Yarıyıl tatilinin sona ermesinin üzerinden bir ayı aşkın bir süre geçti ve emekçi çocukları yine bir yarışın içine hapsoldu. Bu sezon da öğrencilerden istenen şey, çalışmak ve daha çok çalışarak dirsek çürütmek, sisteme zararlı görülen hiçbir şeyi yapmamak. Zenginlerin çocukları her dönem olabildiğince rahatken, yoksulların çocukları diken üstünde ders çalışıyorlar.
Darphane gibi işleyen okullar, dershaneler, her yıl olduğu gibi bu yıl da nefes aldırmayan programları ve sınavlarıyla bizleri bekliyor. Hayatımızda büyük bir öneme sahip bu sınavlar önce ailemiz için sonra da bizler için vazgeçilmez bir öneme sahip. Üniversite sınavlarına hazırlık dönemlerinde ve diğer bütün sınav keşmekeşinde biz öğrencileri birçok sorun bekliyor. Ancak biz bu sorunların nereden kaynaklandığını çözemediğimiz için ne yapacağımızı bilemiyoruz. Öğrenci gençlik olarak, sistemin yarattığı sıkıntılara birazcık olsun kafa yormadığımız içindir ki tüm bu kepazeliklere katlanıyoruz. Adeta karanlığın derinliklerinde nem kokan mahzenlerde çürüyüp gidiyor o güzel gençliğimiz.
Peki, biz öğrenciler okul sınavlarında neden bu kadar kasılıyoruz? Neden öğrenciler bütün kaslarıyla burjuva eğitim kurumlarında yarışıyor gibiler? Sokağa çıktığımızda gözlerimiz kamaşıyor gün ışığından. Neden? İşte soruların en can alan kısımları bu nedenlerden oluşuyor. Bilinçli olarak hayattan koparılırız, yanyana oturduğumuz sıra arkadaşımızla adeta yabancılaşırız, çevremize mahcup olmamak için daha çok çalışır, aksi durumda ise boynumuz hep bükük kalırız. Görüşmek istediğimiz arkadaşlarımızla yarışta bir adım daha önde olmak adına daha çok çalışmamız gerektiğinden görüşemeyiz, zamanla yarış halindeyizdir çünkü. Anne ve baba korkusunu sürekli yanıbaşımızda hissettiğimiz gibi daha pek çok sıkıntı da kara bulut gibi üstümüzde salınır durur. Ne yağmur var ortada ne güneş...
Okuldan sonra ise dersaneler bizi bekler ve sınav kâğıtları dev olur karşımızda, binlerce soru gözümüzün içine bakar. Öğretmenim emreder, bunlar bitecek! Başüstüne öğretmenim! Bazen ben bir boy farkla diğer kardeşlerimizi geçerken bazen de kulvara en arkadan giriyorum. Çalışmalıyım, daha çok çok çalışmalıyım. Peki ya kaybolan gençliğim?
Bizim canımızı yakan en bariz sorun gelecek kaygısı olmuştur artık. Aslında bizden çok ailemiz kaygılıdır. Ailelerimiz bizleri gerek “iyi bir gelecek” umuduyla gerekse de “iyi bir iş sahibi olsun, bize de baksın” düşüncesiyle adeta bir yatırım aracı olarak gördüklerinden, tepeden bir basınçla göbekten şişiyoruz. Maraton başlıyor ve bitişe doğru koşmaya yüzbinlerle birlikte başlıyoruz.
Burjuvalar genç nesillerin potansiyel enerjisinden korktuklarından onları sindirmek, sisteme uysal birer birey haline getirmek için kullanıyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki bu çarpık sistemi fark etmeye başladığımızda ilk saldıracağımız yer, anti-demokratik birçok yasayı içinde barındıran, azınlığın çoğunluğa hükmettiği bu sistemdir. Onların robotları, onların kâr elde edecek makinaları olmamak için Marksizm kılavuzluğunda örgütlenmemiz gerekiyor. Örgütlenelim ve onları ait oldukları yere, tarihin çöp sepetine yollayalım.
Biz örgütlü öğrenciler, ufukta doğacak olan kıpkızıl bir güneşi göreceğimiz günleri hissediyoruz. Aydınlık yarınlarda yaşamak için sınıfımızı bilerek saflarımıza katılmalı, diğer öğrenci kardeşlerimizle örgütlü mücadelemizi hep birlikte yükseltmeli, onu doruklara ulaştırmalıyız. Unutulmasın ki, Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
link: Ankara Mamak’tan MT okuru bir öğrenci, Eğitimi Niçin Kullanıyorlar?, 19 Mart 2012, https://marksist.net/node/2964
NATO’nun Kanlı Tarihi ve Suç Ortaklığının 60. Yılı
16 Mart Beyazıt ve Halepçe Katliamı Lanetlendi