Rize İkizdere’de köylüler aylardır derelerini, ormanlarını, temiz akan sularını Cengiz İnşaat talan etmesin diye direnişteler. Köylülerin bu direnişi başladığından beri doğa anamızın yeşil kalmasını isteyenler onlara destek veriyorlar. İkizdereliler ve destek verenler istiyorlar ki arılar, ayılar, tilkiler, kelebekler özgürce yaşasınlar, ağaçlar, otlar boy vermeye devam etsinler. Beton yığını içinde değil, kuş cıvıltıları eşliğinde, güzel Karadeniz şarkıları eşliğinde huzurlu bir hayat sürmek istiyorlar. Dünyanın neresinde olursa olsun bir işçi kardeşimize sorsak aynı şekilde doğa anamızın bereketli bağrında yaşamak ister.
Erdoğan, Rize İkizdere’de söylediği “ne kadar sol, komünist varsa toplayıp buraya getiriyorlar” sözleriyle doğasını savunanların değil Cengiz İnşaatın yanında olduğunu bağıra çağıra duyurdu. Erdoğan’ın bu “sol, komünist” sözlerini duyduğumda beni bir düşünce aldı, ta Komünist Manifestonun yazıldığı zamanlara gittim. Bir kez daha sınıfımızın bilincine sahip olmanın ne denli önemli olduğunu anımsadım.
Meramımı günümüzden bir örnek vererek anlatayım. Mesela neredeyse bütün işçiler Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor futbolcularının adını, soyadını ezbere bilirler. Cristiano Ronaldo’nun ve Lionel Messi’nin ne kadar para kazandığını kuruşu kuruşuna bilirler. Sömürücü burjuvaların “çok çalışarak zengin” olduklarına inanırlar. Burjuva siyasetçilerinin “biz sizin hizmetkârınızız” yalanına inanırlar. Fakat aynı işçilerin çok büyük bir bölümü sendikanın ne olduğunu bilmez. Hatta sendikalı olan işçiler bile sendikasının binasının nerede olduğunu bilmez. Bu tablo bize bugünün işçi sınıfının çok büyük bir bölümünün sınıf temelinde örgütsüz ve kendi sınıfımızın bilincinden ve tarihinden bihaber olduğunu gösteriyor.
Komünist Manifesto 21 Şubat 1848 tarihinde yayınlanmıştı. Bu incecik kitabı sömürüsüz bir dünyanın temellerinin nasıl atılacağını anlatan Marx ve Engels kaleme almışlardı. Komünist Manifesto, işçi sınıfına yaşadığı kölelik koşullarını ve kölelikten nasıl kurtulacağını öyle anlatıyordu ki, yazanlar sanki yanı başlarında çalışan işçi kardeşleri gibiydi. Kurumuş toprak suyu nasıl emerse, işçi sınıfı da bu incecik kitapta anlatılanları zihnine öyle işliyordu. Günde 14-16 saat çalıştırıldıkları için bedenleri bitap düşen işçiler Komünist Manifesto’yu tekrar tekrar okuyorlardı. Çalışmaktan omurgaları eğilen ve büyümeden ölen çocuklar dahi bedenleri acı ve sızı içindeyken Manifesto’yu ezberleyip zihinlerine nekşediyorlardı. Yani işçi sınıfı kendi kurtuluş mücadelesinin bu ilk meşalesini ellerine almıştı. Burjuvazinin ve onların siyasetini sürdüren siyasetçilerin hiçbir yalanına kanmıyorlardı. Komünist Manifesto Avrupa’da ve dünyanın pek çok başka ülkelerinde adeta güneşin ışığı gibi yayılıyordu. Bu meşale ilk olarak Paris Komününde göğü fethe çıkanların ellerinde parladı. Ardı sıra 1917 Ekim Devrimi ile sömürüsüz bir dünyaya giden yol açılmıştı.
Bu incecik kitap yayınlandığında sömürücü zebaniler düzenlerinin temellerinin sarsılmasından, “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor” sözünden ne denli korktuklarını göstermişlerdi. Aynı zamanda işçi sınıfının gözünde komünizmi karalamak için canhıraş bir çabaya girişmişlerdi. Burjuvazi başından itibaren komünizm mücadelesinin kendi sömürücü düzeninin sonunu getireceğini anlamıştı. Bu gerçeği bildiği için de iliklerine dek ezip sömürdüğü işçi sınıfına komünizmi “aşırılık”, “terör”, “ahlâksızlık” olarak göstermeye çalıştı. Onların bu kirli yalanları maalesef örgütsüz ve sınıf bilincinden yoksun işçilere sirayet edip karşılık bulabiliyor. Ancak sınıf temelinde ve sınıf bilinciyle bakabildiğimizde gerçeğin gün ışığı kadar berrak olduğunu görürüz. Mesela tek başına Erdoğan’ın doğa katliamı yapan Cengiz İnşaatın çıkarlarını koruduğunda sarf ettiği “sol ve komünist” sözlerine baktığımızda bile komünizmin insanın ve doğanın sömürüsüne karşı olduğunu görebiliriz.
İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesine dair öğrendiklerimizi, nurlu yüzü, çelik keskinliğindeki zekâsı ve duru bakışlarıyla Marx’a ve onun diğer yarısını oluşturan Engels’e, ardı sıra da onları doğru temelde anlayıp bizlere mücadele azmini ve tarihsel iyimserliği aşılayanlara borçluyuz. Komünizm işçi sınıfının mücadelesiyle kurulacak sömürüsüz, sınırsız, sınıfsız ve özgür dünyanın ta kendisidir. İşçi sınıfı geçmiş tarihlerde olduğu gibi yine örgütlü mücadele içerisinde Komünist Manifesto’yu zihnine kazıyacak, sömürüsüz bir dünyaya giden yolu açacaktır.
link: İzmir’den MT okuru bir işçi, “Ne Kadar Sol, Komünist Varsa…”, 25 Eylül 2021, https://marksist.net/node/7467
Örs, Çekiç, Ateş, Su ve İki Kavga Ustası
DGM Direnişinin 45. Yıldönümünde Yasalar ve Sınıf Mücadelesi