 2 ile 3 milyar arasında olan bu kurumlar, artık günümüzde eğitim sisteminin zorunlu bir unsuru haline getirilmişlerdir. Eğer iyi bir üniversiteyi kazanmak istiyorsan iyi bir liseye gitmek zorundasın. Eğer iyi bir liseye gitmek istiyorsan sınavı kazanmak zorundasın. Eğer sınavı kazanmak istiyorsan iyi bir dershaneye gitmelisin. İyi bir dershaneye gitmek istiyorsan da en az iki-üç milyarı vermelisin. İşte burjuvazinin eğitimde fırsat eşitliği dediği şey!
Bahsettiğimiz bu çarpık eğitim sistemi tabii ki burjuva çocuklarını etkilemiyor. çünkü onlar ta başından itibaren iyi okullarda eğitim alıyorlar. Daha iyi bir okula gitmek için sınava girmek zorunda değiller ve üniversite kaygıları da yok. çünkü onlar eğitimlerini yurt dışında istedikleri bir üniversitede tamamlayabilme şansına sahipler. Ancak bu kesim hepimizin bildiği gibi toplumun küçük bir kesimini oluşturuyor. Peki ya geri kalanlar? Geri kalanlar ise burjuvazi tarafından eğitim sistemi içersindeki sınavlarla oluşturulan bu rekabet ortamı içerisine itiliyorlar. Bu vesileyle burjuvazi hem eğitim alanında büyük paralar kazanıyor, hem de kendine gelecekte iyi hizmet verebilecek işgücü yetiştirmek istiyor. Bu sınavlar burjuva medyasında öyle bir şekilde abartılıyor ki, artık aileler ve çocuklar için kurtuluşun tek yolu halini alıyor. Sınava hazırlanan bir öğrencinin damarlarına, sınavı kazanmaktan ve iyi bir okula gitmekten başka hiçbir seçeneğin olamayacağı fikri şırınga ediliyor. Daha henüz 13-14 yaşlarında olan bu öğrenciler, çok küçük yaşlarda kapitalist sistemin rekabeti içine itiliyor. çevreden ve aileden yoğun baskı altına alınan bu çocuklar adeta birer yarış atına çevriliyorlar. Hatta bu yaşta bu yoğunluğu kaldıramayanların birçoğu anti-depresan ilaçlar kullanıyor. Sosyal yaşantıları aileleri tarafından sıfıra indirilerek tamamen toplumdan yalıtık, sorgulamayan, apolitik kişiler olup çıkıyorlar. Kapitalist sistem, bireyselciliğin, benmerkezciliğin tohumlarını işte buralarda atmaya başlıyor. Burjuvazi oluşturduğu eğitim sistemi ile kendisine, bireysel çıkarlar peşinde koşan, benmerkezci, insani ilişkilerden uzak, duyarsız bireyler yetiştirmek istiyor.
Gençliğe rekabetten başka bir şeyi öğretmeyen, önüne her aşamada sınavlar koyan bu kokuşmuş sistem ortadan kaldırılmadıkça, ne çocukların ve gençlerin geleceği güven altına alınabilir ne de daha güzel bir dünya mümkün olabilir. Onu ortadan kaldıracak olan da bizler, yani işçi sınıfıdır.
link: MT okuru bir eğitim emekçisi, Sınavların cenderesindeki çocuklar, 17 Eylül 2005, https://marksist.net/node/462
Sermayenin gözü asgari ücrette
İngiliz Demokrasisi?