29 Ekim 2016 itibariyle 676 sayılı KHK ile rektörlük seçimleri ortadan kaldırılarak anti demokratik bir uygulamaya daha geçilmişti. Daha önce öğretim üyelerinin oylayıp en yüksek oyu verdikleri üç adaydan birini atayabilen Cumhurbaşkanı, bu kararname ile artık bu “seçim sistemi”nden de kurtulup, “YÖK’ün önerdiği” rektör adaylarından birini seçecekti. Dört sene önce yürürlüğe konan bu kararname ile akademik kadrolar, demokrasiden son derece uzak bir biçimde bizzat Cumhurbaşkanı tarafından atanarak “göreve” başlamaktalar. 2016 yılından bu yana baskılar ağırlaşarak üniversitelere de sirayet ederken, bu kurumlara bizzat yandaş kişiler atanıyor. Baskıcı rejimin bir sonucu olarak eğitime yapılan anti-demokratik müdahalelerden biri de Boğaziçi’ne “kayyum rektör” atanması oldu. Öğrenci ve akademisyen kadrosuyla Türkiye’nin sayılı üniversitelerinden biri olan bu okulun politik tutumu ve muhalif bir duruşunun olması iktidarın gözüne batmaktadır. Bu kayyum “rektör” ataması 1980 askeri darbesinden sonra Boğaziçi’ne yapılan ikinci rektör atamasıdır.
Anti-demokratik uygulamaların, baskıların iyiden iyiye arttırıldığı, muhalif hiçbir sese tahammül gösterilmediği bir dönemdeyiz. Üniversitelerdeki öğrenci ve akademik kadro profillerinden rahatsızlık duyan iktidar kendi kontrolünde itaatkâr bir kadro istemektedir. Bugün yaşananlar, yok sayılan öğrenciler ve eğitim emekçileri, AKP iktidarının eğitim alanında da kendi kadrolarını nasıl dayattığını gözler önüne seriyor. İktidarın bizzat atadığı AKP eski milletvekili aday adayı ve AKP’de çeşitli görevlerde yer almış Melih Bulu, Boğaziçi Üniversitesine rektör yapıldı. Baştaki siyasi partiyi ve mevcut iktidarı temsil eden rektör, bariz bir şekilde iktidarın kendi çıkarları temelinde seçilmiştir. Aynı gün içinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Beykoz Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi, Antalya Bilim Üniversitesi ve Çağ Üniversitesi olmak üzere 4 üniversiteye daha rektör ataması yapılmıştır. Üniversitelerde açılan akademik kadro ilanları da aynı şekilde adrese teslim şekilde gerçekleşmektedir. Sübjektif kriterler içeren ve belirli kişileri hedefleyen ilanlar açılarak üniversiteler iktidarın ideolojik merkezlerine dönüştürülmüştür. Bu kurumları kendi şirketi gibi yöneten iktidar, muhalif akademik kadroları temizleyip kendi kadrolarını yerleştirmektedir.
2016 yılından bu yana hak gasplarının ardı arkası kesilmemiştir. Saraydan yapılan atamalarla üniversiteler aile şirketine dönüşmüştür. 4 Ocak 2021’de binlerce öğrenci Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsünde tepkilerini göstermek için bir araya geldi ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Polisin ablukasıyla karşılaşan öğrenciler yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. “AKP’li rektör istemiyoruz” sloganı atan öğrencilere polis tazyikli suyla saldırdı. Tüm bu baskı ve saldırılara rağmen öğrenciler “Kayyum rektör istemiyoruz! İntihalci rektör istemiyoruz! Üniversiteler bizimdir!” diyerek seslerini yükselttiler. İktidarın ve onun temsilcisi kayyum rektörün ilk icraatı birçok öğrenciyi gözaltına aldırmak oldu. Anti-demokratik ve bilimsellikten uzak bir eğitim istemediklerini dile getiren öğrenciler tepkilerini sürdürüyor. Bunun yanı sıra Boğaziçi akademisyenleri de “üniversitemizin akademik özerkliğini, bilimsel özgürlüğünü ve demokratik değerlerini açıkça ihlal eden bu uygulamayı kabul etmiyoruz” diyorlar. Öğrenciler ise rektörlerin atama yoluyla değil okul bileşenleri tarafından seçilmesini talep ediyor, üniversitelerin özgür, bilimsel, özerk ve çok sesli olmasını savunuyor.
Üniversite öğrencileri olarak bizler de artan hak gasplarına, baskılara ve anti-demokratik uygulamalara karşı çıkıyoruz. Hayatımızın her alanında güç gösterisi yapanlara, keyfi uygulamalarla eğitim gibi en temel haklarımıza el uzatanlara karşı birlikte ve örgütlü mücadele etmeliyiz. Haklarımız için mücadele etmediğimiz sürece değişen hiçbir şeyin olmayacağını biliyoruz. Umudumuzu büyütüyoruz. “Gücümüz birliğimizden gelir” diyoruz.
link: İstanbul’dan bir üniversite öğrencisi, Boğaziçi Kayyum Rektör İstemiyor, 10 Ocak 2021, https://marksist.net/node/7144
Asgari Ücret, Azami Kölelik